@tanvakti108
|
merhaba :) Kitabı taslakta final yaptım inşallah birkaç hafta sonra burada da hep beraber finali okuyacağız.
Yazım yanlışları var ise kusura bakmayın lütfen. Keyifli okumalar inşallah seversiniz.
34.Bölüm
Gel iste demiştim.
Gel, beni iste Cihangir ağa demiştim.
Tarifi zor bir mutluluğun içindeydim. Onca şeyden sonra bu mutluluğu yakalamak zor olmuştu.
Yanımdaki adamın gözlerinin üzerimde olduğunu biliyordum. Merakla bana bakıyor ve hangisini seçeceğimi bekliyordu. Neyi mi? Bizi birbirimize bağlayacak olan yüzüğü. Hâlbuki bir yüzük ne yapabilir ki... Benim kalbim ona bağlanmışken yüzük olmasa da olurdu. Onun için de benim içinde en büyük bağ aramızdaki sevgiydi.
"Beğenmediysen başka yerden de bakabiliriz," dedi Cihangir, elimde tuttuğum halka yüzüğe uzanıp elime temas ederek alırken. O küçük temasla bile nefesim kesilir olmuştu. Ne çabuk etkilenir olmuştum biyke. Bu adam benim tüm dengemi alt üst etmişti. İyi ki de etti. Başımı kaldırıp yakışıklı yüzüne baktım. Gözleri ışıl ışıldı, dudaklarında ise tebessüm gizliydi.
Gülümsedim ve elimi ona doğru uzattım. "Takar mısın," dedim sessizce.
Önce uzattığım elime daha sonra yüzüme baktı uzun uzun. Kocaman bir soluk aldı. Aldığı soluk omuzlarına bindiğinde bana doğru hafifçe eğildi. "Kalbime kastın mı var delâlamın?"
"Bilmem ki," dedim dudaklarıma yerleşen haylaz bir gülüşle. "Var mı?"
Dudaklarıma düşen gözleri anında gözlerimi buldu. Orada bulunan herkes Cihangir'in bana bir adım daha yaklaşmasıyla yok oldular. Sadece biz vardık o an. Isısını, güzel nefesini hissedeceğim kadar yaklaştı bedenime. Heycandan kuruyan dilim, damağıma eşlik eden benliğim bir an için orada düşüp kalacak diye ödüm koptu. Öyle güzel yaklaşır mı insan. Dudaklarından düşen harfler içime işledi "Hem de nasıl var bir görsen."
"Cihangir, " dedim nefessiz kalmışçasına.
"Hım?"
"Uzaklaş biraz." Annemlerin burada olduğu son anda aklıma geldiğinde utançla kızardım.
Kaşlarını çattı. Daha sonra neden söylediğimi anladı ve yüzünde yaramaz bir çocuk gülüşü peyda oldu. Bu gülüşle bile ne kadar mükemmel olduğunun farkında mıydı acaba? Ah! Konumuz bu değil Roya kendine gel.
"Uzaklaştırsana,"dedi biraz daha yaklaştı. Gir gir. Dibime kadar gir.
"Cihangir... Ben çekilemiyorum, lütfen." Öyle bir etki bırakmıştı ki üzerimde ondan kopmak çok zordu. Mırıltıya benzer sesim tamamen utançtan kaynaklıydı. Ona olan yakınlıktan veya söylediklerimden değil ailemizin bizi dikkatle izlediğindendi.
"Elindekini beğendin herhalde kızım," diyen halam ile bana cevap vermeden üzerimdeki yoğun bakışlarını birden çekerek geriye doğru çekildi.
Sonunda rahat bir nefes aldığımda nefesimi kestiğini bilir bir edayla güldü. "Evet daye, bunu çok beğendik," çarpık bir gülüşle yüzüme baktı. "İkimiz, değil mi Roya?"
Ben sana sonra ödettirim dercesine "H hı" dedim onaylar nitelercesine Cihangir'i.
Adam ona karşı sevgimi gördükçe evrim geçiriyordu. Yakışıklı, guvenilir, adam gibi adam olmasının yanına bir de arsızlık eklenmişti. Beni utandırmada oldukça arsızdı.
Ve yine evet ki ben bu arsız adama aşıktım.
"E hadi gidelim daha tonlarca işimiz var," dedi annem, Cihangir'e bakarken bakışlarındaki kızgınlığı görebiliyordum. "İki ayağımızı bir papuça soktun Cihangir. Bugün bitmez işler, ben sana diyeyim."
"Biter biter yenge sen rahat ol." Adamdaki rahatlık kimsede yoktu.
"Hiç rahat olunacak gibi değil ki oğlum. Söz, kına, düğün için bir gün yeter mi hiç," diye konuşurken annem, kuyumcudan dışarı çıkmıştık. "Akıl var mantık var. Değil mi Xazal?"
Halama yönelen soruyla alt dudağımı dişlemeye başladım. Tekrar bir hır gür çıksın istemiyordum. "Yengen haklı oğlum."
Kolumun tutulmasıyla yanımda sinirlenen Cihangir'e baktım. "Daye sen de mi?"
"Hiç bakma öyle gözlerini belerte belerte oğlum." Bana baktı. "Roya içine sine sine yapardı bir hafta içinde eksikleri Cihangir. Şimdi bir gün içinde bu kız rastgele herşeyi alacak. İçine sinmeyecek, bugünlerin tadını bile çıkarmayacak."
Bana dönen bakışlarına karşılık verdim. "Sen de mi öyle düşünüyorsun?"
Şimdi evet desem, gece bana danıştığında verdiğim cevap yüzünden kırılacaktı. Dün gece öyle bir konuşmuştu ki ne dese tamam demekten başka çarem yokmuş gibiydi. O anları hatırlamamla yanaklarım al al olduğuna yemin edebilirdim. Isısını hissediyordum. Güzel gözleri yanaklarıma değdiği an onunda dün geceyi düşündüğünü beli eden gözleri kısıldı.
Öyleydi.
Birgün içinde yapılacak iş değildi ama gel bunu bu deli adama anlat. İşte orası inanılmaz zordu. Dayak yemesine rağmen inat edip gel beni iste dediğim günün sabahı buradaydık; kuyumcuda.
"Benim için sorun değil."
"Ama kızı-..."
"Daye, biz bu konuyu daha önce konuşmuştuk kendi aramızda tekrar bir sorun çıkmasın." Herkes kabul etmişti zaten biraz zor olsa da. "Hazar baba mağazaları halletmişti daha fazla beklemeyelim bence." Hem annem hem de halam verdiğim yanıtla başlarını sallayıp önden giderken yanımda duran Cihangir'e baktım.
"Çok güzelsin," dedi başını bana doğru hafifçe eğerek.
Utangaç bir şekilde gülümsedim. "Sende fena sayılmazsın," derken ilerlemeye başlamıştım bile.
"Kendimi övmek gibi olmasın ama benden yakışıklısı mezarda delâlamın." Hafif yüksek sesle ve eğlenir bir ifadeyle konuştuğunda kıkırdamadan edemedim. "Manyak herif."
"Duydum seni."
"Duy diye dedim."
•Dün gece•
Genç adam karşısında duran kadının ağzından çıkan kelimenin tercümesini bilmez bir şekilde çakılı kaldı yerinde. Yanlış duymuş olma olasılığı kaçtı? Eğer yanlış duymuş olma olasılığı varsa bile olmasındı. Teklif etmişti. Kabul edeceğini bilmeden etmişti ya da böylesine bir cevap beklemiyordu.
"S...sen ne dediğinin farkında mısın delâlamın?" Heyecandan kısılan sesi, gerilen bedeniyle sevdiği kadına doğru ilerledi. Bir düşün içinde savruluyordu sanki. "Roya, sen ne dedin?"
Gel beni iste.
"Gel iste, dedim."
"Seni," dedi Cihangir ne dediğini bilmez bir şekilde.
Anında kaşları çatılan Roya gergin olan bedenini sakinleştirmek adına birkaç soluk alıp verdi. "Başka kimseyi istemiyorsa..." Cümlesi hiç bu kadar güzel kesilmemişti.
Yüzünü avuçları arasına aldığı gibi dudaklarını o öpmeye kıyamadığı dudaklara bastırdı. Bu öpmek değildi bu bir hasretin son buluş anıydı. Yumuşak dudakları öptü üst üste. İkisinin de gözleri kapanmıştı. Roya'nın kirpikleri titrerken Cihangir'in göğüsünden çıkmaya çalışan kalbi titriyordu. Öyle bir andı ki... Susmak konuşmaktan daha gürültülüydü. Suskunluklarının dili vardı. Dudaklarından yanağına doğru yol aldı Cihangir.
Roya'nın kalbi duracak gibiydi. Göğüsünü döven kalbi öyle hızlı ritimlerle coşuyordu ki sanki hızdan dolayı dağılacak parçalanacak gibiydi. Tenine değen dudaklarda şifa mı vardı; bilmiyordu ancak onu huzura sürüklediği aşikardı. Öyle ki bedeni yere her an yığılacak gibiydi.
Huzur Cihangir Ağa'nın dudakları değildi, asıl huzur; Cihangir Ağa'nın ta kendisiydi.
"Sen nesin böyle..." Dudakları yanaklarından boynuna sürüklendi. "Nasıl bir şeysin. İçime öyle güzel işlenmişsinki hep sende olmak istiyorum."
İkisi de birbirlerinde soluklandılar. Roya nefesini verirken, Cihangir onun nefesiyle gülümsedi. Aklı başında değildi, ki Roya'nın da aklını başından aldığının da bilincindeydi. Bunu bilmek gülümsetti kendisini.
"Cihangir..." Burnunu adamın kirli sakallı yüzüne sürttü. Teninin kokusu ciğerlerine bayram havası katmıştı bile.
"Cihangir sana kurban olsun." Dudaklarını boynuna bastırdı. Öptüğü her yer alev alevdi. "Cihangir sana ölsün."
"Ölüm yok Cihangir." Ellerini kaldırdı, Cihangir'in her iki taraftan kuşattığı,yüzündeki ellerinin bileklerine doladı usulca. "Ben seni kaybedemem." Boynundaki dudaklar bir kez daha kendisini beli etti. Derin derin kokusunu soluyup saçlarını öptü. Öyle yavaş hareket ediyordu ki Roya, düşmemek için iyice asıldı bileklerine.
"Bu an için kaç gece kendimden geçtim haberin var mı? Sırf bu an için ölüp ölüp dirildim." Yutkundu. "Sevdam uğruna herşeyden geçtim, bir senden geçemedim." Bir kez daha boynuna indi. Orada ona ait bir şey varmışçasına sahiplenmişti. Tutkuyla öptü şah damarının tam üstünü. "Geç kaldık birbirimize."
"Hem de çok."
"Bu hasret bir an önce bitmeli." Dudakları dudağının kıyısında soluklandı.
"Bitsin."
"O zaman seni istemeye yarın geleceğim. Yarın sabah hem düğün için hem de isteme için alışveriş yaparız."dedi, Roya'nın ne tepki vereceğini bilmez bir şekilde. O güzel telaşlarla çok vakit kaybetmek istemiyordu.
Roya duyduklarını bir an için idrak edemedi. "Ne?"
"Senin için de uygunsa yarın yüzük bakmaya gidelim."
"Cihang..."
"Biliyorum yarın herşey yetişmeye bilir ancak ben hallederim. Sadece gelinliğini başka gün seçersin olmaz mı?" Saçlarına ardı ardına öpücükler sıraladı. Hem konuşuyor hem de Roya'yı sarmalıyordu. Geri çekilmek için harekete geçen Roya'yı kendine biraz daha çekti ve o izni vermedi. Biliyordu ki eğer Roya gözlerinin içine baksa ne derse tamam diyecekti ancak bu sefer buna izin vermedi. Aralarında bir sorun çıkacak diye ödü kopuyordu. Ondan ayrı bir dakikaya bile tahammülü yoktu artık.
Roya ne diyeceğini bilemedi. Öyle ki susup kalmıştı. Kendisini saran kollar yetmezmiş gibi hala durmadan kendisini öpen adam yüzünden doğru düzgün düşünemiyordu bile. Şuan ne dese evet diyecek kıvamdaydı. Bunun Cihangir'le kesinlikle alakası yoktu(!) Yani öyleydi işte.
"Daha yüzünde yaralar dururken bunu abime nasıl açıklayacaksın." Elbette kendisi evet dedikten sonra kimseye laf düşmezdi ancak Cihangir'in sağlığı için bunu da düşünüyordu.
Güldü Cihangir Roya'nın bu hâline. Biliyordu Roya'nın kimsenin kararıyla hareket etmeyeceğini. "Bu, tamam demek mi?"
"Annem, halam, abim herkes yanlış anlayacak."
"Ne zaman bunlar umrumuzda oldu ki isteyen istediğini düşünsün."
Zor olsada kolları arasından çıkmayı başardı Roya. "Dayak yiyeceksin."
"Ben yemem sadece izin veririm, Atabeyoğlu gelini." Uzanıp dudağına tekrar dudaklarını değdirdi. "Benim gelinim."
Roya, gülümsedi Cihangir Ağa'nın hitap şekliyle. Gülüşünden tekrar öptü Cihangir. Roya daha çok gülümsedi, Cihangir daha çok öptü. Bu güzel anları bozulcak diye korku sindi yüreğine. Bu mutluluk daim olması için herşeyini verirdi. Bir kere daha kırılmak istemiyordu. Gülüşü yavaş yavaş söndü. Bunu hemen fark etti Cihangir. İşaret parmağını çenesine değdirerek yüzüne doğru kaldırdı güzel yüzünü. "Neden kara bulutlar gölgeledi gülüşünü?"
Omuz silkti Roya. "Sana çok güveniyorum Cihangir, biliyorsun değil mi?"
"Bu da nereden çıktı?"
"Bil diye..." Sesi sona doğru kısıldı. "Bir kez daha toparlanmaya gücüm yok."
Cihangir ağır ağır yutkundu. "Seni asla bırakmam. Sen bıraksan bile ben bırakmam. Güvenini asla sarsmam."
Cihangir'in ağzından çıkan her kelimeye güveni vardı Roya'nın bu güven ne zaman oluştu bilmiyordu sanki uzun yıllardır varmış gibiydi. "Teşekkür ederim."
"Ben teşekkür ederim beni hayatına kabul ettiğin için." Dudakları son kez Roya'nın dudaklarına mühürlendi. "Seni seviyorum. Seni delicesine seviyorum."
Hayat işte...
İyi günler olduğu kadar kötü günlere de gebeydi.
*
"Ulan sen ne dediğinin farkında mısın!"
Sabahın erken saatlerinde Karadağ konağı birbirine girmişti. Başını çeken ise Cihangir'di.
"Kaç defa tekrar etmem gerek anlaman için?"
Rizgar ağa kafayı yemek üzereydi. Karşısına sabahın beşinde dikilen Cihangir bugün istemeye geleceğini o yetmezmiş gibi bir de düğün ve kına için alış veriş yapacağını söylemişti. Ahh en önemli detayı atlıyorduk. Hepsini ama hepsini bugün yapacaklardı. Sinirden kıpkırmızı kesilmişti. Bir yanında annesi bir yanında karısı onu sakinleştirmeye çalışıyorlardı ama nafileydi. Dün gece yanından öylece uçup kızkardeşinin yanına gitmişti Cihangir. Arkasından gidecekken annesi durdurmuştu. Daha kardeşi ile konuşmamışken Cihangir Bey sabahın erken saatlerinde kapısına dayanmış kardeşini kendisine istemiş o da yetmezmiş gibi bir de kurallar koymuştu.
Hadi evlenmesine bir şey dememişti de bu yaptıkları da neydi! Boynunu kütletip durdu nefeslerini kontrol etmeye çalışıyordu. "Herşeyin bir usulü var Cihangir benden daha iyi bilirsin."
"Ben kimsenin usulüne göre hareket etmeyi sevmiyorum." Konuşmalarının ne kadar Rizgar'ı öfkelendirdiğinin farkındaydı. Lakin geri adım atmak yoktu şüphesiz hazırlanmış bir şekilde merdivenlerden inen Roya'yı gördükten sonra hiç mi hiç yoktu.
"Hah!" Dedi merdivenlere doğru. "Roya da geldiğine göre gidebiliriz." Arkasında kalan annesine baktı," anne hazırlan sende."
"Tövbe estağfurullah," diyen Hazal hanım bir oğluna bir de Roya'ya baktı. "Hadi benim oğlum deli sana ne demeli Roya, olacak iş mi bu?" Daha sonra bir köşede oturmuş Yade Rozan'a baktı. "Daye sen bir şey demeyecek misin? Kurulmuşsun oraya bakarsın sadece."
"Anne," sesinde uyarı vardı neden bir kere de bir şey sorgusuz sualsiz yapılmıyordu.
Yâde Rozan elinde tuttuğu bostanını yere değdirdi. "Bence de en iyisi bir an önce olması. Seviyorlar birbirlerini uzatmaya ne hacet."
"Yâde ne dersin sen!?" Diye hayretler içinde bağırdı Rizgar.
Yâde Rozan sertçe baktı torununa. "Kuzulkurt! Bağırma bana kura kêre! Karşında arkadaşın vardır!?" Elbette acele olmuştu ancak torunun mutluluğuna dün de destek çıkmıştı bugünde çıkacaktı. Mutlulukları için herşeyi yapacaktı. "O alışverişe gidilecek. Ha bugün ha yarın hiçbir şey fark etmiyor."
"Yâde seni sevdiğimi söylemiş miydim ben?"
Kendisine gülen Cihangir'le güldü yâde Rozan. Uzun zaman sonra torunları mutluydu bunun yanında kendisiyle de konuşurken mutlulardı. "De get işine Cihangir yiyeceksin benden bir tane."
"Babanın haberi var mı oğlum? Annemi de aldınız yanınıza sizin akıl sağlığınız yerinde mi? İznimiz var dedik zaten ne bu acele Allah aşkına! Babanlar ne diyecek peki? Haberleri bile yok! Hepsi bir günde nasıl gelecekler nasıl yet-"
Büyük bir gürültü iki yana doğu açılan konak kapısıyla durdu Hazal Hanq ım. Kapı açıldığında içeriye akın edenlerle bayılmasına ramak kalmıştı.
Oğlu kime çekmişti böyle.
Tüm Atabeyoğu üyeleri kapıdaydı.
Rizgar gördükleriyle kahkahayı bastırdı. "Delireyim diye göndermişler seni Cihangir."
"Sen zaten delisin Rizgar," diyen Heja'ya şaşkınlıkla baktı.
"Bir sen eksiktin hejamın. Sende vur sözlerinle kocanı." Karısı bile karşısındaydı.
Mevsim Hanım karşıdan gelen Hazar Ağayla eli kolu birbirine dolandı. "İnsan haber verir oğlum!"
Hazar ağa öfkeli olması gerekirken oldukça sakindi. Dün gece geç saatlerde Cihangir kendisini aramış olanları anlatmıştı. Önce bağırıp çağırsada kendini sabah Karadağ konağının önünde bulmuştu. Diyecek söz bırakmamıştı oğlu. "Ee," dedi gür sesiyle. "Daha hiçbir şey hazır değil."
"Hazar bey, sen de mi?" Dedi, Hazal Hanım şaşkınlıkla.
Başını ağır ağır salladı Hazar bey. "Ben de ya, ben de."
Roya olan biteni öylece izlerken şaşkınlığına şaşkınlık ekleniyordu. Hazar Baba'nın yüzüne bakmaya utanırken onun kendisine kucak açmasıyla mahcup bir şekilde gülümseyerek kolları arasına girdi.
Cihangir dediğini yapmıştı. Ev hazırlanırken mevsim Hanım, Hazal Hanım Cihangir ile Roya alışveriş için yolu tutmuşlardı. Roya'nın arkadaşı Dilberay ile Gülistan daha sonra onlara katılacak evde kalan Heja ile Dilşah akşam için diğerleriyle birlikte hazırlık yapacaklardı.
Herkesin bir görevi vardı ve kusursuz olması için elinden gelenin fazlasını yapmaya çalışacaklardı hiç şüphesiz.
Yakında.
Çok yakında düğün vardı.
• Şimdiki Zaman •
Yüzükler alınmış arabaya doğru ilerlerken Roya arkasında kalan Cihangir'e bakmak için döndü fakat Cihangir yerine başka biri ile kesişti gözleri.
Araf, buradaydı.
Cihangir'in arkasında durmuş öylece onlara bakıyordu. Cihangir kendisinin önüne geçtiğinde beli ettirmek istemese de Cihangir anında bakışlarını hissetmiş ve o da arkasına bakmıştı. Gördüğü adamla mağaza poşeti tutan eli yumruk şeklini aldı.
En olmadık yerde yine karşılarına çıkmıştı Araf.
"Gidelim Cihangir," dedi yanlış düşünmemesi için elini tutmaya çalışırken ancak buna engel oldu Cihangir.
"Bir derdi var gibi. "
"Bizi ilgilendirmez Cihangir. Hadi, lütfen gidelim." Bir an önce buradan gitmek istiyordu Roya. Ona karşı hiçbir şey hissetmiyordu. Nefret duygusu bile yok olmuştu. Olası bir kavga için Cihangir'i götürmek istedi ancak yine engel oldu. "Cihangir..."
"Buraya geliyor," dediğinde Cihangir adeta dişlerini sıkmaktan kıracaktı. "Yüzsüz bir şekilde buraya geliyor Roya."
Roya, Araf'tan yana baktığında gerçekten de gözlerini üzerlerine dikmiş bir şekilde kendisine doğru geldiğini gördü ancak bunun yanında onlara doğru gelen biri daha vardı.
Mizgin.
Mizgin Şahan.
Bu kader miydi yoksa kurulu bir düzen mi bilinmezdi.
"Senin ne işin var lan burada!" Diyerek kendilerine yaklaşan Araf'a atılan Cihangir'i son anda tutabildi Roya. "Cihangir!"
"Bırak beni Roya! Arabaya geç sen!"
Roya başını iki yana doğru salladı. "Sensiz asla!"
Cihangir derin bir nefes aldı sakinleşmek adına ve döndü Roya'ya doğru. "Delâlamın sen geç, ben geliyorum."
"Kavga, hır gür istemiyorum Cihangir! Bugün en mutlu günümüz bunu mahvetme, lütfen." Bir günüm dpe güzel geçse şaşırdım diye söylendi usulca. Kendilerine iyice yaklaşmış adamı umursamadan Cihangir'i götürmeye çabalıyordu ancak bu boş bir çabaydı.
"Merak etmeyin sizi üzmek için burada değilim ya da gününüzü mahvetmek gibi bir amacım yok." Derken Roya'nın yüzüne bakmamaya çalışıyordu. Onun mutlu olması kendisini de mutlu etmeliydi ancak olmuyordu. Gitmeden son kez onunla konuşmak istemişti ama o da Cihangir yüzünden olmayacaktı bunun da bilincindeydi artık.
"Sen kimsin de bizi üzeceksin!" Yakasına yapışmak gibi bir hamlede bulunduğu an tekrar engel oldu Roya. Cihnagir karşılarına geçme cesareti gösteren Araf yüzünden delirecekti. "Siktir git burdan yoksa elimden bir kaza çıkacak."
"Gidiyorum zaten."
Roya nereye diye sormadı. Sormazdı da. Kendisinden uzak neresi varsa oraya gidebilirdi. Yeterli artık yakasını bir bıraksındı. Geçmişe dönüp durmaktan bıkmıştı.
"Oğlum o zaman ne diye önümüze dikilip durdun!"
Bunu kendisi de bilmiyordu. Araf sadece gideceğini söylemek istemişti. Hayır. Araf gideceğini söyleyip Roya'nın tepkisini merak etmişti ancak yüz yüze bile gelmemişlerdi. Hala umudu var olan bir tarafı vardı lanet olsun ki. Yeni sayfaları kirletmemek istiyorken o sayfanın yine bir köşesindeydi şuan.
"Dicle hamile." İşte bu. Bu hiç söylenmemesi gerekirken söylenmiş bir cümleydi.
Roya duyduğunun doğru olup olmadığını anlamak için Araf'a döndü yüzünü. O an göz göze gelmeyi başarmışlardı. Araf dik durmaya çalışan bedeniyle karşılarında dursa da bedenen de ruhen de bitikti ve bunu dışarıya çok güzel yansıtıyordu.
Roya karşısında duran adamın Araf olduğundan şüpheliydi. Göz altları morarmış, saçı sakalı karışmış, giydiği takım kıyafeti yıpranmıştı. O an tek hissettiği duygu acımaydı. Neden söylediğini iyi biliyordu Roya. Gözlerinde beliren duyguyu iyi biliyordu.
Kendisinin tepkisini merak etmişti. Söylediklerine bir tepki vereceğimi düşünüyordu. Eğer cihnagir'den önce olsaydı belki bir ihtimal çok üzülür, kırılırdım ancak şuan hiçbir şey hissetmiyordum.
"Hayırlı olsunu duymak için mi geldin?" Diye sordu, Roya. Daha sonra hafif alaylı sesiyle: "Hayırlı olsun Araf Ağa Allah analı babalı büyütsün." Dedi ve geriledi. "Hayırlı olsununu da duyduğuna göre gidebilirsin."
Cihangir gözlerini bir an olsun ayırmadı Roya'dan. Eğer ayırsa Roya'ya hala umut edercesine bakan adamın gözlerini çıkarır eline verirdi. Buna ne arkalarında tedirginlikle bakan anneleri ne de Roya engel olabilirdi.
"Oğlum hadi gidelim." Hazal hanım sessiz kalıp sadece izlemekle kalmıştı. Gerçi yapacak söyleyecek pek bir şey de yoktu.
Araf'ı gerilerinde bırakıp arabaya ilerlemek için adım attıklarında bu sefer başka birinin sesiyle yerlerinde durmakla kaldılar.
"Vayy bee!" Diye bağırdı kimseyi umursamadan hafif tiz sesiyle Mizgin Şahan. "Sence de dünya çok adaletsiz değil mi Cihangir Ağa!"
Roya'yla Cihangir gelen sesle Mizgin Şahan'a döndükleri an devam etti sözlerine kırmızıya boyadığı dudaklarını büzerek, "Sevdiği adam baba olurken onun uğruna savaşan kadının bir daha anne olmaması hiç adaletli değil." Topuklu ayakkabısının çıkardı sesle onlara doğru yürüdü. "E! Kötüsü de bunu evleneceği adam ondan saklıyor olması." Ellerini iki yana doğru açtı bir şey yapmamış gibi. "Ee Cihangir ağa bunu ne zaman söylemeyi düşünüyordun Roya'ya?"
•Bölüm sonu•
Umarım beğenmişsinizdir.
Sizce Roya ne yapacak?
Evlenmeden önce öğrenmesi gerekiyordu... Gelecek iki yeni bölümde sonkez zaman atlaması olacak.
Cihangir?
Mizgin Şahan?
Salı günü yeni bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın 🤍
|
0% |