Yeni Üyelik
39.
Bölüm

35. Bölüm

@tanvakti108

İyi okumalar 🌿

 

 

35 . Bölüm

 

"Konuşmamız gerek, lütfen."

 

"Senin ne işin var burda? Hangi hakla karşıma dikilip konuşmak istiyorsun!?" En son görmeyi beklediğim insan bile değildi Araf. "Git burdan." Etraftaki müşteriler neler olduğuna dair bir şeyler bilmeseler de gözleri aşırı ses çıkardığımız için üzerimizdeydiler. Ki haklı da sayılırlardı.

 

"Gidemem Roya." Başını sağa sola doğru hafifçe salladı hayır dercesine. "Hakkım yok belki ama beni dinlemelisin." Gerçekten onu dinleyeceğimi mi sanıyordu?

 

"Farkında olman güzel." Geriye doğru adımladım. "Dinlemeyeceğim tabii ki de seni. Bizim konuşacak hiçbir şeyimiz yok. Daha fazla zorlaştırmadan git buradan." Bakışlarını ayak ucuna eğdi. Onu görmediğim bir yılda epey değişmiş olsa da bu umrumda değildi. Uzamış sakalları, birbirine girmiş saçları bir şeyler olduğunu gösteriyordu ancak benim geçmişe dönüp bakasım yoktu. Hiçbir şey beni ilgilendirmiyor ilgilendirmemeliydi de. Ben bir kez daha geçmişin içine dahil olmak istemiyorum.

 

"Üç aydır seni arıyorum," dedi kısık çıkan sesiyle. "Birkaç haftadır da karşına çıkmak için cesaretimi toplamışken konuşmadan bırakamam seni."

 

"Neden arıyorsun beni? Ne kadar daha hayatını altüst ederim diye mi yoksa?"

 

"Asla! Asla öyle bir şey yok Roya."

 

Gözleri mi dolmuştu? Evet, evet gözleri dolmuştu. Beni neden arıyordu ki? Arayacak bir şey yoktu ortada yoksa... Tüm bedenim titredi. O'na bir şey olmamıştır değil mi? "Cihangir'e mi bir şey oldu?"

 

Başını öyle bir kaldırıp baktı ki gözlerime, harfler zihnimde çalkalandı. "Onunla birlikte değil misin?"

 

"Ne?"

 

"Sen gittikten sonra Cihangir de Urfa'dan gitti. Ben, siz ikiniz birliktesiniz yan-"

 

Elimi kaldırıp konuşmasını böldüm. "Seninle bunları konuşmak istemiyorum. Allah aşkına git artık, yeterince oyaladın beni müşterilere bakmam gerekiyor." Cihangir'in elbette Urfa'da kalacağını düşünmemiştim büyük ihtimalle evine Hakkari'ye dönmüştü.

 

Beraber dönecektik.

 

Yalnız döndü.

 

Sırtımı ona vererek yerime geçeceğim zaman tekrar konuştu. Bu sefer öyle bir konuştu ki ayaklarım yerine çakılı kaldı.

 

"Rojin, ölüyor Roya. Doğum sonrası hastalığı ilerled,i birkaç haftalık ömrü kaldı diyor doktorlar." Birkaç saniye durdu. "Kızım..." Derken sesi acı doluydu. Hani acı çeken insanların sesi her an ağlayacakmış gibi çıkardı ya Araf'ın sesi ağlıyordu.

 

Kızı olmuş.

 

Çok istediği kız bebeğe sahip olmuş.

 

Bebeği kızmış.

 

Hıçkırık sesiyle aniden ona döndüm. Bana bakmak yerine yere bakıyordu. "Roya'm," dediğinde kaşlarım derince çatıldı. "Annesiz kalıyor."

 

Ne?

 

Roya?

 

"Ona benim adımı mı verdin!?" Öyle şiddetli bağırdım ki artık bütün kafenin odak noktası bizdik. Kolumda Büşra'nın ellerini hissetim.

 

Başını sallayarak onayladı."Rojin istedi," diye kendini açıklamaya çalıştı.

 

"Vicdanını böyle mi temizlemeye çalışıyor?" Gerçekten böyle mi silinecekti herşey. Adımı kızına vererek bütün sorunların biteceğini mi düşünmüştü.

 

Omuzları hıçkırıklarıyla sarsıldı. Karşımda hüngür hüngür ağlamaya başladı. "Sana yaşattıklarımız için çok özür dilerim Roya." Etrafına bakıp birkaç adım attı bana doğru. "Lütfen dinle beni."

 

"Roya isterseniz giyinme odasına geçin." Büşra'nın konuşmasıyla başımı hayır anlamında salladım. Yanımızda bulunan boş masaya geçip oturdum. Büyük bir şok dalgası bedenimi abluka altına almıştı. Neye şaşıracağımı şaşırmıştım. Kızına benim adımı vermesine mi yoksa Rojin'in birkaç haftalık ömrünün kalmasına mı?

 

Karşımdaki sandalye çekildi. Araf, çökmüş bedenini sandalyeye bıraktığında başımı kaldırıp ona baktım. "Benden ne istiyorsun?"

 

Elini cebine atıp birşey çıkardı ve bana doğru uzattı. "Bu mektubu Rojin sana yolladı." Parmaklarıyla masanın üzerinden bana doğru ittirdi bir kağıt parçasını. Gözüm bir ona bir de mektuba gidip geldi.

 

"Bu ne? Gerçekten benden ne istiyorsunuz Araf? Olanlar yetmedi mi? Şimdi de Rojin'in ölümüyle mi suçlayacaksınız beni?"

 

"Hayır hayır, asla öyle bir şey yok bu olanların tüm suçlusu biziz."

 

"O zaman buraya gelme amacın ne?"

 

İç çekti, bana uzun uzun baktı. "Seni yaşatamadım."

 

"Doğru bildiklerim yanlıştı Araf. Beni yaşatmaya çalışmayı bırak biz ikimiz hiç olmamalıydık. Şimdi burda geçmişi konuşmanın ne sana ne de bana bir fayda var."

 

"Doğru. Yine doğrusun Roya."

 

"Af mı isteyeceksin?"

 

"Yüzüm yok."

 

Elimi uzatıp mektubu aldım ama açmadım. "Bunu o küçük bebek için okuyacağım."

 

Gülümsedi burukça.

 

"Onca şeyden sonra karşında böyle durmak, gerçekten ne hissedeceğimi artık bende bilmiyorum." Derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştı. "Önce Rojin sonra ben daha sonra babam, sana istemediğin acılar yaşattık."

 

"Bana bilmediğim birşeyler söyle Araf. Eski defterleri açmanın ikimize de yararı yok."

 

"Evet, evet biliyorum. Aslında seninle uzun uzun konuşmak istiyordum ancak seni gördükten sonra konuşacağımız hiçbir şeyin yokluğunu anladım. Ne desem affetmeyeceksin, bunu istemeye de yüzüm yok."

 

Sakince dinledim. "Araf," dedim masada ona doğru eğilerek. "Bu acılar artık umrumda değil çünkü bu acının en güzel mükâfatı Cihangir'in hayatıma girmesiydi."

 

Güldü keyifsizce. "Sen bu acıları yaşamasaydın da Cihangir bir yolunu bulur hayatına girerdi Roya. O seni çok seviyor."

 

"Biliyorum, bende onu çok seviyorum." Ne zaman masanın üzerinde olduğunu görmediğim telefonunu eline aldı gülümseyerek. Birkaç dakikadan daha uzun bir süre öylece izledi beni. Daha sonra sandalyesini arkaya ittirerek ayağa kalktı. Bana bir şey demeden gitmek için arkasını döndü ama birşeyi unutmuş gibi bana döndü ve masanın üzerine bir avuç dolusu badem şekeri bıraktı. Masanın üzerindeki badem şekerlerine şaşkınca baktım. "Sen badem şekeri seversin. Kızıma badem şekeri diyorum çünkü seni anımsatıyor. Ona iyi bak olur mu Roya. Onu en çok sen hak ediyorsun."

 

Dudaklarım aralandı fakat bir şey dememe fırsat vermeden aceleci bir tavırla uzaklaşmaya başlamıştı bile Araf. Son dakika aklıma dank edenlerle birlikte sandalyeden hızla kalktım öyle ki arkamdan sandalyem devrilmiş büyük bir gürültü bırakmıştı ortama. "Hayır! Hayır Araf! Dur!" Kafeden çıkmış ona doğru koşmaya başlasam da önündeki araca binmişti bile. "Bunu bana yapma!"

 

Yapmayın artık!

 

Bana birşeyler yapmayın!

 

Son bakışı gülüşüyle süsleyerek gaza bastığında elimde mektupla öylece caddenin ortasında kalakaldım.

 

Bir mektuba bir giden arabaya baktım.

 

Gözlerimden boşalan yaşlarla mektubu açtım.

 

Merhaba Roya.

 

Adının bu kadar güzel olması bebeğime koyduğumdan olsa gerek değil mi? Şaşırmış olmalısın. Bende şaşkınım Roya. Olayların bu derece büyüyeceğini hiç düşünmezdim. Çok üzgünüm bir şey ifade etmese bile çok üzgünüm Roya. Ben sadece sevdiğim adamla evlenmek istemiştim. Aşk bir hastalıkmış ama benim duygularım bir saplantı. Keşke dediğim her an için büyük ızdıraplar çekiyorum. Keşke böyle olmasaydı.

 

Ben, beni sevmeyen bir adamla evlendim. Sever sandım, kendimi kandırdım. Arkanızdan oyunlar kurdum. Ben çok kötü biriyim, Roya.

 

Senin hayatını mahvettim. Utanmadan bir de hamile kaldım. Şimdi... Şimdi kucağıma aldığım küçük kızımla ne kadar kötü bir anne olduğumu daha iyi kavrıyorum.

 

Kızım büyüyünce benim yaptıklarım yüzünden benden utanır değil mi? Ben ne iyi bir insan ne de iyi bir anne olmayı becerebildim.

 

Az kalmış ömrüm. Bunu kullanarak Araf'ı kandırdım. Vicdanı olan biri hastalığını kullanır mı? Ben kullandım. Peki... Öleceğimi bile bile anne olmak?

 

Ölüyorum Roya sen bunları okurken belki de ben çoktan ölmüşümdür. Senden bir şey istemeye yüzüm yok ama o çok küçük Roya.

 

O tek başına yapamaz. Sana yalvarıyorum Roya. Kızım, kızın olsun. Sen, çok güzel anne olursun. Senin merhametin çok büyük. Herşeye rağmen Roya'ya anne olur musun? Senden başka bırakacak kimsem yok. Bu hikayeye ait değilim artık ben Roya.

 

Eğer sen onu kabul etmezsen yurda verilecek çünkü kimse onu kabul etmiyor. Kimse o küçük bedeni sahiplenmek istemiyor, yük olurmuş...

 

Sana yalvarıyorum onu al.

 

Önce Allah'a sonra da sana emanet. Kendine de ona da iyi bak. Hakkını helal et demiyorum çünkü ben affedilmez biriyim.

 

Hoşçakal.

 

Rojin."

 

Okuduklarımın gerçekliğiyle yere çökmüştüm. "Allah'ım..." Ne yapacaktım ben şimdi. Bunu bana yapmalarına hakları yoktu. Yoktu!

 

Ben yapamam ki! Yapmam, anne olamam o minik bedene. Kızım, kızın olsun diyen kadın benim hayatımı alt üst etti.

 

Cihangir var.

 

O var.

 

Benim sevdiğim adam var.

 

Allah'ım ben yapamam. Lütfen ben yapamam.

 

"Roya!" Bedenimi saran kollarla ağlayışım şiddetlendi. "Kuzum ne oldu sana! O adam mı bir şey yaptı!" Yüzümü avuçladı. "Kurban olduğum ağlama."

 

"Yaşadıklarım yetmezmiş gibi daha da acı veriyorlar bana Büşra." Elimdeki mektubu elerine bıraktım. "Baksana ne istiyor benden... Yalvarıyor."

 

Büşra elimden aldığı mektubu okurken ara ara irileşen gözlerini bana çeviriyor daha sonra tekrar mektuba dönüyordu. "Roya..."

 

Kolumla yanağımdaki ıslaklığı silmeye çalıştım. "Ne yapacağım ben Büşra? Bana biraz akıl versene." Hıçkırdım, "O bebeğe yazık değil mi?"

 

"Sana da yazık değil mi Roya? Sana da yazık değil mi kardeşim." Mektubu katlayıp elime verdi ve biraz daha yaklaştı bedenime. "Hiçbir şey yapmak zorunda değilsin! Babası var bunun! Çocuk yapıyorlarsa ilerisini de onlar düşünecek sen değil!" Haklıydı belki de. Herşeyi düşünen Rojin bu sonu da düşünmeliydi ama bir bebek vardı ortada. Suçsuz günahsız bir bebek.

 

"O bebeğin hiçbir günahı yok."

 

"Seninde yoktu."

 

"İnsan annesiyle babasını seçemiyor Büşra." Keşke seçme şansımız olsaydı.

 

Bana üzgün gözlerle bakıp göz yaşlarımı sildi usulca. "Sen çok yufka yüreklisin Roya,onlar bunu hak etmiyor."

 

"Bilmiyorum Büşra ne yapacağımı bilmiyorum. Benim hayatım hep geçmişin prangalarıyla geçecek ama ben ne yapacağımı bilmiyorum."

 

"Hiçbir şeye zorunlu değilsin."

 

Ona ıslak kirpiklerimin arasında baktım. "O bebeğin yurda verilmesine göz yumamam."

 

Bunu yapamazdım.

 

Allah'ım ne olur sen bir çıkış yolu göster.

 

*

Kafeden Büşra'nın izin almasıyla ayrılmış eve geçmiştim. Penceremin önünde bulunan koltuğa kendimi bırakmış elimden düşürmediğim mektubu defalarca okumuştum.

 

Cihangir'in yanımda olmasına o kadar ihtiyaç duyuyordum ki... Şimdi burda olsa bana ne yapmam gerektiğinden bahsederdi. Onu da özlemiştim.

 

Onu çok fazla özlemiştim.

 

Elimdeki mektubu katlayıp masanın üzerine bırakıp ayağa kalktım. Mutfağa gidip kendime gelmek adına kahve yapmaya koyuldum. Kahve fincanı çıkarıp tezgaha koyduğum an gözüme ilişen badem şekerleriyle gözlerim tekrar ıslanmaya başladı.

 

Cihangir'in bana badem şekeri verdiği an zihnimde canlanmaya başladığında kahve yapmaktan vazgeçerek odaya geçtim. Gözlerimi kapattığım an Cihangir yanımdaydı sanki.

 

"Çok özledim."

 

O da özlemiştir.

 

İç sesim doğru söylüyordu. O da beni özlemiştir. Ellerimi saçlarımdan geçirip çekiştirdim. Tekrar mektuba uzanacağım zaman telefonumun zil sesiyle komodinin üzerindeki telefonuma baktım. Bir iki çalışta yetişip elime aldığımda tanımadığım bir numara ile birlikte kaşlarım çatılı halde açıp kulağıma dayadım.

 

"Merhaba, Roya Hanım ile mi görüşüyorum?"

 

Boğuk çıkan erkek sesiyle affaladım. "Evet?"

 

"Ben, Avukat Selim Gülgören Dicle Hanım ve Araf Bey'in vasiyeti üzerine sizi arıyorum." Sol elim göğüsüme kondu. Duyacaklarım bedenimi titretmeye başlatırken sırtımı duvara yasladım.

 

"Dinliyorum."

 

"Roya Hanım, Dicle Hanım bu sabah beş saat sularında vefat etti." Bu gerçeği kavramam için mi yoksa kendi içindeki karmaşa için mi birkaç dakika bekledi bilemedim fakat benden ses gelmeyince devam etti konuşmasına. "Biraz önce aldığım habere göre de Araf bey trafik kazası sonucu olay yerinde hayatını kaybetmiş çok üzgünüm ama ilk size haber verilmem istendi. Başınız sağolsun."

 

Üşüdüğümü hissettim. Soğuk, çok soğuktu ama beynimi donduran şey soğukluk değildi ikisinin aynı gün ölmesi ve o küçük bedenin bana ihtiyaç duymasıydı. Biliyordu Araf. Onu bırakmayacağımı bildiği için intiharı seçmişti. Elimden kayıp düşen telefondan seslenen avukata sağır oldum.

 

Ne yapacağımı bilmiyordum çaresiz hissediyordum. Tek hissettiğim çaresiz olmamdı. Hiç hissetmediğim kadar çaresiz hissediyordum. Öylece yere oturdum. Derin derin nefes alıp vermeye çalıştım ancak gözümden düşen ve boğazıma takılan hıçkırıklarım nefeslerini düzensizleştirmeye başlamıştı. "H-hayır," dedim. Kabul edilmezdi.

 

Telefonum bir kez daha çaldı. Birkaç kez daha. Çaldı durdu ama açmaya cesaretim yoktu. Geçmişim, geride kalan bir enkazdı ve Araf o enkazı benim üzerime tekrar atmıştı.

 

Araf ne adam ne de baba olmayı becerebilmişti kendisince en kolay yolu seçmişti her zaman olduğu gibi.

 

Şimdi ben ne yapacaktım?

 

O küçük bedene anne olmayı bırak bakabilecek miydim?

 

Peki ya Cihangir? O öğrense bu durumu gelir miydi beni bulmaya?

 

Ah Cihangir... Sana çok ihtiyacım var.

 

Herşeye rağmen sana sığınmaya çok ihtiyacım var.

 

Bölüm sonu

 

Bölüm kısa biliyorum ama gelecek bölüm oldukça uzun olacak 🙏🏻

Sizi daha fazla bekletmek adına attım.

Gelecek bölüm görüşmek üzere 🤍

Loading...
0%