@tanvakti108
|
Merhaba! Umarım severek okursunuz. Yazım yanlışları için şimdiden kusura bakmayın yazdığım gibi attım inşallah ilerde düzeltme yapacağım.
Gülay- cesaretin var mı aşka
Keyifli okumalar 🤍
36. Bölüm
Zaman dursa ne güzel olurdu.
Yada ileri aksa...
O zaman gelir miydi ki Cihangir?
Gelme diyen bana rağmen gelir miydi?
Kurtarsa beni...
Gelse de çekip alsa beni bu kapkaranlık andan.
Kaybolon bir ruh gibiyim. Kaybolmuş, kendini bulmak isterken daha da karmakarışık hâle gelmiştim.
Dağıldım Cihangir.
Paramparça oldum.
Bir hastane koridoru insana daha ne kadar acı verirdi? Oldum olası hastanelerden nefret ediyordum. Bir binanın içi acı, hüzün, çaresizlik, kayboluş kokar mıydı? Bulunduğum hastahane böyle kokuyordu. Önüme dağılmış olan saçlarımı geriye doğru çekip karşımdaki odanın kapısına diktim kızarmış gözlerimi. Burnumu çekip ayağa kalkmaya çalıştım ama beceremedim.
Gücüm yoktu.
Araf.
O, ölmüştü.
Araf ölmüştü.
Dicle.
Dicle ölmüştü.
İkisi de bu dünyadan göçüp giderken bir parça bırakmışlardı.
Roya.
Küçük Roya.
Oturduğum yerin tam karşısındaki odada nefes alan, küçük Roya.
Ona bakamadım. Onunla yüz yüze gelemedim. Korktum çünkü. Onu görüpte bırakamamaktan korktum. O masum meleği tek başına bırakmaktan ölesiye korktum.
"Roya!"
Başım adımı söyleyen adama çevrildi hızla. Koridorun ucunda nefes nefese koşan adamla göz yaşlarım bir şelale misali akmaya başladı. Ellerimle duvardan destek alıp kalkmaya çalıştım ama yapamadım, dizlerim tutmuyordu. 8 saatten fazla pozisyonumu bozmadan oturduğumdan olsa gerek dizlerim tutmuyordu.
"Roya! Kardeşim!"
"Ali," ağlayarak adını söylemekten başka bir şey diyemedim. Yanıma ulaştığı gibi kollarımdan tutup beni kendisine çekti. Uzun zaman sonra bir yakınımı görmek nasılda güven kokuyordu. Sımsıkı sarıldım boynuna. "Ali... Ali, Araf öldü." Hıçkırdım. "Ben..."
"Şhh, tamam. Tamam Roya. Tamam kardeşim, ben geldim. Burdayım, ağlama." Başımı sağa sola sallayıp geri çekildim biraz. Başımı çok hafif kaldırıp yüzüne baktım, gözleri kıpkırmızıydı. Onunda bir zamanlar kardeşim dediği adam ölmüştü. Her ne olursa olsun onların dostluğu çok Başkaydı.
"Bana bırakmışlar."
"Bunları düşünme," elini uzatıp yanaklarımı kurulamaya çalıştı. "Ben halledeceğim." Hıçkırdım tekrar, başımı hayır derecesine salladım. "Ben bu yükü nasıl taşırım Ali."
"Sen hiçbir yükü taşımak zorunda değilsin!" Omuzlarımı tutup göğsüne yaslamasına izin verdim. Onun kolları hep güvendi. "Bu bebeği en son sahiplenecek kişi sensin."
"Bebeğin adı Roya." Dedim ağlayarak. Beni uzaklaştırıp şaşkınlıkla baktı yüzüme. Şaşkınlığı geçmeden öfke ile harmanlandı.
"Dirisi seni dağıtmadığı yetmezmiş gibi ölüsü de rahat vermiyor! Bunu nasıl yapar? Senin adını vermek ne demek!"
Omuzlarımı silktim burukça. "Onu asla affetmeyeceğim."
Derin bir nefes alıp verdi. Yüzümü avuçlayıp ona bakmamı sağladı. "Sen şimdi burdan gidiyorsun. Bu bebeği de düşünmüyorsun."
Ne demek gitmek?
"Ona ne olacak? Yetimhaneye vermeyeceksin değil mi?" Düşüncesi bile kötüydü. "Buna asla izin vermem. Her ne yaşamış olursak olalım o masum Ali. O hepimizden masum."
"Biliyorum, sakin ol. Ne olmuş olursa olsun o bir zamanlar kardeşim dediğim adamın kızı. Onu yalnız bırakamam."
Yüzüne işlenen hüzünle gözlerim tekrar doldu.
"Gelmeden önce annemlerle konuştum."
"Ne konuştun?"
Üst dudağı hafifçe kıvrıldı. "Küçük Roya'yı evlatlık alacağım."
"Ne?" Dudaklarımdan bir fısıltı misali çıkan kelime ile başını öne doğru salladı. "Ona en iyi ben bakarım."
"Bakarsın değil mi?"
"Şüphen mi var Karadağ kızı?"
Hayır derecesine başımı salladım. "Asla. Sen çok güzel baba olursun."
Elini uzatıp saçlarımı düzeltmeye başladı. "Şimdi sen burdan bir taksiye atlayıp eve geçiyorsun bende işleri halledip yanına geliyorum."
"Roya'yı da getirecek misin?"
Arkasındaki kapıya baktı. "Artık ben nereye, küçük Roya'ya oraya."
"İyi ki geldin Ali. Ben o kadar kötüydüm ki... Nasıl bir çare bulunur bilmiyordum."
"Ne demiştim sana?" Tebessüm ettim.
"Düşersen dara Ali'yi ara çünkü o her zaman yanında." Dedim sessice.
Olması gereken biri daha vardı ama yoktu.
Gelmeyecekti. Cihangir artık hiç gelmeyecekti.
Adımlarım hastahane çıkışına doğru giderken cebimden telefonumu da çıkarmakla meşgulüm. Titreyen dizlerimi kontrol etmek için arada duraksıyordum. Hastane çıkışına yetiştiğimde merdivenleri inip sakin bir yer aradı gözlerim. Hem yürüyüp hem sakin bir yer ararken parmaklarım ezbere bildiğim numarayı tuşladı hızla.
Çalmaya başladı.
Duvar kenarındaki oturağa oturdum.
Çalmaya devam etti.
Bir çaldı.
İki çaldı.
Açılmadı.
Tam umudum yok olurken onun sesini işittim.
"Alo?"
Nefes alamadığımı hissettim. Elim boynuma dolandı.
"Sesim geliyor mu? Alo?"
Gözümden düşen yaşlar boylu boyunca yol çizdi yüzümde.
Telefon kapandı.
Parmaklarımı dudaklarıma bastırdım. Sakin olmalıydım. Tekrar aradım.
İkinci çalışta açıldı.
"Her kimsen seni bulurum! Dalga mı geçiyorsun lan!"
Tüm gücümü topladım. Sesimin titremesi umrumda değildi. "Beni bulamadın ama Cihangir."
Ses gelmedi birkaç saniye.
"Bulmamı istemediğinden olsa gerek." Ses tonu... Soğuktu. Uzakta olmama rağmen üşüten bir soğukluk. Kalın battaniyeye sarılma isteğimi yerine getirecek kadar soğuk.
"Sen istemesende bulurum, demiştin."
"Tüm seçimler senindi Roya. Sen seçimini beni yokluğunla başbaşa bırakmakla seçtin."
"Özür dilerim."
"Ne için?"
"Cihangir..."
Derin bir nefes eşliğinde konuştu "Ben, beni daha erken aramanı bekledim Roya." Arayamadım ama Cihangir gücüm yoktu. Seni baba hasretiyle çürütemezdim. Ben bilmedim Cihangir, ne doğru ne yanlış bilemedim. Sıkıntıyla nefes alıp verdi. "Ama sen ilk olarak Ali'yi aradın."
Cam kırığı misali kırıldı heryerim.
"Cihangir..."
Kesti sözümü. "Sen çaresiz kaldığın için beni aradın. Üzgün olduğun için ne yapacağını bilemediğin için."
Şimdi anladım işte.
"Ben, senin sadece beni sevdiğini ve herşeye rağmen birikte bir yol kat etmek istediğin için beni aramanı bekledim. Çok bekledim Roya ama sen aramadın. Ben sana zaman verdim, seni bırakmadım hiç... Ama sen, sen beni bıraktın."
"Bırakmadım ben Cihangir, hep benimleydin. Ben sadece bazı şeyleri aşamadım. Güvenim senin tarafından yerle bir olunc..."
"Yaptığım doğru değildi ama bunu beraber atlatırdık Roya sen bana, bize o fırsatı vermedin."
"Korktum."
"Ben korkmadım mı?"
"Cihangir..."
Bir şeyleri karıştırma sesi daha sonra da kapı sesi geldi. "Kapatmam gerekiyor, Allah'a emanet ol."
Kapandı.
Kapanan sadece telefon değildi.
Kapanan bir yürekte vardı.
Bu muydu? Bir yılın ardından bu muydu?
Ben şimdi ne yapacaktım?
Allah'ım ben ne yapacağım? Ne?
Aniden çalan korna sesi ile irkilip gözlerimi yumdum.
Öylece oturduğum bankta ağlamaya başladım. Gelen giden hiç kimseyi umursamadan kendi kaderime aglamaya başladım.
*
Cihangir'den...
Arabaya tekrar binip telefonumu yanımdaki koltuğa fırlattım.
"Lanet olsun! Lanet olsun!" Elimi direksiyona geçirmemle korna çaldı ama bu umrumda değildi umrumda olan tek şey karşımdaki bankta; omuzları çökük, ağlayan kadındı.
"Sikik sikik konuştum! Allah benim belamı versin! Uzanıp seni sarmalamadığım için Allah beni hakretsin!" Öfkeyle başımı direksiyona yasladım. "Özür dilerim güzelim." Sesiz fısıltım arabanın içerisinde yok oldu. "Daha güzel günlerimiz için bunun olması gerekiyordu." Bakışlarımı Gökyüzüm bildiğim kadına çevirdim. Yağmur yağdıran gökyüzüm kısa bir sonra güneş açacaktı buna emindim.
Titreyen ellerini tutmak için sızlanmaya başladı ellerim. Onu bir daha bırakmamak üzere yanıma alacaktım çok az kaldı emindim bundan.
Bugün hep bakışlarım telefonumdaydı ararsa göremem diye ancak o aramamıştı. Benim yerime Ali'yi aramıştı. Onun kollarına sığınmıştı o anlar aklıma geldikçe öfkem belirsede Ali'ye çok şey borçluydum ve onun Roya'ya karşı kardeşten öte bir duygu beslemediğine emindim. O ve Roya kayıp kardeşler misali birbine bağlıydılar.
Ali'nin beni arayıp haber vermesi bir kere daha güvenimi kazandırdı.
Fakat bilmediği bir şey vardı Ali'nin.
Benim çoktan herşeyi bildiğim ve yaklaşık bir aydır Roya'nın üst katındaki evde yaşıyor olmam...
Onu bırakmayacağımı söylemiştim.
O benimdi.
Benim güzel Gökyüzüm.
Sessizce kalkıp yürümeye başladığını görünce her zaman yaptığımı yaptım. Arabayı çalıştırıp taksiye binmesini bekledim ve o bindiği an eve kadar takip ettim. Kaldığımız apartmana gelince çökmüş omuzlarıyla indi arabadan. Güzel çehresini kaldırıp gökyüzüne baktı hülyalı bir şekilde. Birşeyler mırıldandı, gülümsedi ve yürümeye başladı. Arabadan hızla inip ardından girdim apartaman bakışlarım asansörün üzerinde gezindi kısa bir an. Koşar adımlarla merivenleri aşıp kendi dairemin merdivenlerinde durdum. Başımı eğip onun asansörden çıkışını, eve girişini izledim. Eve girdiği an ayaklarım beni onu kapısına götürdü.
Elim zile uzandı.
Sadece uzanmakla yetindi çünkü gelen ağlama sesleriyle yıkıldım. Alnımı kapıya yasladım ve sessizce ağlayışlarını dinledim. İç çektim ve geriye doğru çekilip evime doğru yürüdüm.
Evin anahtarını cebimden çıkarıp eve girdiğim gibi terasa gittim. İki koltuktan birine bedenimi bırakıp cebimden çıkardığım sigara kutusundan bir dal alıp dudaklarıma yerleştirdim.
Bir aydır buradaydım ancak beni fark etmemişti oysa ben hergece burnuma filan kokusuyla yatağa geçiyordum. Ondan önce kokusu geliyordu.
Şimdi sıra Roya'daydı.
Sevdasına sahip çıkma görevini avuçlarına bırakmıştım.
Herşey onda bitecekti tıpkı onda başladığı gibi.
*
Roya'dan...
Ellerimin arasına aldığım telefonu sehpaya yerleştirip karşısına oturdum.
Cihangir'in kırıldığını anlıyordum ve onun kırıldığı yerden ne olursa olsun saracaktım tıpkı onun beni sarıp sarmalamadığı gibi.
İkimizi ayrı karelerde düşünmek bile nefesimi keserken bunun olacağı ihtimalini göze alamazdım, bu kadarına artık gerçekten hiç gücüm kalmamıştı.
Uzanıp telefonu aldığım gibi mesaj kısmına girdim ve adresimi mesaj atıp bekledim.
Birkaç dakika geçti, dakikalar saatlere çevrildi fakat cevap gelmedi.
Gelmedi cevap.
*
3 gün sonra...
"Ya sen ne tatlı bir şeysin böyle!" Ah evet Büşra'nın bu tepkisini iki gündür çekiyordum. İki cümlesinden biri buydu.
"Allah'ım ne güzel kullar yaratıyorsun böyle! Sanatına hayran olmamak mümkün değil!" Minik ellerini tutup nazikçe okşamasını izledim. Benim cesaret edemediğimi geldiği an Büşra yapmıştı. Minicik Roya'yı kucağına alıp sıkı sıkı sarılmıştı. O kadar kıskanmıştım ki o an Büşra'yı...
"Ya ben seni yerim. Roya baksana ne kadar tatlı ya!"
Öyleydi.
Minik Roya gerçekten çok tatlıydı ve fark ettiğim diğer detay bana benziyor oluşuydu. Onu ilk gördüğüm zaman şaşırıp kalmıştım. Kucağıma almak çok zor gelmişti ama daha sonra Ali yanıma yaklaşıp kızını kucağıma almadığımı söyleyip trip atınca biraz da olsa yumuşamış Roya bebeği sadece Ali'nin olduğunu düşünerek yaklaşmıştım. Bir saat boyunca kesintisiz ağlamış daha sonra bir hala misali onunla ilgilenmeye başlamıştım ama hala çoğu şeye cesaret edemiyordum, mesela; onu aniden öpemiyor biri vermediği müddetçe kucağıma almıyordum.
Olması gerektiği gibiydi kısaca.
Minik Roya'nın kiraz misali kırmızı olan dudaklarını açıp kapatmasını izledim burukça. Bugün gitme günüydü. Misafirliğin kısası makbulmuş, öyle dedi Ali.
"Ben çok özleyeceğim bu güzle kızı ama," Büşra ters bir ifadeyle Ali'ye baktı. "Burda kalsanız olmaz mı? Ben bakarım bu güzele."
Ali gülerek başını iki yana salladı. "Sende bizimle gel."
"Ne münasebet canım!"
Güldüm bu hallerine. Bu iki günde birde bu ikili vardı tabii. Her an birbirilerine laf sokup daha sonra kavgaya tutuşmaları beni eğlendiren kısımdı.
"Fena mı olur Roya biraz kafa dinler," bana bakıp göz kırptığında, yapma dercesine baktım.
"Aaa! Sen bana geveze mi diyorsun?"
"Yani," elini havada öylesine salladı, "biraz var tabii gevezelik."
İkisinin arasından geçip Roya'yı aldığım gibi koltuğa oturdum. İkisinin kavgası biraz sürerdi.
Renginin daha çok fazla belirgin olmayan yeşil gözlerine baktım. "Sakın bana benzeme Roya. Kaderin çok güzel olsun." Gözlerini etrafta gezdirip kapattı günün çoğunu uyuyarak geçiriyordu. "Önce Allah'a daha sonra baban Ali'ye emanetsin. Gittiğin yeri cennet bahçesine çevir." Titreyen Dudaklarımı alınana dokundurup çekerken güzel bebek kokusunu derince soludum. Mis kokulu küçük Roya, ben hep yanında olacağım.
Ali Büşra'nın kucağındaki bebeği arka koltukta oturan yardımcıya verip önce Büşra ile daha sonra benimle vedalaşmak için kollarını açtığında sıkıca sarıldım. "Ona iyi bak."
"Sende kendine iyi bak."
"Ben iyi olur muyum bilmiyorum artık Ali." Son olanlardan sonra kararsızdım artık. Geri dönüşü olmayan bir yola sürüklenmiş gibiydim.
"Herşey yoluna girecek sadece biraz eski sen ol." Elini omuzuma yerleştirip geri çekildi. "Roya Karadağ'ın sevdasını küçümsek ne demek göster."
Tebessüm ettim sadece. Arabaya binip çalıştırdıktan sonra uzaklaşmaya başladığında arkasından su atan Büşra'ya kısa bir bakış atıp eve doğru yürümeye başladım. Arka cebimdeki telefonum çalınmasıyla adımlarım durdu. Ekranda gördüğüm yabancı numarayla kaşlarım çatılsada açıp kulağıma yasladım.
"Alo?"
"Roya?"
"Dilberay." Canım arkadaşım.
"Gelmen lazım Roya!" Ses tonundaki endişeyle korktum. Anneme aileme birşey olmuş korkusu sardı etrafımı. Koluma dokunan Büşra'ya dönerken elimle durdurdum konuşmasını.
"Ne oldu? Birine bir şey mi oldu?"
"Cihangir Ağa," dizlerim tutmadı duyduğum isimle. "Cihangir Ağa evleniyor Roya."
*Bölüm sonu*
Bölüm kısa ama daha fazla bekletmek istemedim.
Gelecek bölüm daha uzun olacak 🙏🏻 |
0% |