@tanvakti108
|
38. Bölüm Keyifle okuyun 🤍 Birgün mutlaka herşey biterdi.
Bizim gibi.
Deliliklerimiz gibi.
"Seni çok özlemişim," diyerek sarıldığında Dilberay kendimi evime artık tamamen dönmüş olduğumun bilincine vardım. Bu sıcak kolları çok özlemiştim. "Bir daha bizden uzağa gitmeyi unut."
"Merak etme delalamin," kollarını açtı iki yana doğru Şerwan ağabeyim. "Roya'yı bir daha bırakmak yok."
Tek kaşım 'öyle mi' dercesine kalktı. "Beni üzmediğiniz müddetçe yanınızda olurum elbet." Kollarımı Dilberaydan ayırıp ona uzandım. "Çok özledim ağabey." Dudakları saç diplerime dokundu. "sen mi biz mi delalamin."
"Annemler iyi değil mi?"
"Hepsi seni bekliyor."
"Daha doğrusu gelin hanımı," beni çekip sarılan bu sefer Gülistandı. "Ayyy çok heyecanlıyım ya! Sen şimdi gelin mi olacaksın Roya."
"Eğer biraz daha sıkı sarılırsan öyle bir şansım kalmayacak Gülistan," boğuk bir şekilde gülerek geri çekilmeye çalıştığımda kollarını gevşeterek güldü o da. "O kadar özledim ki seni döve döve sevesim var seni."
"Aman Gülistan ellerin mümkünse evlenene kadar değmesin Roya'ya."
Arkamdaki Cihnagir'e gönderdim sert bakışlarımı. "Evlendikten sonra değebilir yani?"
Başını gülerek sallayıp onayladı. "Eh o kadar zaman girmiş, sokmuşsun araya hakkıdır."
"Bunu bana başbaşayken de söylemeni tercih ederim Cihnagir Atabeyoğlu." Başını hay hay dercesine salladı.
"De hayde arabalara! Kınamız var bugün." Evet unutmaya fırsatım olmayan o detay. Resmen evleniyordum. Resmen bugün benim kına gecem vardı hani bindallı falan olanından böyle kalabalık ortam falan. Allah'ım delireceğim gerçekten rüyada falan değildim demi?
"Şaka gibi." Diye mırıldandım. "Gerçekten şaka gibi."
Hepsinin yüzünde buruk gülüşler peyda olunca derin bir soluk alıp verdim. Şerwan Dilberay ile Gülistan'ı tekrar arabasına biraz zor bela bindirmeyi becerdiğinde arkamdan belime sarılan Cihnagir'in etrafa verdiği dedikodu malzemelerini umursamadan sırtımı sıcak göğüsüne yasladım.
"Ne o? Bir boşluğa dalmalar falan? Vazgeçmek yok değil mi?" Sesinde alay olmasına rağmen o ince küçük korku kırıntısını hissetmek onu çok sevmek ve tanımaktan kaynaklanıyordu değil mi?
"Herşeyin bir anda bu kadar hızlı gelişmesine şaşkınım sadece."
Enseme dudaklarını bastırıp kokumu çekerek öptü. "Bu bizim geç kalmışlığımızın hayata yansıyan görüntüleri güzelim. Hiçbir şey hızlıca gelişmiyor bu çoktan olması gerekendi." Beni kendisine doğru çevirdi. "Aklında en ufak bir soru bir pişma-"
Telaşla, "hayır, öyle bir şey yok." Dedim kendimi kanıtlama çabasıyla. "Böyle donuk durduğuma bakma ben mutluyum. Senin olduğun heryerde mutlu olurum."
"Sana aşığım." Yüzümü sevdi parmakları. "Sana çok aşığım."
"Biliyorum, Cihnagir. Ben seni de sevgini de biliyorum."
"O zaman gidelim, daha fazla geç kalmayalım birbirimize." Başımla onayladım. Bana uzatmış olduğu elini tuttuğum da etrafımızdaki kalabalığın bakışlarını ne yazık ki o an fark etmiş bulundum. Bir televizyon kanalında en çok sevilen dizi oynuyormuşçasına çoğu kişinin gözleri pür dikkat bizdeydi. Bu umrumda değildi artık hiç değildi. Biz yeterki yan yana olalım gerisi geri de kalsındı bir zahmet. Attığımız adımlar bu sefer öyle güçlüydü ki kimsenin gücü bizi yıkmaya yetmeyecekti. Bu sefer olmazıdı.
Arabaya binişimiz konağa gidişimiz bir saat içinde gerçekleşti hızlı olmalı ve akşama yetişmeliydik. İki ayağımız bir papuçtaydı resmen. Atabeyoğlu konağının önünde öylece durduğumda rahat bir nefes aldım. Gelişlerim ve girişlerimi düşünmeden açık kapıdan adım atar atmaz o özlediğim sesi duydum.
Özlem dolu ağıt yakar sesi kulağıma değdiği an gözlerime vurulan kelepçeler açıldı. "Oyyy keçamin, oy kurban Roya'm."
Koşar adımlarla yetiştiğim anneme sarıldım. Huzur buymuş. Huzur gerçekten buymuş. "Dâye, geldim dâye." Gelmiştim işte. Saçlarımı, yüzümü, tüm vücudumu elleriyle kontrol etmeye başladı. "İyisin değil? İyisin kurban olduğum. Çok şükür Allah'ım çok şükür." Islak yanaklarımız birbirine sürtündü. "Bir daha gitmek yok annem, seni bırakmam bir daha geç buldum kaybetmem artık."
Onayladım onu. "Yok annem, gitmek yok artık."
"De xayde dünürüm bırakta biraz ben sarılayım kızıma." Halamın naif sesiyle annem kollarını çözdü bedenimden.
Halam o güzel yüzüyle bana ilk gün geldiğim gibi kucak hazırladığında gülümsedim. "Hala..."
"Hala kurban sana." Kollarımı bedenine doladım sımsıkı. "İyi ki geldim kızım."
"İyi ki hala."
İyi ki.
Sırasıyla herkesle kucaklaştım ve herşeye rağmen birkaç saat beraber oturup güldük konuştuk ağladık şimdi ise Atabeyoğlu konağının karşısında bulunan bizim konakta ki odamda kına gecem için hazırlanıyordum daha doğrusu saçım yapılmış cihangir'in bana gönderdiği bindallı kıyafetiyle bakışıyordum. Kalbimin her atışında adlandıramadığım bir his damarlarımda bir kan gibi hızla ilerliyordu. Bugün yaşadığım anlar tüm mantığımı alıp götürmüştü resmen.
Elbiseye hayran olmamak elde değildi. Gökyüzüm diyordu ya hani bana seçtiği elbise umut demekti. Ne kırmızı ne yeşil maviydi gökyüzü rengindeydi. Elbisenin yüzeyinde dokunduğumda kadifemsi bir yapıya sahip kumaşı gülümsetti beni. Kollarından aşağıya sarkan kumaşlar, ince detaylı gold motifler, çok kabarık olmayacak şekilde dökümlü duracak elbise gerçekten de tam benim zevkime uygundu. Elime alıp dikkatlice giyindiğimde çok hafif bol gele bile fark edilmeyecek netlikteydi. Boy aynasına doğru adımladım. Aynaya yansıyan simama baktığımda ağlamamak elde değildi. Bugünleri görmek için çok şey yaşanmıştı.
"Roya'm?"
Güzel, kötü anıların hatıralarıyla arama giren sesle, aynaya sabitlediğim bakışlarım sesin sahibini buldu. "Hazır mısın delalamin?" Tebessüm ile beni izleyen anneme bakarken, ellerimi uzattıp yanıma çağırdım. "Gelsene dâye." Elleri ellerimi bulduğunda dudaklarıma doğru yükseltip uzun soluklu bir öpücük kondurdum. Gözleri anında dolu dolu olduğunda, başımı hafifçe omuzuma doğru yatırdım. "Sakın ağlama dâye, zaten kendimi zor tutuyorum."
Gülümsedi. "Ağlamıyorum ağlamıyorum, sen yeter ki artık ağlama. Sonra Cihnagir başlar benim gökyüzümü ağlattınız diye."
"Çok utanmaz bir damadın olacak dâye."
Güldü seslice. "Seninde ondan aşağı kalır yanın yok Roya'm."
"Aşk olsun! Senin benim tarafımda olman gerekmiyor muydu?"
"Ben ikinizin tarafındayım."
Gülümsedim. "Ağabeylerim nerde?"
"Misafirlerle ilgileniyorlar kızlarla birlikte." Anladığımı belirtircesine kafamı salladım. Kına kız evinde yapılacaktı. Kadınlar bu konakta erkekler ise Atabeyoğlu konağında olacaktı. Her ne kadar Cihnagir ikisinin bir arada meydanda olmasını istese de halam benim istemeyeceğimi düşünerek böyle uygun görmüştür ki bu çokta iyi olmuştu.
"Çok kalabalık mı?" Gözleri kocaman açıldı. "Hem de nasıl. Kimi çağırdıysal gelmişler sağolsun. Çağırmadığımız insanlar bile meraktan gelmişler."
Yanaklarımı sıkıntıyla doldurdum. "Off keşke direk düğün olsaydı ne gerek vardı kına ya." Uzun zaman sonra büyük bir kalabalık arasına girmek beni geriyordu. Elimin üstünü okşadı usulca annem. "Bugün senin en mutlu gecen, gerilmek falan yok sen Roya Karadağsın."
"Elimde değil dâye."
"Ben şimdi aşağıya gidiyorum kızlar seni aşağıya götürmek için gelirler tamam mı güzel kızım." Başımla onayladım. "Asma o güzel yüzünü."
"Elimde değil dâye. Heyecanım yetmezmiş gibi bir de kalabalık yüzünden geriliyorum."
"Sadece gecene odaklan herşey çok güzel olacak delalamin."
Odadan çıktığında müzik sesi gelmeye başlamıştı avuç içlerim terlemeye başlamıştı bile. Cihangir neden görmeye gelmemişti onu da bilmiyordum zaten. Kısa bir süre sonra gelen Heja, Dilberay ile gülümsedim.
"Ne kadar güzelsin sen böyle..." Hejanin hayran sesiyle kalbim daha da hızlı çarpmaya başladı. Cihangir'in de beni görmesini istiyordum.
"Heja, utandırma beni lütfen."
"Cihangir Ağa da zevkliymiş," diyen Dilberay ile ona döndüm. Giydiği yeşil elbisenin içinde çok güzel görünüyordu o da. "Abimde zevkli Dilberay, baksana seni kaçırmamış." Göz kırpıp kıkırdadığımda bakışlarını kaçırdı hemencecik.
Tabii ki bu işin nasıl bu hale geldiğini öğrenmiştim. Şerwan ağabeyim ansızın Dilberay'ın karşısına çıkıp onu çekip alması beklenen bir şeydi ki öyle de olmuştu. Eskiyi bir kenara bırakıp ileriye bakmaları ise onlara olan saygımı arttırmıştı en güzeli de böyle olmasıydı.
Artık aşağıya inme zamanı geldiğinde heyecanım hat safhadaydı. Kına gecesi en özel anlardan biriydi. Benim için de öyleydi aslında benim için Cihangir'in olduğu herşey özeldi.
*
Yüzünde mutluluğun ve heyecanının iziyle merdivenleri inmeye başladığında herkes sus pus olmuş gelen kadını izlemeye başlamıtı uzun güzel elbisesi yapılı saçları utangaç gülüşü ile adeta bir peri misali iniyordu merdivenlerden. Çalan eğlenceli kına müziği kulaklarını doldururken Roya bu gecenin sadece bir kutlama olmadığını yeni hayatlarına attığı ilk adım olduğunun bilincindeydi belki de en büyük heyecanı bu yüzdendi. Cihangir ile olan yeni bir hayat. Havai fişekler gökyüzünde aydınlık oluştururken yapılan zılgıtlar büyük bir ses yaydı etrafa duyan duymayan kalmadı yapılan zılgıtla Cihangir ile Roya'nın kınasını.
Avlunun ortasında durduklarında etrafını saran yakın dostları ve gençler eşliğinde oynamaya başladığında ilk öncelikle ne yapacağını bilmese de oynaya oynaya açılmaya, gevşemeye başlayan vücudu sayesinde Gülistan'ın oyununa ayak uydurdu. Bu gece onun gecesiydi. Herkes heyecanla alkış tutup oynayarak Roya'yı izliyordu.
Bir kuğu misali süzülüyor kahkahaları geceyi neşelendiriyordu. Çalan davul zurna dan daha çok sesi duyuluyordu Roya'nın. Eline tutuşturulan mendil kırmızı mendil ile Gülistan'a baktı.
"Söz vermiştin Roya Karadağ."
"Ne sözü?" Hatırlamıyordu.
Omuzlarını oynattı hafifçe gülistan. "Cida oynayacaktın."
Roya şaşkınlıkla kahkaha attı. "Sen bunu unutmamış mıydın?"
"Kendimi unuturum senin verdiğin sözü unutmam." Gülistan ile çok güzel cida halayı çekiyorlardı ve bunu düğünlerinde de oynayacaklarına dair söz vermişlerdi birbirine. Eğlenceyse eğlence.
Elindeki kırmızı mendil ile haşlayın başına geçince sohbet eden kuzenine baktı Roya. "Dilşah söyle cida çalsınlar." Roya'nın sesiyle başını kaldırıp elinde mendil ile halay başında bekleyen Roya'ya baktı.
"Ooo yengemizz halay senindir." Müziğin yavaştan çalan ritimiyle elindeki mendili sallamaya başladı usulca Roya. Tüm kalabalığın gözü halay başındaki gelindeydi tıpkı karşı konaktaki Cihnagir Ağa'nın gizlice Karadağ konağına girip merdiven arkasında onu izlediği gibi.
Önce kırmızı mendili daha sonra zarif omuzları oynamaya başladı. Bir insana oynanmak bu kadar yakışır mıydı? Roya hep oynasındı ve Cihnagir hep izlesindi. Roya çalan müzikle kısa bir süre içinde öyle bir bütünleşmişti ki her hareketi müzikle uyumluydu. Üzerine giydiği elbise beline çok güzel oturmuştu. Dalgalı saçları omuzlarından salınmış göğüsünde yer edinmişti her hareketinde sallanan saçları Cihangir'in yüreğine indirecekti. Bu kadına kalabalık içerisinde oynamak yasaklanmalıydı. Dudaklarındaki küçük tebessüm onu ilk halay çekmesiyle aşık olduğu o ana götürüyordu. Yine böyle güzeldi.
Tek fark vardı artık.
Bugün çektiği halay onun içindi.
İki yaşlı kadın Roya'nın yanına gelip zılgıt çektikten sonra para saçmaları sırasında başını kaldıran kadınla kendi yerini belli ettirdi. Göz göze geldikleri an göz kırpan Cihangir ile aksayan hareketine düzen vermesi birkaç saniye aldı.
Roya şaşkınlıkla karışısındaki merdivenlerin arkasında duran adama bakıyordu. Nasıl girmeyi becermişti? Roya'nın gözlerine öyle derin öyle anlamlı bakıyordu ki Roya gözlerini kaçırarak halay başını Gülistan'a teslim ederek nefes nefese üst kata doğru adımlamadan önce kaşlarıyla Cihnagir'e işaret verdi.
"Kızım?"
Yoluna çıkan Hazal Hanımla heyecanla durdu Roya. "Nereye böyle alelacele?"
"Çok sıkıştım halâ bir lavaboya gidip geleceğim."
"Tamam kuzum çabuk gel kına zamanı geldi."
Başıyla onaylayıp hızlı olmaya çalışarak çıkmaya başladı merdivenleri. Düşmemek için elbisesini hafif kaldırmıştı. Odasına girdiği an belinden tutulup duvarla bir bütün haline geldi. Korku ve heyecenı aynı anda yaşıyordu Roya. Kalp atışları bağımsızlığını ilan etti. Dudaklarına yakın olan dudakların sıcaklığıyla boğazı kurudu.
"Gelmeyeceksin sandım."
"Gelinimi görmeye nasıl gelmem." Cihangir Roya'nın heyecanla titrediğini görebiliyordu. Elinin birini belinden usulca çekerek yüzüne yerleştirdi. "Elbise çok yakışmış."
"Zevkin gözlerimi yaşatıyor Cihangir Ağa. Elbiseye hayran kaldım."
"Sen elbiseye ben sana hayran kaldım Roya Karadağ." Ellerinin güzel kadının yüzünde titremesine engel olamadı. Dengesizce atan kalbine sayısızca küfretti. Sakin olmalıydı. O kadar güzel ve temiz bir yüzü vardı ki insanın baktıkça içi gidiyordu tıpkı Cihangir'in içinin gittiği gibi. Bakışları çok kısa toprak rengine boyanmış dudaklara takılı kaldı. "Çok güzelsin." Adamın fısıltı gibi çıkan sesi kadının kulaklarına dolduğunda Roya'nın kalbi birkaç saniye atmayı bırakmıştı.
Başını iyice kaldırıp yarından sonra kocası olacak adamla göz göze gelirken gözlerinin içi gülmeye başladı. Duyduğu en güzel kelime olabilirdi Cihnagir'den çıkan her kelime. Roya gözlerini Cihangir'den ayırmazken derince yutkunan genç adam Roya'ya biraz daha yaklaştırdı yüzünü.
"Cihangir," diye fısıldadı onu öpeceğini biliyormuş gibi gözlerini kapattı. Aralarında hiç mesafe kalmamıştı. Dudakları birbirine değdiğinde ikisine de elektrik akımı uğradı kısa bir an için. Alt dudağını hafifçe çekip öptü.
"Yarın," dedi. "Yarın hiçbir engel kalmayacak. Yarın biz evli olacağız." Dudaklarına küçük öpücükler kondurdu. "Seni şimdilik rahat bırakıyorum Karadağ kızı."
"Cihangir..."
"Cihangir kurban olsun sana."
"Seni çok seviyorum."
"Seni çok seviyorum." Diye karşılık verdi hiç saniye atlamadan Cihnagir. Önüne düşmüş saçları geriye taradı parmaklarıyla. "Hadi, git ve bu güzel ellerine bizim için kına yak."
Kolları arasından çıkmayı beceren Roya hemen kapıya vardı yoksa gitmek zor olacaktı. "Gideyim o zaman."
"Git o zaman."
Tam gülümseyip odadan çıkacakken geriye dönüp Cihangir'in yanağına küçük bir buse kondurup usulca mırıldandı. "Sen de çok yakışıklı olmuşsun bayım. İçimde kalmasın şimdi."
Kapıdan çıkar çıkma elini hızla inip kalkan göğüsüne bastırdı. Ona gerçekten aşıktı. Çok aşıktı. Kendini toparlayıp aşağıya indiğinde daha rahatlamış hissediyordu kendisini. Halasıyla annesi kolundan tutup onu bir sandalyeye oturttuğunda kına zamanının geldiğini anlamıştı. Mevsim hanım kızının üstüne kırmızı duvağı atıp burukça gülümsedi. Çalan müzik etrafında dönen arkadaşları, avuç ayasına sürülen kınala yanakları ıslanmıştı ağlamaktan. Bunlar mutluluk gözyaşlarıydı.
*
Son bir iki kez daha oynadıktan sonra kalabalık yavaşça dağılmaya başlamıştı. Odamda Dilberay'ın yardımıyla elbiseden kurtulup yatağıma uzandığımda ellerimde hala kına vardı. Annemin kısa azarıyla duş alıp çıktıktan sonra yatağın üzerinde oturmuş bekleyen anneme ilerledim. Elini uzatmasıyla elimi avuçlarına bıraktım. "Gelin oluyorsun."
"Dâye..."
"Şhh," diyerek susturdu beni. Elime kına sürmeye başladı tekrardan. "Baban eğer burda olsaydı Cihangir ile evlendiğin için çok gurur duyardı ikinizle."
"Hala duyuyordur dâye."
Sustu iki elimi kına sürene dek. Sürdükten sonra bir yere bulaşmasın diye elime temiz çorapları geçirdi. Gülümsedim ama gülüşüm hüzünlüydü. "Elime hiç kına sürmezdin dâye." İri bir damla yanağıma yerleşti. "Küçükken herkes sürerdi onlara imrenerek bakardım."
"Sana annelik yapamadım."
"Ama artık anlıyorum dâye." Onun yerinde kim olsa böyle yapardı diyemezdim ama anlıyordum onu. Onun acısını hissediyor, pişmanlığını iliklerime kadar hissediyordum. "Ağlama dâye, kurban olurum göz yaşına."
"Ben dilerim ki çok mutlu olursun Roya'm. Sana vermediğimiz mutluluğu Cihangir oğlum sana verir."
"Dâye..."
"Biz seni çok üzdük. Seni mutlu edemedik." Benimle birlikte ağlamaya başlamıştı. "Çok zor şeyler yaşadın ama her zaman dik durdun kendi ayakların üzerinde tek başına durdun. Babam seninle gurur duyuyordur."
"Duyuyordur demi dâye?"
Bedenimi kendisine çekip sıkıca sarıldı. "Duyuyordur tabii. Sen onun biricik kızısın."
"Teşekkür ederim dâye." Saçlarımı öperek uzaklaştı. "Hadi sil gözyaşlarını," elimi kaldırıp güldüğümde o da gülerek ıslak yanaklarımı kuruladı. "Saat geç oldu kızlar gelecekti de izin vermedim uyu sabah erken kalkacaksın."
Başımla onayladım. Yatağın üzerinden kalkıp uzanmamı bekledi. Uzandığımda da üstümü örtüp alnımı öptükten sonra odamdan dışarı çıktığında nefessiz bir şekilde boş tavanı izledim.
"Teşekkür ederim Allah'ım. Çok teşekkür ederim."
*
Çok acı çekmenin sonucunda böyle güzel mükafatlandırılmam...
Diyecek tek bir kelimem dahi yoktu.
Belki hiçbir zaman bir bebeğe sahip olmayacaktım ama yanımda daima duran bir adam olacaktı. Lütfen olsundu.
Dün geceden beri verdiğim kararın doğru olduğunu bunları düşünerek kendime eziyet ettiğimi ve Cihangir'in beni asla bırakmayacağını kendime tekrarlıyordum. Taki giydiğim bembeyaz gelinlikle aynanın karşısında durana kadar. Ağlamamak için kendimi sıkıyor birazdan gelecek olan abimin kolunda sevdiğim adama gidecek olmamı düşünüyordum sadece ama yetmiyordu.
Açılan kapıyla o yöne doğru döndüm. Rizgar ağabeyim araladığı kapıdan başını uzatmış bana bakıyordu. Elimi bembeyaz gelinliğin eteğinde gezdirip tamamen ona doğru döndüm.
"Ağabey?"
"Güzelim," diyerek odanın tam ortasına doğru geldiğinde derin bir nefes alıp verdim. Gülümseyerek yanıma doğru adımladığında aynı ifade ile ona doğru yürüdüm ancak duyduğum bağırış sesleriyle kaşlarım çatıldı. Odamın kapısı bir kez daha açıldığında karşımda tanımadığım küçük bir erkek çocuğu vardı. Nefes nefese kalmış bir şekilde arkasına dönüp bakıyordu.
"Ne oluyor oğlum? Ne bu bağırış?" Diyen Rizgar ağabeyim ile dudaklarını ıslattı küçük çocuk.
"Roya sensin değil?" Diye sordu şive ile.
Anlamsızca birkaç saniye baktıktan sonra nihayet konuşabildim. "Benim de, sen kimsin?"
"Ben Ahmet," elini bana uzatarak parmak uçlarında tuttuğu zarfı görmemi sağladı. "Yusuf Bozbey'den selam var sana Karadağ kızı."
-Bölüm sonu- Yazım yanlışları olabilir finaden sonra düzenlemeye alacağım. Dün yayınlanacaktım ama bir türlü girmeyi beceremedim umarım şuan yayınlanmıştır.
Gelecek bölümde (çok eğleneceğiz) görüşmek üzere umarım beğenirsiniz. Finale birkaç bölüm kaldı daha sonra iki özel bölüm olacak. |
0% |