Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm.

@tanvakti108

Bölüm şarkısı; Onur Akın, Yağmur yüreklim.

Keyifli okumalar! Oy ve yorumları unutmayın lütfen. <3

 

9.Bölüm

Söz vermek ve sözünde durmamak kadar berbat bir şey yok.

Araf, beni bırakmayacağı adına söz vermişti. Ben o sözüne güvenmiştim. Çocukluğum o söze güvenmişti ancak verdiği sözü kendine sıktığı o an yok etmiş beni büyük bir kuytuya sürüklemişti bu da yetmezmiş gibi evli olduğunu dile getirmesi canımı yakıyordu, yakmaya da devam edecek gibiydi. Onu seviyorum, sevmeye de devam edeceğim elbette lâkin ben, bana verdiği bu acıyı asla unutmayacağım.

Unutamam ki...

Şuan, parmaklarımın arasındaki tutamlarının bana verdiği rahatlatıcı etkinin beni ağlattığını unutamazdım.

Derin bir nefes alıp kapalı gözlerine odaklandım. Sıralı kirpikleri, kömür gözlerinin üzerinde bir ressamın son vuruşu gibi güzel dururken onun evli oluşu ve bunu kabul edişini yediremiyordum kendime. Evliyim diyordu bana.

Bundan bana ne! Severek evlenmiş değildi ki!

Her an benden gidecekmiş gibi hissediyorum.

Git desem durmayacak olmasından korkuyorum.

Nefes alış verişinin seslerindeki ağırlığı tüm kalbimin üzerinde hissetmemle daha kötü oldum. Başını, onu uyandırmaktan korkar bir şekilde kaldırıp yastığın üzerine bırakırken parmaklarının parmaklarıma dolanmasını tutamadığım göz yaşlarımla izledim.

İzin vermeyeceğim.

Onun gitmesine asla izin vermeyeceğim.

O, benimdi.

Belki sadist bir düşünceydi benimki ama ben onca yaşanmışlıkları bir karar için yok edemem ki!

 

Aklım almıyor! Yemin ederim aklım almıyor! Beni nasıl bırakıp gitmek isterdi?

 

"Ben sana yanarken sen kül olmaya mı başladın Araf?" Sessizce fısıldadım. Parmaklarımı, parmaklarının kıskacından çekip alırken kendimi de ondan alıyormuş gibi hissetmek nefesimi kesiyordu.

 

Salonun sağında bulunan pencereye doğru gittim. Gece tüm karanlığını ormana verirken gökyüzü; yağmur damlalarını benim yerime akıtıyordu toprağa.

 

Birkaç saat önce olanlar gözümün önünden, duyduğum sözler ise kalbimden silinmeyecek gibiydi.

 

"Kuma gelmeyi kabul edersen kalırım burada Roya."

 

Başımı sağa sola sallayarak söylediği şeyi unutmaya çalıştım ama olmadı. Lanet olsun ki sesi kulaklarımın içinde yankılanmaya devam ediyordu!

 

Göz yaşlarım yavaş yavaş akmaya başlamıştı yine! Ben bu kadar sulu gözlü değilim ki!

 

Gözlerimi kapattım ve son günlerde yaptığım en iyi şeyi yapmaya devam ettim; ağladım.

 

•İki saat önce•

 

Çalan kapı ile birbirimize bakarken içime işleyen korkuyla Araf'a doğru yaklaşıp kolunu tuttum.

"Sakin ol," diyerek gözlerini kıstı.

"Ya buldularsa bizi? Bu kadar erken olmaz Araf!" Başımı salladım iki yana doğru. Yüzüne bakmadım. Yüzüne bakarsam eğer hemen ağlayacaktım çünkü. Cevap vermesini beklemeden mutfaktan çıktım ama daha iki adım atmamışken kolumdan tutarak önüme geçti. Yüzümü avuçları arasına alarak benim ona odaklanmamı sağladı. "Şşhh sakin ol. Bana bak Roya! Sakin ol." Kömür gözlerine bakarak sakinleşmeye başladığımda kaşlarını çattı. "Aferin sana şimdi ben kapıya bakacağım, sen de beni burada bekleyeceksin."

 

"Saçmalama!" dedim onu uyararak. "Açmayacaksın kapıyı anladın mı?" Yüzümü avuçlarının arasından kurtarıp birkaç adım geriye gittim. Gelen mesaj ve çalınan kapı hiçte hayra alamet değildi. Daha kaldığımız bu evin Yusuf Agir Ağa'nın olduğunun şaşkınlığını atlatamazken bir de bizi bulmaları... Ağlamak istedim ama yine de kendimi tuttum.

 

Araf beni dinlemeyerek kapıya giderken ondan önce kapıya yetişip Araf'ın açmasına engel oldum. Başımı olumsuz anlamında salladım. "Lütfen, Araf!" sesim tahmin ettiğimden titrek çıkmıştı.

 

Araf söylediklerimi kulak ardı ederek beni yana doğru çektiğinde koluna tutundum. Beş dakika evel bu hiçbir şey yoktu ama bu beş dakika da olanlar dikenlerin üzerinde olmama yetmişti.

 

Dolan gözlerime bakıp alnıma bir buse kondurduğunda göz yaşlarım yine yeniden akmaya, yanaklarımı ıslatmaya başladı. Gözlerimi sıkıca yumarak bu anın bitmesini istedim. Kilitli kapı açılıp kapı aralandığında çaresizce olacakları bekledim. İçeriye girmelerini, bizi almalarını veya silah sıkmalarını... Kulaklarım tıkanmış misali hiçbir şey duymazken yanaklarımda hissettiğim dokunuşla kirpiklerimi aralayıp bana hüzünle bakan Araf'la göz göze geldim.

 

Baş parmağı göz pınarlarıma dokunup dokunmama arasında gel gitler yaşarken çatlamış dudakları aralandı. "Ali araba göndermiş."

 

Ali araba göndermiş.

 

Elimi göğüsümün üzerine götürüp Allah'a şükrettim. Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp eziyet etmeye başladım. "Bulmadılar bizi." Üzerimdeki rehavetten kurtulup nefes nefese kalmış bir şekilde Araf'a sarıldım. "İyiyiz, bizi bulmadılar."

 

Kollarımdan tutup beni uzaklaştırdığında yarasına zarar vermiş olduğumu sanıp geriye çekildim. "Canını mi yaktım?" Diye sordum telaşla.

"Hep böyle korku içinde mi olacaksın?" Diye çattı kaşlarını Araf bana öfkeli bir bakış savurduğunda.

"Geçecek elbette, he.."

Sözlerimi sertçe kesti. "Geçmeyecek! Hep korkacaksın!" Yüzünü acıyla kasıp yarasını tuttuğunda refleksle ona doğru uzandım ancak kendini geriye çekerek buna engel oldu.

 

Gözlerim kırgınlıkla titredi. Ona dokunmamı istememişti.

 

"Böyle olmaz Roya. Böyle korku içinde yaşayarak olmaz. Bulurlar bizi..." Sona doğru kısılan sesiyle arkasındaki duvara yaslandı. Parmakları tuttuğu araba anahtarını ayakları ucuna bırakırken çıkan tok ses aramızda koca bir uçurum oluşturdu.

"Pes mi ediyorsun?" Sorumla beraber yandım.

Başını yerden kaldırmadan, "seni düşünüyorum sadece," dedi.

 

"Sen, beni düşünmüyorsun." Dudaklarımı ıslattım. "Sen beni düşünseydin korkaklık etmezdin! Ben herşeyi göze alıp yanında varlığımı sürdürürken sen benimle değilsin!" Artık durdurulamaz bir hâle gelen duygularım bedenime ağır geliyordu.

 

"Korkaklık değil bu! Anla be kızım! Anla beni... Senin canın yansın istemiyorum ben."

 

Ağlamaya başladım.

 

"Buradayım ben Roya! " Diye karşı çıktı. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Elini saçlarına geçirip dağıtırken, "Ağlama," dedi.

"Değilsin! Elinde olsa gidecekmişsin gibi görünüyorsun sen Araf!" Öyle. Öyle görünüyordu.

Git dememi bekler gibi.

Söylediklerimle elini saçlarından çekti.

Sırtını duvardan ayırıp bana doğru geldiğinde geriye kaçtım. Geriye kaçışımla durdu ve gözlerime baktı. "Herşeyin daha kötü olacağını biliyorum çünkü delâlamın! Beni anlasana biraz!"

 

"Anlamıyorum seni! Kim olsa anlamaz!" Bağırarak salona doğru gittiğimde önümde duran sandalyeyi elimle iterek düşmesini sağladım. Göğüsüm sinirle kalkıp iniyordu. Göz yaşlarım ise yine yanaklarımda mesken kurmuştu. Aldığım nefesler bana yetecek gibi değildi.

 

"Nereye kadar kaçacağız! Kaçsak dahi evli olduğum gerçeği yok mu olacak? Senin hakkında ne derler bilmez misin Roya? Kurban olduğum biraz mantıklı düşün!"

 

Acı bir şekilde güldüm.

 

Arkamı dönüp onunla yüz yüze geldiğimde artık gerçekten Araf'ın pes ettiğine emindim.

 

"Sen evli olduğunu yok saymazken," işaret parmağımı göğüsüne doğru uzattım. "Sen sevdana bu sözleri söylerken elalemin tercümanı olmadın mı zaten Araf Ağa?"deyip sustum ve ağlamaya devam ettim.

Gözlerine dağılan hüzün bizi büyük bir çıkmaza sokmuştu. Omuzları büyük bir çöküş yaşarken göğüsü aldığı solukla yükseldi.

"Roya..."

Yutkunamadım.

"Biz bunu hak etmiyoruz Araf! Kurtulmaya ramak kalmışken bunu yapma bize. Çözüm dedin bak çözüm kaçmak!"

"Bu çözüm değil," dedi sesi eskisi gibi sert çıkmıştı. "Ama bir çözüm var," diye devam etti diline ulaşan harflerin ağırlığı ile. Yüzündeki kaslar kasılıp duruyordu. Gözlerini benden kaçırıp arkamda bir yere odakladığında dudaklarımdan firar eden hı

çkırıklarla, "ne?" Diye sordum.

"Senin bulduğun bu çözüm ne Araf?"

Keşke sormasaydım.

Keşke sağır olsaydım.

Keşke...

"Kuma..." Gözlerim kapandı. "Kuma olmayı kabul edersen bize bir şey yapamazlar ve biz birlikte kalırız Roya."

 

Nefes dahi alamadım.

 

Bu cümlenin verdiği acıyı ruhumun derinliklerine doğru sindirdiğimde kendimi yere doğru bıraktım. Parkeye sertçe çarpan dizlerimin çıkardığı ses gerçeklerle yüzleşmemi sağladı.

 

Bana kuma ol diyordu.

 

Kaçma şansımız varken bana kuma ol diyordu!

 

Hıçkırıklarım kulaklarımı doldurmaya devam ediyordu ve ben binlerce kez Araf'ın kurduğu cümlenin içinde yok oluyordum.

 

•Şimdiki zaman•

 

Araf'la yaşadığım o anlar gözümün önünden tekrar tekrar geçince yüreğime düşen sıkıntıyla gözlerimi yumup açtım. Başımı pencerenin camına yasladım. Camın soğukluğu alnımı severken arka cebimde titreyen telefonumla elimi arkaya atıp telefonumu çıkarttım.

 

Yusuf Agir Bozbey'den bir mesaj vardı. Olanlar yüzünden onu tamamen unutmuştum. Son gördüğümde söylediklerinde ciddi olmadığını sanmıştım ama adam bizi evinde ağırlıyordu(!)

 

Gönderen: B.

 

İyi geceler Karadağ kızı.

 

Anlamsızca ekrana mal mal bakıp telefonu tekrar cebime yerleştirdim. İyi değildi gecem. Bunca şey yaşanmışken bana rahatça iyi geceler dilemesi de ayrı bir tuhaftı.

 

Adam başlı başına tuhaf zaten.

 

"Roya?"

 

Omuzumun üstünden bana seslenen Araf'a baktım. Uykulu sesi beni düşüncelerimden koparırken dağılan saçlarımı geriye doğru iterek ona doğru yürüdüm.

 

"Efendim?"

 

"Uyumayacak mısın?" Hiçbir şey olmamış gibi soruşu canımı yaksa da gülümsemeye çalıştım ancak becerebildiğimi pek sanmıyordum.

 

Ona düz düz bakmaya devam ederken geriye doğru bedenini çekip boşluk yarattı. Elini bana doğru uzatıp, "gel," dediğinde acıyla yutkundum. Hissiz adımlarım ona doğru sürükledi bedenimi. Yanına gidip uzanırken bile hiçbir şey hissetmiyordum; belki biraz canım yanıyordu.

 

Bedenimi saran kollarıyla nefesimi tuttum. Böyle hissetmemem gerekiyordu. Bedenimi ona doğru döndürdüm. Kurumuş dudaklarımı ıslatıp çektim ve ellerimle saçımı bir tarafa doğru toplayıp öyle baktım yüzüne. Yatmadan önce -zorla- aldığı ilaçlar yüzünden uyumuştu. Elimi yüzüne götürüp yanağına dokunduğumda gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı, ardından bir anda alnını alnımla birleştirdi. İnip kalkan göğüsüyle bakışırken sertçe yutkundum.

 

"Gözlerindeki ışık kaybolmuş,"dedim sersem bir hâlde. "Bana söylediklerinin ağırlığı hâlâ üzerimde. Sen bana, 'kuma' ol diyorsun Araf." Burnumu çektim. "Sen o kadını kabulleniyorsun, beni de yok sayıyorsun."

 

Sırtımda dolaşan parmakları saçlarımda dolanmaya başladığında o kadar garip şeyler hissettim ki buna bir isim veremedim. Şu haldeyken bile ona sarılmak isteyip sarılamadım. Sarılsam, bendeki birçok şey harabeye dönecekti buna emindim.

 

"Roya..."

 

"Gitmene izin vermeyeceğim Araf." Dedim kendinden emin bir sesle. "Şimdi uyu lütfen," dedim. Söylediklerimle kendini kötü hissetmiş olmalı ki alnını alnımdan çekip parmaklarını saçlarımın arasından kurtardı. "Özür dilerim, evinâmın."

 

Başımı yaralı olmayan tarafa yerleştirip gözlerimi kapatırken içimden geçen cümleyi de söylemeden edemedim. "Tu ji min hez nekî jî ez ê ji te hez bikim." (Ben seni, sen beni sevmesende seveceğim."

 

Burnunu saçlarımın arasına sürttü. Günün verdiği yorgunluktan kapanan gözlerimin en son gördüğü yüz Araf'ındı. En son duyduğum seste Araf'ındı. "Ez bimirim jî ez ê bi hezkirina te bimirim." (Ölsem bile seni severek öleceğim.)

 

Lütfen ölme sen Araf.

 

*

 

Duyduğum birkaç tıkırtı sesi ile kirpiklerimi aralamaya çalıştım ama buna engel olan güneş ışığıyla yüzümü buruşturdum. Oldukça rahatsız bir uyku çekmiştim, bütün kemiklerim sızlıyordu. Elimi arkaya doğru uzattığımda hisedemediğim Araf ile gözlerimi zorlukla araladım.

 

Neredeydi bu adam?

 

Esnemek için başımı kaldırdığımda güneş ışığı tekrar beni rahatsız etti. "Off!" Diyerek isyan edeceğim an güneş ışığının yok olmasıyla gözlerimi açtım. Başımı kaldırıp güneş ışığını engelleyen Araf'ı görmek isterken karşılaştığım farklı yüzle olduğum yerde dondum.

 

Şaşkınlıkla açılan gözlerimi kırpıştırırken aralık dudaklarımı kapatıp açıyordum.

 

Tam önümde dikilen Yusuf Ağa elleri gri takım elbisenin cebinde tek kaşı kalkık bir şekilde bana bakıyordu. Yüzümdeki şaşkınlığa bir tanesinin daha ekleyecek bir harekette bulundu. Geriye çekilip odundan yapılmış sehpanın üzerinde ikiye katlanmış kağıdı alıp bana uzattı. Dudakları tek çizgi halindeydi.

 

"Se- senin burada ne işin var?" Sonunda şaşkınlıktan bulduğum sesimle konuştum.

 

Boğazını temizledi ve elinde tuttuğu kağıdı bana doğru uzattı. "Bunu okuduğunda anlayacaksın."

 

Tepemde dikilen Yusuf Ağa'ya bir de elinde tuttuğu kağıtta bakışlarım gidip gelirken titreyen elimi uzatıp kağıdı aldım. Kollarımı dizlerime yaslayıp kağıdı açarken ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Araf neredeydi?

 

Yusuf Ağa tekli koltuğa otururken oldukça rahat görüyordu. Bu rahatlığın beni rahatsız ettiğinin farkında mıydı?

 

Kuruyan dudaklarımdan bir soluk alıp parmaklarımın arasındaki kağıdı açtım.

 

Evinâmın...

Ne desem boş olacak bunun farkındayım ama yine de birkaç şey söylemek istiyorum sana. Roya... Sakın beni affetme çünkü ben de kendimi asla affetmeyeceğim. Korktum. Sana zarar vermelerinden korktum Roya'm. Bu belki de senin için bir bahane diyeceksin ancak bazı şeyler söylenmiyor Roya. Sana anlatmaya çalıştım ancak beni anlamadın.

Ben pes ettim evinâmın.

Bundan gayrı ben yokum. Seni yarı yolda bıraktığım için özür dilerim. İnsan aklındaki ile yaşar kalbindeki ile ölürmüş... Eğer ölürsem seninle öleceğimi bil.

Kendine iyi bak ve mutlu ol Roya evinâmın.

Kaç kez okudum ben?

Ben, bana yazılmış bu satırları kaç kez okudum?

Gitmiş.

Beni bırakıp gitmiş!

Öylece bırakıp gitmiş beni.

Baba... Baba sevdiğim adam beni bırakıp gitti.

Okudum, ağladım. Ağladım, okudum.

Hıçkırıklarım ne zaman durdu ne zaman Yusuf Ağa beni sarmaladı bilmiyorum. Tek bildiğim Araf'ın artık olmayışı.

 

"Beni bırakmış," dedim hıçkırıklarımın arasından. "Ben ne yapacağım şimdi! Ben onun için herkesi geride bırakırken O'da beni gerisinde bırakıyormuş meğerse!" Yumruk yaptığım ellerimi Bozbey'in göğüsüne doğru vurdum birkaç kez.

"Sakin ol Karadağ kızı. Sen güçlüsün, bu mu seni yıkacak!"

Yıktı ama...

Kollarımdan tutup beni kaldırırken dizlerim tutamadı beni. Gücüm yoktu artık. Tükendim ben.

Yaktılar, başardılar! Tüketiler bizi!

Gözlerimi Yusuf Ağa'ya çevirdim. Beni anında kucağına aldığında göz yaşlarım durmaksızın akıyordu. Titreyen ellerimi kucağımda topladım. Hiç olmayacak birinden yardım isteyecektim. Bu olanların suçlularından biriydi Yusuf Ağa ama şuan ona ihtiyacım varmış gibiydi. "Beni evime götür Yusuf Ağa. Lütfen, beni evime götür."

 

Bunca yıl içime doğru akıttığım göz yaşlarım bu anı bekler gibi durmuyordu. Yusuf Ağa başını sallayıp dış kapıya doğru giderken gözlerim onunla uyuduğumuz geniş koltukta takılı kaldı.

 

Sevda için ölmek isteyen bu adam, beni bıraktı.

 

Bizi bıraktı.

 

Dışarı çıkmamızla yüzümü Yusuf Ağa'nın göğüsüne doğru sakladım. Kimse bu hâlimi görsün istemiyordum. "Ferit, kapıyı aç!" Açılan kapı ile bedenim koltukla buluştuğunda ayakkabısız ayaklarımı kendime doğru çekip yüzümü dizlerime gömdüm. Yusuf Ağa dışarda emirler yağdırırken benim hâlâ olanları aklımın almaması çok acıydı.

 

Sürücü kapısı açılıp Yusuf Ağa bindiğinde bakışlarımı cama doğru çevirdim.

 

"Emniyet kemerini tak Karadağ kızı," dediğinde öylece durdum. Karanlığa düşmüş bitap hâlim hiçbir şey yapmak istemiyordu. Yusuf Ağa'nın bana baktığını hissediyordum. Benim takmayacağımı anlamış olmalı ki bana doğru uzandığında bile tepkisiz kaldım. Tam şuan beni nereye çekseler oraya gidecek haldeydim.

Dizlerimi harekete geçirip aşağıya doğru indirip emniyet kemerini aldığında aramızdaki mesafe yok olmuştu. İnatla ona bakmamayı sürdürdüm. Emniyet kemerimi takip geriye çekilirken sessiz bir nefes koy verdi. "Kılına zarar gelsin istemem Karadağ kızı."

"Zararın en büyüğünü yaşadım ben Yusuf Ağa." Kısa bir bakış attım Yusuf Ağa'ya. "Bundan sonra gelen zararlar beni etkilemez."

Yusuf Ağa bir şey demeden arabayı çalıştırdığında geriye doğru yaslanıp biran önce eve varmayı diledim. Arkadaşlarıma sığınmayı özledim. Ak kızımı özledim.

Sessiz geçen yol, arada bana soru soran Yusuf Ağa ile çok hızlı geçti. Her sorusu cevapsız kalsa da benimle konuşmaktan vazgeçmemişti. Onun da bir atı varmış. Adı Gurur'muş. Bu işimin neden ona verildiğini sormasam dahi bana bunun açıklamasını yapmıştı. Atı oldukça gururluymuş ona yapılan bir hareketi unutmazmış bundan dolayı ona Gurur diyormuş.

Ben de bana yapılanı unutmayacağım.

Asla unutmayacağım.

Öğleye yakın Urfa'ya hatta konağımızın önüne varmıştık bile. Taşlı duvarlara yine dönmüştüm. Herşeyin başlangıcı olan evime dönmüştüm ancak evime gelmemiş gibi hissediyorum.

 

Yutkundum.

 

Arabanın kapısını açıp aşağı indiğimde konağımızın da kapısı açıldı. İçeriden dışarıya fırlayan Heja'yla gözlerim tekrar göz yaşlarını tutamadı. Boynuma sıkıca sarılan kollarla nefessiz kaldım. "Kurban olduğum! Xuşkamin!"

Kollarımı beline sardım. Sıkıca sarıldım Heja'ya. Bulanık görüş açımda duran Ağabeylerim ile göz göze geldiğimde burnumu çekip Heja'dan uzaklaştım.

Utandım.

Yaptıklarım ve sonuçları yüzünden utandım.

Bu kadar çok sevip karşılık bulamadığım için utandım.

Tüm belalara karşı gelip tek başıma kaldığım için utandım.

Arkama dönüp Yusuf Ağa'ya baktım. Belki de hiç sağlıklı bir karar değildi benimki ancak bunu yapmak istedim.

"Eğer hâlâ kararındaysan seninle evleneceğim Yusuf Agir Bozbey."

 

Bölüm sonu 🥀

 

Bölüm bitti! Nasıldı?

 

Araf'ın yaptığını doğru buluyor musunuz?

 

Sizce Araf gerçekten pes mi etti?

 

Roya sizce doğru bir karar mı verdi?

 

Sizleri seviyorum<3

Loading...
0%