Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Gölgelerin fısıltısı

@tasoguzhan70

 

Kasabanın ortasında, Gölgelerin Adamı karşımızda dururken, zaman neredeyse durmuş gibiydi. Hava o kadar ağırdı ki nefes almak bile zorlaşıyordu. Ece ve Arda’nın yanında olduğumu biliyordum ama onların varlığı artık beni eskisi gibi korumuyordu. Gölgelerin Adamı’nın gözlerindeki derinlik, ruhuma işleyen bir karanlık gibi içimi kavuruyordu.

 

“Selin,” dedi, sesi bir fısıltı gibi zihnime ulaştı. “Karanlık sana bir ayna gibi… İçindeki gizli yönlerini ortaya çıkaracak. Seninle paylaşabileceğim bir dünya var, onu görebilmen için yalnızca bir adım atman gerek.”

 

Ece’nin eli koluma değdi, dokunuşu beni bir an için gerçekliğe çekti. Gözlerinde korku ve endişe vardı ama bir o kadar da kararlılık taşıyordu. “Selin, bu adamın söylediklerine inanma. Buradan çıkmalıyız,” dedi, sesi titrek ama kararlıydı.

 

Arda da ileri atıldı, bakışlarını Gölgelerin Adamı’ndan ayırmadan dişlerini sıkarak konuştu. “Selin, onun seni kandırmasına izin verme. Biz buradayız, onun seni tek başına karanlığa çekmesine izin vermeyeceğiz.”

 

Gölgelerin Adamı, Arda ve Ece’ye bir an baktı, yüzünde alaycı bir gülümseme belirdi. “Karanlık herkesin içindedir,” dedi yavaşça, her kelimesi kasabanın sessizliğinde yankılandı. “Ama bazıları bu karanlıktan korkarken, bazıları onu kabul eder. Selin, sen korkusuz olanlardansın. Bunu hissediyorsun, değil mi?”

 

Söyledikleri, zihnimin derinliklerinde karşı konulmaz bir çekim yaratıyordu. Evet, korkuyordum ama bir yandan da bu karanlığı anlamak istiyordum. Onun içinde neler saklı olduğunu keşfetmek… Gölgelerin Adamı’nın etrafında hissettiğim o güç, kendimi ondan ayıramama sebep oluyordu. Ama bu düşünceleri derinleştirdiğim anda Arda’nın sesi yankılandı.

 

“Selin, sana inanıyorum. Biz seni buradan çıkarmak için buradayız,” dedi. “Eğer ona inanırsan seni geri kazanamayız. Bu karanlık seni yutacak!”

 

Gözlerimi kapadım, Ece ve Arda’nın sesleri ile Gölgelerin Adamı’nın fısıltıları arasında sıkışmış hissediyordum. İçimde bir savaş veriyordum. Ece ve Arda’nın benim için endişelendiğini biliyordum, ama Gölgelerin Adamı’nın çekiciliği ve verdiği sözlerin cazibesi karşısında direnmek her geçen saniye zorlaşıyordu.

 

Gölgelerin Adamı, adımlarını yavaşça attı ve bana yaklaştı. Sesi artık daha derin ve yankılıydı. “Selin, onlarla birlikte gidebilirsin, ama karanlık her zaman senin peşinde olacak. Onu reddedemezsin. Ama eğer benimle gelirsen, seni asla yalnız bırakmayacak bir güce ulaşacaksın. Bu senin kaderin,” dedi ve parmak uçlarıyla yüzüme dokundu. Dokunuşu soğuktu ama içimde sıcak bir akım yarattı.

 

Bu sırada, gölgelerin arasından bir siluet belirdi. Arda ve Ece, bir an geri çekildi. Gölgeler hareketlenmiş, bir insana ait olduğu belli olmayan bir figür ortaya çıkmıştı. Figür, Gölgelerin Adamı’nın etrafında dönüyordu; sanki onun emirlerini bekleyen bir varlık gibiydi.

 

“Bu benim geçmişimden gelen bir varlık,” dedi Gölgelerin Adamı, bana göz kırparak. “Karanlığın derinlerinde bana hizmet eden bir güç. Sen de onun gibi karanlığın bir parçası olabilirsin. Ya da onun gibi bana hizmet edebilirsin.”

 

O an irkildim. Bana vaat ettiği güç bir cazibe olsa da ona hizmet etmek düşüncesi korkutucuydu. Karanlık, bir güç ve özgürlük kaynağı mıydı, yoksa Gölgelerin Adamı’nın esiri haline getirecek bir tuzak mıydı?

 

Arda dayanamayarak bağırdı: “Yeter! Selin, bu adam sana ne yapmaya çalışıyor, görmüyor musun? Seni kendi karanlığına çekmek, seni köleleştirmek istiyor!”

 

Arda’nın sesi beni tekrar gerçeğe çekti. Gölgelerin Adamı’nın sözleri ne kadar büyüleyici olsa da, Arda ve Ece’nin dostluğu, sevgisi, gerçekliği bana daha sıcak geliyordu. Karanlık güç kazanmanın bir yolu olabilirdi, ama bunun bedeli neydi?

 

Gölgelerin Adamı gözlerini kıstı, sanki düşüncelerimi okumuş gibi yüzünde sert bir ifade belirdi. “Dostların sana güç veremez, Selin. Onlar yalnızca seni sınırlandırır. Karanlık ise seni özgür bırakır.”

 

Derin bir nefes aldım ve başımı kaldırarak ona kararlı bir şekilde baktım. “Karanlığı anlıyorum,” dedim. “Ama seni takip ederek özgürlüğe ulaşacağıma inanmıyorum. Benim seçimim, dostlarımla birlikte bu karanlığı yenmek.”

 

Gölgelerin Adamı’nın yüzündeki ifade bir anda dondu, gölgeler çevresinde daha da koyulaşarak ağırlaştı. “Bu, senin son şansındı, Selin,” dedi, sesi artık tehditkar bir yankıya dönüşmüştü. “Beni reddediyorsun, ama bu karanlık seni asla rahat bırakmayacak. Karanlığı ben seçmedim, ama şimdi ona hükmediyorum. Ve sen, beni reddettiğin için bedelini ödeyeceksin.”

 

Ece ve Arda, yanımda sıkıca durdular, hazırdılar. Gölgelerin Adamı, gölgeleri üzerimize saldı, kasabanın her yerinden fısıltılar yükseldi. Gölgeler, hayalet gibi sokaklardan akarak üzerimize gelmeye başladı. Artık geri dönüş yoktu; karanlığa karşı bu savaşı sonuna kadar verecektik.

 

Ece elini sıkıca omzuma koydu, “Biz yanındayız, Selin,” dedi, sesi kararlı ve güven vericiydi.

 

Arda’nın gözlerinde ise artık bir korku kalmamıştı; gözleri, Gölgelerin Adamı’na karşı sönmeyen bir öfkeyle parlıyordu. “Bu karanlığı birlikte yeneceğiz,” dedi. “Seni asla bırakmayacağız.”

 

Gölgelerin içinden yükselen bir çığlık, gecenin sessizliğini delip geçti. Gölgelerin Adamı geri çekilirken yüzünde soğuk bir gülümseme vardı, ama gözlerinde beliren öfke onun da endişelendiğini gösteriyordu. Karanlık dalgalar gibi etrafımızda dönüyordu, ama biz birlikteyken bu fırtınanın içinden geçebileceğimizi hissediyordum.

 

Arda ve Ece’nin kararlı adımlarıyla, kasabanın merkezine doğru ilerledik. Gölgelerin Adamı geride kalmıştı, ama onun tehdidi artık ruhumuza işlemişti. Bu karanlık belki de peşimizi asla bırakmayacaktı. Fakat ne olursa olsun, dostlarımla birlikte gölgelerin ötesine geçmeye kararlıydım.

 

Ve böylece, kasabanın merkezine adım atarken içimde artık tek bir şeyden emindim: Karanlık her yerdeydi, ama bizim ışığımız onu her zaman yenebilirdi. Tabii, kaldığımız yerden devam ediyorum.

 

Arda, Selin’in sözlerinin ardından gözlerini kısmıştı. Selin’in içindeki bu yabancı his, onu tanıdığı günden beri hissetmediği bir şeydi. Daha önce asla bu kadar mesafeli olmamış, düşüncelerini bu denli kendine saklamamıştı. Ece de sessizce olanları izliyor, ancak her şeyin hızla parçalarına ayrıldığını fark ediyordu. Fabrika etrafında dolaştıkları o gün, aralarındaki bağın güçlendiğini hissetmişken, şimdi her şey tuzla buz oluyordu.

 

Selin ise Gölgelerin Adamı’nın sözleri aklında yankılanırken, içinde bir fırtına kopuyordu. İkili, sanki iki farklı dünyanın iki kutup noktasında birbirlerine doğru çekilmişlerdi. Kendisini adeta görünmez zincirlerle bu adama bağlı hissediyordu, fakat aynı zamanda Arda ve Ece’nin dostlukları da ona başka bir gerçekliğin kapısını açıyordu. Ne var ki, bu çelişki içten içe onu tüketiyordu.

 

Bu düşünceler içinde kaybolmuşken, çalan telefon sesiyle irkildi. Arayan Gölgelerin Adamı’ydı. Selin, kalbi yerinden çıkacakmış gibi atarak telefonuna baktı ve bir an tereddüt etti. Fakat içindeki merak, korkuya ağır basarak telefonu açmasına sebep oldu.

 

“Geldiğinde hazır ol, Selin,” dedi adam, sesi karanlık ve belirgin bir kesinlikle. “Bu akşam her şeyin anlamını öğreneceksin.”

 

Selin’in sesi titreyerek çıkabildi. “Neyi kast ediyorsun? Arda ve Ece de bu işe dahil olmalı. Onların da bu gerçekle yüzleşmeye hakkı var.”

 

“Onların bu dünyaya ait olmayan soruların cevaplarına hazır olduklarını düşünmüyorum, Selin. Burası onların yeri değil.” Gölgelerin Adamı’nın sesi yankılandığında, Selin istemsizce adamın sözlerinin cazibesine kapıldı. Onunla gitmek ve bütün sırları öğrenmek için dayanılmaz bir istek duyuyordu. Ancak aynı anda, Ece ve Arda’nın varlığı onu durduruyordu.

 

“Bu onların da mücadelesi!” diye karşı çıktı Selin. Ama Gölgelerin Adamı artık cevap vermemiş, sessizce telefonu kapatmıştı.

 

Arda ve Ece, Selin’in şaşkınlık dolu ifadesini fark ettiler ve birbirlerine baktılar. Ece, dayanamayarak sordu: “Ne oldu Selin? Bize anlatman gereken bir şey var, değil mi?”

 

Selin derin bir nefes aldı ve yavaşça konuşmaya başladı. “Bu akşam beni görmemi istiyor. Bana her şeyi anlatacakmış… Gölgelerin içinde gizlenen gerçekleri.”

 

Arda, öfkesini gizleyemeyerek sesini yükseltti. “Yine o adam mı? Selin, bu adamın seni nasıl etkilediğini görmüyor musun? Seni kendine çekmeye çalışıyor ve bu doğru değil!”

 

Selin bir an Arda’ya baktı, sonra kararlı bir ifadeyle yanıtladı. “Bu benim seçebileceğim bir şey değil, Arda. Onu görmeliyim. Bu karanlığın, gölgelerin ardındaki gerçeği bilmek zorundayım.”

 

Ece, aralarındaki gerilimi yumuşatmak istercesine, “Belki birlikte gitmeliyiz,” dedi. “Üçümüz, bu sırları birlikte öğrenebiliriz.”

 

Ama Selin başını iki yana salladı. “Hayır… Bu sefer yalnız gitmem gerekiyor. Sadece ben. Siz ikiniz güvende kalmalısınız.”

 

Arda’nın gözleri karanlık bir öfkeyle doluydu, fakat sessizce kabul etti. “Eğer bu senin kararınsa, Selin, biz de saygı duyacağız. Ama bil ki, başına bir şey gelirse… o adamı kendi ellerimle bulurum.”

 

Selin, Arda’nın bakışlarını kaçırarak uzaklaştı. Karanlık çöktüğünde, onu bekleyen gölgelerle yüzleşmeye hazırlanıyordu. Gözlerinin önünde fabrikanın loş ışıkları ve Gölgelerin Adamı’nın ona uzattığı eli belirmişti. O eli tutmak kaderine dönüşmek üzereydi.

 

Karanlık iyice çökmüş, kasabanın üzerine sessiz bir ağırlık inmişti. Selin, elleri titreyerek fabrika yoluna koyuldu. Her adımında kalbi daha hızlı atıyor, çevresindeki gölgeler daha yoğun ve tehditkâr bir hale geliyordu. Bu gece, onun kaderini belirleyecekti; bunu içten içe biliyordu.

 

Fabrikaya vardığında, her şey ürkütücü bir sessizlik içindeydi. Fabrikanın devasa kapıları, açılmak için ona bekliyor gibiydi. İçeriden gelen hafif bir ışık, Selin’i kendine çekti ve derin bir nefes alarak adımını içeri attı. Boş koridorlarda yankılanan ayak sesleri, fabrika duvarlarından tekrar tekrar yansıyordu. Fabrikanın içinde, geçmişten kalma izler, zamanın karanlık izleriyle örtülmüş gibiydi.

 

Bir süre ilerledikten sonra, geniş bir odaya ulaştı. Loş bir ışık odayı aydınlatıyor, tam ortasında Gölgelerin Adamı onu bekliyordu. Karanlık giysiler içinde, yüzünde her zamanki o gizemli ifade vardı. Gözleri Selin’i süzüyordu, ama bu kez bakışlarında bir bekleyiş, bir hesaplaşma vardı.

 

“Hoş geldin, Selin,” diye fısıldadı. Sesi, bir yankı gibi dört bir yandan yankılandı.

 

Selin derin bir nefes aldı ve cesaretini toplayarak sordu, “Beni buraya çağırdın. Her şeyi öğrenmek istiyorum. Kim olduğunu, bu gölgelerin gerçekte ne olduğunu… ve Özlem’e ne olduğunu.”

 

Gölgelerin Adamı gülümsedi, fakat bu gülümseme yüzünde kasvetli bir gölge gibi duruyordu. “Gerçeklere hazırsan, Selin, tüm sorularının cevabını alacaksın. Ama her şey, bu yolculuğun bir bedeli var.”

 

Selin’in bakışları kararlıydı. “Hazırım.”

 

Gölgelerin Adamı, Selin’in bu kararlı bakışlarını bir an inceledi ve ardından elini kaldırarak odaya doğru bir işaret yaptı. Işıklar titredi ve odanın köşelerinde toplanmış gölgeler hareketlenmeye başladı. Gölgeler, yoğunlaşıp şekil almaya başladılar; her biri, geçmişten gelen acı dolu anıların siluetleriydi. Selin, bir an Özlem’in görüntüsünü gördüğünü sandı, ardından başka bir tanıdık yüz belirdi; eski kasabalılardan birinin, yıllar önce kaybolmuş genç bir çocuğun yüzü.

 

“Bu kasabanın kaderi, gölgelerin içinde gizlidir,” diye konuştu Gölgelerin Adamı. “Kasabanın altındaki kökler, yıllardır gözlerden saklanan sırları taşır. Her bir kayıp, her bir gizem… bunlar, karanlığın çağrısına cevap veren ruhlardan ibaret.”

 

Selin, şaşkınlıkla geri adım attı. “Bu insanlar… onlar burada mı tutuluyor?”

 

Gölgelerin Adamı başını salladı. “Onlar, bu dünyanın ve ötesinin sınırlarında sıkışıp kalmış ruhlar. Onları buraya çeken şey, kasabanın derinliklerinde saklı olan eski bir gücün yansıması. Tıpkı senin gibi, Selin. Sen de bir seçilensin.”

 

Selin, bu sözlerin anlamını kavramaya çalışırken, içinde tuhaf bir ürperti hissetti. “Seçilen mi? Bu ne anlama geliyor?”

 

Gölgelerin Adamı bir adım daha ona yaklaştı. “Sen, karanlığın gerçek yüzünü görebilen, onunla yüzleşebilecek güce sahip olan nadir ruhlardansın. Kasabayı korumak ya da yok etmek senin elinde. Eğer benimle bu yolda ilerlersen, bu gücü tam anlamıyla keşfedebilirsin. Ama bu yol, arkadaşlarından vazgeçmeyi gerektiriyor.”

 

Selin, içindeki çelişkilerle boğuşarak derin bir sessizlik içinde kaldı. Arda ve Ece’nin yüzleri gözünün önüne geldi, onların dostlukları, desteği. Fakat aynı anda bu karanlık dünyanın cazibesi, onu kendine çekiyordu. Gölgelerin gücünü anlamak ve bu sırların ardındaki hakikate ulaşmak, içindeki bir yanı doyuruyordu. Yine de, Arda ve Ece olmadan bu yolda ilerlemek düşüncesi ona ağır geliyordu.

 

Bir an duraksadı ve Gölgelerin Adamı’na baktı. “Hayır… arkadaşlarımdan vazgeçemem,” dedi kararlı bir sesle. “Onlar olmadan bu yolculuğu tamamlamam mümkün değil.”

 

Gölgelerin Adamı’nın yüzü bir gölge gibi karardı, fakat bakışlarında hafif bir hayranlık da vardı. “Öyleyse, kaderinle yüzleşmeye hazır ol, Selin. Bu seçimin seni zor bir sona götürecek.”

 

Birden odanın ışıkları sönmeye başladı, gölgeler iyice yoğunlaştı ve Selin’in etrafını sardı. Her şey karanlığa gömülürken, Selin kendini boşluğun içinde, gölgelerin arasındaki bir uçurumda buldu. Gölgelerin içinde boğuluyor, derinlerden gelen fısıltılar zihnini ele geçiriyordu. Fakat tam o anda, Arda ve Ece’nin seslerini duydu, zihninin en derin köşesinden ona sesleniyorlardı. O anda anladı; bu mücadele yalnızca onun değil, onların da kaderiydi.

 

Gözlerini sıkıca kapattı, arkadaşlarının varlığına tutundu ve karanlığı geri itmek için tüm gücünü topladı. Gölgeler bir an geriledi, Selin kararlılıkla doğruldu. Şimdi, gerçek savaşın başladığını biliyordu.

 

Selin, karanlığın çekim gücüne karşı kendini korumaya çalışarak derin bir nefes aldı ve gözlerini yeniden açtı. Gölgelerin içindeki karmaşadan sıyrılmaya başlarken, etrafındaki boşluk yavaş yavaş şekilleniyordu. Artık fabrika değil, başka bir mekânda olduğunu fark etti. Burası, kasabanın altındaki yer altı tünellerine benzeyen loş, karanlık bir koridordu. Soğuk taş duvarlar, ağır bir sessizliği yansıtıyor, fısıltılar tekrar kulaklarına ulaşıyordu.

 

Gölgelerin Adamı, Selin’in yanında belirerek, “Kasabanın sırlarına dair her şey burada saklı,” diye fısıldadı. “Bu koridorların sonuna ulaşırsan, yıllar önce açığa çıkmış olan gücün kaynağını göreceksin.”

 

Selin, içinde artan merak ve korkuyla ilerlemeye başladı. Gölgelerin Adamı sessizce peşinden geliyordu, varlığı ona hem güven hem de huzursuzluk veriyordu. Koridor daralıp soğudukça Selin, gölgelerin arasında anlık görüntüler görmeye başladı. Kasabadan kaybolmuş yüzler, geçmişte yaşanan acı dolu olaylar, her biri hafızasının derinliklerine birer fısıltı gibi yerleşiyordu.

 

Koridorun sonuna vardığında, karanlığın ortasında duran devasa bir kapıyla karşılaştı. Kapının üstünde, yıllarca görülmemiş izler ve işaretler kazınmıştı. Bir an için geri çekildi ama Gölgelerin Adamı, omzuna hafifçe dokunarak onu teşvik etti.

 

“Kapıyı aç,” dedi, derin bir tonla. “Gerçekle yüzleşmeye hazır mısın?”

 

Selin, başını sallayarak kapıya uzandı. Soğuk metal parmaklarının altında ağır bir direnç gösteriyordu, fakat tüm gücünü vererek itmeye devam etti. Kapı yavaşça açıldı, kapı aralandığında ise yoğun bir sis Selin’i sardı. Sis yavaşça dağılırken, karşısında devasa, dairesel bir odanın ortasında yer alan siyah taş bir sunağı gördü. Sunağın etrafı, garip sembollerle doluydu, etrafa yayılan bu büyüleyici ama tehditkâr aura, her şeyin kaynağının burada saklandığını haykırıyordu.

 

Gölgelerin Adamı, sunağa doğru işaret etti. “Bu taş, kasabanın geçmişine ve geleceğine hükmeden eski bir gücün kaynağıdır. Bu gücü kontrol etmek senin elinde, Selin. Ama her seçim bir bedel gerektirir.”

 

Selin derin bir nefes alarak sunağa yaklaştı, fakat birden arkasında tanıdık bir ses duydu.

 

“Selin!”

 

Döndüğünde, koridorun diğer ucunda Arda ve Ece’yi gördü. Yüzlerinde endişe ve korkuyla ona bakıyorlardı. Nasıl olduğunu anlamamıştı ama onlar da buraya gelmeyi başarmışlardı.

 

Arda, “Selin, neler oluyor? Bize anlat, biz de buradayız!” dedi, sesi çaresizlik ve kararlılık arasında gidip geliyordu.

 

Ece ise aralarındaki mesafeye rağmen elini ona uzattı. “Burada yalnız değilsin. Ne olursa olsun yanındayız.”

 

Selin, Arda ve Ece’nin gözlerindeki korkuya rağmen ona olan güveni hissetti ve Gölgelerin Adamı’na döndü. “Bu gücü yalnızca kendim için değil, hepimiz için kontrol etmeyi öğrenmek istiyorum. Kasabayı bu karanlık döngüden kurtaracağım ama arkadaşlarımdan vazgeçmeden.”

 

Gölgelerin Adamı bir an sessiz kaldı, sonra yüzünde belli belirsiz bir gülümseme belirdi. “O halde, sınavını geç ve kendini kanıtla, Selin. Bu güç, ne pahasına olursa olsun seni deneyecek.”

 

Selin, sunağa elini koyarak içindeki kararlılığı topladı. Sunağın taşında yayılan enerji, damarlarına işleyen bir sıcaklık ve soğukluk dalgası gibiydi. Gözlerini kapattığında kasabanın tarihine, kaybolan ruhlara, terk edilmiş hikayelere dair görüntüler birbiri ardına zihninde belirmeye başladı. Kasaba ve içindeki gizemler, Gölgelerin Adamı’nın söylediği gibi, bu taşın içinde kilitlenmişti. Ancak, bu enerjiyi kontrol etmesi hiç kolay olmayacaktı.

 

Selin, kendi içinde karanlıkla bir savaş veriyordu. Gölgelerin içinde boğulmadan ilerlemek için arkadaşlarının sesine, onların varlığına tutundu. Arda ve Ece’nin seslerini zihninde hissederek, güç kaynağını kendi iradesiyle dizginlemeyi başardı. Karanlık bir an için geri çekildi ve sunağın enerjisi Selin’in bedenine yayıldı. Kasaba ve kaybolanların kaderini değiştirebilecek gücü sonunda elinde hissetti.

 

Selin gözlerini açtığında, artık sunağın gücünü kontrol altına aldığını biliyordu. Gölgelerin Adamı, onun başarısına bakarken bir gurur ifadesiyle başını salladı. “Sen, beklenenden fazlasını başardın. Bu güç artık senin kontrolünde ama unutma, her şey bir dengeye bağlı.”

 

Selin, Arda ve Ece’ye dönerek gülümsedi. “Birlikte başardık. Artık kasaba için bir umut var.”

 

Gölgelerin Adamı, onlara son bir kez bakarak karanlık gölgelerin arasında kayboldu. Artık Selin, kasabanın karanlık sırlarını çözmekle ve Gölgelerin Adamı’nın ardında bıraktığı mirası anlamakla yükümlüydü. Bu görev, onu daha önce hiç yaşamadığı bir yola çıkaracaktı.

 

Fakat artık yalnız değildi; Arda ve Ece, her adımında onun yanında olacaklardı. Selin, Gölgelerin Adamı’nın kaybolmasıyla karanlık koridorda bir başına kalmış gibi hissetse de Arda ve Ece’nin yanında olması ona güç veriyordu. Şimdi kasabanın ve buradaki insanların kaderini değiştirebilecek güce sahipti ama bu gücün bedelini de çok iyi biliyordu. Gölgelerin Adamı’nın sözleri hâlâ zihninde yankılanıyordu: “Her şey bir dengeye bağlı.”

 

Arda, endişeli bakışlarla ona yaklaştı. “Selin, bu kadar gücü nasıl kontrol edebileceksin? Gölgelerin Adamı seni uyardı… bu, kolay bir yol değil.”

 

Selin başını salladı. “Biliyorum, Arda. Ama bu güç, başkalarına zarar vermek için kullanılmamalı. Ben de bu gücün esiri olmadan onu yönlendirebilmeyi öğrenmeliyim.”

 

Ece, Selin’in elini tuttu. “Biz yanındayız. Bir şey ters giderse, sana yardım etmek için buradayız.”

 

Selin, Arda ve Ece ile beraber o karanlık koridorlardan geri dönmeye başladılar. Fabrikanın içindeki eski asansöre ulaşmışlardı ki, etrafı yeniden sis kapladı. Selin, içinde garip bir rahatsızlık hissetti. Sanki koridorun derinliklerinden bir şey, onları bırakmak istemiyordu. Gölgeler yeniden hareketlenmeye başlamıştı.

 

Tam asansöre adım atacaklarken, etraflarında beliren gölgeler yoğunlaşarak Selin’in etrafını sardı. Selin, içinde bir ürperti hissetti ama sakin kalmaya çalışarak ellerini havaya kaldırdı. Gölgeler, Selin’in iradesine karşı koymak için kıvranıyor, onu içine çekmeye çalışıyordu.

 

Arda, çaresizce ona bakarken, “Selin! Yapabileceğinden emin misin?” diye bağırdı.

 

Selin derin bir nefes alarak gözlerini kapattı ve zihninde o karanlık gücü dizginlemeye çalıştı. Gölgelerin ona fısıldadığı tehditler ve vaatler, zihninde yankılanıyordu. Karanlık, onu kendine çekiyor, tüm kontrolü eline almak istiyordu. Ama Selin, bu gölgelerin kasabayı kuşatan lanetin bir parçası olduğunu anlıyordu. İradesini güçlendirerek, içindeki ışığa odaklandı.

 

Gözlerini açtığında, etrafındaki gölgeler yavaşça çözülerek geri çekildi. Onu daha önce kuşatan korku, yerini sessiz bir kararlılığa bırakmıştı. Karanlık sonunda geri çekildiğinde, Selin Arda ve Ece’ye döndü.

 

“Bu güç, beni ele geçirmeye çalışacak ama ona teslim olmayacağım. Kasaba için savaşacağım,” dedi kararlılıkla.

 

Arda ve Ece başlarını salladılar ve asansöre bindiler. Üçü birlikte, yeniden gün ışığına çıkarken üzerlerindeki karanlık yükten hafiflemiş gibi hissettiler. Fabrikadan çıktıklarında kasabanın ürpertici sessizliği, onlara sanki her şeyi izleyen gözler gibi görünüyordu.

 

Selin, kasabanın üstündeki bu kara bulutların ve kaybolan insanların sırlarını açığa çıkarmak için Gölgelerin Adamı’nın öğrettiği gücü kullanmaya kararlıydı. Fakat biliyordu ki bu yol, ona yeni sınavlar getirecekti.

 

Kasabanın karanlık tarihinde bir dönemi kapatmak ve yeni bir umut başlatmak artık Selin’in ve onunla bu yola baş koyan Arda ve Ece’nin ellerindeydi.

 

Loading...
0%