Yeni Üyelik
2.
Bölüm
@tatliyazar

 

Bu saatler, bu günler ve haftalar ; biriktirerek oluşturdukları aylar. Şehri suç üstü yakalayan o heybet. Usulca bir başına kalan düşler.

Mevsimlerden Kış. Aylardan Aralık. Köylerden bir köy, uzaklarda. Gökyüzünü kapayıp bizi kendine mahsur bırakan bir bulut tahtaları çürümeye yüz tutmuş penceremden gözüküyordu. Düşler beni uyutmuş ben de onlara uymuştum, dudaklarımdan tatlı bir tebessüm çalmışlardı. Bu ne güzel Duyguydu böyle. Hasret bir duyguydu.

Ben Bala, Öksüz Bala, Yetim Bala.

Amcasının beslemesi, yengesinin artığı bala. Kuzeninin tiksindiği bala.

Yüksek tepelere kurulan bir kaç köyden birinde, köyün en ucundaki o eski kulübede yaşıyorum. Amcamın büyük baş hayvanları var, onlara bakar, amcama yardım ederim. Kulübenin arkasındaki Bahçeyi eker, biçer. Eve yemek yaparım. Boş vakitlerimin bazılarında el oyası yapar bazılarında kendime uğraşacak bir iş illa ki bulurum.

Aklımın az çok erdiği vakitler Babam tarafından amcama emanet edilmişim. O vakitler hiç bir şey bu zamanki gibi değildi. Huzur vardı bir kere, başka bir şeye benzer mi hiç. Yokluğu boğaza dolanan urgan misali yakar şimdi. İşte bir sene sonra yengem geldi, kucağında oğluyla. Amcamdan olan oğluyla.

Ne olduysa ondan sonra oldu işte.

Evdeki dördüncü boğaz olmuştum bir kaç ay geçmeden. İtilip kakılmaya başlanmıştım. Dedim ya Aklım az çok ererdi diye, köye iner Cami hocasına şikayet ederdim onları çocuk aklımla. Yengem bunu duyduğunda işler içinden çıkılmaz bir hâl aldı. O saatten sonra ne köye inebilir oldum ne odamdan çıkabilir. Amcamın da gözü dönüyordu, neredeydi o pamuk adam?

Neredeydi Babamın ikizi?

Neyse işte Öyle böyle, Çürüye Çürüye, morara morara iki yıl geçti, on yaşıma bastım. Ne derseler yaptım.

Su getir Bala

Saman taşı Bala

Kapıyı süpür Bala

Onu yap Bala, Bunu yap Bala

Evin hizmetçisi, yetim bala.

Artık evden dışarı çıkabilir, köye inebilirim. Aman Allahım, bu ne lütuftu böyle? Köyde pek bir yer yoktu, bende Meydandan biraz uzak olan Camiye girer Babam beni bırakmadan evvel öğrendiğim Alolundu. oradaki kitapları okurdum.

 

Ne çok şaşırmıştım ama! öyle avare gezerdim caminin içini, üst kata bir çıktım duvarda tahtadan bir raf. Üzeri Harflerle dolu dikdörtgen kutular. İki senenin ardından ilk defa gördüğüm harfler. Gözümün önünde dolaşan anılar ; babamın saçlarımda gezinen eli, annemin ninnisi. Bir köşeye sinip Saatlerce ağlamışım Yetimliğime, öksüzlüğüme. Sonraları beni bulan Hocadan dinlemiştim. öyle böyle okuya okuya yıllar geçti, ben oradaki kitapları ezberledim.

Hiç sıkılır mıydı insan okumaktan? Ben sıkılmazdım, sizi bilmem.

Sonra bir gün Aldı beni karşısına hoca, gel evladım, dedi. değişik şekiller vardı elindeki kağıtta. Arap Alfabesiymiş! onu da Öğrendim.

Sonra Kuranı okudum.

Defalarca kez, aşkla okudum. Hiç benzemiyordu bu ilk okuduklarıma. Çok başka hissettiriyordu, çok!

Bizim hoca Tahsilliymiş yahu! okumuş etmiş de gelmiş buralara. Sonraları da gidememiş, yıllardır burdaymış.

 

Az çok Arapça öğretmeye başladı bana. Okuduğunu anla evladım dedi. Anladım.

 

Sonra biraz daha zaman geçti, ezile büzüle 20 yaşıma vardım. Ben neden anlattım bunları size? bilin diye. Kimse bilmez belki ama Rabbim bilir. Siz de bilin. Attığım adımı bilin, aldığım nefesi bilin. gözümün önüne inen perdeden nasıl sıyrılamadığımı bilin. Bu anlattıklarım geçmiş. Birde şimdiler var. onları da bilin.

Aralık ayının sonlarına gelmiştik, bir ince Ayaz vardı eser dururdu. Her zaman olduğu gibi ikindi sonrası bir çay sefası için sofra hazırlamış Amcamın önüne kurmuştum. Üzerimde uzun bir elbise vardı, boldu. Hep olduğu gibi, tam odadan dışarı çıkarken o otoriter sesini duydum. "Bala, gel hele" eliyle işaret yapıp. Yine bir şey isteyecek diye düşünmüştüm. Tasa etmeden gidip kuruldum çaprazına. ellerim önümde bağlı, başım eğikti. Yetim Bala'nın boynu büküktü.

Elini sakallarına atıp sıvazladı yaşlı adam. Bala ona Kardeşinden emanet kalmıştı. Hiç umrunda bile değildi. olsundu. İleri köylerden bir Yaşlı Adam gelmişti bir kaç gün önce Kahveye, oğluna gelin aradığından bahsetmişti. Bu Bala'dan kurtulmak için mükemmel bir fırsattı.

Öyle istiyordu.

Bala evdeki fazlalıktı. Tamam, yemek yapıyor ve hayvanlara bakıyor olabilirdi. İşe gidip bağ bahçede para kazanıyor da olabilirdi. Elleri bu yüzden nasır tutmuş da olabilirdi. Hiç önemli değildi. Hem karısı da öyle istiyordu. Bala fazlalıktı. Sadece gitmesi gerekiyordu. İşte o kadardı. Bu yüzden bu teklife balıklama atlamıştı. "Yeğenim Bala" demişti. Övmüştü de Övmüştü." Eli iş görür, her işinize koşar" demişti. "Hayvanınız var mı Beyim? Onlara da pek bir iyi bakar " demişti.

Adam da kabul etmişti.

İşin aslı bizim bilmediğimiz birşeydi, olsundu. nasılsa öğrenirdik.

Yüklü bir başlık parasını cebe indirmişti. Haram zıkkım olsundu. Sonra eve gelmişti, iki gün yatıp kalkıp Bala'ya diyeceği şeyi düşünmüştü. Sonra niye bu kadar düşünüyorum ki diyerek Bala'ya sinirlenmişti.

Hiç acımadan söylemişti, "Topla neyin var neyin yoksa, gelin gidiyorsun" demişti.

Öyle kolay mıydı Yetim Balayı bu diyardan sürmek?

Heyhat!

Gözleri kararmıştı Balanın. Ne önünü ne arkasını görebilmişti. Çayın yanına elmaları dilimlemek için getirilen meyve bıçağı ne zaman küçük parmakları arasındaydı mesela? hiç hatırlamıyordu.

Amcası tek solukta oturduğu yerden kalkmaya çalışırken diğer eliyle demliği nasıl itelemişti? onuda hiç hatırlamıyordu.

Heyhat!

İçi kavruluyordu Bala'nın. Amcasının elinden çektiği yetmemişti, birde yaban ellerde mi çekecekti aynı şeyleri. tekrardan, sil baştan. inanamadı. yapamadı. Bu korkuyla döndü gözü. savurdu bıçağı bir hınçla.

O bıçak Saim'in yüzünü boydan boya yardı geçti.

 

 

 

 

 

Loading...
0%