@tauraro
|
Keyifli Okumalar. Hayatlar ve hayatlar. Bu dünyada sadece nefes alanlar ve yaşayanlar vardır. Herkes nefes alır lakin herkes yaşayamaz bu dünyada. İçlerinde ölü ruhlarını taşıyanlar yaşayamazlar. Sadece nefes alırlar fakat zorlanırlar. Ölü ruhlarının ağırlığı altında çok zorlanırlar nefes almakta. Ben çok zorlanıyordum. Nefes almak bana çok zor geliyordu. Ruhum çok ağırdı. Çok ağırdı. Altında eziliyordum. "Efendim, baba." Dedim babamın karşısında geçerek. Elindeki kağıtları çalışma masasına bıraktı ve çalışma masasının ardındaki bana çevirdi bakışlarını. Soğuk bakışları karşısında irkilmiştim. Bir baba evladına nasıl bu denli soğuk bakardı? "Artık 20 yaşına geldin," Dediğinde şaşırmıştım. Bugün doğum günüm müydü? Ama en çok şaşırdığım şey babamın doğum günümü bilmesiydi. "Bizimle yaşamak için fazla büyüksün. O yüzden sana doğum günü hediyesi olarak bir ev aldım. Artık orada yaşa. Her ay hesabına düzenli miktarda para yollayacağım." Kovuluyordum. Demek doğum günümü bu yüzden biliyordu. "Peki, baba. Ben taşınmaya başlayayım." Dedim ve odadan çıktım. Bu zamanın geleceğini biliyordum. Annem beni yurda göndermeye çalışırdı küçükken fakat babam engellerdi. Dedikoduların çıkmasından ve işlerinin tıkanmasından korkardı. Büyüdüğüm benden kurtulacağının sözünü verirdi anneme. Ben çocuklarıydım. Kurtulacakları bir çöp değil. Ben çöp değilim. Sizin kızınızım, çocuğunuzum. Ne zaman bana çöp muamelesi yapsalar bu cümleleri bağırmamak için kendimi çok zor tutmuştum. Eğer konuşursam dayak yerdim. Eğer karşı çıkarsam dayak yerdim. Eğer emirlerine uymazsam dayak yerdim. Dayak yememek için sustum ve emirlerini yerlerine getirdim. Ne isteseler yaptım, çocukluğumu yaşayamadım. Ben hiç çocuk olmadım. Güzel hiç çocuk olamadı çünkü annesi çocuklardan nefret ederdi. Güzel hiç prenses olamadı çünkü babası ona hiç 'prensesim' demedi. Zavallı Güzel. Bavullarıma kıyafetlerimi, ayakkabılarımı, kitaplarımı ve defterlerimi yerleştirdim. 4 bavul yetmişti hepsine. İşim bittikten sonra hizmetlinin sesini işittim. "Güzel Hanım şoförünüz yeni evinize götürmek için sizi bekliyor." "Bavulları taşımama yardım eder misin?" "Tabi, efendim." İki bavulu ben aldım, ikisini o aldı ve beraber indirdik bavulları. Şoför bavullarımı arabanın bagajına yerleştirirken son kez doğup büyüdüğüm eve baktım. Acele bir şekilde hem de doğum günümde evden gidiyordum. Benimle kimse vedalaşmıyor ve doğum günümü kutlamıyordu. Hüzünle eve bakarken telefonum çaldı. Bakışlarım ekrana çevrildi. Gülümsedim. Aslan :) Aranıyor... Gülümsedim. Aramasını cevapladım ve arabaya bindim. "Efendim, Aslan." "Güzel," Dediğinde iç çektim. İsmimi her söyleyişi dünyamı güzelleştiriyordu. "Akşamını bana ayırır mısın?" "Ayırırım." Dedim gülümseyerek. Değil akşamımı tüm ömrümü sana ayırırım. "Teşekkür ederim. Seni 19.00 civarı almaya gelirim, olur mu?" "Zahmet etme. Ben gelirim nereye gideceksek." "Senin yanına gelmek benim için bir zahmet değil, Güzel. O yüzden bu konuda tartışmayalım, olur mu?" Dediğinde gülümsemem daha da büyüdü. "Tamam, tartışmayalım. Ben bugün başka bir eve taşındım. Sana konumu atarım o zaman." "Bir sorun yok, değil mi?" "Hayır, yok. Uzun zamandır taşınmayı düşünüyordum zaten. Bugüne kısmet oldu." Dediğimde dudağımı dişledim yalan söylediğim için. "Pekala. Akşam görüşürüz o zaman." "Görüşürüz." Dediğimde şoför konuşmamın bittiğini görmüş olacak ki içeriye girdi. Babam gizliliğe çok önem verirdi çünkü birçok iş adamının çalışanları bilgi sızdırdığı için dedikoduları çıkmış ve işleri sekteye uğramıştı. Babamda bu yüzden tüm çalışanlara birer gizlilik sözleşmesi imzalatmış ve arabada telefonla konuşulduğunda şoförümüzün arabadan inmesi kuralını koymuştu. Şoför arabayı çalıştırdı ve hareket etmeye başladık. "Ev çok mu uzakta?" "Evet, Güzel Hanım." Dediğinde omuzlarım çöktü. Yüzümü görmemek için her şeyi yapıyorlardı. Onların beni sevmesi için her şeyi yapmıştım ben oysaki. Çocukluğumu feda etmiştim ben onlar için. Beni sevmelerine bir çocukluk yetmez miydi? Volana Şehri'nin bir ucundan öbür ucuna gitmiştik. Benden çok uzaktaydılar ve çok mutluydular. Onların gençliklerini zehir eden, ucube kızlarından kurtulmuşlardı. İnsanlardan uzakta ve yine ormana yakın bir yerdeydi yeni evim. Yine iki katlı, müstakil bir evdi. Babam biricik kızına aldığı ev ile övünecekti. Bu yüzden böylesine güzel ve lüks bir ev almıştı bana. Bana layık gördüğü için değildi. Yeni evimin geniş bahçesine giriş yaptık. Şoför arabadan bavullarımı indirdi ve bir anahtar uzattı bana. "Yeni eviniz hayırlı olsun, Güzel Hanım. Babanız evi en güzel şekilde dekore ettirdi ve en kaliteli eşyaları aldı." Şovmen baba. "Teşekkür ederim. Bavullarımı ben taşırım evime. Sen gidebilirsin." "Pekala, Güzel Hanım." Dedi ve arabaya binip gitti. Bavullarımı evime taşıdım ve kapının kenarına bıraktım. Evi gezmeye başladım. Kocamandı. Şoföründe dediği gibi çok güzel dekore edilmiş ve içerisindeki eşyalar çok kaliteliydi. En son kendi odamı buldum. Geniş bir odaydı. Çift kişilik güzel bir yatak, makyaj masası ve üzerinde makyaj malzemeleri, boy aynası, çalışma masası vardı. Geniş bir balkonu vardı ve balkon Volana Şehri'nin sisli ormanına bakıyordu. Güzel bir evdi fakat ben mutlu değildim. Yalnızdım. Ailem beni evden kovmuştu. Ailem beni hiç sevmemiş ve değer vermemişti. Değil bu güzel evi tüm dünyaları bana verseler ben mutlu olmazdım, olamazdım. Değil bu güzel evi tüm dünyaları verseler ben unutamazdım o acıları. ❤️🩹 İnsanlar yaşananları unutamazdı. Acılarını unutamazdı çünkü o acılar geçmeyen yaraydı. Ne zaman o yarayı görseler o acı gelirdi aklına. Bu acıları unutmamak insanın suçu değil o yarayı açan kişinin suçuydu. Anne, baba mutsuz olmam benim suçum değil sizin suçunuz. Eşyalarımı yeni evime yerleştirmiş ve Aslan'a konumumu atmıştım. Bol bir pantolon ve kazak giyerek çirkin fiziğimi gizlemiştim. Yüzüme hafif bir makyaj yapmış ve çirkinliğimi biraz gizlemiştim. Telefonuma bildirim gelince hemen ekrana düştü bakışlarım. Aslan :) "Ben geldim. Seni bekliyorum." Gülümsedim ve kabanımı giyinip çantamı alıp çıktım odadan. Aşağıya indim hızla ve kapımın yanındaki küçük sehpadan evin anahtarını alıp çıktım evden. Bahçe kapısının ardında onu gördüm. Arabasının kaputuna yaslanmış beni bekliyordu. Beni görünce yerinde dikleşti ve gülümsedi. Gülümsemesi kalbime bedeldi, haberi yoktu. Hızla bahçeyi aştım ve bahçe kapısından çıkıp onun yanına gittim. "Çok güzel olmuşsun," dedi yutkunarak ve bana güzel bakışlarını sunarak. Bakışlarının güzelliği haddimi aştırıyordu bana, kendimi güzel hissettiriyordu. Yapma, Aslan. Bana bu kadar güzel bakma yoksa güzel olduğuma inanacağım. Oysaki çirkinim ben. Adı Güzel kendisi çirkin bir kızım. "Adının hakkını veriyorsun." "Teşekkür ederim." Diye mırıldandım ve bakışlarımı kaçırdım ondan. "Her gün buluşmamız seni rahatsız etmiyor, değil mi?" "Hayır, etmiyor. Ben zaten tek başıma sıkılıyorum." Dediğimde gülümsedi yine ve bu zavallı hayatımın birkaç saniyesi güzelleşti. "Rahatladım. Seni rahatsız etmek istemiyorum sadece sana kanıtlamak istiyorum sevgimi." Senin bana her bakışında beni inandırıyorsun zaten sevgine. Ya da zavallı ben senin tarafından sevildiğime inanmak için bana güzel baktığına inandırıyorum kendimi. Bir yalan dahi olsa beni sevme ihtimalin benim yaşama sebebim. Ufak bir sevgi kırıntısı mutluluk sebebi ama senin sevginin kırıntıları yaşama sebebi. "Beni rahatsız etmiyorsun." "Etmem de. Senin istemediğin hiçbir şey yapmam. Eğer istersen... İstersen senden uzak bile dururum ama sen isteme. Senden uzak durmak istemiyorum." Dediğinde zorlanmıştı. Söylediklerinde samimi gibiydi. Bakışları, cümleleri, sesi çok samimiydi. Ben cidden seviyor gibiydi. "İstemiyorum." Gülümsedi. Gülümsedim. "O zaman gidebiliriz." Dediğinde belime yerleştirdi tereddütle elini fakat ben tepki vermeyince tereddütlü hali geçti ve beni arabanın yan tarafına götürdü. Kapımı açtığında gülümseyerek bana bakıyordu. Bende gülümsedim. "Teşekkür ederim." Dedim ve arabanın içerisine girdim. Yolcu koltuğuna yerleştim. "Sana centilmenlik yapmayacağım da kime yapacağım. Teşekkür etmemelisin bu yüzden." Dediğinde bana doğru eğilmişti ve emniyet kemerimi takmıştı. Yakınlığımız beni heyecanlandırdı. Hem de çok heyecanlandırdı. Kulaklarımla bile duyabiliyordum kalp atışlarımı. Benden uzaklaştığında heyecandan dilim tutulmuştu. Şaşkınlık ve utanç dolu bakışlarım ile ona baktım. Gülümsedi tekrar ve yavaşça kapıyı kapattı. Arabanın ön tarafından geçti kendi tarafına. Kapı açıldı ve yerleşti şoför koltuğuna. Emniyet kemerini taktı ve arabayı çalıştırdı. Araba hareket etmeye başladığında ben hala kendime gelememiştim. En sonunda kendime geldiğimde konuştum. "Nereye gidiyoruz?" Diye sordum. "Sevdalılar uçurumuna gidiyoruz." "Sevdalılar uçurumuna mı?" Diye fısıldadım şaşkınlıkla. Volana Şehrinin en güzel ve sıklıkla ziyaret edilen yerlerindendi. Biraz kalp kırıcı bir hikayesi vardı. "Neden oraya gidiyoruz?" "Lisede temiz hava almak için gitmiştim Sevdalılar Uçurumuna. Oradaki çiftleri görünce ben ikimizi hayal ettim. Kendime söz vermiştim o gün. Ölmeden seninle oraya gideceğime. Eğer istersen kendime verdiğim sözü tutmak istiyorum." Dediğinde ağzım açık dinledim onu. Bizi bir çift olarak mı hayal etmişti? Benim hayalimi mi kurmuştu? "Aslan..." Diye fısıldamıştım. Kelimelerimi kifayetsiz bırakıyordu. Zavallı kalbimi sevindiriyordu. İçimdeki çocuğu gülümsetiyordu. "Bu çok güzel bir sözmüş. Ben isterim." Gülümsedi. "Teşekkür ederim, Güzel. Tüm güzelliklerin ile girdin hayatıma." Asıl tüm güzellikleri ile hayatıma giren sensin. Kısa bir yolculuktan sonra park alanına gelmiştik. Aslan arabasını park etti ve indik arabadan. Sevdalılar Uçurumu yazan bir tabela ormanın içerisine giden bir patika yolu gösteriyordu. Patika yoldan ilerlemeye başladık. "Yeni evin hayırlı olsun. Güzel bir evmiş." "Teşekkür ederim." "Tek başına kalacaksın değil mi?" Diye sorduğunda zoraki bir gülümseme yerleşti yüzüme. "Evet, tek başıma yaşayacağım artık." Çünkü ailem beni yanlarında istemiyor. "Korkmaz mısın tek başına kocaman evde. Hem eve hırsız da girerse tek başına olursun. Ailen nasıl izin verdiler buna?" Dediğinde endişeliydi. Gülümsedim fakat bu zoraki değildi. Benim için endişelenmesi hoşuma gitmişti. Ama içimde bir sızı vardı. Ailem tarafından önemsenmemenin sızısı vardı yüreğimde. "Kötü düşünme. Hep ailem ile yaşayamazdım. Artık yalnız yaşamayı öğrenmeliyim." "Ama eğer korkarsan veya bir ses falan duyarsan beni ara hemen." Dediğinde gülümsemem büyüdü. "Arayacağım. Söz." Dediğimde rahatlamış gibiydi fakat siyah gözlerinde hala endişeyi gördüm. "Rahatladım." Dediğinde bir şey demedim. Sessizce yürüdük. Birkaç dakika sonra uçurumun kıyısındaydık. Kalabalıktı biraz. Çiftler ağaçların altına oturmuş konuşuyorlardı. Birkaç lamba yanıyordu havanın karanlığına inat. Boş bir ağacın altına oturduk ikimiz. Aynı ağacın altında yan yanaydık Sevdalılar Uçurumunda. "Hikayesini biliyorsun, değil mi?" "Biliyorum." Diye fısıldadığımda hüzünlenmiştim. Hikayesi beni hep hüzünlendirmişti. "Ben bilmiyorum. Bana anlatır mısın?" Dediğinde şaşırmıştım. Buraya daha önce geldiği için bildiğini düşünmüştüm. "Tabi, anlatırım," Dedim ve bakışlarımı ondan çekip uçuruma çevirdim. "Bundan tam 40 yıl önce olan bir olaymış. Bu uçurumun manzarasına aşık bir kız varmış. Adı Beste'ymiş. Neredeyse her gün bu uçuruma gelir ve şiirler yazarmış. Şair olmakmış hayali. Bir gün yine gelmiş bu uçuruma şiirler yazmaya. O gün Zülfikar'ı görmüş burada. Zülfikar resim çizmeyi çok seven birisiymiş. Volana Şehri'nin ormanlarında gezer ve hoşuna giden yerleri çizermiş. O günde bu uçurumun manzarasını sevmiş ve çizmeye başlamış. Beste çok beğenmiş Zülfikar'ı. Yanına gitmiş tanışmak için. Tanışmışlar ve çok yakın arkadaş olmuşlar fakat ikisi de birbirlerinden çok hoşlanmışlar. Söyleyememişler de birbirlerine korkudan. Uzun bir zaman dost kaldıktan sonra Beste bir gün Zülfikar'dan haber alamamış. Çok üzülmüş. Zülfikar'ın artık onunla arkadaşlık kurmak istemediğini düşünmüş. Her gün o uçuruma gider, Zülfikar'ı beklermiş. Bir gün bir adam yanına gelmiş. Zülfikar'ın kardeşiymiş o adam. Besteye Zülfikar'ın vefat haberini vermiş. Birde Zülfikar'dan ona bir mektup. Mektupta Zülfikar tanışmalarından önce son evre kanser olduğunu öğrendiğini tedaviyi reddedip ölümü kabullendiği fakat Besteyle tanışınca tekrardan yaşama isteğine kavuştuğu ve tedaviye başladığını yazmış. Sadece bunlar da değil Besteye olan aşkını yazmış oraya Zülfikar. Besteye hislerini söylemeyi çok istemiş fakat Beste'nin onu reddetmesinden ve son günlerini Beste ile geçirememekten korkmuş. Ona acımasını istemediği için de hastalığını söylememiş çünkü kendi ailesi dahil çevresindeki herkesin ona acıdığını hissedermiş. Beste bu mektubu okuduktan sonra Zülfikar'ın mezarına koşmuş ve ağlamış mezarın başında. Onu çok sevdiğini söylemiş bağıra çağıra ama çok geçmiş. Zülfikar artık onu duyamazmış. Beste o an artık ölmesi gerektiğini düşünmüş ve ailesine bu hikayeyi anlatan bir mektup yazıp kendini uçurumdan aşağıya atmış. Bu olay duyulmaya başladığında herkes soluğu sevdiğinin kapısında almış ve aşklarını ilan etmişler. Birçok aşık bu hikaye sayesinde kavuşmuş ve teşekkür etmek için Beste'nin intihar ettiği yere, bu uçuruma gelmişler. Zamanla da adını almış Sevdalılar Uçurumu." Sustuğumda Aslan'ın düşünceli bir şekilde uçuruma baktığını gördüm. "Sen Beste'nin yerinde olsan ne yapardın?" Şaşırdım. Böyle bir soruyu sormasını beklemiyordum. "Ben kendime tıpkı Beste'nin yaptığı gibi çok kızardım. Korkaklık ettiğim için kendimden nefret ederdim fakat kendimi öldürmezdim," Dediğimde bakışları bana döndü. Gözü mutluluktan parlıyordu. Neden mutlu olmuştu ki? "Ben onun yerine böyle korkan aşıklara hikayemizi anlatırdım ve onlardan Zülfikar'ın mezarına gidip dua etmelerini rica ederdim. Birde selamımı söylemelerini. Onu ve hikayemizi yaşatırdım." Gülümsedi. "Çok ince bir ruhun var, Güzel. Ruhunun güzelliğine mi aşık olsam yoksa senin güzelliğine mi karar veremiyorum." Aşk mı? Aslan bana aşık mıydı? "A-aşk mı?" "Aşk," Diye onayladı beni. "Hem de çok aşk, Güzel. O kadar çok ki kalbim dayanamıyor." Çok aşk. Kalbin bile dayanamadığı bir aşk. Aslan'ın bana olan aşkı. "Bana inanmadığını biliyorum ama," Dedi ve bileklerimi kavradı. Elini kalbine götürdü. "Kalbime inan." Kalbi çok hızlıydı. Sanki birazdan içinden çıkacak avuçlarıma gelecek gibiydi. "Bende..." Diye fısıldadım gözlerine bakarken. Çok güzel bakıyordu yine. Bu adam hep bana böyle güzel mi bakacaktı. "Sende ne?" "Bende de çok aşk var. Ruhuma can veren çok aşk var." İçimdeki karanlığa ışık olan, bana mutluluk veren çok aşk vardı bende. O çok aşk hep bende olacaktı. Ölsem bile. Ölse bile. Elimi kalbinden çekti ve bir paket koydu. Kırmızı renkte, kadife bir kutuydu. "Doğum günün kutlu olsun, Ruhu güzel kendisi güzel kız." İlk kez doğum günüm kutlandı. İlk aşkım ile ilk doğum günümdü. Ben bugün çok mutluydum. BÖLÜM SONU. |
0% |