Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Bölüm 7 "Ölü Ruhların Cenazesi."

@tauraro

Keyifli Okumalar.

Usul usul akan zamanın içinde binlerce gözyaşlarım saklıydı benim. Ruhum, umudum ve çocukluğum saklıydı. O zamanın içinde saklanmışlardı ve hiç ortaya çıkmamışlardı. Artık bir ruhum yoktu benim. Gözyaşlarım yoktu, çocukluğum yoktu. Zaten hiç olmamıştı çocukluğum.


Hiç çocuk olmayan bir insan mutlu olabilir miydi?


Olamazdı. Çünkü içindeki çocuk hiç mutlu olamamıştı. O nasıl mutlu olacaktı ki? Çocukların mutlu olmadığı, gülümsemediği bir dünyada nasıl mutlu olunurdu ki?


Bileğimi saran bilekliğe baktım uzunca bir süre. Üç yıldızı olan tel bileklikti. Çok hoş ve güzel duruyordu. Sonra bakışlarım kutunun içindeki nota düştü.


Sen yıldızlara, ben sana aşığım.


Oysaki ben yıldızlara değil ona aşıktım. Onun bakışlarına aşıktım.


Gece gibi siyah gözlerindeki o küçük ve güzel parıltılara aşıktım. Bu yüzden izlerdim yıldızları. Kendimi Aslan'ın gözlerine bakarmış gibi hissederdim. Midemde kelebekler uçuşurdu.


Telefonumun sesi ile bakışlarım nottan ayrıldı. Telefonumu elime aldığımda Aslan'ın mesaj attığını gördüm.


Gülümsedim. 


Güzel, uyuyor musun?


Hayır, uyumuyorum. Bir sorun mu var?


Hayır, bir sorun yok. Sadece merak ettim. Evde yalnız kaldığın için endişeliyim.


Endişelenme, lütfen. Ben korkmuyorum. Hem evde alarm sistemi var.


Olsun. Ben endişeleniyorum. Eğer korkarsan veya bir ses duyarsan beni ara.


Arayacağım. 


Pekala. Ben seni daha fazla tutmayayım. Saat geç oldu. Senin kadar güzel geçsin gecen.


Kalbin kadar güzel geçsin gecen, Aslan.


Başka bir şey yazmadı, yazmadım. Telefonumu komodinin üzerine bıraktım ve tavana çevirdim bakışlarımı. Onunla şu birkaç günde geçirdiğim güzel vakitleri düşündüm ve gülümsedim. Hayatıma bir anda bir girmiş ve yıldızlar kadar güzelleştirmişti. 19. yaşımın son günleri ve 20. yaşımın ilk günü çok güzeldi. Umarım ileride gireceğim yaşlarımda güzel olurdu. Umarım ileride gireceğim yaşlarımda da yanımda olurdu. Bu benim doğum günü dileğimdi.


Aslan ile bir ömür geçirmek.


Hayali bile güzeldi. Hayali bile mutluluk veriyordu.


İç çektim ve kalktım yatağımdan. Geceleri uyuyamazdım. Üstelik bu olanlardan sonra dengem bozulmuştu. Aslan ile yaşadıklarıma mı sevinmeliydim yoksa ailem yüzünden üzülmeli miydim? Garip hissediyordum. Kendimi bir çöp parçası gibi hissettikten sonra değerli hissetmek garipti. Fakat inanamıyordum. İnanmak istiyordum fakat inanamıyordum değerli olduğuma.


Ben ezilmeye, aşağılanmaya alışıktım. Ben değerli hissettirilmeye, güzel bakışlara ve hediyelere alışkın değildim.


Balkona çıktım ve bir sigara yaktım. Yıldızları izledim yine. Aklıma yine onun güzel gözlerinin, bakışlarının resmi düştü. İç çektim. Bakışlarını, ruhunu, kalbini seviyordum. Ben Aslan ile ilgili her şeyi çok seviyordum.


Telefonumdan gelen arama sesi ile irkildim. Bu saatte kim beni arıyor olabilirdi ki? Telefonumu elime aldığımda arayan kişinin Aslan olduğunu görünce şaşkınlık dört bir yanımı sardı. Daha biraz önce mesajlaşmıştık. Şimdi neden arıyordu ki?


Aramayı cevapladım ve telefonu kulağıma götürdüm. "Efendim Aslan?"


"Güzel," Dediğinde gözlerim kapandı. İsmimi söyleyişi, bakışları beni çok etkiliyordu. Kırıklarla dolu kalbimi iyileştiriyordu. "Rahatsız etmiyorum, değil mi? Ben eğer rahatsız olmazsan yanına gelmek istiyorum. Ben çok rahatsızım tek başına o büyük ve ıssız evde olmandan."


Yanıma mı gelecekti? 


Kalbim çok hızlı atıyordu.


"Yanlış anlama, lütfen. Ben sadece yanında olmak istiyorum sadece. Geç olunca evime gideceğim."


"Ben... ben yanlış anlamadım. Gelmenden rahatsız olmam," Diye konuştum panikle. Kendini kötü hissetmesini istemiyordum. Rahatsız olduğumu düşünmesini istemiyordum. "Gelebilirsin yani. Sıcak bir şeyler yaparım. Çok güzel bir bahçem var. Beraber konuşabiliriz. Yarın okul yok sonuçta."


Gerçekten saçmalıyordum. "Gel yani."


"Geliyorum." Dedi ve telefon kapandı. Hızla yataktan kalktım ve saçımı taradım. Dolabımın kapağını açtım ve rahat bir şeyler aradım. En sonunda bol ve gri bir eşofman ile siyah renkte kapüşonlu bir sweatshirt giydim. Aşağıya indim hızla ve tam mutfağa girecekken evde zil sesi yankılandı. Hazırlanmam o kadar uzun mu sürmüştü?


Hızla kapının önüne geçtim ve saçlarımı düzelttim son kez ve derin bir nefes alıp açtım kapıyı yavaşça. Uzun boyu, güzel yüzü ve içimi titreten gözleri ile karşımdaydı.


"Merhaba." Dediğinde gülümsedi. Gülümsedim.


"Merhaba, hoş geldin evime. Buyur içeriye, lütfen." Dediğimde başını salladı nazikçe ve içeriye girdi. Onun bu nazik halleri çok hoştu.


İçeriye girdiğinde kapıyı örttüm ve ona döndüm. "Bende tam içecek bir şeyler hazırlayacaktım. Ne istersin?"


"Bitki çayları var mı?"


"Evet. Ihlamur ve adaçayı vardı sanırım." Mutfağı biraz karıştırdığımda gözüme çarpmışlardı. Babam mutfak alışverişlerini dahi yaptırmıştı. Onlar ile iletişime geçmemem için her şeyi düşünmüştü.


"Ihlamur olsun o zaman." Dediğinde başımı salladım.


"Sen arka bahçeye geç o zaman. Ben hazırlayıp geliyorum."


"Ayrı ayrı durmayalım. Ben de sana yardım edeyim," Dediğinde tam konuşacaktım ki buna izin vermedi. "Lütfen, Güzel. Kendimi mahcup hissederim yoksa."


İç çektim. "Pekala, gidelim o zaman mutfağa." Başını salladı ve beraber mutfağa doğru ilerledik.


"Evin çok güzelmiş."


"Teşekkür ederim," Dediğimde bakışlarım ona döndü. "İlk misafirim sensin."


Yalnızca ilk misafirim değil tek misafirimdi. Beni ziyaret edecek ne ailem vardı ne de arkadaşım. Bundan birkaç gün önce Aslan da yoktu.


"Ailen gelmedi mi?" Dediğinde gerildim. Ailemi ona anlatmak istemiyordum. Bana acısın istemiyordum.


"Onlar biraz yoğunlar. Henüz gelmediler ziyaretime." Dediğimde bakışlarımı kaçırdım.


"Anladım," Dedi sadece ve sustu. Mutfağa girdiğimizde su ısıtıcının içerisine su doldurdum ve çalıştırdım. Rafın üstünde duran ıhlamur kutusunu aldım ve tezgaha koydum. İki kupa çıkartıp onları da tezgahın üstüne koydum. "Tek başına korkmuyor musun?"


"Yok, korkmuyorum. Ailem sık sık seyahat ederlerdi. Okulum olduğu için ben gidemezdim. Zaman geçtikçe evde yalnız kalmaya alıştım." Bu yalan değildi. Sürekli seyahatlere çıkarlardı ve hizmetliler o zamanlar izinli olurdu. Sadece bana yemek yapmak için aşçılar gelir birkaç saat durup giderlerdi. O zamanlar çok korkardım fakat zaman geçtikçe buna da alışmıştım.


Bana baktı birkaç saniye. "Hizmetliler de mi olmazdı? Seni öylece yalnız mı bırakırdılar?"


"Evet, öyle olması gerekirdi," Dediğimde bir şey demedi ama kaşları çatıldı ve bakışlarını benden çekip mutfağın duvarlarında gezindi. Sanırım bunu söylemem gerekiyordu. Ailemin benden nefret ettiğini anlayabilirdi. Anlamasın istiyordum. Ailem bile sevmediği için benim iğrenç birisi olduğumu düşünmesini istemiyorum. "Ama sürekli beni ararlardı. Endişelenirlerdi yalnız kaldığım için."


Çok saçma bir yalandı. Umarım inanırdı. Bilmesin, düşünmesin iğrenç birisi olduğumu. Benden uzaklaşmasın. Ben şu birkaç günde ona çok alışmıştım. Eğer giderse kendimi boşlukta hissederdim. Onun beni sevdiği düşüncesi beni çok mutlu ediyordu. Eğer giderse ben çok mutsuz olurdum. Tekrardan mutsuz olmak, yalnız kalmak, onsuz kalmak istemiyordum.


"Anladım." Dedi sadece ve sustu. Susması beni daha da gerdi. Isıtıcıdan gelen tiz ses ile bakışlarım ısıtıcıya döndü. Sapından tutup kaldırdım ve yavaşça kupalara döktüm suyu. Sonra kupaların içerisine ıhlamurları yerleştirdim ve demlenmesini bekledim.


Sessizliği beni çok gerdiği için aklıma gelen ilk soruyu sordum ona "Saat geç oldu. Ailen endişelenmez, değil mi?"


Bakışları bana döndüğünde bakışlarında hüzün vardı. Neden hüzünlenmişti? Yoksa ailesi ile arası kötü müydü tıpkı benim gibi? "Merak etmezler."


Pişmanlıkla bakışlarımı kaçırdım ondan. Suçluluk duygusu dört bir yanımı sarmıştı. Neden başka bir şey sormak varken ailesi ile ilgili bir şey sormuştum ki? Onu üzmüştüm ve onu üzmek benim kalbimin acımasıydı.


Bana içini açmasını ve onun yanında olduğumu söylemek istedim fakat ben ona içimi açmazken, ona karşı dürüst değilken ve yanımda olmasına izin vermezken ondan beklemem bencillik gibi geldi.


Ihlamur poşetlerini kupalardan çıkardım ve çöp kutusuna attım. Kupaların saplarından tutup kaldırdım ve birisini ona uzattım. "Ihlamurlarımız hazır. Arka bahçeye geçebiliriz."


Ona uzattığım kupayı alırken ellerimizin ufak bir teması oldu ve bedenim titredi heyecanla. Yutkundum. Kalbim deli gibi atıyordu ve tek düşündüğüm o ufak temasımızdı. Ne zaman ona bu kadar tutulmuştum? Ne zaman ufak bir temas ile heyecandan ölecek duruma gelmiştim ben?


Mutfaktan çıktık ve sessizce arka bahçeye ilerledik. Arka bahçeye girdiğimizde babamın yerleştirdiği ufak masa ve her iki yanında duran sandalyelere yerleştik. Kupalarımızı masaya koyduktan sonra ufak bir an göz göze geldik ve utançla bakışlarımı kaçırdım.


"Babam ben doğmadan önce vefat etmiş," Dediğinde ondan kaçırdığım bakışlarım tekrardan onu buldu. "Annemi 8 yaşındayken bir trafik kazasında kaybettim. Gözlerimin önünde bir araba çarptı anneme."


Gözlerim sulanmaya başlamıştı fakat ona acıdığımı düşünmemesi için ağlamamaya çalıştım. "Benim ilk aşkımdı annem. Annem gülümsediğinde dünyam güzelleşirdi benim. Annem öldüğünde teyzemde kalmaya başladım. Teyzem ve annem ikizler. Hep teyzemden gülümsemesini isterdim. O da beni kırmazdı ve gülümserdi fakat annem kadar güzel gelmezdi gülümsemesi. Sıradan bir gülümseme gibi gelirdi bana. Dünyam güzelleşmezdi. Uzun zaman benim dünyam hiç güzelleşmedi. Ta ki senin gülümsemeni görene kadar," dediğinde gözlerime baktı uzun uzun ve gülümsedi. Dünyam güzelleşti. "Sana yol soran bir çocuğa gülümsemiştin bir okul çıkışı. Annemden sonra dünyamı güzelleştiren ilk kadın sendin. Teyzeme anlattım bu durumu. Bana aşık olduğumu söyledi. İnsanlar aşık oldukları kişilerin gülümsemelerini gördüklerinde dünyalarının güzelleştiğini söyledi. O an anladım sana aşık olduğumu."


Benim gülümsemem ona iyi mi geliyordu? Oysaki annem hep gülümsediğimde daha da çirkinleştiğimi söylerdi ve ben gülümsemekten korkardım.


"Hep seni düşünürdüm, önemserdim fakat seni korumak istediğim için böyle olduğunu düşünürdüm. Sana aşık olduğum içinmiş. Annemden sonra beni kendine aşık eden ilk kadın sensin," dedi ve elleri ellerime uzandı. Nazikçe kavradı ellerimi. "Annemden sonra güzel bulduğum ilk kadın da sensin."


"Ben güzel miyim?" Diye sorduğumda sorumun çok saçma olduğunun farkındaydım fakat bir kez daha bana güzel olduğumu söylemesini istedim. Onun gözlerinde güzel bir insan olduğumu bilmek beni çok mutlu ediyordu.


"Sen annem kadar güzelsin." Ve bu cümle hayatımda alabileceğim en büyük ve güzel iltifattı.


Ve ben bu cümleden sonra dünyanın en mutlu kadını oluvermiştim.


BÖLÜM SONU.


Loading...
0%