@tauraro
|
Keyifli Okumalar. Bölüm 9 "Gerçeklerin Yıktığı Hayaller." Kelimeler yetmezdi bazen hisleri anlatmaya. Bu hislerin büyüklüğünden değildi, güzelliğindendi. Bir insanı ne kadar çok sevdiğiniz önemli değildi, önemli olan insanı güzel sevmenizdi. Çünkü büyük sevgiler boş olurlardı ama güzel sevgilerin içi çiçeklerle, kelebeklerle, güzelliklerle dolu olurdu. O güzellikler sevdiğiniz kişiyi güzelleştirirdi. Sevilen insan güzelleşir, derlerdi. Doğruydu. Ben güzelleştiğimi hissediyordum. Kendimi güzel hissediyordum. 20 yıllık ömrümde ilk defa aynaya gülümseyerek bakmıştım ben. Oysaki ben ailemin yanında çok çirkindim. Çünkü sevgi görmemiştim. Annem çok çirkindi, babam çok çirkindi çünkü onlar sadece beni değil birbirlerini de sevmemişlerdi. Onlar kendilerini bile sevmemişlerdi. Babam parayı, annem gösterişi sevmişti. Sırf bu yüzden evlenmişlerdi ve ben doğmuştum. Para ve gösteriş için bir hayat değil üç hayat mahvolmuştu ama en çok ben mahvolmuştum. Çünkü onlar o mahvolmuş hayatlarından zevk alıyorlarken ben mahvolmuş hayatımın enkazları arasında ağlıyordum, yardım çığlıkları atıyordum. Aslan, duyuyor musun çığlıklarımı, ağlamalarımı? Duyma çünkü senden beni kurtarmanı istemiyorum, bana acımanı, yaralarımı sarmanı istemiyorum. Sadece sev beni, Aslan. Eğer sen beni seversen ben o enkazların arasından çıkabilecek güce erişirim, yaralarımı sararken duyduğum acıyla başa çıkabilirim. Ben bir kahraman olmanı istemiyorum, Aslan. Beni sadece sevmeni istiyorum. Yanlış anlama ben ailem tarafından sevilmediğim için beni sevmeni istemiyorum. Ben senin o güzel kalbinde yer edinmek istiyorum. Kedileri seven o çocuğun temiz kalbinde olmak istiyorum. Sen benim hiçbir zaman tesellim olmadın. Sen benim yorgun kalbime güç veren kişiydin. Yorgun kalbimi güzelleştiren, çiçeklerle donatan kişiydin. Sen nasıl bir teselli olabilirsin ki? Ben seni bu kadar güzel severken nasıl sana teselli olarak kullanabilirim? Ama sevmezsen de anlarım seni. Sevmezsen nefret etmem senden çünkü sevgi karşılık beklemez. Hakiki sevgi karşılıksız olan sevgidir ve ben senden bir karşılık beklemiyorum ama sevsen çok mutlu olurum, Aslan. Beni sevsen yara bere içindeki yorgun kalbim, sürekli ağlayan o kız çocuğu çok mutlu olur. Beni sevdiğini söyledin ve önüme serilen bir sürü paranın, değerli eşyaların bana vermediği mutluluğu verdin. Sen hiç mutlu olmamış bu kadını çok mutlu ettin ve dilerim sende hep mutlu olursun. Dilerim o güzel gülümsemen her daim dudaklarında olur ve dünyayı, dünyamı güzelleştirirsin. İster beni sev ister sevme ama yeter ki mutlu ol. Senin mutluluğunla da yetinirim ben. "Mola verelim mi?" Diye sordum ağrıyan gözlerimi ovuştururken. Aslan ile benim evimde saatlerdir ders çalışıyorduk. Bakışlarını notlardan kaldırdı ve bana çevirdi. "Olur, verelim." Dediğinde masadan kalktım. Geniş salonumdaki büyük bir yemek masasının üzerinde ders çalışıyorduk. "Ben bahçeye çıkacağım sigara içmek için. Gelmek ister misin?" Dediğimde kaşları çatıldı ve yerinde rahatsızca kıpırdandı. "Bahçeye çıkalım ama içme sigara, olur mu?" Dediğinde gözlerine baktım biraz ve teklifini kabul ettim. O isterse içmezdim sigara. O her alışkanlığımdan, bağımlılığımdan daha önemliydi. Beraber bahçeye çıktık ve bahçedeki masa sandalye takımına oturduk tekrardan. Hava hafiften kararmaya başlamıştı. Dün beraber ders çalışma konusunda sözleştikten sonra beraber bir program oluşturmuştuk ve bugün çalışmaya başlamıştık vizelere. Dersler biter bitmez beraber evime gelmiştik ve tam üç saattir aralıksız çalışıyorduk. "Ben yokken o çocuk yine seni rahatsız etti mi?" Bugün okula geç gelmişti. İlk iki derse girmemişti. "Hayır, etmedi." "İyi. Eğer rahatsız ederse bana mutlaka söyle. Sadece o da değil herhangi birisi seni rahatsız ederse söyle bana. Kimse sana kötü hissettiremez." Dedi gözlerimin içine içli içli bakarken. Bilmiyordu ki bana herkes kötü hissettiriyordu, tek o güzel hissettiriyordu. Bana iyi gelen tek kişiydi o. "Tamam, söyleyeceğim." Dediğimde gülümsedim yine. Gülümsememe düşen bakışları parıldadı yine. Tıpkı kapkaranlık gökyüzünü süsleyen yıldızlar gibi. Onun gözleri geceydi, o parıltılar yıldızlardı ve hayatımda gördüğüm en güzel manzaraydı onun gözleri. Gözleri, bakışları ve gözlerinde parıldayan o saf mutluluk benim en güzel manzaramdı. Bir dileğim daha var, Allah'ım. Bu güzel manzara hiç zihnimden silinmesin. "Çok içer misin sigara?" "Yok, çok içmem ama sınavlar yaklaşıyor. Bende stresliyim biraz. Bu yüzden içmek istemiştim ama sen istemeyince içmedim." Dediğimde gülümsedi. Dünya güzelleşti yine. Kötülüklerle, gözyaşlarıyla, nefretle dolu olan bu koca dünya güzelleşti gözümde. Sanırım sevgi böyle bir şeydi. "Sigara içtiğinde ciğerlerin hastalanır, hastalanmasın." Kurduğu bu cümlenin naifliği ruhumu gülümsetti. Acılar içinde inleyerek ölen ruhum ilk defa gülümsemişti. Aslan'a bir kez daha teşekkür borçlanmıştım. "Ben bırakacağım zaten," diye mırıldandım ve bakışlarımı kaçırdım. "Yarın bir kütüphaneye gidelim mi? Orada daha iyi çalışabiliriz bence." "Olur, gidelim," diyerek kabul etti teklifimi. "Bende seninle bir yere gitmek istiyorum. Yani benimle bir yere gelmeni isteyeceğim." "Nereye?" "Annem ile babamın mezarına," dediğinde şaşkınlıkla doldu taştı ölü ruhum. "Ben hiç mezarlarına ziyaret edemedim özel bir durumdan dolayı. Tek başıma gitmeye de cesaretim yok. Onların yanına benim için en az onlar kadar önemli birisiyle gitmek istiyorum. Güzel, benimle annem ve babama ziyarete gelir misin?" Ben en az anne babası kadar önemliydim onun için. Onun güzel ruhunun mimarı olan anne ve babasını ziyarete gitmek ister miydim? Evet, isterdim. Onun için önemli olan bu durumda onun yanında olmak isterdim. "Ben, gelirim. Hatta çok mutlu olurum onlarla tanıştığım ve senin yanında olduğum için." Dediğimde gülümsedi. "Ruhunda senin kadar güzel. İyi ki hayatımdasın, Güzel." İyi ki hayatımdasın, Aslan. ❤️🩹 Küçük bir çocukken hep anneme beni sevmesini istediğimi söylerdim fakat o bana inat nefret edilmeye layık olduğumu söyler, beni çok kırardı. Bence hiçbir çocuk nefrete layık değildi, sevgiye layıktı. Her çocuk sevilmeliydi. Ben sevilmeliydim. Lisede günlük tutmaya başlamıştım. O günlükte Aslan'dan bahsederdim hep. Onun yakışıklılığını, zekasını, güzel ruhunu anlatırdım. Nasıl oldu bilmiyorum fakat annem o günlüğümü bulmuştu ve karşıma geçip bana gülmüştü. Annem ilk kez bana gülmüştü fakat alaylı gülüştü bunlar. Hiç gülmemesinden daha kırıcıydı bana alayla gülmesi. Tüm evde yankılanmıştı o alaylı kahkahalar. Kulaklarımı ve gözlerimi kapatmak istemiştim fakat beni döver diye korkmuştum kapatamamıştım. Saygısızlıktı çünkü ve anneye saygısızlık yapılmazdı. Yapılırsa cezası dayaktı ve ben dayak yemekten çok korkardım. 'Sen kim bu günlükteki çocuk kim. Sen kendini sevilmeye layık mı sanıyorsun? Bu yazdığın çocuk kullanıp atar seni bir köşeye. Hiç çocuğa açılayım falan deme yüzümüzü yere eğdirirsin sen.' Demişti bana annem ve günlüğü yüzüme atıp gitmişti odadan. Hiç bu kadar kırıldığımı hatırlamıyordum. Canım çok acımıştı, ruhum son nefesini vermişti o gün. Belki de bu yüzden içimdeki bir parçam inanamıyordu onun sevgisine. Belki de annemin bu sözleri yüzünden inanamıyorum sevgisine. Kızma bana, Aslan. Ben değil geçmişim inanmıyor sana. Ben değil geçmişim engel bize. Bana sevdiğini söylemişti, ona sevdiğimi söylemiştim ama ben bir rüyadaydım, hayaldeydim. İçimdeki o inanmayan tarafı susturmuştum ve bir rüyayı, hayali yaşamıştım ama birkaç dakika önce işittiğim cümleler ve bu cümlelerin bana hatırlattığı annem ile aramda geçen bu çirkin an beni birkaç gündür yaşadığım rüyadan, hayalden gerçekliğe getirmişti. İşittiğim bu gerçekler hayallerimi tek tek yıkmıştı. Ben yine enkazların arasında ağlıyordum umutsuzca ama bu birkaç gün hayatımın en güzel günüydü. Sonu kötü bile bitse güzeldi ve ben pişman değildim. En azıdan birkaç günlüğüne de olsa ben sevildiğimi düşünmüştüm. Hem de Aslan tarafından. Lavabodaydım. Tam kabinden çıkmak üzereydim ki sert bir kapı sesi ve ağlayan bir kızın sesiyle donup kalmıştım. "Kızın elini tutmuş. Aslan o kızın elini tutmuş, Melisa," dediğinde ağlayan kız bir kez daha donup kalmıştım. "Ben nasıl dayanacağım? Çok aşığım ben Aslan'a. Ben çok seviyorum onu." "Ebru sakin ol. Ya kabinde birileri varsa. Seni duyacaklar." "Duyan duysun. Ben acı çekiyorum burada insanlar beni duyar diye acımı içimde yaşamayacağım." Dediğinde sırf ailemin itibarı için yaralarımı saklamam, mutlu taklidi yapmam geldi aklıma. Sırf onlar için onların açtığı yaraları saklamıştım ben. "Ebru bak sakin ol. Kızı biliyoruz zaten çirkinin teki. Mert denilen tipsiz bile beğenmiyor kızı. Yatağa atmak için tavlamaya çalışacaktım, dedi. Aslan'da o amaçla kızın elini tutmuştur. Yoksa Aslan kim o kız kim." Annem de demişti bunu. 'Sen kim bu günlükteki çocuk kim' demişti bana. "Ne diyorsun sen, Melisa. Bu amaçla takılacak kadar çirkin bir insan değildir, Aslan. Hem öyle olsa bile böyle mide bulandırıcı bir durumu nasıl böyle sakinlikle söylüyorsun? Sende bir kadınsın." Dediğinde kızın sesi hem ağlamaklı hem de sinirli çıkmıştı. "Evet, bende bir kadınım ama dünya böyle işte. Dış görünüş her şey ve Aslan gibi birisi asla o kıza bakmaz. Eğer kızın yanındaysa tek derdi kızı yatağa atmaktır. O yüzden sana o kızın yanında gördüğümüzden beri unut diyorum. Bir kadını kullanan kişiden olmaz." Annem haklı mıydı? Ben sevilmeyecek insan mıydım? Kimse beni sevmeyecek miydi? Kızların konuşmalarını daha fazla dinlemeden kabinden ve lavabodan çıkmıştım hızla. Sonra eşyalarımı amfiden alıp çıkmıştım. Tabi bana neler olduğunu soran ve sorularına cevap alamayan Aslan da. Şimdi ise Aslan ile karşı karşıyaydık. Kolumdan tutup beni durdurmuştu ve gözlerimin tam içine bakıyordu. Çevremizdekiler bizi izliyorlardı. "Güzel, ne oldu? Neden gözlerin doldu?" Çok masum sormuştu soruları bana. Bakışları, yüz ifadesi çok masumdu ama ben çok yaralıydım. Dediğim gibi ben değildim bize engel olan geçmişimdi. Belki böyle bir geçmişe sahip olmasaydım Aslan ile çok mutlu olabilirdik ama olamadık. Belki Aslan hakkında duyduğum o çirkin laflara inanmazdım ama inandım. Özür dilerim, Aslan ama bunlar benim kabahatim değil. Bunlar kalplerinde sevgi olmayan anne babamın kabahati. Bunlar her şeyin dış görünüş olduğuna inanan insanların kabahati. Bunlar bir anda hayatıma giren ve bir anda hayatımı değiştiren senin kabahatin. "Ben sana asla inanmayacağım, Aslan. Sevgine de inanmayacağım. Bana ne yaparsan yap ne söylersen söyle ben inanmayacağım," Dediğimde her cümlem gözlerindeki o yıldızlara benzettiğim parıltıları tek tek söndürdü. "Ben hep senin hakkında çirkin düşüncelere kapılacağım benim yanımda olduğun için ve senin hakkında kötü şeyler düşünmek istemiyorum. Ben aşık olduğum adam hakkında kötü şeyler düşünmek ve kötü şeyler düşünmelerini istemiyorum. Lütfen benden uzak dur." Tüm parıltılar söndü. Gözlerinde bir sürü acı verici duygular gördüm. Canım acıdı ama inanamazdım gözlerine. İnanamadım o güzel sözlerine ve hızla çarpan kalbine. Ben hep kötü sözlerle itham edilerek büyümüştüm. Ben hep sevilmeyeceğimi düşünerek büyümüştüm. Ben hep çirkinliğim ile konuşulmuştum ve konuşulacaktım. Ben senin yanına yakışmam, Aslan. Ben sevilmek de yakışmaz çünkü yakışsaydı annem babam severdi beni. Beni annem ve babam sevmedi ve ben bunu kabullendiğim gün sevilmeyeceğime inandım. Senin sevmeni diledim ama senin sevgine inanmayı dilemedim. Bu da benim kabahatim. Özür dilerim. BÖLÜM SONU. |
0% |