Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Yenilenme

@tavsan.deligi

Güneş ışığı odayı aydınlatırken cenin pozisyonunda uyuyakalmış olan Dolunay gözlerini usulca açtı. Uyanmasına sebep olan anons sesini daha iyi duyabilmek için yerinden kalkmak istese de yaşadığı acı hareket etmesini engelledi. Sızlayan vücudu onu yavaş olması için uyarırken gözlerini kırpıştırarak görüşünü düzeltmeye çalıştı. Vücudunun ağrısını yok saymaya çalışarak ayaklarını yataktan yere uzattı ve odasına göz gezdirdi. Limon ağacını dolabının kenarına bırakmış ve köklerde kalan toprağın yere saçılmasına neden olmuştu. Derin bir nefes alarak yavaşça yerinden kalktı ve ihtiyatlı adımlarla banyoya doğru ilerledi.

 

Gece eve gelir gelmez uyumuş, toprağa bulanmış elini bile yıkamamıştı. Ağır adımlarla küvete ilerledi ve yavaşça eğilerek tıpayı gidere taktı. Karnında hissettiği ağrı inlemesine sebep olurken yerinden yavaşça doğrularak suyu açtı ve karpuz kokulu duş jelini küvetin içine boca etti. Yavaş adımlarla aynanın karşısına geçti. Küvetten yayılan karpuz kokusu, üzerine bezenmiş sigara ve alkol kokusunu hissetmesini engelleyemiyordu. Kollarını zorlukla hareket ettirerek üzerindeki çamura bulanmış kıyafetlerden kurtuldu ve vücudunu incelemeye başladı.

 

Rüyasında yediği dayak etkisini göstermiş ve zayıf vücudunu acınası bir hale sokmuştu. Işıltıyla parlayan mavi-gri gözlerinin kaçan feri yerini soğuk bir maviye bırakmıştı. Göz altı morluklarına yenileri eklenirken sol yanağında oluşmuş olan kızarıklık yerini bırakacağı morluğu haber veriyordu. Dudağının kenarında kurumuş olan kan lekesi suratına atılan tokadın dudağını patlattığını gösteriyordu. Siyah saçları kabararak tiftik halini almıştı. Bu görüntüye daha fazla katlanamayacağına karar vererek gözlerini aynadaki yansımasından ayırdı ve titreyen bacaklarını zorlukla hareket ettirerek küvete doğru ilerledi.

 

Sıcak suyun yaşattığı rahatlama hissi vücudunu etkisi altına alsa da zihninin rahatlamaya pek niyeti yoktu. Acı hatıralar gün yüzüne çıkarken dolan gözleri yanmaya başladı. Ağlamasına sebep olan şeyin ne olduğunu kendisi de bilmiyordu. Geçmişin pişmanlığımı daha ağır basıyordu yoksa şimdinin acıları mı?

 

Zorda olsa yerinden doğrularak life uzandı. Pembe lifi hayatında ilk defa lif görüyormuş gibi inceledikten sonra teninde gezdirmeye başladı. Porselen bir bebeğin tenini andıran beyaz teni morluklarla doluydu. Canını yakmaktan korktuğu için kendisine nazik davransa da bu naziklik yerini kolayca hoyratlığa bıraktı. Vücudundan akan kirlere günahlarının da eşlik ettiğini düşünerek kendisini daha sert bir şekilde keselemeye başladı.

 

Dolunay hiç bir zaman tanrıya inanan bir kadın olmamıştı. İyiliği de kötülüğü de insanların uyduruğunu düşünürdü. Bu nedenle hayatını hep kendisini düşünerek yaşamış, kendi iyiliği için başkalarına zarar vermekten çekinmemiş, yaptıkları yüzünden de asla pişman olmamıştı. Bazen gördüğü kabusların sebebinin karma olduğunu düşünürdü. Yine o anlardan birindeydi ancak her ne kadar suçluluk hissetmeye çalışsa da hissedemiyordu. Vücudunu keseleyen elleri sertliğini azalttı ve işine narin bir şekilde devam etti.

 

Yeterince temizlendiğine karar verdikten sonra temkinli bir şekilde yerinden kalkarak bornozuna sarındı. Gözleri bir an için bakım kremlerine ilişse de savruk adımlarla banyodan çıkarak salona ilerledi. Zümrüt yeşili koltuğa kendisini bıraktıktan sonra ayaklarını koltuğun uzanma modülüne uzatarak telefonu eline aldı ve rehberinde kayıtlı olan altı numaradan birini aradı.

 

“Rişvan Bey merhaba. Aynur Hanım bugün müsait mi?”

 

“Müsait abla. 15-20 dakikaya yanına gönderirim.”

 

“Tamam, bekliyorum.”

 

Evi çok uzun zamandır temizlenmiyordu. Bulaşıklar birikmiş, yerler tozlanmış, tüm gardırobu dağılmıştı. İyi bir temizliğe ihtiyacı vardı zira evin bu hali de onu kötü etkiliyordu. Toparlanmaya ihtiyacım var diye düşünerek orta sehpanın üzerinde duran sigara paketine uzandı. İçinden çıkardığı sigarayı dudaklarına yerleştirdi ve çakmağı aramaya başladı. Çalan kapı zili arayışına son verirken yerinden kalkıp kapıya gitti.

 

Aynur beklediğinden çok daha erken gelmişti. Gözündeki morluk kocasından çektiği eziyetin göstergesiydi. Elinden tuttuğu çocuk korkak gözlerle etrafına bakıyor karşısındaki kadının kendisini eve kabul etmemesinden çekiniyordu.

 

“Merve Hanımcığım bizim çocuğu da yanımda getirdim ama merak etmeyin hiçbir şeye ellemez, yaramazlık yaparak sizi rahatsız etmez.”

 

Kadının aceleci konuşması Dolunay’ın yüzünde ufak bir tebessüm yaratırken kapıyı sonuna kadar açarak onları içeri aldı.

 

“Ev çok dağıldı ve uzun zamandır temizlik yapamıyorum, seni yoğun bir gün bekliyor. Ama ben henüz kahvaltı yapmadım. Siz yaptınız mı?”

 

“Sağ olun hanımım ama biz kahvaltımızı yaptık.”

 

Kadın kahvaltı yaptıklarını söylese de Dolunay çocuğun bakışlarını fark etmişti. Dolunay’ın sorusuyla aydınlanan gözleri annesinin söyledikleriyle hüzünlenmiş, küçük bir kahvaltı teklifi bile çocuğu mutlu etmeye yetmişti.

 

“Olsun bir daha yapar, bana da eşlik etmiş olursunuz. Sen şimdi mutfak masasını toparlayıp güzel bir çay demle. Ben de dışarıdan bir şeyler sipariş edeyim.”

 

Dolunay kadının cevap vermesini beklemeden tekrar salona geçti ve telefonunu alarak civardaki kafeleri incelemeye başladı. Dolunay yakınlardaki bir kafeden siparişi verdiği zaman Eylem ve kızı çoktan mutfağı toparlamaya başlamıştı. Mutfaktan gelen sesler çocuğun kısık sesle konuştuğunu gösteriyordu. Dolunay çocuğun ne anlattığını merak etse de ses anlayamayacağı kadar kısıktı. Onları dinlemekten vazgeçerek odasına gitti ve kıyafetlerini incelemeye başladı. Büyük bir istekle aldığı elbiseleri ona göz kırpıyor olsa da onlardan birini giymek Dolunay’ın moralini daha çok bozardı. Bu düşünce ile siyah bir tayt ve bol bir t-shirt alarak gardırobu kapattı. Makyaj masasına oturduktan sonra başına sardığı havluyu açarak saçlarını taramaya başladı.

 

Saçları oldukça uzamış ve bakımsız bir hal almıştı. Limon ağacı için toprak alması gerektiğini hatırlayınca belki bir de kuaföre uğramalıyım diye düşündü. Seçtiği kıyafetleri üzerine giydikten sonra tekrar masaya oturarak hafif bir makyajla yüzündeki yara izlerini kapatmaya çalıştı. Morluklar tam olarak kapanmamıştı elbette lakin güneş gözlüğü kalanları gizlemeye yeterdi. Çalan kapı zili Dolunay’ın görünüşünü incelemesini sonlandırdı. Ağır adımlarla limon ağacının yanında duran çantasına ilerledi ve cüzdanını alarak odadan çıktı.

 

Sipariş verdiği yerin bilgilerinde teslimatın 20-30 dakikada yapılacağı yazıyordu. Gerçekten hızlılarmış diye düşünen Dolunay kapıyı açtı ve kuryenin yerinde hiç beklemediği birini buldu.

 

“Yu-Yunus? Burada ne işin var?”

 

“Sana da merhaba Merve. Beni içeriye davet etmeyecek misin?”

 

Dolunay ilk şaşkınlığı üzerinden attıktan sonra sol kolu ile kapıyı iyice kavradı.

 

“Evimi nasıl buldun?”

 

“Bunları içeride konuşalım. İzin ver geçeyim.”

 

Yunus tarafından itilen kapı Dolunay’ın gücünü zorlasa da güçlü olduğunu umut ettiği bir ses ile sorusunu yineledi.

 

“Sana evimi nasıl bulduğunu sordum.”

 

“Dün gece seni takip ettim. Şimdi izin ver içeri gireyim.”

 

Yunus’un talepkar tavrı Dolunay’ı kızdırsa da Dolunay içinde büyüyen öfkeyi yok sayarak derin bir nefes aldı.

 

“Bana ait özel bir bilgiyi iznim olmadan öğrendin ve utanmadan içeri girebilir miyim diye soruyorsun. Giremezsin. Asla giremeyeceksin. Şimdi git ve bir daha gelme. Eğer gelirsen olacaklardan ben sorumlu değilim.”

 

“Ne yaparsın Merve? Polis mi çağırırsın? Polis bana hiçbir şey yapamaz?”

 

Dolunay karşısındaki adama hayretle baktı. Daha dün akşam beraber şarap içtiği nazik adam gitmiş yerine öfke dolu, kaba bir adam gelmişti. Seni kendi ellerimle öldürürüm demek istese de sustu. Hayatında daha fazla bela istemiyordu.

 

“Merve kızım ne oldu? Kim bu adam? Enişteni çağırayım mı?”

 

Aynur’un koridordan gelen sesi Dolunay’ı şaşırtsa da istifini bozmadan kadını cevapladı.

 

“Tanımıyorum teyzeciğim, komşuya gelmiş ve zilleri karıştırmış.”

 

Yunus’un cevabını beklemeden kapıyı kapatarak odaya geçti.

 

Aynur mahcup bir şekilde Dolunay’ı takip ederek Dolunay daha oturmadan konuşmaya başladı.

 

“Hanımım bana kızdınız mı bilmiyorum ama konuşmalarınızı duyunca sizi sahipsiz sanmasınlar diye öyle dedim. Tek başınıza yaşıyorsunuz, kimsesiz olduğunuzu anlarlarsa başınıza bela olurlar. Allah korusun.”

 

“Kızmadım Eylem Hanım hatta size teşekkür ederim lakin benim için endişelenmeyin. Kimse bana zarar veremez.”

 

Dolunay’ın duygusuz sözleri Aynur’un içini rahat ettirmemişti. Aynur iyi niyetimin kurbanı oldum diye düşündü. Tüm apartman sakinleri Merve Hanım’ın kendini beğenmişliğinden bahsederken kadının işine karışması iyi olmamıştı. Eğer kadın bir daha temizliğe çağırmazsa Rişvan’dan çekeceği vardı. Bu düşüncelerle bir kez daha özür dilemeye karar verdi ancak çalan kapı zili onu engelledi.

 

Uyandığından beri sigarasını içememiş olan Dolunay sigarasını içmeye kararlıydı. Yerinden kalkmak yerine cüzdanından çıkardığı parayı kadına uzattı.

 

“Kurye gelmiş olmalı. Zahmet olmazsa siparişleri alıp sofrayı kurar mısın?”

 

Aynur kapıyı açmaya giderken Dolunay sigarasını çoktan yakmış ve içmeye başlamıştı. Ciğerine çektiği her bir nefes rahatlamasını sağlarken oturduğu koltuğa daha çok yayıldı. Bugün kendisini toparlamaya çalışacaktı. Aylardır doğru düzgün yemek yemeden, kendisine en ufak bir ilgi göstermeden yaşıyordu. Kahvaltıdan sonra önce kuaföre gidecek, sonra yeni bedenine göre birkaç kıyafet alacaktı. Belki bir de market alışverişi yapar, evde tekrar yemek pişirmeye başlardı. Günü planlama çabası Aynur’un onu kahvaltıya çağıran sesiyle kesildi.

 

Günün ilerleyen saatlerinde Dolunay çoğu planını gerçekleştirmişti. Önce kuaföre gidip bakım yaptırmış, bununla da yetinmeyerek saçlarını kestirmişti. Daha sonra birkaç kıyafet almış, ziraat dükkanına uğrayarak bitki toprağı ve saksı alarak alışverişi tamamlamıştı. Market alışverişini internetten yapmaya karar verip eve döndüğü zaman saat beşe yaklaşmış ve Aynur işini neredeyse bitirmişti. Dolunay’ı Aynur’un kızı Atiye kapıda karşıladı. Annesinden aldığı siyah gözleri ışıldayarak bakarken Dolunay’ın elindeki torbaları almaya çalışıyordu.

 

“Merve Teyze ben taşıyabilirim.”

 

Dolunay gözleri şaşkınlıktan açılarak Atiye’ye baktı ve hafif torbaları ona bıraktı. Daha yirmi altı yaşındaydı ve teyze olmuştu. Teyze olma yaşı ne zaman yirmilere düştü diye düşünerek eve girdi ve çamaşır suyu şişesi ile tuvaletten çıkan Aynur’u gördü.

 

“Aynur Hanım balkonu yıkadınız mı?”

 

“Daha yıkamadım, yıkayayım mı?”

 

“Hayır, diğer işlerinizi halledin. Benim balkonda biraz işim var ondan sonra yıkarsınız.”

 

Dolunay saksının ve toprağın bulunduğu torbayla balkona çıktı. Limon ağacı kahvaltıdan sonra bıraktığı yerde onu bekliyordu. İnternetten biraz araştırmış ve oldukça büyük bir saksıya ihtiyacı olduğunu anlamıştı. Aldığı saksıyı biraz toprakla doldurduktan sonra ağacı yerleştirdi ve kalan toprağı dikkatlice doldurmaya devam etti. İşi bittikten sonra ağacı suladı ve hayatında ilk defa yaşatmaya çalıştığını fark etti. Suya kavuşan ağaç biraz canlanmış gibi görünse de Dolunay bunun göz yanılması olduğuna karar verdi. Ağacın dalında sallanan yapraklardan birini nazikçe okşayarak fısıldadı.

 

“Bir zamanlar ben de senin gibiydim. Küçük bir çocuğun sevgisi sayesinde hayata tutunmuştum. Belki sen de bu çocuk sayesinde yaşarsın.”

 

Dolunay anne ve babasını kaybettiği zaman sekiz yaşındaydı. Kırmızı otomobil yeşil ve mavinin ahenkle dans ettiği Antalya yolunda ilerliyor, anne ve babası radyoda çalan şarkıya eşlik ediyordu. Şarkının nakarat kısmında sesleri daha da yükseliyor birbirlerine attığı kaçamak aşk bakışları evliliğin aşkı öldürmediğini kanıtlıyordu.

 

“Bizimkisi bir aşk hikayesi

Siyah beyaz film gibi biraz

Hüzünlü sonbahar kapısından

Çıkmak gibi aydınlığa biraz.”

 

Anne ve babasının ayrılığı anlatan bir şarkıyı bile birbirlerine aşk ile söylüyor olmaları Dolunay’ın huysuzlanmasına sebep olmuştu. Huysuzluğunun asıl sebebi dinlenme tesisinde gördüğü oyuncağı almasına izin vermemeleri olsa da bunu belli etmek istemiyordu. Büyüdüğünü anlamaları, bir oyuncak için ağlamayacağını görmelerini istiyordu ama aklı hala oyuncaktaydı. Bu öfkeyle elindeki çocuk dergisini sallamaya başladı. Açık olan sayfada Yaz Tatilinde Eğlenelim başlıklı bir yazı vardı, Dolunay ise anne ve babasının aksine hiç eğlenmiyordu.

 

“Sizin yüzünüzden dergimi okuyamıyorum. Biraz sessiz olun.”

 

Babasının gözleri aynada Dolunay’ın gözleriyle buluşurken Dolunay bu gözlerde gördüğü sevginin verdiği şımarıkla daha çok bağırmaya başladı.

 

“Oyuncak almama izin vermiyorsunuz, dergi okumama izin vermiyorsunuz, siz beni hiç sevmiyorsunuz. Ben de sizi sevmeyeceğim.”

 

“Kızım, huysuzluk yapma. Bir daha da bize sizi sevmeyeceğim deme.”

 

Annesinin sesi Dolunay’ın söylenmesini bölerken her şey çok hızlı gelişti. Arkadan süratli bir şekilde gelen başka bir araç direksiyon kontrolünü kaybederek onlara çarptı ve kırmızı otomobil savrularak yolun kenarındaki uçurumdan yuvarlanmaya başladı. Annesinin ve babasının çığlıkları birbirine karışırken Dolunay beyaz bir ışık hüzmesinin onu esir aldığını fark etti.

 

Dolunay ne kadar zaman geçtiğini bilmiyor, anne ve babasına seslenmek istese de seslenemiyordu. Dışarıdan gelen telaşlı sesler birbirine karışıyor gözlerini açmak isteyen Dolunay bunu bile başaramıyordu. Sağ tarafından gelen serin hava rahatlamasını sağlarken iki elin üzerinde dolaştığını hissetti. Boynuna dokunan elin sahibi kısa bir süre sonra bağırdı.

 

“Çocuk yaşıyor, çabuk olun onu buradan çıkarmamız gerek.”

 

Dolunay güçlü kollar tarafından dışarı çıkarılırken elindeki dergiyi daha sıkı tuttu.

 

“Dikkat edin sarsmadan sedyeye yatırın.”

 

Dolunay, tepki vermek, ailesine seslenmek istese de bunu yapamadı. Kısa bir süre sonra göz kapağının bir başkası tarafından açıldığını hissetti. Elinde sıkı sıkı tuttuğu dergisi elinden alındı. Çevresinde duyduğu sesler uğultu halini alırken kendisini bilinçsizliğe teslim etti.

 

Gözlerini tekrar açtığı zaman beyaz bir hastane odasındaydı. Kolundaki serumu fark ettiği an hastanede olduğunu anladı ve kazayı hatırladı. Gözleri annesini ararken gördüğü tek kişi amcasıydı. Ona ailesini sormak istese de amcasının kırmızı gözleri iyi bir şey olmadığının habercisiydi.

 

İnsan çoğu zaman gerçeklerle yüzleşmek istemez ve onları yok sayar. Dolunay bunu yapmaya çok küçük yaşta başladı. Kazadan sonra bir kez bile amcasına anne ve babasını sormadı. Kendi kendine onların şehir dışına çıktığını ve yakında döneceklerini tekrarladı durdu. Lakin gerçeklerle yüzleşmesi uzun sürmedi.

 

Sıcak bir ağustos günü kuzeniyle birlikte arabalarla oynuyordu. Büyük bir keyifle başlayan oyunları kırmızı arabayı paylaşamamaları sonucu sekteye uğramıştı. Dolunay tartışmayı kazanacağından emin bir şekilde konuştu.

 

“Kırmızı aramayı ben almalıyım çünkü babamın arabası da kırmızı.”

 

“Senin baban yok ki arabası olsun.”

 

Kuzeni tarafından söylenen cümle zihninde tekrarlanırken Dolunay gerçeğin farkına vardı. Onun annesi de babası da yoktu.

 

Anne ve babasının ölümü nedeniyle suçluluk duyan Dolunay ilk olarak konuşmayı bıraktı. Sonra diğer davranış bozuklukları ortaya çıktı. İnsanlarla iletişimi kesti, yeme düzeni bozuldu ve uyuyamamaya başladı. Gece korkarak uyanıyor, bu esnada yatağını ıslatıyor ve sabaha kadar balkonda oturuyordu. Dolunay’ın davranış bozuklukları amcasının evinde geçen günlerinin sona ermesine neden oldu ve yetimhane hayatı başladı. Yetimhanenin ilk günlerinde artarak devam eden davranış bozuklukları ise zamanla Alara sayesinde düzelmeye başladı.

 

Alara, asıl ismi Kader olan ama kendisine Alara diye seslenilmesini isteyen, hayata yetimhanede başlamış çocuklardan biriydi. Anne ve babasının kim olduğunu bilmiyordu. Hastane bahçesine terk edildikten sonra onunla ilgilenen Kader Hemşire, ona sadece sevgisini değil ismini de vermişti. Kader hemşirenin şehir değiştireceğini öğrendikten sonra Alara ismini kullanmaya başlamış ve bu olaydan birkaç ay sonra Dolunay hayatına girmişti.

 

Aile sevgisini birbirinde bulan iki çocuk yaraları birlikte sararken Dolunay önce konuşmaya başladı, daha sonra yatağını ıslatmayı bıraktı ve en sonunda kazayı gördüğü kabuslarından kurtuldu.

 

Dolunay’ın düşünceleri Aynur’un sesiyle bölünürken uzun zamandır tek bir kasını bile hareket ettirmeden beklediğini fark etti.

 

“Ne dediğinizi anlamadım Aynur Hanım?”

 

“İşiniz bittiyse balkonu yıkayayım mı diye soruyorum.”

 

“Saksıyı içeriye taşımama yardım ettikten sonra yıkayabilirsiniz.”

 

İki kadın ağır ve büyük saksıyı zorlukla kaldırarak salona taşıdı.

 

“Pencerenin önüne bırakalım, bol bol güneş alsın.”

 

Saksı pencerenin önüne yerleştikten sonra Dolunay ağır adımlarla banyoya ilerledi ve toprağa bulanmış ellerini yıkamaya başladı. Gözü bir an aynadaki yansımasına ilişince uzun zamandır ilk defa kendisini beğeni ile inceledi. Yeni saç kesimi görünüşüne modern bir hava katmıştı. Ne olursa olsun kendimi ihmal etmeyeceğim diye düşünerek makyaj temizleme suyuna uzandı ve makyajını temizledi. Morlukları tekrar gün yüzüne çıkmıştı.

 

“Hanımım başka bir isteğin yoksa biz gidebilir miyiz?”

 

Aynur’un sesi Dolunay’ı tekrar dünyaya döndürürken kadına gülümseyerek baktı.

 

“Gidebilirsin tabi. Ben seni yolcu edeyim.”

 

Dolunay portmantoya bıraktığı parayı kadına uzattı. Paraya kısaca bir göz gezdiren kadın birkaç yüzlüğü Dolunay’a geri uzattı.

 

“Fazla vermişsiniz hanımım.”

 

“Fazla vermedim. Kocana vermem gerekeni ver, üstüyle çocuğun ihtiyaçlarını karşılarsın.”

 

Eylem dolan gözlerle karşısındaki kadına baktı.

 

“Allah senden razı olsun hanımım. Karşına kendin gibi iyi insanları çıkarsın.”

 

Dolunay bu içten duaya gülmek istese de kendisini tuttu. Karşısına kendisi gibi insanlar çıkarsa arzu ettiği huzurlu hayatı asla elde edemezdi. Basit bir tebessümle kadını yolcu etti ve salona geçti.

 

Geçirdiği kötü zamanlardan sonra ilk defa kendisini umutlu hissediyordu. Dün gece bir rüyada olduğunu anlamış ve rüyadan uyanmayı başarmıştı. Bir kere yapabildiyse tekrar yapabilirdi. Koltuğa oturdu ve ayaklarını halının üzerine uzattı. Önce yetimhanede sonra öğrenci yurdunda geçen 14 yılda en çok özlediği şey halıya basmak olmuştu. Bir insanın yuvası olması gereken yer bazen yuvadan en uzak yeri oluyor diye düşündü. Yıllarca ayağında terlik olmadan yere basamamış bu nedenle evde yaşamaya başladıktan sonra ayağına bir daha asla terlik giymemişti. Geçmişi düşünmek evde yaşasa bile ev hayatını özlemesine neden oldu. Oturduğu yerden sürünerek halının üzerine indi ve gözlerini kapatarak yerde yuvarlanmaya başladı. Sızlayan vücudu buna bir son vermesi gerektiğinin sinyalini verirken yerinden kalktı ve uzun zamandır ertelediği bir işi yapmak üzere odadan çıktı.

 

Loading...
0%