Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10.Bölüm

@teddiursa

Mehmet'in söylediği saat gelşmiş ve ben hazırlanmış bir şekilde apartmanın önünde bekliyordum. Heyecanım had safhadaydı. Mehmet'in arkadaşları ile tanışacaktım. Daha doğrusu daha önceden tanıdığım insanlar ile Mehmet'in sözlüsü sıfatı ile tanışacaktım. Daha önce hiç tanımadığım insanlar hakkında daha az heyecanlanıyordum . Bir şeklilde kendimi sevdirirdim onlara ama eskilere... Onlar belirsizdi. Beni hala lisedeki 'o' Esma olarak hatırlıyor olabilirlerdi.

Yavaşça yanaşan siyah arabayı tanımıştım. Mehmet gelmişti. Bu sefer yüzünde parlak bir gülümseme vardı. Onun gülümsemesi beni de gülümsetmişti. Ne vardı sanki hep böyle gülümsese?

"Hoş geldin." dedi ben koltuğa otururken. Uzanıp yanağımdan öptü. Bu öpmelere alışıyordum sanırım.

"Hoş buldum." sesim tahminimden de neşeli çıkmıştı.

"Buradan mı bakmak istersin elbiseni yoksa direkt İzmir'e gidelim mi?" Sen bilirsin demek istedim bir an için ama ben elbisemi İzmir'den almak istiyordum. Burada yaşanacakları biliyordum. Mağazaları gezecektik ve bedenime hiçbir elbise olmadığı için ben utanarak başım önde çıkacaktım. Bunun Mehmet'in yanında yaşanmasına izin veremezdim. O yüzden İzmir'de bildiğim bir mağazaya gitmek istiyordum.

"İzmir'e gidelim. Orada aklımda bir yer var. Zaten Alsancak'a da yakın. " arkadaşları ile Alsancak'ta buluşacaktık. Alsancak, genç nüfusun vakit geçirmekten hoşlandığı, yoğun, hareketli, hem kafelerin hem de alkollü mekanların olduğu bir yerdi. Alkollü bir yer tercih etmemeleri için dua ediyordum. Alkol kullanmakla ilgili bir sorunum yoktu ama o malum günden de anlaşılacağı üzere beni kötü etkiliyordu. Mehmet'in yanında tekrar öyle bir durumda kalmak istemiyordum.

"Tamam o zaman İzmir'e ." dedi. Arabayı hareket ettirdi ve yola çıktık.

"Ee, dilekçeni bitirdin mi?" umutsuzca konu açmaya çalışıyordum.

"Bitti çok şükür, gönderdim. Üzerimde bir yüktü onu tamamlamak. Şimdi gönül rahatlığıyla eğlenebilirim." gülümsemesi hala sönmemişti. Bu iyiye işaretti.

"Sen ne yaptın son yarım saatte?"

"Hazırlandım." kafasını çevirip kısa bir süre beni süzdü. Sanırım gördüğünden pek memnun olmamıştı, gülümsemesi biraz soldu.

" Kot, tişörtten vazgeçmem diyorsun yani?" kot ve tişört giymemden pek hoşlanmamıştı. Ne giyecektim? Tuvaletle gidecek halim yoktu. Benim günlük giyinme tarzım buydu.

"Gördüğünden pek memnun olmadın sanırım." söylemiştim işte. Neden çekinecektim?

"Hayır öyle değil. Ben işten çıkıp geldim gömlekleyim. Çift olarak uyumlu olmak istemiştim sadece. Ama üzerindekiler de güzel." telaşla toparlamaya çalışmıştı ama ben anlamıştım. Arkadaşları ile beni bu şekilde tanıştırmak istemiyordu. Benden utanıyor muydu?

"Güzel o zaman. Zaten arkadaşlarla olacağız değil mi aşırı şık giyinmeye gerek yok."

"Orası öyle" dedi sesi fısıldar gibi çıkmıştı.

Yol 40 dakikanın sonunda bitmiş. Havadan sudan konuşmamızın da sonuna gelmiştik. Mehmet arabayı ara sokaklardaki otoparklardan birine bıraktı ve yürümeye başladık.

"Nerede senin şu mağaza?"
"Biraz ileride. Çok yürümeyeceğiz." sessizce yürüyorduk. Bu sefer elimi tutmamıştı. Ben mi tutsaydım acaba? Bir cesaretle eline uzandım ve tuttum. Biraz şaşırmıştı ama elimi tutmaya devam etti. Suratında herhangi bir gülümseme olacak mı diye baktım ama hiçbir şey yoktu. Şu an o samimiyetsiz gülümsemesine bile razıydım.

"Geldik." dedim kısa bir yürüyüşün ardından.

Mağazan içeriye girdik. Burası çoğunlukla büyük beden satan bir mağazaydı ve mecburen sık sık buradan alışveriş yapardım. Bizi güler yüzlü, yirmilerinin başında olduğu belli olan sevimli bir kız karşıladı.

"Hoş geldiniz. Nasıl yardımcı olabilirim? Nasıl bir şey bakmıştınız?"

"Biz kız isteme için elbise bakıyoruz." dedi Mehmet. Ağzımda cümlemle kalakaldım. Lafımı kesmişti. Kız soruyu bana yöneltmişti halbuki. Kız da bu duruma şaşırmıştı.

"Peki. Üst kata alayım o zaman sizi. Bu katta daha günlük kıyafetlerimiz var çünkü." Rengarenk kıyafetlerin arasından geçerek kızı takip ettik ve üst kata çıktık. Üst katta alabildiğine kokteyl elbiseleri ve abiye vardı.

"Nasıl bir şey bakıyorsunuz? Aklınızda bir şey var mı?" Kız, meraklı gözlerle cevabımı bekliyordu.

"Yok aslında. Ama renginin yeşil olmasını tercih ederim." Yeşili seviyordum. Mehmet'e çok yakışıyordu. Ben de onun yanına yakışmalıydım.

"Tamam o zaman yeşillerden başlayalım." kız kıyafetlerin asılı olduğu askılığa giderek üç tane yeşil elbise getirdi. Hepsi çok güzeldi. Benim üstümde nasıl olurlardı bilemedim. Kendime elbise giymeyi yakıştırmıyordum.

"Bunlar bedeninize olur diye düşünüyorum. Sanırım 44-46 arası giyiyorsunuz." kız hiçbir art niyet gözetmeden sormuştu bu soruyu fakat Mehmet yanımda olduğu için kilomdan utanmıştım. Ben kilomdan utanmazdım ki nereden çıkmıştı bu? Kendime şaşırıyordum. Mehmet'e baktım yan gözle. Bizimle ilgilenmiyor, dikkatli bir şekilde telefonuna bakıyordu. Kızın kurduğu cümleyi duymamıştı bile.

"Evet, bunlar olur diye düşünüyorum." dedim hızlıca, kızın elinden elbiseleri alarak arka taraftaki deneme kabinlerine giderken.

İlk elbiseyi giymiştim. Biraz dar gelmişti, içine girerken biraz zorlanmıştım ama bence yakışmıştı. Madonna yaka, dizde biten ,düz, sade, balık form bir elbiseydi.

"Oldu mu? Yardımcı olabilirim fermuar için" diyerek seslenmişti kız bana ama fermuarı çoktan halletmiş, içerideki aynada kendime bakıyordum.

"Oldu. Şimdi ikinci elbiseyi deneyeceğim."

"Aa çıksaydınız biz de bir görseydik." dedi kız şaşırmış bir ses tonuyla.

"Evet Esma, bir çık da biz de görelim." Mehmet de merak etmişti. Ama elbise ile karşılarına çıkmaktan utanıyordum. Biraz önce elbise gözüme güzel gelmişti ama şimdi o kadar da güzel gelmiyordu. Göbeğimi çok mu belli etmişti? Popomu da biraz büyük mü göstermişti?

Eğer elbiseyi alırsak nasıl olsa istemede herkes görecek diye düşünüp dışarı çıkmak için kapıya elimi uzattım. Yavaşça kabinin kilidini açtım ve başımı kapıdan hafifçe çıkardım. Hala daha çıkıp çıkmamak konusunda tereddüt ediyordum.

"O kadar da kötü olamaz. Çık hadi." Mehmet'in bu sözleri hiç de yüreklendirici olmamıştı ama kabinden dışarı adımımı attım.

"Ayy çok yakışmış. Üzerinize çok iyi oturmuş." dedi satış görevlisi kız. Ama bana çok da bedenime oturmuş gibi gelmiyordu. Elbise bana yapışmıştı. Meraklı gözlerle Mehmet'e bakıyor, yapacağı en ufak bir yoruma ihtiyaç duyuyordum.

"Çok yakışmış. Ama başka elbiselere de bak bence." yalan söylediği belliydi. Yine suratına o sahte gülümsemesi yerleşmiş, sırf beni kırmamak içi yakıştığını söylüyordu.

"Benim çok hoşuma gitmedi. Diğer elbiseleri de denemek istiyorum." diyerek kabine geri girdim.

Güç bela çıkardığım dar elbiseyi askıya astım. Sıradaki elbiseyi elime aldım. Bu da biraz dar gibiydi ama dökümlü formu sayesinde belki rahatça girebilirdim içine. Kare yaka, yine dizde biten, karpuz kollu bu elbise ile liseli bir kız gibi görünmüştüm. Karpuz kol bana hiç yakışmıyordu. Elbiseyi beğenmemiştim. Ama yine de görmeleri için kabinden dışarı çıktım. Mehmet yine telefona gömmüştü kafasını.

"Nasıl olmuş? Ben pek beğenmedim kollarının duruşunu." dedim memnuniyetsiz bir ses tonuyla.

Mehmet kafasını telefonundan kaldırıp kısaca bir göz attı bana. O da pek beğenmemişti, dudakları büzüşmüştü.

" Evet kolları kötü duruyor. Daha geniş göstermiş seni." diyerek son derece dürüst bir yorum yapmıştı. Mehmet'in dürüstlüğünü seviyordum fakat bu kadarı da acıtmıştı. 'Yok ya düşündüğün kadar kötü değil aslında' dese ölür müydü?

Satış görevlisi kız hiçbir yorumda bulunmamıştı. O da elbiseyi bana yakıştırmamıştı anlaşılan.

"Tamam diğerini deneyeyim." diyerek tekrar kabine girdim. Moralim bozulmuştu. Neden hiçbir şey bana yakışmıyordu? Elbiseyi üzerimden çıkararak askıya astım. Bu anları daha kaç kere yaşamam gerekiyordu. Her alışverişim fiyaskoydu.

Askıdaki son elbiseyi de elime aldım. Bu elbise diğerlerine göre en çok hoşuma giden olmuştu. Yakası kalp şeklinde, kolları zümrüt yeşili tüldendi. Vakit kaybetmeden giydim. Aynada kendime baktım. Çok yakışmıştı, gerçekten içime sinmişti. Belimin kıvrımını ortaya çıkarmış, dizin biraz üzerinde bitmesi sebebi ile boyumu daha uzun göstermişti. Memnuniyetle kendime baktım tekrar. Ne güzel kızdım. Ne giysem yakışmıyordu ama yakışan da tam yakışıyordu.

Kabinden kendime güvenim gelmiş bir şekilde dışarı çıktım. Bu sefer Mehmet telefonuna bakmıyor elinde, üstümde bulunan elbisenin kırmızısını tutuyordu.

"Üzerindeki çok güzel olmuş. Sana yakışacağını tahmin etmiştim o yüzden kırmızı rengini de getirdim. Bence bu renk sana daha çok yakışır." dedi Mehmet bir yandan elbiseyi elime tutuştururken. Düşünmesi güzeldi ama ben yeşili kendime daha çok yakıştırıryor, kırmızıdan daha çok seviyordum. Fakat onu kırmadım. Denememi istiyorsa denerdim. Ne çıkardı?

"Tamam." diyerek elimde kırmızı elbise ile kabine üstümü değiştirmeye girdim. Üzülerek yeşil elbiseyi çıkardım. Elbise hakkında daha güzel yorumlar bekliyordum ama öyle olmamıştı . Yakıştığını söyleyip elime kırmızı elbiseyi tutuşturmuştu sadece. Kırmızı elbiseyi giydim. Bu da üzerimde güzel durmuştu. Ama aklım yeşil elbisedeydi.

Kabinden çıktım. Suratımı düzeltmeye çalışıyordum. Biraz önceki durum yüzünden asılmıştı.

"Nasıl buldunuz?" dedim ikisinin de yeşil olan daha güzeldi demelerini umarak.

"Bu daha güzel oldu." dedi Mehmet memnuniyetle.

"Bence ikisi de size çok yakıştı ama yeşil renk teninize biraz koyu geldi. Buğday tenlisiniz, kırmızı sizin renginiz bence." dedi satış görevlisi kız. İkisi de kırmızıyı daha çok beğenmişti.

"Tamam o zaman kırmızı olsun." dedim. Aklım yeşil olanda kalmıştı ama kırmızı bana yakışıyorsa onu da giyerdim.

"Başka modeller bakmak istemez misin? Çok çabuk karar verdin." dedi Mehmet hızlı bir seçim yapmama şaşırmıştı.

" İlk defa bu kadar hızlı karar veren bir kız arkadaşım var çok mutluyum . " diyerek devam etti sözlerine. Komik bir şey söylemişcesine gülüyordu. Bu söylediklerinin beni mutlu etmesi mi gerekiyordu? Onun düşüncesi bu yöndeydi sanırım ama hiç de öyle olmamıştı. Tam tersini hissediyordum. Mehmet, hayatımız boyunca beni diğer kız arkadaşları ile mi kıyaslayacaktı?

"Ben böyleyim hızlı karar veririm. Seninle durumumuzdan da belli değil mi?" dedim.

Güldü. Sadece güldü. Ben bunun üzerine biraz daha konuşuruz diye tahmin etmiştim oysaki . Satış görevlisi kız anlamaz gözlerle bizi izliyordu.

"Kararın kesinse alalım elbiseyi." bir an önce buradan çıkmak istiyordu sanırım.

"Kesin. Üzerimi değiştireyim."

Üzerimi değiştirdikten sonra elimde elbise ile Mehmet'in yanına gittim. Elimden elbiseyi alarak kasaya doğru yöneldi.

"N'apıyorsun?" dedim. Şaşırmıştım. Elbisenin ücretini ödeyeceğini mi düşünüyordu?

"Kasaya gidiyorum. Ödeme yapacağım." o da benim bu tepkimden dolayı şaşırmıştı.

"Benim elbisem ben alacağım elbiseyi, olur mu öyle şey?"

"Neden olmasın, damat ödemez mi, adet böyle değil mi?"

"O nişanda. Nişanda senin takım elbiseni biz, benim elbisemi siz alırsınız. İstemede öyle bir adet yok."

"Olsun. Ben alsam ne olur? Sana hediye etmek istiyorum belki."

"Olmaz. Başka zaman, başka bir hediye alırsın." Ne demiştim ben? resmen ondan hediye istemiştim başka zaman için.

Gülümsedi. Ama bu sefer içten bir gülümsemeydi. "Tamam başka zaman, başka hediyelerle geleceğim o zaman." diyerek eliyle yarım bir reverans yaparak bana kasanın yolunu gösterdi.

Önden ilerledim ve kasaya gittim. Ödemeyi yaptıktan sonra mağazadan çıktık.

"Sen nereden bakacaksaın takım elbiseyi?" diye sordum.

"Benim bakacağım yer de çok uzakta değil. İki sokak arkada kaldı." gösterdiği yöne doğru yürümeye başladık.

"Elbisenin rengi de modeli de içine sindi değil mi? Bence tenine çok yakıştı. Seni parlattı." Ondan iltifat duymak güzeldi ama şu durumda iltifatları bile beni mutlu etmeye yetmiyordu.

"Evet hoşuma gitti. Aklım yeşilinde kaldı biraz ama olsun bu da güzel." içimde kalmamıştı söylemiştim yeşil elbiseyi.

"Boş ver bu daha çok yakıştı." dedi sanki benim fikrimin bir önemi yokmuş gibi.

Kısa bir yürüyüşün ardından mağazaya gelmiştik. İçeriye girdik. Çok lüks bir yere benziyordu. Ahşaptan mankenlerin üzerindeki takım elbiseler teker teker ışıklandırılmış, dikkati doğrudan üzerilerine çekiyorlardı.

"Hoş geldiniz." yaşlı bir adam karşılamıştı bizi. "Nasıl yardımcı olabilirim." diyerek devam etti sözlerine.

"Siyah bir takım elbise bakıyorum." dedi Mehmet.

"Tabi, Suzan size yardımcı olacak." dedi yaşlı adam üst kattan yanımıza doğru gelmekte olan güzel kadını göstererek. Kadın gerçekten güzeldi. Upuzun siyah saçları belirgin kalçasına doğru su gibi akıyordu. İncecikti. Ayağındaki yüksek topuklu ayakkabılar uzun olan boyunu daha da uzatıyor, normalden daha zarif bir görüntü veriyordu ona. Kıskanmıştım. Hiçbir zaman keşke ben de böyle olsam, şöyle olsam dememiştim ama şu an diyordum. Mehmet'in kadına bakan bakışlarını gördükçe o kadının yerinde olmak istemiştim. Sözlüsü olan bendim ama bir kere bile bana o şekilşde bakmamıştı.

"Buyurun efendim, şöyle geçelim." diyerek mağazanın arka tarafına doğru yönlendirmişti bizi Suzan hanım. O önde biz arkada gidiyorduk. Mehmet'in arkasındaydım bakışlarını göremiyordum ama kafasının yönünden kadının kalçalarını süzdüğünü anlayabiliyordum. İşte şimdi daha kötü olmuştum. Yürürken yandaki aynalı duvarlardan yansıyan görüntüme baktım. Benim de kalçam vardı. Biraz büyüktü ama vardı. Bence daha iyiydi. Bu düşüncelerle kendimi kandırıyordum asla daha iyi değildi. Göbeğim ile kalçamın büyüklüğü neredeyse eşitti. Kafamı yansımamdan çekerek yere bakarak yürümeye devam ettim.

"Ne için takım elbise bakıyorsunuz? Ona göre yönlendireyim." dedi Suzan hanım.

"Özel bir gün için." dedi Mehmet. Sadece bunu demekle yetinmişti. Ama o özel gün bizim özel günümüzdü. Neden bunu söylemekten imtina etmişti ki?

"Peki" Suzan hanım hangi özel gün olduğu hakkında bir soru sormamış, yürümeye devam etmişti.

Siyah takım elbiselerin olduğu kısma gelmiştik. Mehmet elini tek tek takım elbiselerde gezdiriyor, dokularına bakıyordu. Suzan hanıma birkaç tanesini göstererek onları denemek istediğini söyledi. Orada yokmuşum gibi davranıyordu. Mehmet kabine girdiğinde kendimle baş başa kalmıştım. Neden ben yokmuşum gibi davranıyordu. Benden utanmaya mı başlamıştı? Yok canım neden utansındı ki? dümdüz kızdım işte. Acaba dümdüz olmamdan mı rahatsızdı? Belki de Suzan hanım gibi birileri vardı aklında. Belki biraz makyajla daha bakımlı görünebilirdim. Eve gidince makyaj malzemelerime bakıp biraz çalışma yapmayı aklıma not ettim. Mehmet'i memnun edecekse yapardım.

Mehmet ilk takım elbiseyi denemişti. Çok güzel olmuştu. Takım elbise yakışıklılığına yakışıklılık katıyordu. Biraz dar duran ceket geniş omuzlarını ortaya çıkarmış, sıkı pantolonu bacaklarını iyice sarmıştı. Görüntü karşısında bu adam gerçekten benimle birlikte mi demekten kendimi alamamıştım.

"Nasıl olmuş?" diye sormuştu fakat sorunun muhatabı ben değildim. Direkt olarak Suzan hanım'a bakıyordu. O bu işlerden daha iyi anlıyor diye ona sorduğunu varsaymak istiyordum.

"Çok yakıştı. Bedeninizi çok iyi sardı. Başka bir tane denemenize bile gerek yok aslında." dedi Suzan hanım. Sesinde biraz cilve mi sezmiştim? Yok bana öyle geliyordur. Sonuçta kadın burada çalışıyor, her gelen müşteriye aynı incelikle davranıyordur diye düşündüm.

"Bence de." Mehmet oradaki varlığımı hatırlamış olacakl ki bana döndü.

"Sence nasıl oldu Esma?" sesinde pek de merak yoktu. Ne söylersem söyleyeyim onun nezdinde bir önemi olmayacağını hissediyordum.

"Çok yakıştı. Suzan hanıma katılıyorum. Bence bunu alabilirsin." demiştim biraz imalı bir ses tonuyla.

Tabi ki Mehmet bu imayı anlamamıştı. "Tamam o zaman diğerlerini deneyerek vakit harcamaya gerek yok. Bunu alayım." diyerek müthiş bir gülümseme göndermişti Suzan hanım'a.

Mehmet üstünü değiştirdikten sonra mağazadan dışlarıya çıktık. İkimizde konuşmuyorduk. Ben nereye gideceğimi bilmeden sadece Mehmet'in adımlarına ayak uydurarak ilerliyordum.

Loading...
0%