Yeni Üyelik
13.
Bölüm

12.Bölüm (+-18)

@teddiursa

Gülbin ve Seda sohbetlerine devam ediyor, Sinan ve Enes de ara ara onlara eşlik ediyordu. Ben de adını güç bela hatırladığım adamdam zihnimi uzaklaştırarak Mehmet'e baktım. Arkadaşları ile konuşmaya daldığından beri bana bir kere bile bakmamıştı. Gülbin'e 'ben yokmuşum gibi davranmıyor artık' derken erken mi konuşmuştum acaba.

Mehmet kendisine bakmakta olduğumu fark edip bakışlarını arkadaşlarından çevirip bana baktı.

"Bir şey mi oldu? Sıkıldın mı?"

"Yok sıkılmadım."

"Biran bitmiş hiç söylemiyorsun. Bir tane daha söylüyorum. Benim ikinci de bitti kendime de söyleyeyim." dedi. Gayet ilgili bir erkek arkadaş gibi davranıyordu şimdi.

"Daha fazla içmeyeyim ben Mehmet. Biliyorsun sonu kötü olabiliyor." dedim. Gerçekten de daha fazla içmek istemiyordum. İki bira normalde fazla olmasa da Mehmet'in yanında bana nasıl etki edecek şu anda kestiremiyordum.

"Ne güzel oturduk herkes içiyor. Sen içmeyecek misin? Olmaz öyle. Söylüyorum." Yine benim ne istediğimin bir önemi yokmuş gibi davranıyordu. Bu durum git gide beni rahatsız etmeye başlamıştı. Ama ortama uyum sağlamak için sesimi çıkarmadım. Zaten o da benden bir cevap beklemiyordu. Hemen ufak bir el işaretiyle garsonu çağırmış, siparişi vermişti.

Ayrı gruplar halinde koyu sohbetler dönerken içilen alkolleri saymayı bırakmıştım. Bardakların ve şişelerin biri geliyor biri gidiyordu. Nasıl olduğunu bilmeden beşinci birama geçmiştim. Bu benim sınırımdı. Bundan daha fazla içersem doğru düzgün yürüyemeyeceğimi, mantıklı cümleler kuramayacağımı, insanlara rezil olacağımı biliyordum. Başım şimdiden dönmeye, görüşüm kaymaya başlamıştı. Gülbin'e baktım göz ucuyla. O da kaçıncı kokteylindeydi bilmiyorum ama onun da kendi sınırına ulaştığını masaya koyduğu dirseğinin üzerine yasladığı kafasını doğru düzgün tutamamasından anlıyordum.

"Gülbin?" dedim usulca. Odaklamakta güçlük çektiği bakışlarını Sinan'dan çevirerek bana baktı.

"Ne?" dedi. Gözleri bana bakıyor ama görmüyor gibiydi. Onu ilk defa böyle görüyordum.

"Kalkmamız lazım. Saat geç oldu." Saat 11'i geçiyordu. Şimdi yola çıksak Manisa'ya varmamız yarımı bulurdu.

"Esma şu an çok iyiyim bana dokunma."

"Nasıl çok iyisin? Kafanı tutamıyorsun."

"Sen de tutma Esma. Bir kere de kafanı tutma ve hayatını yaşa."

"Hayatı yaşamakla ne alakası var. Hadi toparlan da gidelim."

"Ben şu anda araba kullanamam. Mehmet bırakırsa olur." dedi ısrarımdan sıkıldığını ve gitmek istemediğini belli eden bir ses tonuyla.

"O da çok içti araba kullanamaz ki." dedim umutsuzca. Bu sefer kalkalım demek için Mehmet'e yöneldim.

"Mehmet?"

"Efendim?"

"Saat geç oldu kalkalım mı artık?"

"Kalkalım kalkmasına ama ben bu kadar içeceğimi tahmin etmiyordum. Bu halde araba kullanamam." Nasıl ya Gülbin de Mehmet de araba kullanmayacaksa nasıl gidecektik? Burada kalamazdım. Annem ve babama ne derdim?

" Ee ne yapacağız o zaman? Burada kalacak halimiz yok." dedim sesimin endişeli olduğunu fark etmesini umuyordum.

O sırada bize kulak misafiri olan Olcay söze karıştı.

"Gençler bizim ev müsait bizde kalabilirsiniz. İsterseniz orada devam edelim geceye." işte ben de böyle bir teklifin gelmesinden korkuyordum.

"Harika bir fikir!" diye hemen atladı Mehmet. Bana hiç sormamıştı. Onun ailesi böyle akşamlara alışkın olsa da benim ailem alışkın değildi ve beni merak ederlerdi.

"Olmaz ailem merak eder." dedim. Bunun üzerine grupta mırıltılar yükseldi.

"Kızım gelmişsin kaç yaşına. Bu yaştan sonra neyin merakı bu? Arkadaşımda kalacağım dersin bitti gitti işte." demişti Seda. Bir yandan hak veriyordum. 27 yaşına gelmiştim. Ailem arkadaşlarımda kalmama müsaade ediyordu ama Mehmet'le buluşacağımı bildikleri bir akşamda bu durumu nasıl karşılarlardı bilemiyordum. Umutsuzca Gülbin'e baktım. O halinden gayet memnun Sinan ile konuşuyordu. Bağlamdan çoktan uzaklaşmıştı.

"Tamam Gülbin'de kaldığımı söylerim sıkıntı olmaz herhalde." dedim sıkkınca ama biraz da ortamdan kopmadığım için içim rahatlamıştı. Gülbin, adını duyunca hemen kafasını kaldırdı. " Ne oldu?" dedi.

" Geceye Olcaylarda devam edeceğiz. Esma da ailesine sende kalacağını söyleyecek. Hadi kalkalım o halde." dedi Mehmet benden önce. Lafım yine ağzımda kalmıştı.

Mehmetin sözlerine üzerine herkes toparlanmaya başladı. Gülbin, ben ve Seda hariç herkes kendinde gibi görünüyordu. Hesabı ödedikten sonra taksilere binerek Olcayların evine doğru yola çıktık.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Takside biraz kendime gelmiş olsam da evde önüme koydukları cin, pubdaki durumumu daha beter bir hale getirmişti. Herkes sanki eve gelmeden önce hiçbir şey içmemişler gibi içmeye devam ediyordu. Muhabbet kaldığı yerden devam ediyor, lise ve üniversite anıları ile birlikte kahkahalar havada uçuşuyordu. Konuşulanları takip edemiyordum. Bir yandan kafamı, yasladığım kolumda sabit tutmaya çalışırken bir yandan da midemin çalkalanmasını görmezden gelmeye çalışıyordum. Ama bu böyle olmayacaktı, hiç rahat değildim. Bünyemdeki fazla alkolün bir kısmını çıkartıp rahatlamalıydım. Tuvalete gitmek için yerimden kalktım.

"Nereye?" diyerek durdurdu beni Mehmet. Arkadaşları ile konuşurken beni unuttuğunu sanmıştım ama demek ki bir yandan da beni kontrol ediyordu.

"Biraz rahatlamam lazım. Tuvalete gidiyorum." Acaba rahatlamam lazım demese miydim? Yanlış anlamış olabilir miydi? Sonuçta tuvalete kusmaya gidiyordum başka bir şey yapmaya değil. Fakat alkolün de etkisi ile tuvalette yapacaklarımı hayal etmesi düşüncesi beni pek de rahatsız etmedi. Ne düşünürse düşünsündü. Bu kafadayken onun ne düşündüğüne daha fazla kafa yoramazdım.

"Dur ben de geleyim. Hiç iyi görünmüyorsun." sesinde biraz da olsa endişe vardı.

"Gerek yok. Ben halledebilirim. "

"Olmaz Esma. Kendini şu anda göremiyorsun. Ayakta duracak halin yok. Düşüp kalacaksın bir yerde."

"Tamam gel madem." diyerek tuvaletin yolunu tuttum. Dar koridorda duvardaki tabloların birkaçını yamultarak biraz ilerledim ve önüme ilk çıkan kapıyı açtım. Burası olmalıydı. Daha biraz önce tuvaleti kullanmıştım. Fakat şu anda tuvalet yerine raflardaki turşular bana bakıyordu.

"Dur dur. Orası değil. Kilere daldın. Gel." diyerek tuvalete doğru tekrar yönlendirmişti beni Mehmet.

"Hemen nasıl yerini değiştirmişler tuvaletin. Bir de turşu koymuşlar." diyerek kendi kendime gülmeye başladım. Yalpalayan adımlarım ve peltek dilimden dolayı benimle birlikte Mehmet de gülüyordu.

"Gülme bana. Hepsi senin yüzünden. Çok içirdin bana." diye çıkıştım haksız bir şekilde.

"Hadi ya! Nasıl benim suçum oluyormuş? Duyan da zorla ağzına şişeyi ben dayadım sanır." O güzel gülümsemesi ve alaycı ses tonu ile söylemişti bunları. Beni ciddiye almıyordu. Gerçi şu anda ben de kendimi ciddiye alamıyordum. Aklımdan geçen her cümle dilimle buluştuğunda aptalca yuvarlanıyor, anlaşılmaz hale geliyordu.

"Doğru. Hep benim suçum zaten. İçmem de seni sevmem de benim suçum." Şu anda bunu söylemenin ne mantığı vardı ki Esma? Yine açtın ağzını düşünmeden. Şu ortamda bunun amacı neydi? Aslında hiçbir amaç gütmeden söylemiştim bunu. Söylediklerimde bir amaç aramak için veya bulmak için kafam fazlası ile güzeldi.

" Sen iyice olmuşsun Esma. Daha fazla içmene izin vermiyorum." bunları gülerek söylemiş olsa da sesinde inkar edilemez bir otorite vardı.

"Sana mı soracağım içip içmeyeceğimi. Konuşturma beni zaten konuştukça kusasım geliyor."

"Şu an üzerime kusmak üzere olan sen olduğun için evet güzelim bana soracaksın." sesindeki alaycı ton bir gram bile eksilmemişti. Bunları söylerken bir yandan beni klozete eğilmem için yönlendiriyordu.

Klozete eğilmiş bir biçimde içimdeki zehrin fazlasını atmak için öylece bekliyordum. Ama yok gelmiyordu bir türlü. Biraz önce çalkalanan midem birden durulmuştu. Ama çıkarmak istiyordum. Boş boş öğürmeye başladım.

"Yapma. Zorlama kendini. Çıkacağı yoksa çıkmaz.

"Yapmam lazım...öğh...çok rahatsız ediyor."

"Güzelim zorlama işte çıkmıyor. Hadi gel ben seni yatırayım. Uyuyunca rahatlarsın."

"Olmaaz." İş inada binmişti. Güç bela geldiğim buradan içimdekileri bırakmadan gitmeyecektim. Ben inat etmiştim etmesine ama Mehmet de benim gibi inatçıydı. Kolumdan tutup eğildiğim klozetin başından beni kaldırmaya çalışıyordu. İnatlaşmamızın sesi biraz fazla çıkmış olacak ki kapıdan birinin "Her şey yolunda mı?" diye sorması ile tartışmamıza ara vermiştik. Geleni görmek için eğildiğim yerden kafamı hafifçe yukarı kaldırdım. Gelen Başardı.

"Hanımefendi inat etmese her şey yolunda olacak. Ben hallediyorum. Sen geç içeri istersen Başar." demişti Mehmet neredeyse Başar'ın yüzüne dahi bakmadan. Bakışları benim üzerimdeydi.

"Yardımcı olabileceğim bir şey olursa buradayım". Dedi Başar. Sesinde endişe vardı. O kadar mı kötü görünüyordum ya?

Endişesini biraz olsun giderebilmek için "Ben iyiyim. Kalkıyorum zaten." dedim. İki elimden de güç alarak dizlerimin üstüne çökmüş olduğum yerden doğruldum. Ayağa kalktığımda dengemi sağlamak için Mehmet'i gömleğinden yakaladım ve birkaç sallanamadan sonra dengemi buldum. Başar'ın gözleri bir an için benden ayrılmamış, dikkatle yaptığım hareketlere bakıyordu.

"Tamam o zaman ben içeriye geçiyorum. Siz de gelirsiniz." dedi biraz içerlemiş olduğunu düşündüğüm bir sesle.

"Sen geç kanka. Ben Esmayı yatıracağım, onu bu halde yalnız da bırakamam. Sen bizimkilere onlar yattı dersin." deyip kolumu kolundan geçirdi ve Başarın dikilmekte olduğu kapıya doğru ilerletti beni.

Mehmet'in bu kesin cevabından sonra Başar'ın ağzından "Tamam"dan başka laf çıkmamıştı.

Mehmet'in kolunda, tamamen yabancı olduğum bir evde uyumaya götürülüyordum. Şu an zihnimde bunun muhakemesini tam olarak yapamasam da yarın pişman olacağımı şimdiden hissediyordum.

"Geç bakalım" dedi Mehmet odanın ışığını açarken. Oda aydınlanınca kısa bir göz gezdirdim. Kapının hemen bitiminde, bir tarafı duvara dayalı çift kişilik bir yatak hazırlanmıştı. Yatağın hemen yanında ise üzerinde cam bir sürahi bulunan komodin vardı. Komodinin hemen birkaç adım solunda perdelerle örtülmüş cam balkon başlıyordu. Ne güzel minicik bir oda diye düşündüm. Acaba bu oda Olcay'ların mıydı? Aman bana ne kiminse kimindi. Şu an tek düşündüğüm, mavi çarşafların düzgünce serildiği yumuşacık yatağa kendimi atmaktı. Ve öyle de yaptım. Kollarımı iki yata açarak sırt üstü bırakıverdim yatağa kendimi. Mehmet, bu yaptığıma kısık kahkahaları ile güldü.

"Öyle attın yatağın ortasına kendini ama kay kenara bakalım. Ben nerede yatacağım?" Bu dediği ile bir an kalakaldım. Benimle birlikte mi yatacaktı? Bu evde başka yatak yok muydu ki? Amaaan diye düşündüm sonra. Yanımda uyusa ne olurdu ki? İki insan aynı yatakta sadece uyuyabilirlerdi illa aralarında bir şey geçmek zorunda değildi sonuçta.

Yatakta uzanmış bir vaziyette zıplaya zıplaya duvar kenarına doğru kaydım ve elimle yatağa pat pat yaparak Mehmet'i gelmesi için çağırdım.

"Gel gel. Hemen mızmızlanma. Kaydık." dedim. Şimdi ben de en az onun kadar alaycıydım. Dediğimi ikiletmeden battaniyeyi kaldırarak yanıma uzandı. Şimdi o battaniyenin içinde ben dışında kalmıştım. Oflayarak ben de bacaklarımı battaniyenin içine soktum. Mevsim sonbahar olmasına rağmen hava soğumaya başlamıştı. Bunu battaniyenin içine girince anca fark edebilmiştim.

"Brrr." dedim gayri ihtiyari.

"Ne oldu üşüdün mü? Yoksa bu seni ısıtmam için yaptığın ufak bir oyun mu bu?" Mehmet sesi biraz önce olduğundan daha alaycı, daha neşeliydi. Bir an dediklerini düşündüm. Normalde olsa bu dedikleri beni utandırır ve hemen savunmaya geçmeme sebep olurdu ama şu anda böyle bir durum olmasa da savunmaya geçmek istemiyordum. Dediğini kabul etmek istiyordum. Hiç aklımda yokken birden şu an beni ısıtsa ne güzel olur diye düşündüm. Ve yine dilimin bağı çözüldü.

"Evet. Beni ısıtman için yapıyorum. Ve sen hala beni ısıtmak için bir harekette bulunmadın. " dedim biraz şımarıkça. Tüm dil sürçmelerim ve peltek konuşmalarım arasında nasıl olduysa bu söylediğimi de anlamış ve gözleri büyümüş, şaşkın bir şekilde bana bakıyordu.

"İçince içinden başka bir Esma çıktı senin. Ama bu cüretkar Esmayı da sevdim." diyerek bir kolunu başımın altından geçirdi. Diğer kolu ile de bana sarılmıştı. Bu sarılış çok sıkı değildi ve ikimiz de kafamızı kaldırdığımızda burunlarımız değecek şekilde birbirimize bakabiliyorduk. Uzunca bir süre sarılmış vaziyette birbirimizi izledik. Onu ilk defa bana bu kadar dikkatli bakarken görüyordum. Sanki ilk defa beni görüyormuş gibiydi. Yavaş yavaş farkıma vardığını kadınsı bir iç güdüyle hissettim. Ortam gitgide elektrikleniyor, içim kıpır kıpır oluyordu. O bana içi gidermiş gibi baktıkça, içimde bir yerlerde bastırmaya çalıştığım kadınlığım gün yüzüne çıkmak için beni zorluyordu. Hiç benlik duygular değildi bunlar. Ben Esmaydım işte. Düz Esma. Ama onun bakışları altında artık düz Esma olmadığımı hissediyordum. Şey gibi hissediyordum. Bu hisse bir ad bulamıyordum ama sanki şey gibi...şey...kadın gibi.

"Böyle nasıl peki? Isınabiliyor musun?" dedi sesi de bakışları gibi kararmıştı. Bu kadar yakınlaşmışken, yeni yeni hissettiğim duygulardan da kuvvet alarak 'onu zorlamaktan ne çıkar?' diye düşündüm.

"İyi ama biraz daha sıkı sarılsan daha iyi olabilir." dedim. Sesim tahminimden daha ince, alçak ve cilveli çıkmıştı.

"Esma, yanımda sere serpe yatıyorsun, alkollüyüz ve ben kendimi daha fazla tutmak istemeyebilirim. Beni zorlama istersen." dedi. Sesinin tonu daha fazla kararamaz dediğim yerde daha fazla kararmış, bakışları dudaklarıma inmişti. Ben de hiç çekinmeden onun dudaklarına bakıyordum. Şu saatten sonra alkolü suçlamak çok kolay olurdu. Ve yarın alkolü suçlayacağımı bile bile devam ettim.

"Belki de tutmanı istemiyorumdur, bilemezsin." dedim. Şimdi benim de sesim en az onunki kadar derinden ve buğulu geliyordu.

"Yapma Esma. Beni zorlama." bunu derken samimi olmadığı sırtımda gezinmeye ve yavaş yavaş aşağılara inmeye başlayan elinden anlaşılıyordu. Ben de bir cesaretle elimi onun sırtında ve kollarında gezdirmeye başlamıştım. Bu anın hayalini uzun yıllardır kuruyordum ve sonunda gerçekleşiyordu.

Sırtımdan aşağıya kayan elleri, izlediği yolu geri takip edip yukarılara çıktı ve göğsümde durdu. Kısa bir bekleyişin ardından durmakta olan eli göğsümü kavradı ve yavaş yavaş okşamaya, sıkıştırmaya başladı. Bunu hisseder hissetmez ufak bir inleme döküldü dudaklarımdan.

"Şşş. Sessiz olmamız lazım. İçerideler ve bizi duyabilirler. " Fakat onu dinlemiyor, inlemeye devam ediyordum. Mehmet'in ufacık dokunuşu ile bile kendimden geçmek üzereydim.

"Biraz daha inlemeye devam edersen seni susturmak zorunda kalırım." dedi dudağının tek tarafı yukarıya kalkmıştı.

"Sustur o zaman." dedim. Ben de onun gibi bir gülümseme ile. Bunu der demez dudaklarımı dudakları ile sertçe buluşturdu. Bugüne kadarki o yumuşak, minik öpücüklerle alakası yoktu. Bu öpücük saf tutku içeriyordu. Dillerimiz buluşup dans etmeye başladığında ikimiz de inlemelerimize engel olamıyorduk.

Zar zor dudaklarımızı ayırıp " Susturma yöntemin pek işe yaramıyor gibi." dedim. Buna güleceğini düşünmüştüm fakat o dudaklarımızı ayırdığım için bana kızmış gibi yine sertçe dudaklarımızı birleştirip üzerime çıktı. Şimdi elleri her yerdeydi. Bir eli ile sertçe göğsümü sıkıştırıyor diğer eli ile kalçamı kendi kalçasına yaslıyordu. Bunu yapınca sertliğini göbeğimde hissettim ve o güne kadar heyecanlanmadığım kadar heyecanlandım. Bu ilk tecrübem olmayacaktı fakat Mehmet ile ilk tecrübem olacağı için bir anda telaşlandım. O da bu telaşlı halimi fark etmiş olacak ki bir an duraksadı. Dudaklarımızı tekrar ayırdı ve gözlerimin içine baktı.

"İstemiyorsan dururum." dedi. Fakat istiyordum. Hayatımda hiçbir şeyi istemediğim kadar Mehmet'i istiyordum.

"İstiyorum." dedim ve bu sefer dudaklarımızı sertçe birleştiren ben oldum.

Loading...
0%