@teddiursa
|
Kimsenin dikkatini çekmemiş duvarda asılı tabloya takılmıştı gözlerim. Gözlerimle birlikte zihnim de tablodakinin yalnızlığı mı yoksa gerçekleşmesi vakit alacak mutlu günlerin müjdecisi mi olduğuna karar vermeye çalışıyordu. "Bizim çocuğun ilgisi yok Türkçeye, evde hep matematik çalışmak istiyor. Çık anneciğim biraz arkadaşlarınla oyna diyorum kabul etmiyor. Birazcık sosyalleşmesi gerekiyor değil mi öğretmen hanım?"
Filiz hanımın bana seslenmesi ile yalnızlık ve mutluluğun belki de çok da farklı şeyler olmadığı konusundaki düşüncelerim bölünmüştü. Kendimle konuşurken araya girilmesinden hiç hoşlanmasam da öğrencimin annesine istediğim tepkiyi değil beklediği tepkiyi verdim.
"Evet Filiz hanım, zaten çocuklar okulda çok yoruluyor serbest zamanlarında sosyalleşmesi hem aile yaşantısı hem de eğitim hayatı açısından faydalı olacaktır." Her ne kadar oğlu Sefa'nın matematikten hiç hoşlanmadığını ve yeterince sosyal bir çocuk olduğunu bilsem de Filiz hanımın görüşlerine karşı çıkılmasından hiç hoşlanmadığını bildiğim ve bulunduğum 'gün' ortamında en ufak bir tartışmanın dahi gereksiz olacağını bildiğim için üstelemedim.
"Kızım çayları tazele istersen" İstemem. Yine vermek istediğim tepkiyi değil benden beklenilen hareketi yaparak o an için hayatta yapacak daha iyi hiçbir şeyi olmayan bir düzine kadına çay koymak için kalktım.
Zihnimde bir birini kovalayan düşüncelere tam dalamamışken kadınlardan birinin söylediği cümle beni kulak kabartmaya itti.
"Esma okulunu bitirdi kaç sene oldu. Ee işe de başladı. Yok mu bir talibi artık yaşı da zamanı da geldi bence."
Bence. Ne güzel bir cümle değil mi? Tam bir Beni ilgilendirmeyen konularda söyleyeceğimi söyleyeyim biri bana had bildirmeye kalkarsa kendimi savunurum cümlesi.
" Henüz yok hem zaten evlenme yaşı çok ilerledi Esma daha 27 yaşında. 30'a kadar ben kızımı evlendirmem daha ayrılamam ondan" dedi annem biraz mahcup fakat beni de diğerlerinin gözünde küçük göstermeyecek şekilde.
Annemin bu cümlesi üzerine ortamda' tabi tabi' , 'Devir değişti artık' , 'Kısmet bu işler olur gider' cümleleri havada uçuşmaya başladı.
Teselli eden cümleler. Alışmıştım artık. Bu türden konuşmalar yaklaşık 23 yaşımdan beri devam ediyordu. 'Yok mu isteyen birileri' , 'Konuştuğu biri vardır da size söylemiyordur', 'Yüzü çok güzel aslında birazcık kilo verse kaç kişi haber gönderir size', 'Öyle çok kilo vermesine de gerek yok 3-5 yeterli' . Bu cümleleri duymaya alışmıştım ama bende hissettirdiklerine hala alışamamıştım. Öğretmen olmam, sınavı kazanmam, okuyup büyüdüğüm yerde çalışmaya başlamam, bir sürü güzel çocuk yetiştirmem kimsenin umurunda değildi. Varsa yoksa üzerilerine vazife olmayan evlilik konusu ve kiloydu. Öyle çok şişman bir yapım olmamasına rağmen iri bir insandım. İstediğimi giyebiliyor istediğim mağazadan alışveriş yapabiliyordum fakat toplumun istediği şeyleri giyememem sebebi ile sanırım bu türden cümlelere ve baskılara maruz kalıyordum.
" Kamil beylerin oğlu hani şu avukat çıkan memlekete geri dönüyormuş. Yapamamış İstanbullarda. Babasının bürosunda devam edecekmiş. Duyduğuma göre de baş göz etmek için münasip bir kız bakıyorlarmış. İsterseniz Hamiyet'in kulağına kar suyu kaçırırım ben." Mehmet. İstanbul'dan dönüyormuş. 5, 15 ve 25 yaşlarımın gönül yarası. Üniversite ve staj döneminden sonra İstanbul'da kalmaya karar verip babasının Manisa'daki hazır bürosuna sırt çevirmiş, kendi ayakları üzerinde durabileceğine olan inancıyla önce kendi bürosunu açmış daha sonra bir başka avukatın yanında işe başlamıştı. Orada da tutunamamış olacak ben Manisa'ya dönmem diyerek büyük yeminler etmesinin üzerine geri dönmeye karar vermiş. Bu geri dönüşün sebebinin ben olmasını ne kadar çok isterdim. Mehmet ile ilgili eski hayallerim tekrar gün yüzüne çıkmadan önce zihnimin daha mantıklı olan tarafı beni durdurarak bu geri dönüşün sebebini merak etmem gerektiğini hatırlattı. Sahiden yeminler ederek gelmeyeceğini söylediği bu yere Mehmet'i gelmeye ikna eden veyahut iten sebep neydi. Çok mu mutsuzdu, kendini yalnız mı hissediyordu, arkadaşlarıyla arası mı açılmıştı ya da daha kötüsü arkadaştan öte gördüğü birisi vardı da onunla mı arası kötüydü. Bunların hepsi merak ettiğim ama cevapları bende olmayan sorulardı.
" Yok ne kar suyu ne baş göz etmesi, öyle şey olur mu hiç kız tarafından istek götürülür mü?" Aklında bazı düşüncelerle istemem yan cebime koy dermişcesine sarf etmişti annem bu cümleyi. Onun da damat olarak iyi bir ailenin oğlunu istediği her kız annesi gibi malumdu. Fakat hem aile dostları olan hem de bulundukları çevrede hatırı sayılır bir ailenin oğlunun damadı olması, istediğinden de öteydi. Benim içinse önemli olan Mehmet'ti. Hala onu ilkokuldaki o küçük kız halimle, lisedeki o ürkek kız halimle ve üniversitedeki o bir şeylerin farkına varan olgunlaşmaya başlayan kız halimle seviyordum. Tüm bunlardan ne annemin ne de buradaki kadınların haberi vardı. Heyecanımı belli etmemeye çalışarak çaylarını servis ettim ve usulca sanki konuşulanları duymamış gibi yerime oturdum.
" Yarın Sabahatlerin düğününe gidecek misiniz?" diyerek konuyu dağıtmıştı Özlem abla.
" Evet bizim büyük kızın düğün zamanı çok yardımı dokundu hem altın da takmak lazım. Bu sıcakta giyin süslen zor olacak ama gideceğiz."
Konuşmalar eski seyrine dönmüştü fakat ben eski halime dönememiştim. Hala aklımda Mehmet'in geri dönmesi, beni görüp pişman olması 'Esma, bugüne kadar seni kırdığım için özür dilerim hadi evlenelim' demesi ihtimali dönüp duruyordu. Böyle bir ihtimal üniversiteli Esma'ya göre hiçbir zaman var olmamış, liseli Esma'ya göre ise gerçekleşmesi çok muhtemeldi. Fakat önemli olan şu an belli bir olgunluğa erişmiş öğretmen Esma'nın ne düşündüğüydü. Öğretmen Esma bu konuda susmayı ve şu an için öğrencilerini düşünmeyi evlilik ve aşk mevzularını bir süre daha rafa kaldırmayı tercih etmiş ve konuyu kapatmıştı. Kafamın içinde kapattığım konuya belki bir süre sonra geri dönerdim fakat şu an için bunun ne yeri ne de zamanıydı.
Kadınlar yavaş yavaş kalkmaya başlamışlardı. En sonunda Özlem abla gidince annemle baş başa kaldık.
" Duyduğunu biliyorum kızım. Mehmet'i diyorum. Geri dönüyormuş ailesi de evlendirmek için uygun bir aday bakıyormuş. Bilirsin, ilkokuldan beri Mehmet'i pek bir severim. Senin de iyi anlaştığın bir arkadaşındı-"
"Duydum anne. Duydum, heyecanını da anlıyorum ama Mehmet'in ve ailesinin düşündüğü kızlar benden farklıdır. Hiç o işe kalkışma bence sen."
"O nasıl söz kızım. Neden senden farklı olsunlarmış? Senin neyin varmış? Çok güzel de kızsın, mesleğini eline aldın, ailen arkadaşların seni çok seviyor, çevrenden saygı görüyorsun. Hem Hamiyet hanımlar öyle insanlar değiller. Yok kız şöyle olsun yok böyle olsun demezler seni de severler bilirsin. Hatırlamıyor musun siz küçükken Hamiyet hanım sırf sen seviyorsun diye çarşaf böreği açar getirirdi."
"Anne çarşaf böreğiyle konumuzun ne alakası var?"
"Çok alakası var. Bu durum hem Hamiyet hanımın seni sevdiğini hem de sevdikleri için kendinden bir şeyler vermeyi seven bir insan olduğunu gösterir. Evlilikte kayınvalide önemlidir kızım. Eşinin annesi bir yerde senin de annen olacak iyi anlaşmak iyi geçinmek önemlidir."
"Anne dur hemen evlendirdin bizi. Annesinin beni seviyor olması Mehmet'in de beni seviyor olduğu anlamına gelmez."
"Kızım sevgi bir anda olmaz, sonradan da olur. Bak amcanla yengene görücü usulü evlendiler ama onlardan mutlusu yok. Hamiyet hanımlar kız baktığına göre Mehmet'in de bu durumdan haberi vardır. Mehmet'in haberi olmadan hareket edebilirler mi?. Bu durumu da kabul ettiyse demek ki illa sevdiği bir kız aramıyordur, sevebileceği bir kız arıyordur. Seni de neden sevmesin?" Doğru söylüyordu. Mehmet beni neden sevemesin. Ama sevmemişti işte. Daha önce sevmedi diye şimdi de sevemez miydi? O da ben de büyümüştük, değişmiştik. Belki severdi. Belki. Küçük bir ihtimal de olsa ihtimaldi. İçimdeki lisesi Esma heyecandan yerinde duramıyor, üniversiteli Esma tekrar üzülmekten korkarak daha temkinli yaklaşıyor, öğretmen Esma ise hayırlısıysa olsun diyordu.
"Kız tarafının haber yolladığı nerede görülmüş anne kendimizi rezil etmeyelim. Hem babam istemez öyle 'damadı biz mi bulalım damat bizi bulsun ' der olmaz olmaz." "Kız baban damat diye ölüyor ne istememesi. Ben bu akşam babana konuyu açarım o da uygun görürse ben de konuyu çaktırmadan Yelda'ya söylerim. Sen de duydun, Yelda Hamiyetlere kız bulmaya dünden meraklı. Ama sen önce aklında evlilik var mı yok mu onu söyle. Her şeyden herkesten önce senin ne düşündüğün önemli"
"Niyetim var artık yaşım 27." Yok. Niyetim yok. Dilimle beynim iletişimi kesmiş gibi birden ağzımdan çıkıvermişti sözler.
"Ayy yaşa ben baban gelince konuşur fikrini alırım. Onun da karşı çıkacağını düşünmüyorum zaten." Annem bunu söyleyerek güle oynaya mutfağa gitti. Ben koltukta biraz önce ağzımdan çıkan sözlerin ne anlama geldiğini yeni yeni idrak etmeye başlamışken çoktan etrafı mis gibi mercimek çorbası kokusu sarmaya başlamıştı.
Anneme yardım etmek için kalktım. Yemek kokusu beni biraz daha kendime getirmişti. Babamın işten dönme vakti de yaklaşmıştı. İçimde kendimden hiç beklemediğim bir heyecan vardı beni gören yarın evleneceğimi düşünürdü. Kıpır kıpırdım. Annem de bu halimi fark etmiş olacak ki yüzünde muzip bir gülümsemeyle çorbayı karıştırıyordu. |
0% |