@teddiursa
|
Bu bölüm biraz geçiş bölümü gibi. Beğenip yorum yaparsanız beni çok mutlu edersiniz. Ayrıca hikayenin gidişatını sizlerle konuşmak da beni memnun eder.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Arnavut kaldırımlarda eve bir an önce ulaşma isteğiyle hızlı hızlı yürüyordum . Topuklarımla adeta kaldırımları dövüyordum. Zihnimde Mehmet ile görüşmemizin tüm detaylarını tekrar tekrar geçiriyordum.
Annemle çok samimi bir ilişkimiz olsa da bu tür konuları konuşmakta hiç iyi olmamıştım. Konuşmalarımızı nasıl aktaracağımı bilmiyordum. Şu sıralar ne çok şeyi bilmiyordum.
Kısa süren bir yürüyüşün ardından apartmanın önüne gelmiştim. Apartman kapısını yavaşça açtım, merdivenleri ikişer ikişer çıkmaya başladım. Evimizin kapısına geldiğimde annemin terliğinin olmadığını fark ettim. Bu saatte evde olurdu ama karşı komşumuz, annemin sırdaşı Derya teyzeye gitmiş olabilir düşüncesiyle karşı dairenin kapısının önüne baktım. Annemin terlikleri oradaydı. Konuşmamızın biraz ertelendiğini düşününce üzülmekten kendimi alamadım. Bu durumu bir an önce birileriyle paylaşmak istiyordum. Bu düşünce ile bir hafta boyunca ertelediğim, Zehra'ya yaşadıklarımı anlatma işini gerçekleştirmeye karar verdim. Zaten bu konuşmayı ne kadar ertelersem Zehra'nın bana öfkesi daha fazla olacaktı.
Zehra ile üniversite yıllarında başlayan çok güzel bir arkadaşlığımız vardı. Lisedeki arkadaşlarımı da çok sevsem de Zehra ile iletişimimiz daha farklıydı. Bu saatte çalışıyor ya da nöbetten çıkıp evde dinleniyor olmalıydı. Rahatsız etmemek için mesaj attım.
"Müsait misin?" çok geçmeden cevap geldi.
"Müsaitim n'oldu? Kötü bir şey mi var?" endişelenmesi normaldi çünkü normalde müsait olup olmadığını sormaz ya arar ya da direkt konuya girerdim.
"Arıyorum o zaman." telefon ilk çalışında açıldı.
"Esma iyi misin ne oldu?"
"İyiyim iyiyim merak etme. Kötü bir şey de olmadı. Sana bir haftadır anlatmam gereken bir konu vardı da onu anlatmak istiyordum."
"E anlat kuşum neden o kadar bekledin ki?"
"Beni yolumdan döndürme diye. Çünkü bu işe karşı çıkacağını biliyorum." dedim endişeyle, sesimde hafif bir ürkeklik vardı.
"Esma meraklandırma beni hadi anlat."
"Mehmeti biliyor-"
"Hangi Mehmet, senin Mehmet mi?"
"Evet benim Mehmet."
"Ne olmuş o domuza." sesinden zor zapt ettiği öfkesi anlaşılıyordu.
"İşte o domuz aman yani Mehmet artık lafta benim Mehmet olmaktan çıkıp gerçekten benim Mehmet olabilir."
"Bak bilmece gibi konuşma benimle. Zaten işten dolayı beynim bulanık 24 saattir nöbetteyim. Düzgünce anlat şunu." Zehrayı daha fazla sinirlendirmeden- ki daha fazla sinirlenmesi kimse için iyi olmazdı- konuyu başından alarak anlatmaya başladım. Konuşmamı bitirince telefondan uzunca bir süre ses gelmedi.
"İyi bok yedin." dedi en sonunda. Zehra'dan destekleyici bir tepki beklemesem de böyle bir cevap da beklemiyordum.
"Neden öyle diyorsun ya?"
"Neden mi diyorum? Kızım sana yaşattıklarını nasıl unutabilirsin? Şahsen ben yaşadığımız o günü unutamıyorum."
" O konuda haklısın ama üzerinden kaç sene geçti. Değiştik, büyüdük, geliştik."
"Orası öyle ama ben değiştiğini düşünmüyorum. Ama umarım yanılırım. Şimdi daha fazla konuşamıyorum işe dönmeliyim. Yarın buluşup rahat rahat konuşalım mı?" "Olur olur konuşmaya ihtiyacım var zaten."
"Tamam kuşum öpüyorum seni." telefonu içim biraz buruk ama her şeyi anlatmış olmanın verdiği rahatlamayla kapattım.
Zehra ile konuşurken kapının açılma sesini duymuştum. Annem gelmiş olmalıydı. Şimdi sıra annemle konuşmaya gelmişti.
Odamın kapısı tıklatıldı. Annem kapıyı hafifçe aralayarak başını içeriye uzatmıştı.
"Annem ayakkabılarını görünce anladım geldiğini, çok merak ediyorum anlat hemen her şeyi anlat." yarı telaşlı yarı mutlu bir şekilde bunları söyleyerek odaya girmişti.
Onun bu tatlı telaşını anlayarak gülümsedim. " Gel gel biraz önce Zehra'ya ifademi verdim şimdi sana da vereyim." diyerek yatak başlığına sırtımı iyice yaslayarak yerime yerleştim.
"Gittik. Buluştuk. Konuştuk. Bitti." bu kadar kısa anlatmamın onu kızdıracağını bildiğim için bilerek detaya girmemiştim. Suratındaki kızgın kaş çatıştan da detayları merak ettiği ve beklediği belli oluyordu.
"Şaka yapıyorum şaka."
"Sen şaka yaptığına göre iyi geçti sanırım." diyerek yatağa yanıma oturdu. Bir an önce konuşmaya başlamam için gözlerimin içine yalvararak bakıyordu neredeyse.
"Gittik, buluştuk. Aslında pek de uzatmadan konuya girdi. Birbirimizi eskiden beri tanımamızın bir artı olduğundan, artık yuva kurmak istediğinden ve en mantıklı adayın ben olduğumdan bahsetti."
"Mantıklı aday mı? O neymiş kız?"
"İşte adaylar arasında en çok aklına yatan benim sanırım onu kastetti." annem bu mantık ve aday kısmına biraz sinirlenmiş görünüyordu.
"Mantıkmış, adaymış. Mehmet'i hiç böyle bilmezdim. Ne bu böyle üstten üstten konuşmak."
"Kötü niyetle söylemedi aslında anne, çocuk içinden ne geçiyorsa dürüstçe söyledi. Bu durum bence iyi de oldu. Bir ilişkiye başlamadan tarafların birbirlerinden beklentilerini belli etmeleri doğru bir yaklaşım."
"Sen öyle diyorsan... Aman neyse siz iyi olun da bana bir şey demek düşmez. Hadi işin yoksa gel sebze ayıklayalım akşam yemek için hem birlikte televizyon da izleriz." işim yoktu anneme eşlik edebilirdim ama o sırada telefonum çaldı.
"Sen geç anne ben birazdan geliyorum." gayet sakince telefonu elime alıp kimin aradığına baktım. Mehmetti. Allahım Mehmetti. Neden arıyordu ki? Biraz düşündükten sonra kararından vazgeçmişti de onu mu haber vermek için aramıştı? Kesin öyleydi. O an beni kırmamak için plan yapmak istedi ve şimdi de pişman oldu. Başka neden arasındı ki? Fazla bekletmeden telefonu açtım. "Efendim?" "Tekrar merhaba Esma. Ofise gelince sinema bileti baktım. Bu akşam 21.00 seansına yer var sen de müsaitsen bu akşam gidelim mi?" sesinde biraz heyecan mı vardı?
"Müsaitim." Bir dur be Esma çocuk tam olarak cümlesini tamamlasaydı. Yine heyecanıma yenik düşmüştüm.
"Güzel o zaman ben biletleri alıyorum. 20.00'da seni alırım evinizden, gideriz."
"Olur". Soru sormamıştı aslında yine planı kendi oluşturmuştu. Cevap vermem biraz gereksiz olmuştu.
"Güzel."
"Güzel." karşılıklı olarak birbirimize güzel diyorduk fakat başka cümle kuramıyorduk.
"Tamam o zaman akşam görüşürüz. Ofiste işlerim var kapatmak durumundayım şu an."
"Tamam görüşürüz kolay gelsin sana." Bizim konuşmalarımız hep böyle kısa kısa mı olacaktı? İkimiz de sanki iletişim kurmayı yeni yeni öğreniyor gibiydik.
Telefonu kapattıktan sonra rahatlamayla bir nefes verdim. Kafamdaki o olumsuz düşünceler yine yersiz çıkmıştı. Pişman olduğu için aramamıştı, aksine görüşmemizin iyi geçmesinden cesaretle hemen bu akşama bir buluşma daha ayarlıyordu. Bu da içimdeki o olumsuz Esma'ya kapak olsundu. Olumsuz yanım hayatımın her alanında beni geriye çekmek istiyordu ama ona kulak asmamayı öğrenmeliydim.
Annemin yanına içeriye geçtim.
"Arayan kimmiş?" elindeki börülceyle sorunun cevabından daha çok ilgileniyordu. Gözü çoğu zaman olduğu gibi televizyondaydı.
"Mehmet. Akşam sinemaya gidelim mi diyor. Ben de olur dedim." annem birden elinde ayıklamakta olduğu börülceyi önündeki kaba fırlattı, gözlerini ekrandan çevirip umutla bana bakmaya başladı.
"Ayy çok sevindim annem. Bu çocuk bayağı bayağı ciddi. Ay ne yapsam ki? Kıyafet bakmaya başlasam mı düğün için? Teyzenlere de daha söylemedim. Onlara da haber vermek gerek şimdiden bilet ayarlasınlar."
"Anne dur dur. Yine başladın hayallere. Daha olan bir şey yok. Yavaş yavaş birbirimizi tanımaya başlıyoruz henüz."
"Daha neyini tanıyacaksınız acaba lise yıllarınız beraber geçti. Üniversitede de az buçuk görüştünüz. O evre çoktan bitti." doğru söylüyordu bir yandan ama geçen zamanda hayatlarımız da biz de değişimler yaşamıştık. Tekrar tanıma sürecine girmemiz normaldi.
" İkimiz de değiştik anne kaç yıl oldu. İşleri biraz ağırdan almak gerekiyor."
"İyi tamam sen ağırdan al. Ben birkaç hafta sonra Derya teyzenle gider İzmir'den kıyafet bakarım."
"Of anne!" diyerek börülce ayıklamasına yardım etmeye başladım. Televizyonda aydınlatılmayı bekleyen birçok cinayetten birini işleyen programlardan biri açıktı.
"Anneye of denmez. Güzel güzel ayıkla kılçık kalmasın." televizyondaki programını izlemeye geri dönmüştü. Bense annemin açtığı hayal kapılarını biraz daha aralamaya başlamıştım zihnimde. Beni istemeye geliyorlar, ben kahveleri getiriyorum, Mehmet'in gözlerinin içine bakarak tuzlu olan kahvesini veriyorum, içince önce suratını buruşturuyor sonra memnuniyetle gülümsüyor, aramızda kıkırdaşıyoruz...
"Şu kadınla şu kel olan adam hep kaçamak cevap veriyorlar. Kesin adamın başına bir iş getirdiler. Bak görürsün annem dedi dersin." annemin konuşması ile düşüncelerime ara verdim.
"Konuyu bilmiyorum ki ben anne."
"Nasıl bilmiyorsun? Yarım saattir baştan sona anlattılar ya dinlemedin mi?"
"Dinlememişim anne kafamda başka film dönüyordu."
"Neler dönüyordu bakayım?" muzip bir gülümsemeyle sormuştu. Aslında o filmin ne olduğunu bilen ama benim ağzımdan duymak istediğini belli eden bir gülümsemeydi bu.
"Konuyu bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum vallahi. Çözülürse bana söylersin ben de sana sen demiştin anne derim." diyerek ayıkladığım börülceleri annemin önündeki kaba koyarak odama gittim. Biraz örgü örebilirdim. |
0% |