@teddiursa
|
Tekrar örmeye başladığım atkıyı bu sefer hatasız örmeye çalışırken akşam vakti yavaş yavaş gelmeye başlamıştı. Bu örgü işi beni iyi oyalıyordu. Kendimi geliştirip atkıdan daha zor şeyler de örmeye başlamalıydım. Elimdeki işi komodinimin üzerine bırakıp içeriye annemle babamın yanına geçtim.
"Oo yüzünü gören cennetlik babam. Sen iyi alıştın bu örgü işine." babam pek bir keyifliydi. Sanırım annem bu akşam Mehmet ile sinemaya gideceğimizi söylemişti. Bir kız babası olarak bu duruma karşı çıkması, itiraz etmesi, 'neden benden izin almadın?' demesi beklense de benim babam öyle bir insan değildi. Benim babam, baba gibi babaydı. Bana güvenirdi. Birden içimde babamla gurur duyarak kocaman bir öpücük kondurdum yanağına.
"Vallahi iyi alıştım baba, okullar açılana kadar iyi oyalar beni. Okulların açılmasına da az kaldı ama olsun. Belki sonra da devam ederim."
"Sofra hazır hadi geçin." annemin de babamdan kalır yanı yoktu. O da çok neşeliydi. Keyifle sohbet ederek yemeğimizi yedik. Kimse sinema konusunu açmıyordu ama ara ara saate kayan gözlerden herkesin aklında bu konu olduğu belliydi. Yemekten sonra herkese kahve yaptım ve oturma odasında dizi tekrarlarını izlerken keyifle içtik. Fincanları toplarken babam " Bu akşam diziyi kaçıracakmışsın öyle duydum" dedi sesindeki keyif azalmamıştı. "Evet, Mehmet sinemaya davet etti ben de kabul ettim. Görmek istediğim bir film."
"İyi hadi bakalım. Sevimdim görüşmeye karar vermenize. Hayırlısı olur inşallah kızım."
"Sağ ol baba. Bugünkü görüşme güzel geçti."
Bir sessizlik oldu konu açıldığı gibi kapanmıştı. Babayla bu konular nasıl konuşulurdu ki? "Görüşün, görüşün kızım da laf söz gelecek kadar da uzatmayın mevzuyu. Tabi birbirinizi tanıyacaksınız ama buralar küçük yerler iş biraz uzasa hemen dedikodu olur."
"Dikkat ederim baba ama işin uzayıp uzamaması bana bağlı değil ki. Mehmet'in ailesi nasıl bir yol izleyecek onlara bağlı."
"Haklısın kızım. Ben onların da bu konuyu çok uzatacaklarını düşünmüyorum gerçi. Niyetleri ciddi ki Hamiyet hanım kendisi aradı anneni." babam bunları söylerken benimle konuşuyor gibi değil de daha çok sesli bir şekilde düşünüyor gibiydi.
"Ben hazırlanmaya başlasam iyi olur, size iyi seyirler" diyerek hazırlanmak için odama geçtim.
Yine ne giyeceğime karar verememiştim. Normalde ne giyeceğim konusunda bu kadar vakit harcamazdım. Ama Mehmet'e kendimi beğendirme isteğim vardı ve bu beni normalden daha fazla düşünmeye itiyordu. Her ne kadar kendimi beğendirme isteğim olsa da saçma bir şeyler giyip de kendimi kötü duruma düşürmek istemiyordum. Bu düşüncelerle bir kot pantolon ve baskılı bir tişört giydim. Fazla özenmemiştim hatta hiç özenmemiştim. Acaba bu giydiklerim de saçma mı olmuştu? Fazla özenli bir görüntü çizmemek için sadeliği fazla mı abartmıştım? Aman neyse neydi. Ben böyle giyiniyordum. Yarın bir gün Mehmet ile evlenirsek de giyeceklerim bunlardı. Çocuğun gözünü boyamaya çalışmam gereksizdi ki giyeceklerimle de göz boyanır mıydı bu da ayrı bir soruydu.
Gözlerime rimel sürmeyi bitirmiştim ki Mehmet'ten mesaj geldi.
"Kapının önündeyim, hazırsan çıkalım."
Ne çabuk gelmişti. Yola çıktığını bile haber vermemişti. "İniyorum" yazdım telefonu çantama attım ve odamdam çıktım. Annem ve babam her zaman olduğu gibi diziye dalmışlardı.
"Mehmet gelmiş, ben çıkıyorum. Görüşürüz."
Görüşürüz." dediler bir ağızdan ve dizilerine geri döndüler.
Merdivenlerden ikişer ikişer inerek apartman kapısına geldim. Derin bir nefes alarak kapıyı açtım.
Oradaydı. Arabanın içinde beni bekliyordu. Biraz sıkılmış bir şekilde telefonuna bakıyordu. Bekletmemiştim de, neden bu kadar sıkılmıştı ki?
"Bekletmedim umarım ." diyerek arabaya bindim.
"Hayır yeni gelmiştim zaten." yüzünde yine samimiyetsiz bir gülümseme vardı. Halbuki son görüşmemiz iyi geçmişti. Şimdiki bu tavrını anlayamıyordum.
"Sevindim." Söylediğime karşı cevap vermeyerek arabayı çalıştırdı ve sinemaya doğru yola çıktık.
Onun da benim gibi heyecanlı olduğu belliydi ama bu heyecanının olumlu duygulardan mı kaynaklandığını ya da stresten mi kaynaklandığını çözememiştim.
"Ee devam filminden beklentin neler?" aramızdaki sessizliği bozacak bir konu arıyordum. En iyisi de filmden bahsetmekti.
Hemen kendini toparladı ve yüzü biraz da olsa gevşedi.
"Evet var. İlk film çok üstü kapalı bitti. Adamın intikam alıp almayacağını merak ediyorum daha doğrusu güzel bir intikam hikayesi izlemek istiyorum."
"Gelmeden aynılarını düşündüm. Karakter yapılan haksızlık konusunda sessiz kalacak biri değil ben de nasıl intikam alacağını merak ediyorum."
10 dakika boyunca filmden konuşmuştuk. Mehmet, arabayı otoparka park etti ve sinemaya doğru yürümeye başladık.
"Daha filmin başlamasına var istersen kafede bir şeyler içelim." heyecandan ağzım dilim kurumuştu bir şeyler içmek iyi gelirdi. Teklifini kabul ettim. Yine kuytu bir yer bulup oturduk. Mehmet kahveleri almaya gitmişti. Birkaç dakika sonra elinde kahvelerle geldi. Ona ilk defa o zaman dikkatli bir şekilde baktım. Yine harika olmuştu. Bir insan her yaşında mı bu kadar güzel olurdu. Onun için bilerek yakışıklı sıfatını kullanmıyordum çünkü o sıfat içinin güzelliğini de yansıtmakta hafif kalıyordu. Güzeldi o. Güzel adamdı.
"Çok sıra yoktu Allah'tan. Hemen aldım geldim." bu sefer içten gülümseyerek bakmıştı gözlerime. Gülümsemesine karşılık verdim.
Aramızda ufak bir sessizlik oldu. O da benim gibi bu sessizlikten rahatsız olmuş olacak ki " Birbirimize o kadar uzak kalmışız ki konuşacak konu bulamıyoruz değil mi? "dedi gülümseyerek. Bu dediğine ben de güldüm. Çünkü haklıydı. Uzak kalmıştık birbirimize. Bunun sorumlusu da aslında kendisiydi. Bunu ona söylemekten de çekinmedim.
"Bu biraz da senin suçun değil mi?" söylediğime şaşırmıştı. Dudakları hemen bir şey söyleyecek gibi hafifçe aralandı. Bir an söylemekten vazgeçip dudaklarını kapattı. Sonra söylemeye karar vererek " Bu benim suçum olduğu kadar senin de suçun değil mi Esma? Tüm suçu tek başıma üstlenemem. Üniversitedeki arkadaşlarımızın yanında sarhoş olup bana ilan-ı aşk ettin." Yıllardır unutmaya çalıştığım o kötü anı yeniden hortlamak üzereydi. Olmaz olmaz şimdi o anları düşünemezdim. Şu an öz güvenim vardı ama o anıyı düşünürsem bunu kaybedeceğimi biliyordum. O rezil günde sadece kendimi değil Mehmet'i de rezil etmiştim. Daha okuldaki mektup anısının hisleri benden gitmemişken bu anıyı da hatırlamak beni iyice dibe çekecekti. Daha fazla düşünmemi engelleyerek "Haklısın. Bir kısmı da bana ait. O gün için senden özür diledim ama istersen tekrar dilerim. Yaptığım yanlış olmasa da o ortamda pek de doğru değildi." dedim. Tek yapabileceğim özür dilemekti. O gün de dilemiştim bundan sonra da dilerdim.
"Hayır hayır özür dilemene gerek yok. Aslında şimdi düşününce o gün verdiğim tepki aşırıydı asıl ben senden özür dilerim. Ama o zaman için hoşlandığım kızın bunu duyması hiç hoş olmamıştı." Mahcubiyetle başımı önüme eğdim.
"Utanmana hiç gerek yok. O kızla zaten sonra sevgili olduk ve anlamışsındır sonu pek iyi bitmedi. Ayrıca o gün çok tatlıydın. Seni ilk ve tek sarhoş gördüğüm zamandı sanırım." diyerek sözlerine devam etmiş ve çenemden tutarak hafifçe başımı eğdiğim önümden kaldırmıştı. Gülen gözlerle bana bakıyordu.
"Utanmama gerek var çünkü seni sevdiğimi bile bile gözlerinin içine bakmak çok garip geliyor."
"Alışsan iyi olur o zaman çünkü bundan sonra sık sık gözlerimin içine bakacaksın." Allahım bunları duymak için kaç sene beklemiştim. Sonunda bu sözlerin Mehmet'in ağzından dökülmesine şahit olmak nasip olmuştu bana.
"Sen öyle diyorsan alışırım." karşılıklı gülümseyip birbirimize bakıyorduk. Yine bir sessizlik olmuştu ama bu sefer bu sessizlik hiç de rahatsız edici değildi.
"Ee o günden sonra bir daha sarhoş olup ilan-ı aşk ettin mi? " bunu kahkaha atarak söylemişti. Beni aha fazla utandırmaya çalışıyordu.
"O günden sonra benimle görüşmedin ki." cevabımla yine onu şaşırtmayı başarmıştım. Kahkahaları söndü ama suratı beklediğim gibi sertleşmedi. Aksine daha da yumuşayarak gözlerimin içine bakmaya devam etti.
"Sen beni gerçekten seviyorsun değil mi Esma?" bunu hala soruyor muydu? Sevdiğimi göstermek için ne yapmalıydım? "Yani gerçek gerçekten seviyorsun" diye devam etti sözlerine.
"Gerçek gerçekten ne demek Mehmet? Bunun daha gerçeği nasıl olsun?" dudakları yine kıvrılmış, gülümsemesi gözlerine yansıyordu.
"Doğru. Peki başka kimse de mi olmadı hayatında?" bunu gerçekten merak ederek sormuştu.
"Oldu tabi ama anlaşıldığı üzere onlar da pek iyi gitmedi." onun sözlerine gönderme yapmıştım ama anlamamış gibiydi.
"Kimlerdi onlar?"
"Bizim fakülteden ve kulüptendiler sen tanımazsın."
"-ler, birden çok kişiler yani?" sandalyesinde geriye yaslanıp kollarını önünde birleştirmişti.
"Ne oldu daha ilişkiye başlamadan kıskançlıklar mı başladı?" Neler diyordum böyle? Kendi cüretkarlığıma şaşırıyordum. Mehmet'in karşısında bu şekilde konuşacağım daha bir hafta önce bile aklıma gelmezdi. Bu Esma'nın hangi Esma olduğunu bilmiyordum ama hoşuma gitmişti.
"Birincisi ilişkinin başlamadığını kim söyledi, ikincisi kıskanmadım merak ettim belki tanıdık biriLERidir diye." son kısmı vurgulayarak söylemişti. Kabul etmese bile kıskandığı belliydi. Şu erkekler ne garip yaratıklardı. Kıskanmak için bir şeyi sahiplenmeleri yeterli oluyordu. O şeyi sevmeseler bile...
Bir dakika bir dakika , o ilişkinin başladığını mı ima etmişti. Ve benim jetonum geç düşmüştü.
"Yani şu an bir ilişki içinde miyiz?" küçük bir kahkaha attı ve kahvemi tutmakta olan ellerimi tutmak için uzandı. Ellerimi tutmuştu. Sıcak kahvenin etkisinden olmadığından emin olduğum bir sıcaklık vardı ellerinde. Yumuşak bir sıcaklıktı. Bundan sonra tamamen ve sadece benim hissedebileceğim bir sıcaklık. Kahveyle bir alakası yoktu.
"Bence bu bir ilişki, sence?" bu bir ilişki miydi gerçekten. Daha bu ikinci görüşmemizdi. Ama daha önceden birbirimizi tanıdığımız için normal flört kurallarına tabi değildik sanırım.
"İlişki sanırım." dedim kendimden emin olmayarak.
"Hala sanıyor musun? " dedi tutuşmuş ellerimizi göstererek.
"İlişkiymiş" dedim ben de onunla birlikte gülerek. Gözlerimiz birbirinden ayrılamıyordu fakat seansın başlayacağını haber veren zil çalmıştı mecburen bu huzur ortamından çıkmak zorundaydık. Kahvelerimizi alarak el ele salona doğru ilerledik. |
0% |