@teddiursa
|
Telefonun açılması uzun mu sürmüştü? Yoksa yaşananları Gülbin'e anlatmakta geç kaldığım ve tepkisinden korktuğum için mi bana uzun geliyordu bilmiyordum. Uzun bekleyiş sonunda bitmiş ve Gülbin'in neşeli sesi duyulmuştu. Akşamın bu saatinde dahi neşeli olmayı becerebilen bir insandı. "Aloo? Hayırdır bu saatte?" "Hayır hayır canım." konuşmaya nasıl başlayacağımı artık biliyordum. Zehra'ya da anlattığım için artık tecrübeliydim. Ama Gülbin, Mehmet'i Zehra'dan daha iyi tanıdığı için vereceği tepkiyi kestiremiyordum. " Nasılsın? Nasıl gidiyor hayat?" Onunla konuşmakta zorlandığımı anlasın ve bana çok da kızmasın diye çekingen bir ses tonu kullanarak sormuştum soruyu. "Benim iyi gidiyor, bildiğin gibi de sen bu saatte aradığına göre benimle paylaşmak istediğin bir şey var gibi." sesi biraz kırgın mı geliyordu? Daha biraz önce neşeliydi. "Bunu sadece saattin geç olmasından mı çıkardın yoksa başka bir şey mi var?" halen daha çekingen ve ürkek ses tonumu sürdürüyordum. "Aslında evet birkaç bir şey duydum. Sen ve Mehmet hakkında." sesi bu duyduklarının gerçek olmamasını canı gönülden diliyormuşcasına kısık çıkmıştı. "Evet. Ben de artık sana bu konuyu açmak için aramıştım ama sen duymuşsun. Nereden, kimden duydun?" "Annemden. Mehmetin annesi ile dernek kahvaltısında karşılaşmışlar. Orada herkese sizin güzel bir arkadaşlığınızın başladığından bahsediyormuş." bunları söylerken sesi hissizdi. Bana kızsın, bağırsındı. Kabulümdü. Ama hiçbir hissini yorumlayamamam beni korkutuyordu. Arkadaşlığımız zarar görecek diye korkuyordum. Gülbin, kaybetmeyi asla istemeyeceğim kadar değerli bir dosttu benim için. Ama ondan da beni anlamasını bekliyordum. Mehmet ile neler yaşıyorduk ben bile bilmiyordum. Benim bilmediğim ve anlamlandıramadığım bir durumu başkasına anlatmak çok zordu. Hele ki bu başkası, Mehmet'i tanıyan Gülbin ise. Tüm bunları bir kenara bırakırsak Hamiyet teyze herkese benden mi bahsediyordu? İçim sımsıcak oldu. Mehmet'i bilmiyordum ama annesi beni gerçekten seviyordu. Mehmet ile aramızda bu durumlar olmadan dahi tatlı ve kibar bir kadın oklarak tanımlıyordum Hamiyet teyzeyi ama şimdi tatlının tatlısı, kibarın da kibarıydı. "Orada mısın?" düşüncelerime dalıp Gülbin'i telefonda biraz bekletmiştim. "Buradayım. Sana kuracağım cümleleri toparlamaya çalışıyorum." sesim bu sefer çekingen değil ama biraz sıkkın çıkmıştı. Elimde değildi. "Sıkılma sıkılma anlat. Biliyorsun yanlış yapsan da doğru yapsan da ben yanındayım. Ama kendi fikrimi de acımasızca söylerim bunu da biliyorsun değil mi?" Biliyordum. Beni korkutan da fikirlerini doğrudan söylemesiydi. "Biliyorum." "Ee anlat bakalım şimdi, neler oldu?" Aynen Zehra'ya anlattığım şekilde Gülbin'e de anlatmıştım yaşadıklarımı. " Emin misin Esma? Sırf aşık olduğunu düşündüğün ama seni sevmeyen biri ile evlilik düşünmek ne bileyim bana pek mantıklı gelmiyor." "Emin olmak istiyorum. Ayrıca ona aşık olduğumu düşünmüyorum ben direkt ona aşığım. " birkaç nefes sonra sözlerime devam ettim "Mehmet değişmiş Gülbin, bana lisenin ilk zamanlarındaki gibi davranıyor. Bana bakıp gülümsüyor , öyle eskisi gibi kafasını çevirip ben yokmuşum gibi de davranmıyor." "Bunlar bir değişim değil Esma yani ciddi değişimler değil. Mehmet'in karakterini değiştirmesi lazım ve bence bu mümkün görünmüyor. Ayrıca üzerinde durulması gereken konu Mehmet'in sana karşı olan bu davranışlarının neden değiştiği. Anlattığın kadarı ile bu çocuk bir an önce evlenmek istiyor. Neden? Sakın benimle evlenmeyi çok istediği için deme ben inanmam. Çünkü sen olmasaydın da başka birisi ile bu yola girecekmiş." bir çırpıda söylemişti içindekileri. Benim araya girmeme bile müsaade etmemişti. "Yaşı 28 artık evlenmek istemesinde ne var ki? Bir an önce evlenmek ve düzenini, yuvasını kurmak istiyor. Bence bunda bir şey yok." "Sence yok ama bana bir garip geldi." dedi şüphelendiğini belli eden bir ses tonuyla. Bunu Gülbin'e itiraf etmemiştim ama Mehmet'in bu aceleci tavırları bana da garip gelmiş ve biraz da rahatsız etmişti. "Neyse boş ver şimdi bu kısmı. Sana ne soracağım. Yarın iş çıkışı Mehmet'in arkadaşlarıyla İzmir'e gideceğiz. Sen de gelmek ister misin? Hemen reddetmeden şunu belirteyim arkadaşlarıyla tanışacağım ve çok heyecanlıyım yanımda olmana ihtiyacım var." sonlara doğru sesim yalvarır gibi çıkmıştı. Kısa bir sessizlikten sonra " Ben Mehmet'ten hoşlanmıyorum diyorum sen bana arkadaşlarıyla tanış diyorsun." "Ben kararlıyım Mehmet konusunda Gülbin. Hani her kararımda yanımda olacaktın?" Yine kısa bir sessizliğin ardından "Tamam. Yarın iş çıkışı alırım seni, gideriz." dedi. Sesi memnuniyetsiz gelmişti. O ortamda bulunmak istemiyordu ama canım arkadaşım benim için katlanacaktı. "Yok senin almana gerek yok. Mehmet bizi alacak hep birlikte gider geliriz." " İyi madem ben de araba kullanmamış olurum." Gülbin araba kullanmaktan nefret ederdi. Belli bir sebebi yoktu ama şoför koltuğuna oturduğu anda stresleniyor boncuk boncuk terliyordu. Mehmet, Gülbin'i bu durumdan kurtardığı için artı puan alır belki diye ummuştum. " Bu arada orada buluşacağımız kişilerden bazıları bizim lisedenmiş. Belki hatırlarsın Sinan, Enes ve Seda." "Iyy hatırlıyorum. Özellikle Enes ve Seda. Bütün teneffüslerde mıç mıç takılırlardı. İğrenç aşk böcekleri." dediğine ufak bir kahkaha attım. Enes ve Seda'nın o hallerini hatırlıyordum. Ders aralarında nerede kuytu köşe var orada takılırlar, nöbetçi öğretmenden köşe bucak kaçarlardı. "Umarım hala öyle değillerdir ve temas bağımlılıklarını aşmışlardır." diyerek Gülbin'in sözlerini devam ettirdim. "Şimdi kapatıyorum. Daha Zehra'ya da olanları anlatacağım. Görüşürüz. "Yarın Zehra da gelecek mi? Lütfen gelsin. Yalnız kalmak istemiyorum." "Şimdi soracağım ona da ama nöbeti olabilir. Hem nasıl yalnız kalmak istemiyorsun? Ben varım ya." "Mehmet'in yanında olduğunda sana güvenmiyorum. Her an yalnız kalabilirim." "Çok kötüsün" fakat dediğinde haklıydı. Mehmet'in yanında ben ben olmaktan çıkıyordum. "Yarın görüşürüz" diyerek devam ettim. "Görüşürüz. Öpüyorum." Ohh. Bu konuşma da bitmişti. İçim ferahlamıştı. Çok sert bir tepkiyle karşılaşmamıştım. Arkadaşlarımla çok rahat konuşmam gerekirken neden bu kadar stresleniyor, endişeye kapılıyordum bilmiyordum. Aslında kendime dürüst olmak gerekirse biliyordum. Onların hoşlanmayacağı şeyler yaptığım ve tepkilerinden korktuğum içindi. Şimdi sıra olanları Zehra'ya anlatmaktaydı ama kendimi çok yorgun ve bir konuşmayı daha kaldıramayacak kadar güçsüz hissediyordum. Bu yüzden aramaktansa mesaj atmayı tercih etmiştim. Mesajda, Mehmet'in evlilik konusunu açtığını, birkaç güne istemeye gelme durumunun olduğunu, ve Mehmet'in 'planından' bahsetmiştim. İkinci mesajda ise yarın arkadaşları ile İzmir'de buluşacağımızı, gelmek isteyip istemediğini sormuştum. Sonuna da iki öpücük emojisi ekleyerek göndermiştim. Şimdi konuşacak biri kalmadığı için gerçekten kendimle baş başa kalmıştım. Pijamalarımı giyip kitap okuma kisvesi altında düşüncelere dalma vaktiydi. Beyaz üzerine pembe ve mor puantiyeli pijamamı giydikten sonra kendimi günün tüm yorgunluğuyla yatağa atmıştım. Komodinin üstünde duran kitabımı almış ve gece lambamı açıp odanın ışığını kapatmıştım. Yatağa uzanıp elimdeki kitabı okumaya başlamıştım ama bir türlü odaklanamıyordum. Aklımda Mehmet'in samimiyetsiz gülümsemeleri ve neden acele ettiği konuları dönüp duruyordu. 'Bu çocuk sana hep mi samimiyetsiz gülüyor Esma ?' diye sordum kendi kendime. Yo hep o şekilde gülmüyordu. Çok içten gülüşleri de vardı. Mesela çaya övgü yağdırdığım o zaman...Tıpkı lisedeki gibi gülümsemişti bana. Ya da sinemada sohbet ederken hep içten gülümsemişti. Ama neden acele ettiğini sorduğum an tavrı değişmişti. İşte yine acele etme konusuna gelmiştim. Mehmet gerçekten Gülbin'in de dediği gibi acele mi ediyordu yoksa benim pek de gönüllü olarak savunmadığım gibi sadece bir an önce yuva mı kurmak istiyordu? Yine cevapları olmayan sorularla elimdeki kitaba yazık etmiştim. Bir haftadır elimde sürünüyordu şu kitap ama bir türlü bitiremiyordum. Ben eskiden- yani bir hafta öncesine kadar- böyle değildim. Kitap okumadan duramaz, bir kitabı bir haftadan fazla elimde tutmazdım. Ama şimdi kitabı bitirmeyi bırak ön söz kısmını bile zar zor geçebilmiştim. Mehmet beni şimdiden kötü etkilemeye başlamıştı. Hem içine daldığım düşünceler hem de okumaya çalıştığım kitabın da etkisi ile gözlerimin yavaş yavaş kapandığını hissediyordum. ************************************************************************************ "...uyandır uyandır. Bir şey olmaz. Hemen haberi olsun onun da." odamın kapısından sesler geliyordu. Uyku mahmurluğuyla pek anlayamıyordum ama sanırım annem ve babam ufak bir tartışmaya tutuşmuşlardı. "Kız uyusun işte ne acelesi var. Uyanınca öğrenir." demişti babam. Neyi öğrenecektim. Sabah sabah ne olmuştu? " Gelin gelin, uyandım ben. Neyi öğrenmem gerekiyor?" dedim bir yandan da esneyerek. "Uyandırdın işte kızı, muradına erdin mi?" babam, anneme olan kızgınlığını sürdürüyordu. "Erdim. Uyansın zaten artık saat 11 oldu." annem bir yandan babama laf yetiştiriyor bir yandan da yatağıma, yanıma oturuyordu. Eğildi ve beni iki yanağımdan da öptü. "Günaydın güzel kızım benim. Sana en az senin kadar güzel bir haber getirdim." babama kızgınlığını bir tarafa bırakmış şimdi sesi son derece neşeli ve heyecanlı geliyordu. İyice meraklanmıştım. Yatakta toparlanarak daha dik bir konuma geldim, sırtımı yatak başlığına yasladım. Dikkatlice annemin ağzından çıkacak cümleleri bekliyordum. Kendisini dikkatle beklediğimi görünce devam etti. " Biraz önce Hamiyet hanım aradı. Ayy Esma sesini bir duysan nasıl neşeli nasıl neşeli. Büyük bir keyifle halimizi hatrımızı sordu önce. Sonra sizin Mehmet ile sinemaya gitmenizden bahsetti..." annem konuşuyordu ama bir türlü sadede gelememişti. Bir an önce konuya girmesi için bekliyor, ağzından çıkan her kelimeyi zihnime kazıyordum. Ama annem yine detaylara takılmıştı. Babam da benim gibi sabırsızlanmış olacak ki odamın kapısından kafasını uzattı ve "Bu cumartesi seni istemeye geleceklermiş, müsait misiniz diye sordu" dedi. Ne? O günün yakın bir günde olacağını biliyordum ama günün adı koyulunca şaşırmıştım. Cumartesi. Bugün çarşambaydı. Cumartesiye ne kalmıştı ki? Ne yapacaktım. Önce el mi öpecektim kahve mi verecektim? Kolonya ne zaman tutuluyordu? İkramlıklar kahveden önce mi veriliyordu sonra mı? Zihnim bir sürü gereksiz soruyla dolmuştu. " Ben söyleyecektim ne güzel neden araya giriyorsun?" diyerek babama çıkışmıştı annem. Onlar kendi aralarında yeni bir tartışmaya tutuşmadan önce kesmeliydim. "Siz ne dediniz peki?" ikisi de orada olduğumu hatırlayıp bana dönmüşlerdi. Yine senkronize bir şekilde "Müsaitiz." dediler sanki bu soruyu sormam hataymış gibi bakıyorlardı. Annem oturduğu yerden kalktı ve kapıya yöneldi. "Hadi giyin kahvaltıya gel biz de öğlen yemeği yiyeceğiz. Mutfakta konuşalım." annem bunu söyledikten sonra ikisi de odadan çıkmıştı. Ben yine bin bir düşünce ile baş başa kalmıştım. Annemleri bekletmemek için hızlıca üzerime bir şeyler geçirip mutfağa doğru ilerledim. |
0% |