@the_bookbender
|
3. Bölüm: uzak değil artık senin yola çıkma günün. "...uzak değil artık senin yola çıkma günün." Odysseai 8.Bölüm 150.pasaj Diablo Kafe Kocaeli saat 09:42 12 Kasım 2023 "Oğlum yardımına ihtiyacım var. Kızımın katilini bulmak istiyorum." Buz kesmiş bedeni ile bir süre kaldı bu şekilde. Sonunda gücünü toplayıp uzaklaştı Haşim' den. Gözlerine bakacak kadar uzaklaşınca korktuğunun başına geldiğini anlıyordu. "Neler oluyor?" Bu konuda en yakın bilgiye onun ulaşacağı düşünülürse bir şeylerin varlığından haberdar değildi. Gelecek her cevabın bundan sonra her şeyi değiştireceği o kadar belliydi ki gerilmeden edemiyordu. Olayların başladığı yere dönmekten daha fazla acı verecekti. "Ben- yüzünü körfeze döndü- daha fazla böyle devam edemem. Serhat- yüzünü Bedir'e çevirip gözlerine baktı- acılar içinde kıvranıp duruyor. Bilinmezlik içinde hiçbir yere ait olmadan yaşayıp gidiyor. Yaşananlara dair hatırladıkları onu yiyip bitiriyor. O zaman bir şeyler yapamadım. Fakat şimdi bir şeylerin çözüme kavuşması için daha fazla imkana sahibim ve torunuma bir gelecek vermek istiyorum." Bedir'in zihninde bu sözlerdeki öznenin adı değişiyordu. Hüma'nın çığlıkları kulaklarında yankılanıyordu. Ne yapacağını bilmiyordu. Evde sayıklayarak uyuya kalan kızını görmek istiyordu. "Ne yapmamı istiyorsun?" "Dosyayı senin almanı istiyorum. Senden başkasına güvenemem." Kayıpların yakınlaştırdığı iki kişiydiler. Haşim, kararsız kalan Bedir'in toparlanması için zaman tanımak istedi. Bedir, kafasını eğip düşünmeye başladı. Gerginlikle oynattığı alyansını bırakıp sonunda cevap verdi. "Ben sana haber edeceğim. Düşünmem gerek." "Ceset soğudu ama yüreğim soğumadı Bedir. Geçe kalma." Cengiz Topel Havalimanı/ Kocaeli Uçaktan inen Serhat, sersemlemiş olduğu için tam olarak bir şeylerin farkında değildi. Emel'in sürüklemeleri eşliğinde ilerliyordu. Kocaeli'nde yolunu bulacak kadar uzun bir süre bulunmamıştı. Kaçtığı bu şehirde onu yoran yoğun bir duygu sisi vardı. Beyni bulanıyor, yapacağı şeyler konusunda sonsuz bir kuyuya düşüyor gibiydi. Burada bulunma sebebini hatırlatarak kendini telkin etse de bunun getirdiği gerginliği yok edemiyordu. Hareketlerini kırk kere zihninde tartıyor, yaparken tereddüt içinde kalıyordu. Emel ile çevirdiği takside eve doğru ilerlerken etrafını inceledi ve geçtiği yerlere tanıma isteği ile baksa da geldiği yere tamamen yabancıydı. Yıllarca kaçtığı bu yerden hem kaçmak hem de tanımak istiyordu. Emel'in koluna sarılarak uyuya kalması ile gözlerini ona çevirdi. Bu kızın cana yakın yaklaşımı onu şoka uğratsa da iyi geliyordu. Yol boyunca bu hisler içinde ilerledi. "Geldik abi." Taksicinin sözleri ile kala kaldı. Etrafına baktığında büyük bir villa ile karşılaşmayı beklemiyordu. En son kaldıkları evden bu büyük villaya geçiş şaşırtmıştı. Cevap vermeden durduğu bu sürede kuzeninden gelen cevapla kapıyı açıp indi. Camdan parayı ödedi. Kalbinin atışını hissediyordu. Bilgisine sahip olduğu bir hastalığa rağmen kendini kaybetmenin ne acınası olduğunu düşündü. Bilginin varlığı yavaş yavaş sirayet ediyordu davranışa. Açılan bu kapının ardında görmek istediği kişileri göremeyecek olmasına rağmen bu heyecanı bazı şeyleri tam olarak kabullenemediğini gösteriyordu. Önünde ilerleyen Emel'in ardından yürüyordu. Kapının solundaki güvenlik geldiklerini görüp kapıyı açtı. Uzun boylu, beyaz tenli ve yapılı bir adamdı Arif. Emel'in yüzüne büyük bir gülümseme ile bakıp, konuşuyordu. Kuzenine yol verdiğinde arkasından ilerledi. Emel erken davranıp Büyük koyu kahve kapıya yaklaşıp zili çalmıştı. Açılan kapının önünde beliren kadınla diyaloglarını uzaktan dinliyordu. Ayaklarının bu isteksizliği o kadar belirgin idi ki Emel ardından gelmediğini düşünerek ona bakıp kadınla konuşmasını sonlandırdı. Yanına yaklaşıp elinden çekerek kapıya doğru ilerledi. Kadının büyük bir gülümseme ile baktığını görünce başıyla selam verdi. İçten içe kendini buraya ait hissetmiyordu. Aslında bu yaşına kadar aidiyet hissettiği bir ev olmamıştı. En son hatırladığı yer küçükken anne ve babası ile yaşadığı ev idi. Evi dışarıdan inceleme fırsatına sahip olmasa da en az iki katlı olduğunu tahmin ediyordu. Kapının solunda kalan merdivenlerden ilerleyip kocaman salona doğru ilerlediler. Kapıyı açan kadının sağ taraftaki mutfağa doğru gittiğini göz ucu ile gördü. Salondaki bej renkteki koltuk takımına oturdular. Buraya geliş amacını hatırlayıp konuştu. "Dedem nerede? Neden hastaneye gitmedik?" Emel'in gözlerini kaçırdığını görünce bir şeyler olduğunu fark etti. "Neler oluyor? Dedem iyi mi?" Birine daha yetişememenin acısı kalbini sıkıştırdı. Emel, onun bu halini görünce sakinleştirmek adına eline uzanıp tuttu. Buz tutmuş elleri ve dolmaya hazır gözleri ile Emel yaralarının onu tükettiğini görüyordu. Bu işe kalkıştığı için bulanan aklı şimdi sakindi. İrin içindeki bu yaraya tedavi şarttı. "Dedem, uyuyordur şuan üst katta." "Nasıl yani? Durumu kötü dedin, nasıl onu hastanede müşahede altına almazlar?" Her soru ile gerildikçe gerildi Emel. Cevap için çırpınırken kapının tekrar çalması ile bir süre duraksadı. Kapıyı açan çalışan kadının arkasındaki dedesi ile beraber yüzünü Emel'e çevirdi. "Neler oluyor?" Kocaeli saat: 14:27 13 Kasım Kırmızı ışıkta bekleyen taksinin içinde bugün gerçekleşecek psikolog seansında yapacağımız konuşmaları düşünmek istemediğim için kulaklığımı takmış duygusal bir şarkı dinliyordum. "Seni öpmek istiyorum. Seninle vakit geçirmek. Sırlarını tutmak, her anınla ilgilenmek. Sana sarılmak, Seni beklemek..." Onun, ayaklarına koyduğum başımı daha iyi yerleşmek için hareket ettirdiğimde güldüğünü duyabiliyordum. Gözlerimi açınca altında oturduğumuz yaz çiçekleri ile bezeli ağacın dalları takıldı ilk olarak. Sonra can yakmayan bahar güneşi altında parlayan mavi gözleri geldi karşıma. Yüzüme eğilmiş, bana tebessüm eden bu neşeli yüzü görmek içimde baharın bin bir çiçeklerini açmıştı. Ona olan bu sevgimi nasıl dile getirebilirdim bilmiyordum. Kalbimdeki varlığına o kadar aşinaydım ki yok olduğunda ne yapacağımı bilmiyordum. Bu korku dolu düşünceler içinde ağlamaya başlamıştım. Havanın aniden karardığını ve bana korku içinde bakan mavi gözleri görünce durdu tüm ağlayışlarım. Elimi uzattım yanağına doğru ve okşadım soğuk bedenini. "Lütfen sevgilim gerçek ol. Çünkü eğer olmazsan..." Yüzüme eğilen yüzünü dolan gözlerimden görebiliyordum. Anlımda hissettiğim dudaklarını... Telefonun çaldığını işiten kulaklarımla beraber yine bitmeyen hayallerden birine daldığımı anlamıştım. Yüzümdeki gerginlikten ağladığımı anlamıştım. Elimle yüzümü silip telefona baktım. Babamın aradığını görünce derin bir nefes aldığımda taksici ile göz göze geldim. Başımı pencere çevirip telefonu açtım. Kulağıma gelen sesi ile beraber kendime kızdım içimden. Bu gerçeklikte bana kollarını açan babamın varlığını hatırlamak beni toparlanmam için destekleyen bir sebepti. "Hüma kızım." Cevabım gecikince bir kaç kez daha seslendi. "Babacım." Rahatlayan sesini duyunca gözlerim tekrar doldu. Bu adamı her şeyden çok benim bu hallerim yıkıyordu ve ben hala hayallerime tutunmaya devam ediyor onu üzüyordum. "Doktora gittikten sonra benim yanıma emniyete gelir misin kızım?" Sebebini anlamasam da kabul edecektim. "Tabi babacım." Biraz duraksadı ve bu iki gündür gerilen tavrı ile konuşmaya devam etti. "Seni çok seviyorum biliyorsun değil mi Hüma?" Anlamıyordum fakat babama güveniyordum. "Biliyorum. Ben de seni çok seviyorum." Bir süre suskunlukta durduk. "Neler olduğunu bilmiyorum fakat-duraksayıp nefes verdim- sana güveniyorum baba." Susmaya devam ettiği için kapattığını sandım fakat daha sonra konuşmaya devam etti. "Her şeyi senin iyiliğin için yapıyorum." Telefonun kapandığını belirten sesler gelince kalakaldım. Bir süre sonra da geldiğim üç katlı binaya taksiden inip giriş yaptım. Klinik psikolog Aslı Kadir yazılı dairenin önünde durdum. İlk katta olan bu evin kapısını çalıp bir süre bekledim. Kapıyı kibar erkek asistanı açtı. Beni bekletmeden odaya aldılar. Bir süre etrafın dekorasyonuna baktım. Burası üç kişilik bir koltuk, karşısındaki tekli koltuk ve masanın dışında pek mobilyaya sahip değildi. Sadece duvarlarda monte edilmiş raflardaki sembolik heykeller vardı. Üç maymun ve düşünen adam heykelleri ile doldurulmuştu. .Çiçek yoktu ve oda boydan boya krem rengiydi. Bir süre durup bunları incelemek beni oyalasa da sıkıldım bu bekleyişten. Kapının açılması ile başörtülü orta boylu doktorum göründü. Beyaz teni ve renkli gözlerine bakmayı seviyordum. Yüzünde bir gülümseme ile beni selamladı ve yerleşti. Önümdeki su bardağını alıp beklemeye başladım. "Nasılsın Hüma? Bu hafta neler konuşmak istersin?" Yüzüne baka kaldım ve düşündüm bir süre ne konuşmak istiyordum? "Bilmiyorum." Kafasını salladı ve devam etmemi bekledi. "Baban bir kriz geçirdiğini söyledi." Başımı salladım ve söyleyeceklerini bekledim. "Neden olduğunu düşünüyorsun?" "Bilmiyorum." konuşmak o kadar zordu ki artık hiçbir şey bilmiyordum. “Ne hissediyorsun?” Cevabımı gözlerimi arkasında duran üc maymun heykeline çevirmişken verdim. “Kaybolduğumu düşünüyorum. O kadar güvensiz bir yerdeyim ki neyin gerçek neyin doğru olduğunu şaşırdım. Güvensiz hissediyorum.”Kafasını sallayıp sözümün devamını bekledi. “Canım çok yanıyor. Onu söndüremiyorum. Babamın gözlerindeki acıyı gördükçe kahroluyorum.” Elindeki kağıda aldığı notlarla beraber beni dinlemeye devam ediyordu. “Bu konuda yapabileceğim tek şey o hayalleri bırakmak fakat yapamam. Onu orada bırakamam. Serhat. Onu bana annem gönderdi. Biliyorsunuz.” Doktorun yüzü ifadesizdi. Notlarını aldıktan sonra konuşmaya başladı. “Seninle daha önce bu hayallerin seni kaybından korumak adına zihninin oynadığı bir tiyatro olduğu konusunda bilgilendirmiştim. Hüma, bunların tümü bir savunma iç güdüsü. Fakat bir konuda tam olarak bazı şeyleri anlamakta zorlanıyorum. Hayalinde olduğunu gördüğün cinayetler.” Duraksayıp yüzüme çok ciddi bir şekilde bakmaya devam etti. “Gerçek olma ihtimali var mı?” |
0% |