@the_bookbender
|
1.BÖLÜM KIRMIZI ÖRÜMCEK ZAMBAĞI Hiçlik neresidir? Hayallerimde o yer sadece var olduğumu hissettiğim yerdi. Oraya nasıl ulaşacağımı bilemiyordum ama ara sıra yakalıyordum. Bu hisle sarmalanmak için çırpınmak veya uyuşturan bir şey almak işe yaramıyordu. Bir ilacın getirdiği uyuşukluk değildi. Sonsuz bir ufka bakarken veya bir sanat eserinde kendini kaybederken yakalıyordum. O anda olduğumu ise ancak çıkınca anlayabiliyordum. Ne acı. Sevdiğin bir şeyi ancak onun yokluğunda anlamak. Nefes aldığım an bunu anlamak ve son ana kadar kendini tutmak ve geriye dönmek zorunda kalmak. Bazen büyülü bir dünyanın var olduğunu ancak benden saklandığını hissederdim. Çok üzülürdüm bu dünyadan dışlandığıma ya da belki de gerçek olamayacak bir dünyadan bile kovulmama. Beni andan koparan bulunduğum katedralin içinde okunan ilahilerin arasında duyduğum telefon sesi idi. Tatil yapıyordum ancak telefonumu kapatmamıştım. Bu telefonu sadece önemli kişiler için kullanıyor ve onlarında ihtiyaç anında aradıklarını bildiğimden hiç yok saymıyorum. Arayan kişi bir komiser idi. Çalıştığım üniversiteye toksikoloji alanında bilgi ve görüş almaya gelirdi. Kimya bölümünden mezun olduktan sonra yurtdışında zehirler üzerine çalışmaya başlamıştım. İlgi alanım daha çok yılanlardı. Bu anlamda kendimi geliştirmiş ve şimdi bir üniversitede doktoramı vermeye çalışıyordum. Adli vakalarda bu anlamda zaman zaman uzman olarak destek veriyordum. İlk kez Deniz komiser ile vakada bir kadının ani ölümü için çalışmıştık. Maktulün bedeninde bulunan izler sebebi ile bana danışmıştı. Şimdi de aynı sebeple yardım istiyor kimliği belirsiz cesedin toksikoloji raporu için beni çağırıyordu. Hızla ayaklandığım sırada bir grup insanın ilgisini çekmiştim. Topluluk kurallarına uymadığım için kınayan bakışları es geçip kapıya doğru ilerledim. Bir kaç saatimi İstanbul trafiğine verip hızla adli tıp binasına yakın arabayı park ettim. Bildiğim yolları aşıp toksikoloji laboratuvarına ilerledim. Beni bekleyen dosyayı görevli uzmandan aldım. Önlüğü giyip gelen örneklere bakmaya başladım. Bir erkeğe ait olan bu örneklerde onu öldüren şeyi bulmak için yaptığım rutin işlemleri gerçekleştirdim. Bir sonuç alamayınca daha spesifik uygulamaları denemeye başladığımda akşam ezanı okunmaktaydı. Sonuç almak için ise gece saat ikiyi beklemek zorunda kaldım. Saatlerce çalıştığım sonucu gördüğümde bir yanlış yaptığımı düşündüm. Laboratuvardan çıkıp hiç bir rapor hazırlamadan evime geçtim. Yorgunluktan bitap düşmüştüm ve bu yüzden bir hata yapmıştım. Çünkü çıkan sonucun gerçekleşmesi mümkün değildi. Nasıl olurdu da kıtalar ötesinde bulunan ve türünün en tehlikeli hayvanının zehri bu adama enjekte edilmişti. Belki de yasadışı yollarla getirildi diye düşünmeye başladım. Aklımda bu konuyu tartarken tek bir şeyden emindim. Bu bir kaza değildi. Bedende sokma izi yoktu fakat şırınga izleri vardı. Bu düşünceler içinde uyuya kalmıştım. Sabah yine telefon sesi ile gözlerimi açıp uzandığım koltuğun dibindeki masayı yokladım. Elime gelen telefonu alıp, açtım. Deniz, sonuçtan bahsedince kendime gelip ayaklandım. Sonuçlanmadığını söyledim. Laboratuvarda buluşmayı planlayıp kapattık. Odamda kıyafetlerimi ayarlayıp duş aldım. Evden çıkıp yine laboratuvarın yolunu tuttum. Odaya çıktığımda Deniz elindeki pastane paketini bana uzattı. Ara ara böyle jestlerle kendi çapında beni etkilemeye çalıştığını görüyordum. Bir erkek olarak bana verdiği en ufak tavizi, iyiliği veya iyi niyeti öpüp başıma koymam gerekiyormuşçasına bir tavrı vardı bazen. İlgisiz kaldığım her adımda öfkelenip küfrü basıp beni bir fahişe ilan etmesi ama günün sonunda annesinden onay bekleyen o çocuğa dönüşmesi kaçınılmazdı. Kimi zaman kızıp beni aramazdı ama bir süre sonra işi düşer yine gelmek mecburiyetinde olurdu. Kınamazdım, çünkü umursamıyordum onu. Bazen bu aşırı istekli halinden zevk alırdım. Çocuk gibiydi. Hayatında heyecan duyduğu elde etmek istediği ve sevinebileceği bir hedefi vardı. Ona ulaşmak mümkün olmasa da bu yolda olmaktan haz duyma hissini yaşadığı için onu kıskanıyordum. Laboratuvarda yeniden başladığım çalışmanın sonucunu aldığımda bunun bir hata olmadığını anladım. Birisi Avustralya'dan Türkiye'ye bir Acanthophis antarcticus yılanı zehri getirmişti. Ve Ölüm Engereği diye anılan dünyanın en ölümcül zehirli yılanın zehri ile bir adam öldürmüşlerdi. Deniz'e haber vermek için laboratuvardan ayrıldığımda onu telefonla konuşurken gördüm. Elindeki dosya yeni gelmiş olmalıydı onu inceliyordu. Dosyayı yere düşürdüğünde ona yaklaştığım için onun yerine yerden aldım dosyayı. Dosyadan düşen fotoğrafı yerleştirirken gözüm cesedin omzundaki dövmeye takıldı. Kırmızı örümcek zambağı. 1 AY ÖNCE Kapıyı açıp içeriye geçtim. Kapanan kapıyı ve ardımdan gelen kardeşimi hiç umursamadan kapının tam karşısındaki oturma odasına ilerledim. Koltuğa kendimi bırakıp, gözlerimi yumdum. Seslerden Hayal'in arkamdan geldiğini anladım. Tüm gece süren arama mesaisi sona ermişti. Bir barda kendinden geçmiş bir kızı eve getirmek uykuma mâl olmuştu. Bana biçilen rollerin bedelini ödüyordum. Abla olmak değildi bu sorumluluğu almamın sebebi. Ben insanlara varlığımla bir bedel ödettiğim için her zaman onlara borçluydum. Sustum bir süre ve daha sonra ayaklanıp odama ilerlemek için odadan çıktım ancak Hayal'in konuşması ile durdum olduğum yerde. " Kendini süper kahraman olmaya baya baya kaptırdın. Benim acizliğimden güç alıyorsun değil mi? Hayal, işe yaramaz kızın teki diyorsun içinden. Konuşsana? Sessiz kınamalarını duyabiliyorum?" Arkamı dönüp yüzüne baktım. Gerçekten böyle mi düşünüyordu? "Sarhoşsun Hayal. Yat uyu benim işe yetişmem gerekiyor." Konuşmam bittiği gibi bir kahkaha patlattı. Bir süre güldü durdu. "Para kazanman gerekiyor tabi. Sonuçta ekmek aslanın ağzında." Neyi ima ettiğini anladığım halde sustum. Benim canımı yakmak için söylediği şeylere susuyordum. Öfkeyi görmeyince yüzümde, daha da hırçınlaştı. "Seni bir türlü anlayamıyorum. Zengin bir baban olduğu halde sürünüyorsun. Davut... Konuşmasını kesen şey benim kapıyı sertçe kapatıp üzerine yürümem olmuştu. Yanına yaklaşıp kolunu yakaladığım gibi üçlü koltuğa onu yatırmak için çekiştirdim. Elini kurtarmak isterken omzunu sardığım elim ile onu ilerletmek istedim acı ile inledi. Bir anda ne yaptığımı fark edip onu bırakıp durdum. Canını yakacak kadar bir kuvvet uygulamamıştım. O da eli ile omzunu tuttu ve hızla ayna için odama koştu. Ardından ilerledim ve odadaki aynada açtığı omzunu ve acının sebebini gördüm. Dövme yaptırmıştı. Bir süre baktı omzuna ve arkasına dönüp bana doğru ilerledi. Kapının pervazında onu durdurdum. Arkasına geçip omzuna baktım. Kırmızı Örümcek Zambağı. Ölüm çiçeği. ŞİMDİ Gördüklerimi anlamlandırmak çok zor oldu. Dosyayı açıp içeriğine bakmak için karıştırmaya başladım. Kimliği belirlenememiş ve yılan zehri bu bedene de enjekte edilmişti. Bedenin diğer fotoğraflarını bulmak için dosyayı çevirdim. Elimdeki poşeti tersine çevirip yere döktüm. Deniz şokta olmalıydı ki beni durdurmaya kalkışmamıştı bile. Yere çöküp biriktirdim. Fotoğraflarda yüzü hasar gördüğü için anlaşılamıyordu fakat boyu ve kilosu benziyordu. Her fotoğrafa bir kaç kez baktım ama bir süre sonra göremez oldum. Kardeşim miydi bu ? Leyla benim zihnimde var olduğu andan bu yana daha farklıyım. Umarım sizde onları ve hikayelerini benimsersiniz. İyi okumalar. |
0% |