Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@the_bookbender

4.BÖLÜM SİLAH

17 Eylül 1999 İlk Dördün

Gizlice saklandığım bu sarmaşıkların içinde nefesimi düzene koyup uygun anı kollamak için beklemeye başladım. Kalbimin atışını kafamın içinden duyuyordum. Aklımın karmaşası içinde tek düşündüğüm şey bu kapıdan çıktıktan sonra hayatın benim için daha kolay olacağıydı. On iki yaşında kendime sahip çıkabilecek kapasitede olduğumu düşünüyordum. Ailemdeki garipliklerin farkına vardığım bu yaz iyice cesaretlenmiştim. Kapının yanındaki korumanın uyukladığını gördüğümde yere eğilip emekleyerek açık kalan kapının yanına yaklaştım. Bu gün verilen davet sebebi ile beni bulmaları biraz zor olacaktı. Regl sancıları çektiğime inanan annem beni bu davetten kurtarmıştı. Odamın kapısını kilitlemiştim. Emekleyerek ilerlerken korumanın olduğu tarafa bakıyor ilerlemeye devam ediyordum. Kapının açık olması benim için büyük bir şans idi. Bir süre daha emekleyerek görünmemeye çabaladım.

Ayaklandığım anda yapabildiğim tek şey koşmak oldu. Nereye gideceğimi bilmesem de ilerlemek istedim. Durmak zihnime akın eden düşünce akışını artırıyordu. Koştuğum sokaklar evden uzaklaştıkça sokak lambasından yoksun izbe bir yere dönüyordu. Ayağımdaki spor ayakkabılar ayağımı terlettiği için bir dengesizlik yaşıyordum. Bu yüzden sessizlik içinde yürümeye başladım. Bir yerlerden gelen ışık huzmesini gördüğümde biraz tedirgin olsam da temkinli bir şekilde yaklaştım. Bana öğretilen yakın dövüşte başarıyı hala yakalayamasam da kendimi koruyabilirdim. Bir grup genç erkeğin varilde yanan ateş başında konuştuklarını görüyordum. Gizlice ağaç dalları arasından baraka tarzı bu yapının bir orman bekçisinin eski kulübesi olduğunu tahmin edebiliyordum. Konuşmalarının ateşli bir tartışmaya ait olduğunu anlayabiliyordum. Yüksek sesle bir şeyler konuşuyorlardı. Korku duymuyor dinlemeye devam ediyordum fakat bu bağırışlar arasında bir ses hepsini susturdu.

"Kê temînat da te? Ma ew ê me li ber xwe bidin? Ji ber vê yekê divê ji niha û pê ve çalakiyên çekdarî bên kirin. Serhat, kesên ku em ê talan bikin bibînin, Halîl, hûn ê li cihê temaşe bikin. (Ulan size kim güvence verdi. Bizi kendi halimize bırakırlar mı? İşte bu yüzden hareketin bundan sonrasında silahlı eylemler yapılmak zorunda.Bu silahı da ben bulacağım. Serhat, soyacağımız insanları bul, Halil sen de mekanı kolaçan edeceksin.) " Bir süre ortamın nabzını tuttu ve bekledi. İyi bir liderlik yeteneğine sahipti.

Konuştukları dili anlamıyordum. Arkamdaki bir dalın beni ürkütmesi ile bir nida çıktı ağzımdan. Bir süre etrafı gözledim ve o sürede arkamda bir şey olmadığına ikna oldum. Arkamı dönüp kulübeye baktığımda onu gördüm. İnce, uzun cılız bir bedeni vardı fakat uzun boyu ve diğerlerinden daha koyu gözleriyle bana bakıyordu. Bir an sadece bir an korku duysam da geçti. Yaşadıklarımdan dolayı burada olabilecek şeyler hakkında bilgisizlik ve umursamazlıkla kuşanmıştım. Bana doğru yaklaşan adımları ve tüm bedenimi inceleyen bakışları karşısında olduğum yerde kaldım. Üzerimdeki bol kot pantolon ve kısa tişört, boynumdaki choker kolye onun incelediği esas şeylerdi.

"Sen kimsin?" Sonunda gözlerime bakıyor oluşu ile bende onu incelemeye başladım. Geniş bir kumaş pantolon ve beyaz gömlek giymişti. Bu tarzı ile benim abimin giyindiği gibi giyinmediğini görebiliyordum.

"Bunu bilmek sana bir şey kazandırmaz." Yanından ayrılmak için yürürken kolumu tutması ile durdum. Alaycı bakışları ile beni inceliyordu.

"Burada ne arıyorsun? Dur tahmin edeyim giyimine bakılırsa ilerdeki büyük evde yaşıyorsun." Bu sözlerden sonra kolumu hızla çekip üzerine doğru yürüdüm. Beni sindirmesine izin vermeyecektim.

"Seni alakadar etmiyor dedim Heval." Sesimdeki alayı hissettiğini kararan gözlerinde hissedebiliyordum. Boyumun ergenlik dolayısı ile artışı bu konuda işime yaramıştı. Göz göze gelmiştik. Beni öfkelendirmesi halinde yapacaklarımı tahmin edebiliyordu. Onları ihbar edersem bu karışık siyasi iklimde bir daha dışarıyı zor görürlerdi. Bana zarar vermeleri ise söz konusu bile değildi. Babamı tanıdıklarını anlamıştım. Bunu kendi lehime kullanacaktım.

"Sen çeteni kurtar, ben de kendimi."

"Neyden kaçıyorsun?" Uzayan konuşma beni bunalttı. Etrafa göz gezdirirken diğer beş genç adamın bizi izlediğini gördüm. Gözlerimin son noktası olan genç adama çevirdim ve bana bakarken, gelen seslerin ardından arkama bakmaya başladı. Yakalanmıştım. Bu beni o kadar öfkelendirdi ki hızla kaçmaya çalıştığım anda beni tutan kollar yüzünden çırpınıyordum.

" Bırak beni dedim sana. Ölmek mi istiyorsun?" Beni saran kolları daha sıkı kavradı karnımı. Ayaklarımla onu tekmeledim. Acıdan inlese de bırakmadı. Çok sonra kaçışın imkansızlığı beni öfke ile doldurdu. Aklımın çarkları çalışmaya başladı.

"İmdat!" Bu çığlıkları atıyor sürekli çırpınmaya devam ediyordum. Beni tutmaya çabalayan çocuk az öncekinden daha yüksek çıkan sesimle afalladı. Bağırışlar arasında arkamda duran kişiyi tahmin edebiliyordum.

"Bırak onu çabuk!" Kolların bedenimden ayrılması karşısında yere yığıldım. Babama bakıyordum. Öfkeli bir yüz beklesem de bunu görmeyeceğimi biliyordum. Duygularını görmelerini istemiyor olsa gerek şuan içinde yanan ateşi hissettirmiyordu. Uzun boylu, yeşil gözlü , hafif kilolu ,sarışın ve orantılı bir yüzü vardı. Onu herkes için unutulmaz kılan tek şey gözleriydi. Ben de gözlerindeki o çılgınlığı hissediyor ve korkuyordum. Hiçbir zaman bu bakışların altında kendimi bir böcek veya eşya gibi hissetmekten çıkamıyordum. Davranışlarının anlamsızlığı karşısında şoka uğramaktan kendimi alamıyordum. Abimin ölümünü hatırlamak beni yine bir öfke çukuruna atmıştı. Yanıma yaklaşan her adımı ile bakışlarımı önümdeki ellerime diktim.

"Ayağa kalk Deva." Beni öfkelendirmesi için çok çabalamasına gerek yoktu.

"Leyla. Benim adım Leyla." Dişlerimi sıka sıka söylediklerim karşısında ayağa kalkmam için elini uzattı. Elini es geçip kendim ayaklandım. Tam yakından bizi izleyen gençler korku dolu gözlerle Babam ve adamlarına bakıyordu. Yakınımda duran genç ise direk babamın gözlerine bakıyor korku duymuyordu. Bu bende şaşkınlığa yol açtı. Bana yolu açan Davut yaklaşan arabayı işaret etse de yerimden kıpırdamadım.

"Bize olan borcunuzu nasıl ödeyeceksiniz Davut Bey?" Babamın elini uzattığını ve onu ciddiye aldığını görmek beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Bütün çabamın yok olduğunu görmek çok acı vericiydi. Gözlerini babamdan bana çevirdi. O koyu kahve gözlerine bakarken bu anı unutmayacağıma emindim.

31 MAYIS 2022 YENİ AY

Elimdeki resimlerde bir ihtimalin delili vardı. Benim belki de önyargı ile yaklaşmamak adına sesli dile getirmediğim bir ihtimal vardı. Öldürmek için motivasyonu olsa da acımı bu olaya dahil etmek istememiştim. Evden çıktım. Her şeyi düşünerek yollarda yürüdüm. Sonunda durduğum yeri görmek için kafamı kaldırdığımda kararımı verdiğimi anlamıştım. Kapının önünde sol üst köşedeki kameraya baktım. Oradaydı ve beni izliyordu biliyordum. Bugünün geleceğini her zaman biliyordum sanki. Yenilgiyi tadacağımı ve sonunda bu kapının önünde olacağım anı hep biliyordum. Büyük birader, beni gözlüyor ve tâ içimi görmek için bekliyordu. Bu geri dönüş ikimizinde yenilgisiydi. Kapılar açıldı ve ben kaçmayı bıraktım.

Davut, kapının tam karşısındaki merdivenlerin başında beni beklemekteydi. Bir süre onun yüzündeki öfkeyi görebildim. Öfkeliydi çünkü artık oynamıyordum. Bir çocuğun mızıkçılık yapması gibi artık ona direnmiyor, bana öğrettiği gibi bir şekilde ayağa kalkmıyordum. Yanına doğru adımladım merdivenleri. Karşısında durduğumda beklemeden kollarım ile ona sarıldım. Kas katı kesilen bedenine sarıldıkça mutlu oldum. Beklemiyordu ve ben de beklemiyordum. Ona sarılmak bir heykele sarılmakla eşdeğerdi. Gözlerimin dolması ile hıçkırarak ağlamaya başladım. Elleri ile beni tutup kendinden uzaklaştırdığında zorla ayrıldım. Yüzündeki şaşkınlığı görmek beni içten içe mutlu ediyordu. Ağlayan yüzüme bakıyor ve kollarımdan tutarak kendinden uzaklaştırıyordu.

“Sen.Sen.” Bir nehirde iki kere yıkanmaz. Nehir de insan da değişmiştir. Benimle tekrar tanışmasını istiyordum.

“Bana yardım et.” Durduğu yerde sendeleyen o oldu. Kollarımı daha sıkı kavradı. Hala konuşmadığı için ben devam etmeye karar verdim.

“Yalvarırım Hayal’in katilini bulmama yardım et. Ne istersen yapacağım.” Şaşkın yüzüne karşı kahkaha atmadan duramadım. Ne sanıyordu acaba. Bu olayda parmağının olmadığını düşünmemi beklemiyordu değil mi?

Davut’un bu şaşkın halleri taki ayak sesleri gelene kadar sürdü. Kolumdaki eli ile beni odasına doğru ilerletti. Evin içindeki her nesne senelerdir bulunduğu yerden ayrılmamış gibiydi. Geldiğimden bu yana etrafı hiç inceleme fırsatım olmamıştı fakat odasındaki aile fotoğrafı gözlerimi kaçıramayacağım kadar göz önündeydi. Koltuğunun tam üst köşesinde koca çerçeveli resimde annem, Davut, abim ve ben vardım.Bir arada olduğumuz son resimdi. Sonrasında abim ölmüş ve hiçbir şey eskisi gibi olmamıştı. Davut, telefonu çalınca hızla cevaplayıp odadan çıktı. Kapının tekrar açıldığı ana kadar masanın karşısındaki koltuğa oturup fotoğrafa bakmaya devam ettim. Gelen kişi karşıma oturmuştu. Yüzümü ona çevirmedim.

“Sana güzel günlerini hatırlattı galiba.”

“Abim. Onun son fotoğrafı bu.” Yüzüne baktığımda üzülmüş gibi görünüyordu.

“Onu yirmi üç yıldır görmüyorum. Yüzünü unuttuğumu düşünmüştüm- resme çevirdim yüzümü- ama unutmamışım. Hala aklımdaki gibi çok yakışıklı. Güldüğü zaman çıkan gamzesi de şansıyım ki bu resimde çıkmış. O gece.” Yüzüne bakmak için ona döndüğümde ilgi ile bakıyordu. Hatırlamıştı. Unutması mümkün müydü?

“ O gece abimin mezarına gidecek ve ardından buralardan kaçacaktım.” Devran gerilip boynundaki lacivert kravatı çekiştirdi. Yamulan kravatı ile benden gözlerini kaçırıyordu.

“Ben bilmiyordum.” Bilemezdi. Bir süre sessizce bekledik orada. Devran, gözlerini bana dikmiş incelemeye devam ediyordu.

“Neden buradasın Leyla?” Güzel bir soruydu. Neden buradaydım? Ne yapıyordum?

“Babamın evindeyim ne garip bir soru bu böyle.” Sesimdeki ciddiyet herkesi buna inandırabilirdi. Devran hariç.

"Yapma Leyla. Burası sana göre değil." Gözlerine öfke içinde baktım. Benim hakkımda karara varmakta daima aceleciydi. Yine de ona saygı duyuyordum. Yardımlarının sonucunda yaşadıklarım benim ona minnet duymamı sağlıyordu.

"Ah çok kalp kırıcısın Devran. Gelecekteki patronunu yetersiz bulman sana hiç fayda sağlamayacak." Gözlerinin kısıldığını ve dişlerini sıktığını gördükçe yüzümü bir gülümseme kapladı. Karşımdaki koltuğa yaklaşarak yamulan kravatına uzandım.Ortada duran masaya doğru eğilmiştim. Elimle okşadığım kravatın yüzeyine dikkatle baktım. Beni izleyen gözlerine bakıp hızla asıldım kravata. Yakınıma gelen yüzünde göz gezdirdim. Yaralarına ayrı bir ihtimam göstermiştim. Devranın her parçası ayrı bir dünya gibiydi ve aynı zamanda bir bütünlük vardı yüzünde. Kusurları çoktu ve her biri bir hikayeye sahip bu yaralar benim merakımı arttırıyordu.

"Sizin dünyanıza uymadığımı biliyorum. O yüzden." Bir elimi kravattan alıp yanağına götürdüğümde sessiz bir şekilde beni izliyordu.Yüzümdeki gözyaşlarından kalan izlere bakıyordu. Kaşlarını çattı.

"Size yaşayacak bir dünya bırakmamayı planlıyorum." Sadece yaşamak istemiştim. Hiçbir zaman Davut’un dünyasına zarar verme isteği ile yanıp tutuşmadığımı biliyordu. Benden alınanlara karşı her zamanki sabrımı koruyabilirdim fakat artık bunu yapamıyordum. Onların acı çekmesini istiyordum. Acı vermenin beni diri tuttuğunu görebiliyor ve onları en çokta beni yaşama karşı bir şekilde ayakta tutmaları sebebi ile yok ediyordum.

“İlk olarak seninkini elinden alacağım. Bundan sonra benimsin Devran. Aldığın her nefesi benim için alacaksın." Sözlerimle gerilen bedenini ve kasılan çenesini gördüğümde doğru yolda olduğumun farkındaydım.

Yorumlarınızla aydınlanmayı bekliyorum. Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin.

Loading...
0%