@the_older
|
Selamlar umarım bu bölümü severek okursunuz. Lütfen oy ve yorum yapmayı unutmayın olurmuş?
"Defne." Dedi ismimi bastırarak. Sonrası ise karanlıktı eve girmiş kapı üstümüze kapanmıştı bile. Göz gözü görmüyordu. Burda bizim için koyulan fenerler olması lazımdı. Değilmi? Olmalıydı. " Soktun beni burayaa. Eee ne yapacağız şimdi. Bul bula bilirsen fenerleri." Dedim sinirle. Burda korkuyla her an ne çıkacak diye düşünmek yerine, evde otururdum daha iyiydi. Neymiş? Eğlenecekmişiz. Başka yermi yoktu eğlenmek için. Lunapark, gece kulüplerine falan gidebilirsin mesela. Defne sende ne mızmızlandın kaynanalar gibi. Mızmızlanan yok. Kaynana gibide mızmızlanmıyorum. " Buldum." İlayda elindeki iki fenerin ışığını açarken etraf azda olsa aydınlanmıştı bana doğru yaklaşıp " al şunu öcüler yemesin aman Allah." Dediğinde elindeki feneri alıp anında ters bakışlarımı yolladım kendisine. İyiki bir şeyden korktuğumuzu belli etmiştik. Kendiside yüksekten korkuyordu. Beklesin o ilk işim burdan çıktıktan sonra lunaparka götürüp dönme dolaba bindirmek olacak. Veya başka bir yer. Arkadan birşeyin devrilme sesi geldinde ikimizde irkilerek aynanda elimizdeki fenerleri o yöne tuttuk. " Bak şimdiden kendilerini gösterdiler." Dedim sinirle. " Defne, abartma sadece birşey devrildii. Hadi şu anahtarı bulalım." İlayda yanımdan ayrılıp başka bir odanın kapısını açmak için hamle yaptığında " bekle bende gelicem!" Diye bağırdım arkasından. Durup bana doğru döndüğünde " Ayrı olursak daha çabuk buluruz." Diyip odaya girdi. Tek kalmıştım. Elimde fener olsa bile bir tarafı aydınlattığın da diğer taraf karanlıkta kalıyordu. Buda sinirlerimi bozuyordu. Derin nefes alıp vermeye çalıştım. "Korkma Defne. Korkma." Diye tekrarladım dışından ." Birşey yok. Sadece bir oyun." Duvarları inceliyordum belki bir şifre, kim bilir belki bir ipucu bulurum diye. Ama fotoğraflar, anlamsız birkaç tablodan ve duvar raflarından başka birşey yoktu. Saçma olan şeyde korku evinde labirentteymişiz gibi çıkış için anahtar arıyorduk.
İlayda neredeydi acaba? Arkamı dönüp İlayda'nın en son girdiği odaya doğru döndüğümde önümde aniden beliren İlayda ile ağzımdan tiz bir çığlık kaçtı sonrası ise tamamen karanlıktı. Bilincim tamamen gitmeden önce " Şaka olmalısın. Bundan korktuğunu söyleme ne olur ya." Birinin diyişi. İlayda'nın sesi olmalıydı. " Of ya. Defne. İyi misin? Tam bir malım ya. Ben tam bir malım. Çıkılır mı öyle aniden zaten." Sonrası ise bilincim tamamen kapanmıştı. Korkum beni en zamansız vaktinde yakalamıştı. ...
Bilincim yavaş yavaş yerine gelirken sesler duyuyordum. Gözlerimi açmak istiyordum ama açamıyordum. " Ne zaman uyanacak?" Erkek sesiydi ama kimdi. Hemen yanımda hissettiğim başka bir erkek sesi " Bilemiyoruz. Travmanın büyüklüğüne bağlı. Her an uyana bilir. Ama merak etmeyin hiçbir sıkıntısı yok. Önceden de dediğim gibi ani bir şekilde olan birşey olduğu için birşey diyemiyorum." Sonra ise kapı açılma sesi büyük ihtimalle biri çıkmıştı. " Kafayı yiyeceğim ne zaman uyanacak?" Sesinden panik içinde olduğunu duyduğumda ses az çok olsa tanıdık geliyordu. Ve başka bir erkek sesi. " Abi sakin mi olsan biraz. Sıkıntı yokmuş zaten. Uyanır birazdan. Bayılmış sadece." Son duyduğum buydu tekrar bayılmamıştım ama zaten normalde uyuyamadığım için çok iyi geliyordu. Baş ağrısıyla gözlerimi yavaşca açtığımda karşılaştığım ilk şey beyaz duvarın tavanı oldu. Gözlerimi tamamen açtığımda karşımda; Gökan, Yiğit, Alaz, Alp, İlayda olduğunu gördüğümde kendimi sorguladım. " Abi, seninki uyandı." Dedi, Gökan. Alaz ilk ona baktı şaşkınlıkla sonra ise bana döndü herkes bana doğru yaklaşırken o kıpırdamamıştı bile. Yerimde dikleştim " Noldu bana." İlayda gözlerini kaçırmıştı ve hata yaptığı birşey vardı bildiğim birşey varsa o da İlayda'nın suçlu hissettiğinde gözlerini kaçırmasıydı. " Bayılmışsın." Dedi, Alp yan tarafında bana içi rahatlamış bir şekilde bakarken. " Sanırım kötü bir küçüklük travma yaşamışsın. Travmaman tetiklenmiş. Sonrasınıda gördüğün gibi işte." Diye devam etti. Gözlerimi kaçırdım evet doğru diyorlardı. Hiçbir şeyden Korkmaz'ın ama bunun bende bir ayrı yeri vardı işte. Bakışlarını karşıda bana bakıpta gelmeyen Alaza çevirdim. Göz göze gelince iki saniye kadar bakışmışsakta gözlerini kaçırdı. Neden gelmiyordu? Yiğit bana doğru eğilerek kulağıma doğru " Böyle davrandığını bakma, yenge. Sana birşey oldu diye kafayı yedi burda. Yani kafanda bu bana küstümü? Kızgın mı? Diye sorular dönmesin." Dedi, göz kırparak. Ellerine kaydı gözlerim kasıyordu kendini. Gerçekten korkmuş muydu? Geçen dedikleri doğrumuydu? Onun suçu yok muydu olanlarda? Beni.. " Çıkış işlemlerini başlatıyoruz o zaman." Dedi, Gökan arkasını dönüp kapıya doğru ilerlerken. Kapıya doğru ilerledi ve sonra çıktığını gördüğümde Alaz'ın Yiğit'in kulağıma söyledikleri hepsi tamamen soru işareti olarak kaldı. Niye çıktı ki bu. Senin affettiğini hatırlamıyorum ben. Affettin mi yoksa? Bilmiyorum. Yiğit'e baktım. Bilmiyorum dercesine kafasını sağa sola salladı. İlayda ise bana olan suçluluk duygusundan olsa gerek yanımda ayakta dikilmiş bana bakıyordu. Ona baktığımı fark ettiğinde ne sormak istediğimi anladı hemen ama oda bilmediğini ima eden bir ifade belirdi yüzünde. Serumları kolumdan bir hışım çıkarıp ayağa kaldığımda şaşkınlıkla bana baktılar. Aynanda " Nereye?" Dediklerine ayakkabılarımı giymiştim bile. " Burdayım. Gelirim birazdan." Diye kısa bir açıklama yaptıktan sonra odadan çıktım. Koridorda hangi tarafa gitmiştir diye etrafına baktım aceleyle. İlk başta hiç birşey görmesemde ileride bir yere çarptı gözüm. Duvara yaslı bir şekilde oturuyordu. Yanına gitmeli miydim? Kararı mı vermiştim zaten. Gitmeliyim. Alaza doğru yürümeye başladım. Tam önüne dikildiğim de eğilip elini tuttum. Kimin geldiğini azda olsa tahmin etmiş olucak ki derin bir nefes alıp verdi. Gözlerini yavaşça açtığında onun Yeşil gözleri benim kahve rengi gözlerime buluştu. Elimi sıkı ama bir o kadarda yumuşak tutmuştu benim tutuşuma karşılık verip. Gözlerim bir anlığına da olsa el elle tutultuğumuz ellerine kaydığında tekrar ona döndü bakışlarım. " Serumun bitti mi?. Başın dönebilir. Neden geldin buraya?" Dedi. " İyiyim. Başım dönmüyor. Senin için geldim buraya." Diye hızlı bir cevap verdim. İlk başta anlamamış olucak ki dediklerime tam birşey diyecekti ki gözleri şaşkınlıkla açıldı. " Benim için mi geldin?" Dedi. Onaylarcasına kafamı salladığımda. " Benim için gelme. Benim için birşey yapma. Hatta beni düşünme bile. Ben sana zararım. Bugün bunu anladım. Başına getire bileceğim şeylerin ne tür şeyler sonuç doğuracağını gördüm ben yapmamış olsam bile. Küçücük bir travma böyleyse ben..." Devamını getirmesine izin vermeden dudaklarına yapıştım. Bu sefer şaşırmamış olucakki. Yavaş ve bir o kadar yumuşak karşılık veriyordu. Ben ise tam tersi. Geri ayrıldığımız da " Neden yaptın şimdi bunu?" Dedi gözlerini kısmış anlamaya çalışır gibi yaparak. Ayağa kalktım. " Seni susturmak için. Bu dediklerinin hiç birinin umrumda olmadığını göstermek için. " Dedim. Dudaklarını yaladı. Sonra ise yeşil gözlerini üzerime dikti. " Seni korumaya çalışıyorum herkesten," durdu gözlerini kaçırdı " kendimden bile. Birkere de beni dinle belalara yaklaşma. Senin her yanında olduğumda başına dert açılma ihtimali var." Dedi. Kaşlarım çatıldı. " Sen mafya mısın? tinerci misin? Suikastci misin başıma bir iş gelsin Alaz?" cevap vermediğinde ister istemez göz devirdim " Bilmediğin birşey var galiba. Ben Kerem Güneş'in kızıyım hem Alaz." Dedim göz kırpma karşı hafif bir tebessüm ekleyerek. Dudaklarını yaladı gözlerime daha dikkatli bakarken kafasını salladı aşağı yukarı " Bilmez miyim. Biliyorum tabikide, hemde en iyi tanışma şekliyle." Dedi. Son kurduğu cümlede ne demek istediğini anlamasam da karıştırmak istemedim. Konumuz bu değildi. Elleriyle oynadığını gördüğümde kalkmıyacağını anladım. Nedensizce kendisine haksızlık ettiğimi düşünüyordum. Ama yinede yüz verecek değildim. Yalandan bir başım dönmüş gibi başımı tuttup, dengemi sağlayamıyormuş gibi role girdiğimde anında yanımda bitti. Kolumu tutup beni oturmam için bir yere doğru yürütmeye çalışırken yürütmekten vazgeçip kucağına aldı. Bu yaptığına tepki vermedim. Neden vermediğini bende bilmiyordum. " İyi misin?" Dedi, kollarının arasında bana üstten bakarken. Yalanımı gün yüzüne çıkarmamak için başımı tuttum tekrardan hafif solmuş bir sesle konulmaya çalışarak " Birden başım döndü. İyiyim." Dedim, son cümleyi onun gözlerinin içine bakarak söylemiştim. Onun kucağındayken bir yandanda yürümeye devam ediyordu. Bir odanın kapısını açıp içeri girdiğinde az önce çıktığım odaya girdiğimizi anladığımda göz devirdim istemsizce. Beni yatağa koyarken tüm gözler bizde olduğunu hissediyordum ama dönüp bakmıyordum. Alaz beni yatağa bırakıp geri çekildiğinde " Orda ne işiniz vardı? Böyle bişey olacağını bile bile bir insan niye gider oraya." Dedi. " Bilmiyordum. Olmaz sandım birdaha böyle birşey. Ben nereden biliyim böyle direk..." Son cümleyi söylemeden önce bayılma nedenini hatırladığımda söyleyeceğim şeyi değiştirdim " birden bayılacağımı." Diye tamamladım cümlemi. " Özür dilerim. Suç bendeydi. Onu oraya sokmaya zorlamamalıydım." Dedi İlayda. Kafamı şaşkınlıkla ona çevirdiğimde. " Alt tarafı bayıldı. Kendini suçlamamalısın." Dedi, Gökan. Yerinde oturan Alp şaşkınlıkla kafasını Gökan'a çevirdi. Yiğit ise kafasını ben biliyordum manasında aşağı yukarı salladı. " Onun küçüklükten kalma travması var. Korku evlerinden. Karanlık odalardan korkar kendisi. Yani ani veya alt tarafı birşey değil. Yaşaması yeter" Dedi, Alaz. Bu demesiyle ağzım açık ona baktım. H atta baktık. Bunu ben ona söylemiş miydim...
Bu dediğine şaşkınlıkla bakarken dikkatleri toplamak için öksürdüm. İşe de yaramıştı bence. " Artık gidebilir miyiz?" Dediğimde ayağa kalkmıştım bile. İlayda ile ben önden ilerlerken diğerleri arkamızdan geliyordu. Odadan çıkıp hastane çıkışına ilerlerken onlar çıkış işlemlerini hallediyor olmalıydılar. İlayda ile hastaneden çıkarken asker bir adam girdi bizim aksine. Aklıma babamı getirmişti. Hiç aramamıştı. Beni merak etme demişti ama son aramadan sonra bir kaç kere daha aramıştım kendisini ama cevap vermemişti. İlerlerken " Beklemiyecek miyiz onları?" Dediğinde durmuştum. " Bekleyelim." Demekle yetindim. Beklerken bir yandan da telefonumu çıkartıp babamı aradım çaldı çaldı ama açılmadı. Tekrar aradım. Ama yine çaldı çaldı ve çaldı ama yine açılmayınca öf çekmeden edemedim. Merak ediyordum kendisini ama en son aramadan sonra bir daha açmamıştı telefonlarını. Ve bugün yine açmamıştı. Korkuyla tırnaklarımı yerken elimi ağzımdan çekmemiş sağlayan İlayda'ya tik bir bakış attım " Ne'oldu? Kimi aradın da bu kadar streslisin?" Dedi. Kendi etrafımda yürümeye başladım " Babamı." Dedim tırnak yemeye geri dönerken. " Cevap vermedi mi?" Yerimde sabit durup olumsuz anlamda kafamı salladım bu sorusuna karşı. Beş dakika sonra ise kapıdan çıkan dörtlüye kaydı bakışlarımız. Bize doğru gelip önümüzde dikildiler. " Ee. Hadi gidelim." Dedi, Alp. Bu diyişine ne kadar büyük uğraş versem de göz devirmiştik bir kere. " Ne oldu?" Alaz'ın sorduğu soruyla yüzümü ona çevirdim. Ben dalmış bir şekilde Alaz'ın yüze bakarken İlayda'nın beni dürtüp konuşmaya başlamasıyla kaldığım düşüncelerden ayrılmıştım. " Defne, babasına kötü bir şey olmasından korktuğu için böyle." Dedi Alaz sorgulayıcı bir bakış atarken bu slrgulacılığını dilede dökmüştü " Neden? Bir şey mi oldu?" Dedi bana merakla dönerken. Bu sefer İlayda konuşamadığın da derin nefes alıp geri verdiğimde ben konuşmaya başladım " Bilmiyoruz. Tek bildiğim..." Tek bildiğim bir şey var mıydı ki? " Tek bildiğim bir şey bilmediğim." Diye tamamladım cümlemi. Ben böyle değildim. Ben böyle biri değildim. Ben daha birkaç yıl önce geceyi gündüzüne katan bir kızdım. Hayatım birkaç yılda değişmesi. Beni sarsmıştı. Ama toparlamam lazımdı kendimi. Kendimi pisikopat gibi her şeyden kötü bir şeyler çıkarmamalıydım. Ama elimde değildi. Güzel görünen hayatım; Ay ile Güneşin aynanda olması kadar imkansızdı. Mutluysam üzgün, üzgünsem mutlu. Sanki yazılı bir kural gibiydi. Alaz, duygularıyla boğuluyormuş gibi elini şakaklarına götürüp ovaladı. Sonra ise elini kaldırıp bana doğru kararsız bir şekilde indirirken bunu neden yaptığını düşünmeyecektim. ikimizin de bir konuda düşünmesi lazımdı. Bunu biliyorduk. Veya, biliyorduk? " Eminim ki işleri yoğundur. Kendini üzme " bu dediğine hafif bir tebessümle karşılamıştım. Arabaya ilerledik ve aklım yeni başıma gelirken bizim bunlarla neden gittiğimizi sorguluyordum. Harbi, biz niye bunlarla gidiyorduk? Hemen yanımda yürüyen İlayda'ya eğildi " Biz niye bunlarla gidiyoruz?" Dedim sessiz bir şekilde. " Çünkü onlarla geldik buraya." Diye kısa bir cevap verdiğinde arkadan kıkırdama sesi geldi. Kısa bir başımı arkaya çevirdiğim de gülenin Alaz olduğunu gördüğüm. Durdum. Ne oluyor der gibi bana baktığında " Senin gülmediğin zaman var mı?" Dedim dişlerinin arasında. Hiç düşünmeden " Evet." Dedi " Seni aldattım sandığında, az önce beni öpmeden ön..." Devamını getirememişti. Çünkü karnına attığım tekmeyle geriye sendelemişti. " Ne!?" Dedi Gökan. " Ne zaman!?" Dedi Alp. " Nasıl?" Dedi, Yiğit diğerlerine göre daha sakin. " Ne! Defne mi öptü? Benim bundan niye haberim yok!?" Dedi, İlayda. Alaz'ın ayağına bastığımda inleyerek geriye adımlamıştı. " Her yaptığın veya yaptığım şeyi söylemek zorunda mısın sen!?" Arabanın kapısını açıp ön koltuğa binmem için işaret yaparken " Zorundalık demiyelim. Seninle uğraşmak zorundayım diyelim." Dedi bana göz kırparak. Bu dediğine göz devirdim. Onun açtığı kapıyı es geçip arka tarafın kapısını açıp oturdum. Arkamdan İlayda yerleşirken dışarı bakıp gülüyordu. Alaza güldüğünü emindim. Çünkü bu yaptığıma söyleniyordu. Alaz kapıyı kapatmadan onun açtığı kapıdan Gökan yerleşti. " Sikerim böyle işi." Diyip kapıyı sertçe kapattı, Alaz. Kendimi gülmek için zor tutarken " Yenge kusura bakma. Bizim malımızda böyle işte." Dediğinde kapının açılıp Gökan'ın ense köküne şaplak yemesi bir oldu. " Sensin lan mal!" İkisi birbirine ters bakışlar atarken Alaz bir yandan da arabayı çalıştırıp kontağı çevirmişti. Araç ilerlerken diğerlerinde arkamızdan araçla geliyordu. " Özür dilerim." Başımı İlayda'ya çevirdiği de bana bakmıyordu bacağının üstündeki eliyle uğraşıyordu. " Ne için?" Bana baktı " Seni oraya sokmamalıydım." Dedi. Elimi onun bacağının üstündeki elini tuttum. " Senin suçun yok. Benim saçmalıklarım işte. Küçüklük korkum. Yengem lazımdı şuana kadar ama kimse yapamadı. Annemin bu korkudan kurtulmam için çalıştığını hatırlıyorum ." Son cümlede sesim kısılmıştı. Gözlerimi ağlamamak için kimseyle göz teması kurmamaya çalıştım. Bir el çenemde hissettiğimde İlayda göz göze gelmenizi sağladı. " Ağlıyor musun sen?" Dediğinde sarılması da bir oluştu. Birbirimize sarılırken arkadan öksürme sesi geldi. Birbirinizden ayrıldığımız da ön tarafa baktım. Gözüme ilk çarpan dikiz aynasından bana bakan Alaz oldu. Kısa bir an bakıştığımızda kasıldığını hissettim. Direksiyonu sıkı ve bir o kadar da kontrolsüz tutuyordu. " Abi, ben kullanıyım istersen? Yengeye bakmaktan kullanıyorsun." Yan taraftan Gökan bunu dediğinde bir yandan da gülüyordu. Gökanla göz göze geldiğimizde yandan göz kırptı bana. Bende buna gülümseyerek karşılık verdim. " Hayır." Kısa ve net. Direksiyonu sanki daha fazla sıkma şansı varmış gibi daha çok sıktı. Boğazını küçük bir öksürükle temizlerken gözlerini açıp kapattı ve dikkatini yola vermeye çalıştı. " Çok gencim. Ölmek istemiyorum. Bence sende istemiyorsundur," bana baktı sonra tekrar alaza döndü " yaşamak istediklerini vardır." Diye tamamladı cümlesini. Son dediği şeye kaşlarımı çattım. O sözü bana mı söylemişti? " Gökan, seni arabadan atmamı istemiyorsan kapa çeneni arkadaşım." Dedi, Alaz. Sözünde baştan sona Tehtit barındırıyordu Gökan da bunu farketmiş olucak ki yerinde dikleşti ve arabanın kapılarını kilitledi. Bu yaptığına Alaz sırıtırken arkada İlayda'yla gülüyorduk. Gökan ise her zamanki gibi gülemiyordu. " Benim bunun yanında can güvenliğini yok." Dedi, Gökan Alaz'a tedbiren bakarken. Bunların hepsinin nasıl yana yana durup arkadaş olduklarını inanamıyordum. Birbirlerini yemediler veya birbirlerini dövmedikleri gün, saat varmıdır çok merak ediyorum. Bunu bir ara Alaz dışında diğerlerinden öğrenmeliyim. Kesinlikle sorucam. " Arkadakiler neden farları yakıp söndürüyorlar?" İlayda'nın bunu demesiyle hepimiz arkaya baktık. Bizimkilerin arabası olmalıydı. Tekrar koltuğa oturup öne döndüğümde Alaz ile Gökan'ın ağızlarında küfür ettiklerini duyduğumda kaşlarını çattım. " Abi, Yiğit aramış." Dedi Gökan telaşla. " Ara." Dedi Alaz baskın sesiyle. Gökan arama yaparken arabanın içinde baskın bir hava vardı. Gergin. " Ne dedi?" Dedi Alaz. " Kenara çek!" Diye bu sefer bağırsağında Gökan Alaz bunun bu haline şaşırmış bir şekilde arabayı ani bir şekilde kenara çekip girene bastı. Arkamızdan gelen Yiğitler de arkanıza park etmişti. Gökan arabadan inerken Alaz da arkasından indi bir hışımla. Benle İlaydada indik. Diğer arabadan Yiğit ve Alp de telaşla ve suratları bir o kadar düşmüş bir şekilde gelip önümüze geçtiler. " Ne oluyor?" Dedi Alaz. " Abi, şey..." Dedi Yiğit bana bakarak. Ne oluyor der gibi kafamı salladığımda " Ney!? Söylesene artık. Ne oldu?" Alaz sabrının taktığını belli ederek. Gökan " Yenge sakin ol." Dedi bana bir iki adım yaklaşırken. " Abi, Defne'nin babası..." Dedi Alp. Babam? O ne alakaydı. " Babam? Ne oluyor söylesenize." Dedim telaşla hepsine bakarken. " Baban ölmüş." Baban ölmüş, ölmüş... Baban... Babam. Kafamda bu dediği cümle yankılanırken kimseyi duymuyordum. Bir insan yaşama isteğini kaybetmez, insan sevdiklerini kaybedince yaşama isteğini kaybeder. Ölür. Ben ölmüştüm. Bu saatten sonra yaşayan bir Defne yok. Bu saatten sonra tamamen değişmiş bir Defne vardı artık karşılarında. _______________ Bölüm yorumlarınızı alırım artık 😉 Bölümü sevdiniz mi? Düşünceleriniz neler? Sizce neler olucak? Bölümler önceki bölümlere göre tahmininiz doğrultusunda gidiyor mu? |
0% |