Yeni Üyelik
4.
Bölüm

İtiraz İstemiyorum

@the_older

Alaz'ın anlatımıyla...

Mutlu olmaya çalışarak, bataklığa batmak nasıl bir histir bilir misiniz? Bilmeyenler vardır. Ama ben bunu en başından beri bilen tek insan gibi hissetmekten nefret ediyorum. Toplamaya çalıştığım şeyler, sanki daha çok dağıtmış gibi darma dağınık oluyor.

Çırpındıkça batıyorduk.

Defne arkaşına bakmadan giderken, ben onun arkasından bakıyordum. Dinlemiyordu ne yapsam etsemde dinlemiyordu. Defne içeriye girdiğinde telefonumu cebimden çıçıkardım. Aynı hataları birdaha yapmıyacaktım, bırakmıyacaktım. Aklıma gelen ilk kisiyle mesaj atmaya başladım. İlayda.

 

Gizli numara: Defne evde yanına git.

Mesaj attığı da bekledim çevrim içi olmadı. Telefonu kapatmak için hareketlendiğimde bildirim sesi gelince geri döndüm.

İlayda: Sen kimsin? Ve Defneyi nereden tanıyorsun?

Bir arkadaşın da kendine benzemesin, Defne.

 

Gizli numara: Kim olduğum önemsiz. Arkadaşının sana ihtiyacı var. Yanına git.

İlayda: Ne oldu? Derslere gelmedi. Yoksa sen...

 

Gizli numara: Sen hep bu kadar soru sorarmısın? Defne' nin yanına git!

İlayda: Tamam be. Ne kızıyım bende zaten Defne' nin yanına gidiyordum. Kim olduğunu söylemiyecskmisin?

Defne' nin aynısı olduğuna eminim artık.

 

Gizli numara: Gizli kalmam şimdilik herkes için daha iyi.

Telefonumu çıkardığım cebine geri koyarak arabaya doğru yürüdüm. Defne' nin her dediği söz kafamdan çıkmıyordu. Kapıyı açıp yerine oturdum. Sırtımı koltuğa yaslayıp hiç huyum olmayan elimle uğraşmaya başladım. ' merak etmiyorsun sadece vicdan azabı çekiyorsun.' demesi kulaklarımda yankılandı. Dizlerim istemsizce titremeye başladı, sinirden. Sinirim ona değildi, aptallığımaydı. Yıllar önce başka bir yol bulmalıydım. Defne' nin içinde olmadığı bir yol, mutlu olacağımız bir yol. İşin buraya varmayacağı bir yol.

Düşüncelerime dalmışken bir ses " Alaz. Sende mi daldım lan?" Başımı sesin geldiği yöne çevirdim. Merak dolu gözleri farkedince olumlu anlamda başını salladım. Konuşmak artık istiyeceğim son şeydi.

" Kim olduğunu söylemeyecek misin?" Dedi, Alper. Bu soruya

" Eski bir arkadaş sadece. Önemli birşey değil yani." Dedim. Eski bir arkadaş? Demesi zordu. Üç kelime ama anlamı da derindi.

İnanmayan gözlerle bakogordular." Eski bir arkadaş?" Dedi, Alper alaylı bir şekilde.

" Evet, Alp. Eski bir arkadaş." Dedim, çma ettiği şeye karşı.

Değildi eski bir arkadaş değildi. Her an onun yanında olmak istediğim duygularımızı paylaşmak istediğim tek kişiydi. Yiğite baktım kendini zor tuttuğunu anladığımda söyleyemem, olmaz. Adlı bakışımı attım.

" Eski bir arkadaştan fazlası gibiydi gördüğümüz kadarıyla." Dedi, Gökan. Anında ona attığım ters bakışla " ama tabiki sen öyle diyorsan." Dedi lafı dolandırarak. Ben ve Gökan hariç herkes gülmüştü bu haline.

" Yengemiz olur kendisi," Yiğitin bu âni çümlesiyşe donup kaldım. Alper'le Gökan'ın gözlerinin üzerinde olduğunu hissediyordum " yani arkadaştan fazlası." Diye tamamladı son dediğim şeyi ima ederek.

Yiğit, sen bittin.

" Yengemiz?" Dedi, Gökan ve Alper aynanda şaşkınlıkla.

" Ebeniz! Sizin dilinize düşeceğime tek giderdim daha iyiydi lan. Bu ne?" Dedim, sinirle.

" Niye öyle diyorsun? Alınıyoruz ama. Ne güzel yengemiz varmış. Şahsen sen bizi çok korkutuyordun, bizi yeğensiz bırakıcaksın diye ödümüz kopuyordu. Bir yandanda bu kadar huysuz birini kim alır diye düşünmeden edemiyordum." Dedi, Gökan.

Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes verdim sinirle. Tekrar gözümü açtığımda " Şuna yenge demeyi burakmazsanız olacaklardan ben sorumlu değilim. " Dedim. Yüzümü buruşturdum dediği son cümleyi yeni sindirirken " hıysuzmuyum lan ben!?"

Baka kaldılar. Huysuzmıydum lan ben?

Öylesin.

Değilim.

Yiğit, konuyu değiştirerek " Neden oradaymış?" Dedi.

Cevap vermedim. Veremedim. Orda olmasına bir türlü anlam veremedim. Neden? Niçin? Amaç? Onu orda gördüğümden beri kafamda dönen bazı sorulardı bunlar. Anlam vermeye çalıştım ama olmuyordu. Bulamıyordum.

Defne' nin anlatımıyla...

İyi olmaya çalışırsın ama anında birşey olur. Birşey öğrenirsin, kaçırılısın, günün kötü geçer kim bilir belki birini görürsün ve sonucunda iyi olmaya çalışırken iyi olmaktan uzak işkence tarzına döner.

Eve geleli iki saat olmuştu sanırım. Koltukta oturmuş tırnaklarımı kemiriyordum. İlaydada karşımdaki koltukta oturmuş bana bakıyordu, geldiğinden beri. Ne olduğunu? Sordu birkere. Cevap vermeyince sıkmamıştı.

" Defne iyi misin?" Dedi. Kafamı İlayda'ya doğru kaldırdım. Korku, merak, hüzün gözleri hepsini barındırıyordu.

Derin bir nefes aldım. " iİyiyim. Merak etme artık." iyi değilim, içten içe kendimi yiyorum İlayda. Kim onlar? Neden ben? Babamla ne işleri vardı? Alaz bu konunun neresinde? Kafamı bu sorularla yiyecekti sanırım.

" Merak etmek elde değil. İyisin yani." Dedi, onaylamak ister gibi tekrardan sormuştu. Oturduğu yerde dik bir duruşa geçti. " Anlatmayacak mısın artık? Çünkü meraktan çatlamak üzereyim. Noldu?"

Söylemeliydim. Neden söylememiştim ki şuana kadar? Ne olucaktı sanki?

" Ben sana git arkamdan gelicem dedim. Sonrada kaçırıldım." Dedim, birden.

Kısa bir özet geçtim herşeyi. Olanlar saçma ama gerçek. Babamın, benim bile bilmediğim ben küçükken gittiği görevler. Herşeyi bana anlattı sanırdım. Anlatmadıklarıda varmış.

Belki babanın bile haberi yoktur bu konu hakkında? Belki baban bile tanımıyordur?

İhtimal. Oda ihtimal dahilinde. Umarım son ihtimaldir. İçinde olmadığı.

İlayda dikkatlice dinlemiştim beni. Kafasındaki herşeyin allak bullak olduğu yüzünden belliydi. " Nasıl? Simdi sen kaçırıldın. Tamam, anlamak istemesem de anladım. Adam babanı tanıyor ve seni kurtaran kişide Alaz. Öyle mi?" Dedi. Önaylarcasına kafamı salladıpımda bu sorusuna devam etti " Alaz'ın orda ne işi vardı peki?" Demesiyle düzeltti " daha doğrusu senin orada olduğunu nereden biliyordu?" Dedi merakla. Konuşmami bekliyordu. Oysaki ne komuşucağımı bilmiyordum.

Dizlerinin karnıma kadar çekip " Bilmiyorum." Dedim " tek bildiğim şey benden sakladıkları, bana söylemedikleri bişey olduğu." Diye cümlemi tamamladım.

Kaç gündür arama cevap vermiyordu, babam. Kendisini, olanları, bana anlatmadıkları şeyi merak ediyordum. Mantığımla kalbim zıt hareket ediyordu. İşin sonucunda ise mantığın galip geliyordu. Mantıklı hareket etmeyi sevmesemde olmuyordu yapamıyordum. " Gelenler herşey maffoldu.... Niye geldinki zaten." Diye mırıldandım kendi kendime. Ben bile sesimi zor duymuştum.

" Birşey mi dedin?" Bunu demesiyle hayretle ona baktım. Nasıl duydu ya?

" Hı?" Dedim safa yatarak. Kaşlarını çatımca yemediğini anladık " Ha. Yok birşey. Demedim bişey." Dedim hemen.

Tabi arkadaşının kendi kendine konuştuğunu görmesini istemezdin dedi, iç sesim.

Bazen cidden kırıcı oluyordu. Kırıcı oluyor derken aklıma son olan şey geldi. Bende bugün istemsizce birinin kalbini kırmıştım sanırım. Alaza ağzıma geleni söylemiştim. Kırılmış mıydı acaba?

Sanane bundan, Defne. Kırıp döküp sonradan pişman olucaksan, niye kırdın lan adamı?

Bende bilmiyorum. Onca zaman geçmesine rağmen içimdeki öfge geçmiyordu. Patlıyordum birden. Bedenen ruhumda meydana gelen izleri belli etmek istemezken, benden habersiz dökülüyordu herşey.

Yaralarımı sarmak belli etmemek istemiştim ama ruhun buna izin vermiyordu. İçimdeki acıların büyüklüğünü göstermek istiyordu.

İlayda'ya döndü bakışları tekrardan. Gözleri oynadığı üstün ellerindeydi. Bu sefer ben aynısını sormuştum ama " iyi misin?" Anında kafasını bana çevirdi. Dudaklarında belli belirsiz bir tebessüm oluştu. Zorraki bir tebessüm olduğu belliydi.

" İyiyim." İyi olmadığını ne kadar bilsemde, uzatmadım.

...

Gürültü. Duyduğum şey sadece gürültü. Başka birşey değil. İloluldakiler bile bu kadar konuşmuyor veya boş boş gezimiyordur. Buna eminim.

Sınıfta en arka tarafta oturmuş, kafamı sıraya gömmüş bir şekilde duruyordum. Sabah erkenden kalkmış, saari yaklaşan dersim için hazırlanmıştım. Devamsızlıktan, tekrar tekrar üniversite okumak istemezdim. Gitmekte istemiyordum. İlayda ne kadar gelmemem konusunda ısrarcı da olsa, illaki gelicegimi bildiği için en sonunda pes etmişti. Sonuç; okuldayım. Aslında düşünüyorum da keşke gelmeseymişim.

Kafamı gördüğüm yerden kaldırıp atlama yaslandım. Olmuyordu. Dersi dinleyememiştim. İlk dersi dinleye bildiğim kadarıyla dinleye bilsem de sonraki derslerde neredeyse dinleyememiş, odaklanamamıştım.

Etrafına baktım. Neredeyse kimse yoktu. Biraz önce biten dersten sonra bir birbıcuk saat ara olmadı lazımdı. Yanımda duran telefonu alıp kulaklığıma bağladım. Stofay girip bir şarkı açıp gözlerimi kapattım herşeyden uzaklaşmak, kaçmak için. " Defne bunlar ne ki? Bunlar ağır degil. Yapma dışarıya yansotma, diye geçirdim içimden.

Nasıl yapma? Nasıl kafana takma? Ne yaşadın sen farkında mısın?

Farkındayım. Olup olmadık yerlerde sinirlerimi çıkarıyorsun. Sal beni.

Düşüncelerimi bir kenara bırakıp oturduğum yerden kalktım. Sıkıcıydı. Dağılmıyordu kafam. Kapıdan dışarı çıktım. Nereye kayboldu bu kız yine? Merdivenlerden inerken biz neden üçüncü katta olduğumuzu sorgulamadan duramadım. O üç katı inene kadar her seferinde canım çıkıyordu. Kütüphaneye doğru ilerledim. Bir yandanda telefonumdan aramalara girdim. Son kez şansımı dedemle istedim. Babamın numarasına nasıl aradım beklemeden. Çaldı. İlk defa çaldı. Çaldı. Açmayacagını anladığında telefonu kuşagımdan çekiyordum ki gelen sesle yapacağım şeyden vazgeçtim. Açmıştı. " Kızım." Dedi. Gözlerim bulanıklaşmıştı. Ağlamamalıyım çok saçma. Neden ağlıyorum?

Korktun Defne. Ona birşey olmasından. Onuda kaybetmekten. Onu özlediğinden.

Haklıydı " baba." Bir kelime döküldü ağzımdan.

" Özür dilerim Defne. Özür dilerim." Dememeliydi, kırışmamıştım.

" Özür dileme baba. Özür dilettirecek birşey yapmadan."

" İyi misin?" Dedi.

İyi miyim?

Boğazıma yumru oturmuştu. Yutkunamadım. " İyiyim baba. Seni özledim." Dedim.

Kütüphanenin önüne geldiğimde durdum.

Derin bir nefes verdi. İnanmamıştı. Üzülüyordu.

" İyiyim baba." Diye tekrarladım inandırıcı olmaya çalışarak.

" Sıkıntı yok değilmiş? Balata bulamadım, kendine iyi baktım, kkulj asmadın." Dediklerinin yüzde doksan dokuzunu yapmıştım sanırım.

Etrafına baktım istemsizce " yok baba" dedim.

Var Defne nasıl yok var. Pişman olacaksın.

Dememeliydim. Şimdilik en azından. " Ne zaman geliyorsun?" Diye devam ettim.

Derin bir iç çektiğini duydum " Belli değil. Bir ay sonra desem; bir bakmışsın yarın önündeyim güzel kızım. Merak etme." Dedi.

Ediyordum elimde değildi. Kendimden çok babamı merak ediyordum çünkü ailemden tek o kalmıştı. " Seni seviyorum, baba." Dedim en içtenliğimle.

" Bende seni seviyorum kızım." Dedi. Konuşcaktım ki arkasından biri seslendi kısa bir sessizliğin ardından " kızım senle konuşmaya devam etmeyi çok isterdim ama işim çıktı. Kapatmam lazım." Dedi. Evet kısa bir konuşma anı daha. Her zamanki gibi.

Hiç sevmiyor olsa da bu kısa konuşmalara alışmıştık artık. " Tamam baba. Görüşürüz." Dedim.

" Görüşürüz."

Telefonu kapatmak için hamle yapıyordum ki vazgeçtim. " Baba. Bana demek istediğim bir şey varmı?"

Kastettiğim benden sakladıklarıydı. Eminim annemle sakladıkları çok şey vardı da. Bana diyemiyordular.

" Nereden çıktı bu?" Durdu kısa bir an sonra devam etti " yok ama şunu demek istiyorum. Kendine yemek yapmayı, kendine dikkat etmeyi unutma." Dedi. Oysa ben başka bir şey bekliyordum.

" Tamam babaa." Dedim ve telefonu kapattım.

En azından özlem duygusundan kurtulduk.

Ne demezsin. Hemde nasıl.

Sınıfa göre aşırı iyiydi. En azından sesler yoktu. Pek kimse yoktu. Başım ağrıyordu. Uyumuştum ama lanet olası baş ağrım geçmiyordu. Elim başıma gitti, ovuşturmaya çalıştım. Birazda olsa ağrinşn dönmesi, bafifkemesi için. Geçmediğini anladığım da ovuşturmayı bıraktım. Baş ağrım agır kesici içince geçmiyordu. Annem bu işlerde ustaydı. Ben ise hiçbir zaman sormazdım.

Anneni her anının içine nasıl koya biliyorsun bilmiyorum ama koyuyorsanda gözlerin dolmasını lütfen. Benimde istemsizce keyfim kaçıyor.

Herşeyin içine bende kendim koyuyordu zaten.

Her zaman bir tarafım eksik kalacak sanırım.

Telefonumu cebimden çıkarıp İlayda'ya yazdım.

İlayda, beni merak etme diye mesaj atayım dedim.

Defne: Kütüphanedeyim.

Telefonumu masaya koyup camdan dışarı izlemeye başladım. Futbol oynayanlara kaydı gözlerim. Topu almış kaleye doğru koşan biri, yanındakine pas veriyor o ise karşısındakine. Kalenin önüne geldiğinde şut çekti. Şerit bir şut olmalıydı ki top ışık hızıyla kaleye doğru vurulmuştu ve sonuç gol. Kazanan takım sevinirken kaybeden takım yüzleri görülmeye değerdi. Ben maçı seyretmeye devam ederken yanımdan gelen ses ile izlemeyi bırakıp sesin geldiği yöne yanıma döndüm. Masaya konulan bir kupa papatya çayını görünce afalladım bir anlık. Etrafıma baktım. Görünüşte kimse yoktu. Kupaya baktım tekrar. Kim koymuştu ki bunu buraya? İlk başta yanındaki görmediğim notu şimdi görmüstüm. Aldım elime ve okumaya başladım.

 

Papatya çayı baş ağrına iyi gelir. İtiraz istemiyorum. Benim için değil kendin için

A.K

Papatya çayı mı? Yok artık. Kızım adam seni iyi tanıyor, derdine derman.

Yüzümü buruşturdum. İç sesinin dediği şeye karşı. Beni tanıyor muş muş. Maymun kılıklı.

Birde baş harflerini koymuş. (A.K)

Tekrardan baktım etrafına bir umutla. Nasıl kaybolmuştu aniden? Oysaki hemen dönmüştüm. Bakışların tekrardan kupaya kaydı. " Boşa gitmesin bari. Nimet nede olsa." Dedim kendi kendime.

' o yaptı içiyim bari' demiyorsunda ' nimet nede olsa' diyorsun. Seni anlayana helal olsun artık.

Kâğıdı kenara koyup kupayı elime aldım. Burnumu yaklaştırdığımda kokusu her yedi sardı sanki. Çaydan bir yudum aldım.

Baş ağrım dinmiş,

Bir daha ağırmamıştı ders boyu.

.

Loading...
0%