7. Bölüm

Yenge

The_Older
the_older

   

*Gecenin boşluğu

Alaz'la bir anlığına ayrılmamıza neden olan, kapının sertçe açılmasıydı. Anında Alaz ile aynı anda birbirimizden ayrıldık. Alaz'ın üstünden kalktım, üstümü düzelttim. Alaz ise yerinden zerre kıpırdamadı. Kafamızı kapıya çevirdik bir hışımla. Çevirmez olaydım karşımda gördüğüm kişiyi tamam düzeltiyorum 'kişileri' gördüğüm an yerin dibine girdiğimi hissettim. Yiğit, Gökan, Alp. Gökan kapıya yaslanıp elini çenesinin altına atmış aşkla bakıyor, Alp şaşkınlıkla bakıyor, Yiğit ise elini anlına götürüp yakınıyordu.

Alaz'a çevirdim bakışımı anında. Kafasını bunlar akıllanmaz gibi sağa sola salladığını gördüğümde gülmemek için kendimi tuttum. Şu durumda olmasaydık gerçekten gülebilirdim.

" Abi ya, demedim mi ben gelmeyelim diye? En güzel anı bozduk!" Dedi, Alp Şaşkınlık dolu bakışlarından ayrılıp, yakınırcasına konuşmaya başlarken.

"Olum ne biliyim ben, canım kardeşimizin bu kadar çapkın olduğunu? Hemen yengeyi ayartacağını?" Dedi, Gökan benle Alaz arasında giden bakışları arasında.

Alaz sinirini zor tutuğunu belli ederek konuşmaya başladı " Oğlum, canlarım, bir tanelerim, kardeşlerim... Ben size gelmeyin demedim mi lan!?" Dedi Alaz sonda fazlasıyla yükselerek. Alaz'ın bu çıkışından sonra kimseyle göz teması kurmamaya çalışıyordum lakin herhangi biriyle bir göz teması kurmak beni öldüre bilirdi.

Rezil olmuştum!

Ama Alaz geçerken gördüm demedi mi?

Biliyordum. Biliyordum öyle olmadığını. Enişte seninleyim bu kızı akıllandır.

" Biz ne bilek ya sizi böyle şey, yılış yılış bulucağımızı." Dedi, Yiğit ilk defa konuşarak. Yılış yılış. Kim o? Biz değiliz.

Sizsiniz. Yani bende oluyorum senin yüzünden.

Biliyorum. Bir kerede destekle beni canım iç sesim ne dersin?

" Ben giremeyek dedim. Beni dinleyen kim?" Dedi, Gökan Alaz'a attığı bakışlar arasında. Cidden rezil olmuştum.

"Biz gidelim o zaman. Siz devam edin biz hiç gelmemiş gibi. Özür dileriz yenge." Dedi, Alp yenge kelimesini fazlasıyla uzatarak. Bana kaş göz yaparken bakışlarımız kesiştiği an yüzümün kızardığını hissede biliyordum. Yenge? Yengemi olmuştum ben?

Kendimi desteklemeliyim yoksa kesinlikle dillerine düşecektir " Aslında sandığınız gibi

Sanırım, evet.

" Ne özrü ya? Aslında sandığımız gibi birşey yoktu. Yenge demezseniz sevinirim. Havadan sudan konuşuyorduk. Sizler birden gelince ka-" cümlemi devam edemedim. Alaz kinayeli bakışları arasında bana bakarken onun yüzünden cümlenin devamını getirememiştim.

Gözlerini benden ayırmadan konuşmaya başladı " Evet... Özür dilemelisiniz. Öpüşüyorduk." Dedi Alaz. Dudakları kıvrılmıştı. Çapkın bakışları arasında. Gözlerim şaşkınlıkla ona bakıyordu. O ela gözlerine. Arkadan kıkırdama sesleri geliyordu.

Kıkırdama sesleri kahkahalarla dönüşürken arkadan bizi izleyen üçlüye çevirdim kafamı hafif " Yok öyle birşey." Dedim, olduğu halde inadını sürdürerek. Alaz şaşkınlıkla gözlerini kocaman açarken bir kahkaha daha patladı arkadan.

Mal olduğuna, İnananiyim mi? İnan mıyam mı? İnaniyim inaniyim. Artık en mantıklı o geliyor.

" Kardeşim biz kaçar. Yenge yoksa seni parçalayacak." Dedi, Gökan bir yandan da gülerken. Evet. Yapabilirim. Yenge demeyin bana. Kendimi yaşlı hissediyorum.

Alaz sabır diler gibi başını gökyüzüne doğru kaldırırken derin nefes alıp verdi. " Gidin lan! Gidin artık! Rahat bırakın." Dedi son noktasını belli ederek. Bu sefer gülme sırası bendeydi. Tabi ki onlar kadar patlayıcı derecede gülemiyordum. Malum.

Kapıdan gülerek geçerken. Alaz ayağa kalktı. " Nerde kalmıştık?" Dedi çapkın bir şekilde gülerken.

Tam tersliyordum ki " Aşağıdayız kardeşim!" Ses Gökan dan yükseldi. Alaz bu sefer konuşmadı. Anında Gökan'a doğru bir adım atmasıyla Gökhan'ın anında kaybolması bir olmuştu.

Hatamı yapıyordum? Pişman olacak mıydım? Pişman eder miydi? Kendimden emin miyim? Ondan emin miyim? O benden emin mi? Sevgimden emin miyim? Sevgisinden emin miyim? Hiç bilmiyorum bu sorulardan çoğunu tek bildiğim. Aralarındaki tek soruya cevap verebileceğim.

Sevgimden emin miyim? Evet. Sevgimden, aşkımdan hiç olmadık kadar eminim. Bir daha bırakır mıyım? Hayır. Aşk; uğruna savaşmayı göze alacağın en büyük duygudur ve ben bu duygunun varlığına inanarak yürüyorum yolun sonunu görmediğim halde gözüm kapalı yürüyorum. Sonu var mı? yoksa uçurum mu? Bilmeden hem de. Gözüm kapalı. Hem de hiç olmadığım.

" Sanırım hep böyle olacak." Alaz'ın sesiyle daldığım düşüncelerin arasından sıyrılıp ona döndüm.

" Nasıl olacak?" Dedim, anlamadığımı belli ederek.

Derin nefes verdi. Gözlerini gözlerime dikti. Kaşlarıyla beni işaret etti. Hayel kırıklığı mı görüyordum? Yoksa, acı mı? " Böyle işte. Hep arkamdan bir iş çevirecek mi? Ben ona nasıl tekrar güveniceğim? Diye hep bir boşluk olacak içinde... Yanlış mıyım?" Dedi.

Derin bir sessizlik çöktü aramızda. İçimde bir boşluk olduğu doğruydu. Güvenmeye çalıştığımda doğruydu ama. " Evet," Dedim. Kaşları kalktı. Bunu beklemiyordu " içimde bir boşluk olduğu doğru. Her an terk edeceğini olmadığı hâlde beni aldatıcağını düşünüyorum, aklımdan geçiyor doğru. Ama bilmediğin bir şey var Alaz. Ben seni hiç olmadığı kadar seviyorum ve sana güveniyorum," Güveniyordum artık ve her zaman güveniyorum ona. Kaybettiği güveni kazanmak zor olur muydu? Oluyormuş. En azından benim için. " Ama... kırgın ve kızgınım." Dedim kaşlarımı anında çattım. Güvenmeye başlamış olabilirim ama kırgınlığım ve üzüntüm hâlen yerli yerinde duruyordu. Bu hiç bir şeyi değiştirmiyordu.

Bana doğru iki adım attı. Zaten solgun olan yüzü daha da solmuştu ama belli etmemeye çalışıyor gibi görünüyordu. Kalbim fazlasıyla hızlı atıyordu bana bir adım daha yaklaşıp anında sarıldı, tepki bile vermeye fırsatım olmadı. Ellerini belime sardı. Bir an şaşkınlıkla tepkisiz kaldım." Kalbini iyileştirmeme izin ver o zaman. Her şeyi düzeltmeme izin ver. " Dedi sesi bir o kadar güven vericiydi.

Belime kaydığı elleri tutup kendimi geri çektim. Alaz ise bu yaptığımda içi yanıyor gibi duruyordu. İki adım geriledim." Alaz. Bir cam düşün. O cama her yerden darbeler gelir, kırılmaz. Ama tek bir darbe o camı tuzla buz eder." Dedim, gözlerim benle dalga geçer gibi her an kendilerini Salacak gibi duruyordu. Yapmayın şimdi olmaz. Ben ne ara bu kadar duygusal olmuştum? "Onca şeye karşı koyabilirim ama tek bir darbeyle param parça olurum." Dedim, param parçaydım tekrar birleşmesi imkansız bir derecede. " Birleştire bilecek misin Alaz o parçaları? O parçaları bir arada tutan bilecek misin? Tutamazsın. O parçaları tekrar eskisi gibi sağlam olmaz." Dedim. Sesim olabildiği en düşük seviyesindeydi. Birleşe bilir miydi? Sanmıyorum.

Derin bir nefes veri " O parçalar benim tek bir hareketimle mıknatıs gibi birbirini çekerler. Birleşirler ve hiç olmadıkları kadar sağlam olurlar, bir daha kırılmayacak, ayrılmayacak şekilde. Çünkü kendi yerini biliyorlar. Tekrar nasıl kimin için birleşeceklerini biliyorlar. Kimin nasıl? Ne şekilde onaracağımı iyi biliyorlar." Dedi kendinden emin bir o kadarda sert bir şekilde.

Dik bir duruşa geçtim alaya alarak " Ne şekilde onaracakmışsın?" Dedim. Ela yüzünde hiç görmediğim çapkın bir ifade belirdi. Dudakları hafif kıvrıldı.

Defne Allah aşkına beni iç sesliğinden muaf et. Ben kaçayım. Başka birini bul. Ben bunları kaldıramam.

" Görmek ister misin?" Dedi çapkınlığı sınırını zorlayarak, bana bir adım yaklaşırken ben bir adım geriledim. Bu işin sonu iyi değildi.

" Kalsın." Dedim.

Arsız.

Alaz'ı arkama aldım. Kapıya doğru ilerlediğimde

" Nereye gidiyorsun?"

Arkamdan bana seslenmesiyle, durdum. Ona döndüm. Sorgular bakışının altında konuşmaya başladım

" Sana ne?" Dedim. Ona neydi ki.

Alnında beliren damarını gördüğümde yutkundum. Sinirlenmişti ağzını yediğimin Maymunu.

" Defne! Sinirlendirme insanı. Nereye dedim." Haklı çıktım sinirlenmişti. Onu biraz daha sinirlendirmek istiyordum ama yolun sonu kötü gözüküyordu.

" Eve." Dedim.

Yürümeye başladı. Tam yanıma geldiğinde. " Bizimle geliyorsun." Dedi. Ona baktım ciddi olmamasını umuyordum. Ama umduğum gibi görünmüyordu.

" Hayır. Gelmiyorum. Kendim gideceğim." Kınayıcı bir bakış attı anında.

" Soru sormadım. Geliyorsun dedim."

Kolumdan tutup beni yürütmeye yeltendiğinde kolumu ondan kurtarmaya çalışıyordum " Kendim gidebilirim dedim!" Duymuyordu, duymamazlıktan geliyordu buda sinirlerimi bozuyordu.

Kolumu bir kez daha kurtarmaya çalıştığında bu sefer başarmıştım. " Kendim gidebilirim! Kendim gideceğim dedim. Sana gerek yok." O sinirlenirse ben bin katı sinirlenirdim. Bana neydi.

Alaz gözlerini kapattı. Ellerini sıkıyordu. Gerçekten de sabrını zorluyordum sanırım.

Zorlamalısın. Kim o bizi götürmeye yelteniyor. Ağzını burnunu kır. Ben bunu destekliyorum. Kesinlikle ağzını burnunu kırmalısın.

Aynen. Tek hamlede beni yere sersin sonrada. Ben bunda yokum. Aslında ağzını burnunu kırarım da sonra ondan kurtulmak vardı.

" Defne..." Dedi.

" Alaz." Dedim. Kendimden emin bir ses tonuyla.

Sen Allah aşkına emin olma. En son emin olduğunda kendini çocuğun kucağında bulmuştun. Birde bir şeyi kesinlikle sahip çıkamıyon. İş birlikçisi de silahını almıştı.

" İyi değilsin." Bahaneye bak.

" İyiyim."

" Değilsin ve benle geliyosun."

" Gelmiyorum! Zorla mı?"

Ela gözleri, beni sevdiğini bilmesem beni öldürecek derdim. Gerçi şüpheli ama.

" Gerekirse. Zorla."

Güldüm. Ciddi manada güldüm. " Götür götüre biliyorsan. Gel- mi- yo- rum." Dedim son cümleyi sinirle geveleyerek söylerken.

Başını yana çevirdi. Dişleriyle dudaklarını ısırdı. Sonra tekrardan bana çevirdi bakışlarını. " Tamam."

Gözlerimi şaşkınlıkla kırpıştırıyordum. " Nasıl tamam?" Hemen kabullenmiş miydi?

Hemen mi? O of.

" Tamam işte. Tek gitmek istemiyor muydun? Tamam. Git. Engellemeyeceğim."

Şaşkınlıkla bakıyordum ciddi manada. Kabullenmişti. Ne bekliyordum sanki. Terasın kapısından çıktık Alaz'la birlikte. Daha doğrusu ben önden giderken o arkamdan geliyordu. Alaz asansöre yönelirken sırf inadına arkasından gitmedim. Binmedim. Merdivenlere yöneldim. Onu görmüyordum ama kesinlikle akıllanmaz bakışlarından birini atıyordu bana. Merdivenler bu kadar uzun muydu? Ayaklarım kopmuştu ciddi manada. Hangi akılla asansöre binmemişsem. Zemine son bir kat kalmıştı. Kaç kattı ya burası. 40. Merdivenler bitince kendimi dışarı attım can havliyle. Nefes nefese kalmıştım. Biraz eğildim öne doğru. Ellerimi dizlerimin üzerine koydum. Nefes alamıyordum. Her nefes alışımda boğazım yanıyordu.

Nefes alış verişlerim yavaş yavaş düzelirken " Yengemiz başa bela abi. Siz ne diyorsunuz?"

Sinirle kafamı kaldırdığımda bana bakan dörtlüyü görünce sinirim kat kat artıyordu. Alp, Gökan, Yiğit üçlüsü bana gülerek bakarken Alaz bana bakmıyordu bile. Başka yerlere bakıyordu.

"Bana yenge demeyi bırakır mısın artık, Gökan." Dedim, sinirle. Her yenge dediklerine sinirleniyordum. Yengeleri değildim. Olmayacaktımda.

" Niye? Değil misin?" Dedi alayla. Derin bir nefes verdim. Bunlar beni öldürmek için vardılar ben buna eminim. Kesinlikle.

Cevap vermedim. Onları arkamda bırakıp yürümeye başladım. Tek kalmak istemez kimse korkarlar, mutsuz hissederler, kimsesiz hissederler. Yanlarında hep birini isterler ama yanlarında hiçbir zaman istedikleri vakit birini bulamazlar. " Şanssızım." deler kendilerine " Kimsesiz olmak istemiyorum." Derler. Ve sadece demekle kalır. Ama bazen yanlız kalmak en iyisidir, bunu bilmezler. Gündüz içlerinde tutarlar, kimseye belli etmezler, edemezler. Çünkü onları dinleyecek birileri olmaz anlatacakları, dertlerini dinleyecek biri. Gündüz tuttuklarını geceye saklarlar. Gece ağlarlar, gece içlerini milyarlarca yıldızların arasına yerlerini bulurlar. Bazen en iyi arkadaş gecenin boşluğudur. Ama ben şuanda tektim. Ve hiçte şikayetcide değildim. Bazende insanlar kafalarını dinlemek isterler işte o zamanda kendilerini gecenin boşluğuna bırakırlar.

Yürümeye devam ederken aklım az önce yaşadıklarımdaydı. " Amcamı öldürmek." Demişti. Amcasını öldürmeyi neden istesinler? Daha doğrusu, onların bu işlerle ne ilişkisi vardı? Benim yüzümden amcasını mı öldürmüştü? Beni kurtarmak için. Bunu ona sormalıydım ama sormamıştım. Soramamıştım. Kafamı dağıtmam lazımdı.

Karşıdan karşıya geçip gecenin sakinliğini fırsat bilip önüme çıkan ilk banka oturdum. Gökyüzünde bir bulut bile yoktu. Yıldızlar bu gün bir ayrı güzeller sanki.

İlayda’yı üzdün.

İlayda’yı üzmüştüm doğru. Annesini de üzmüştüm. Evet ama hiçbir şeyi bilerek yapıyordum. Yapmam da zaten. Hassas nokta olmuştu. Dışa yansıtmamam gereken şeyleri dışa yansıtıyordum bazen istemeden. Bu da elimde değildi.

Bazen birinin bir şey demesine gerek yoktur. Kişiyi tanımak yeterlidir.

Bölümü nasıl buldunuz?

Düşünceleriniz nele?
İlaydanın kalbi kırıldı yaaa

Alaz peki ona ne demeli?

 

Bölüm : 20.10.2024 12:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...