Gözümü açmaya çalıştıkça daha çok uykuya çekiliyordum sanki. Birisi sürekli uykunun kollarına atmaya çalışıyordu ama karnımın açlığı uyumama izin vermeyecekti. Bunu fark etmiştim. Gözümü tamamen açtığımda yatakta tek başıma olduğumu gördüm. Halbuki gece birilerinin yanıma yattığından adım kadar emindim. Belki de rüya görmüştüm. Dudaklarım yana kıvrıldı. Gördüğüm şayet rüyaysa eğer uzun zamandır bu kadar güzelini görmemiştim. Esneyerek kollarımı iki yana açtığımda hazırlanarak odadan çıktım. İnşallah odanın yerini bulabilirdim. Aşağı katların ışığı açıktı ama ev boştu sanki. Telefonumdan saate baktığımda gecenin üçü olduğunu gördüm. Demek ki herkes uyuyordu.
Atıştırmalık ne yiyeceğimi bilmiyordum. Bayılacak raddeye geldiğimden haberdim sadece. Masanın üzerinde bulunan ekmeği bölerek kuru kuru ağzıma attım. En azından yiyebileceğim bir şeyler vardı. İkinci lokmayı ağzıma atacağım sırada ardı ardına üç tane araba evin önünde durdu. Korkuyla gelenlere bakarken onların biyolojik ailem olduğunu gördüm. Ekmeği ağzıma atamadan masaya bırakıp koşarak kapıya gittim ve sertçe açtım.
Demirkan Bey ve Itır Hanım beni gördüklerine şaşırmadılar. Arkalarından eli ve ayağı sargıda olan abilerden biri girdi. Kimin kim olduğunu Anıl hariç bilmiyordum. Diğerleri de girdiğinde kapıyı kapattım. Demirkan Bey oğullarından birisine baktı.
" Emir, abini odasına çıkart babacım." Emir denilen çocuk kafasını sakladıktan sonra abisinin koluna girerek salondan ayrıldı. Yaralı çocuk dönüp bakmamıştı bile. Ruhsuz gibi duvara bakıyordu sadece. Onlar gittikten sonra Saral ailesine döndüm.
" O iyi mi?" Itır Hanım sıkıntıyla kafasını salladı. Pek içten bir sallama değildi. Daha çok iyi değil ama sen iyi san der gibiydi.
" İyi olacak. Neden kalktın babacım? Uyuyor olman gerekiyordu bu saatte." Derin bir nefes aldım. Açlıktan midem bulanıyordu. Gurur yapamazdım.
" Ben birkaç gündür bir şey yemiyorum adam akıllı. Biraz karnım aç. Atıştırmak için kalkmıştım. Mutfağınızı izinsiz kurcalamak istemezdim. Özür dilerim." Itır Hanım'ın iç çekişlerini duyduğumda ağladığını anladım. Demirkan Bey'in yüzü sap sarı olmuştu. İyi miydi?
" Ben, ben yanlış bir şey mi söyledim?" Annesinin yanında oturan oğlanlardan birisi ayağa kalkıp hızla yanıma geldi ve tam önümde durdu.
“ Yanlış bir şey söylemedin ama Dinçer iyi değil. Ona ölen ikizini hatırlatıyorsun.”
Kanım çekildi sanki. Senin yüzünden bu halde demişti resmen.
Bu evde kalamazdım. İstenmiyordum. İstenmediğim gibi sürekli hakarete mi uğrayacaktım? Bu muydu adamlıkları? Başımı iki yana salladım. Cebimde az da olsa para vardı. Sokakta kalırdım ama karnımı doyurabilirdim. Vücudumu geriye çekip çocukla aramıza mesafe koydum.
" Haklısın. Ben yanlışım. Doğmaması gerekenim. Yaşamaya hakkı olmayan o kişiyim. Belki de ölmem gerekiyor. Sen kazandın." Bakışlarım merdivenlerden inip kardeşlerinin yanına geçen Emire kaydı. " Siz kazandınız." Arkamı döndüğüm gibi portmanto dan ceketimi alıp üzerime geçirdim. Arkamı dönüp kapıya ilerdim.
Kapıyı açmaya kalkıştığım an yaygara koptu. Arkamı döndüğümde yaralı çocuğu gördüm. Merdivenlerin başında öylece nefretle yüzüme bakıyordu. Merdivenlerin dibinde ise koltuk değneği vardı. Yere mi fırlatmıştı?
Belki de kafanı hedef aldı Duru... Seni öldürmek istiyor.
Duvardan destek alarak bedenini sabitledikten sonra diğer değneği yüzüme doğrulttu.
" Sen! Hiçbir yere gitmiyorsun. Annemle babamı daha fazla üzmene izin vermeyeceğim. Bu evde bizimle kalmaya mahkum olacaksın." Ne demek mahkumun? Ne zamandan beri? Kesinlikle ne dediğini bilmiyordu.
Şaşkınlıkla yüzüne bakarken Anıl'ı ve yanında ona benzeyen diğer çocuğu gördüm. Keyifleri gayet yerindeydi. Hatta sırıtarak yüzüme bakıyorlardı. Bu kardeşlerinin dedikleri yüzünden mi yoksa gitmemi istemedikleri için mi onu çözemedim.
Beni kimse burada zorla tutamazdı. Buna izin vermezdim. Derin bir nefes alıp kapıya dönüp kulpu indirdiğim an ağzım beş karış açıldı. İki tane koruma duruyordu.
" Üzgünüm Duru Hanım ama gitmenize izin veremeyiz. Hava soğuk. Kapıyı kapatın isterseniz." Sinirle kapattığımda arkamı döndüm.
" Bu da ne demek oluyor?" Demirkan Bey ciddileşerek yanıma geldi.
" Senelerin arından kızımı bulduktan sonra
gitmesine izin vermeyeceğim. Bu yaptığım için üzgün falan değilim. Gidemezsin." Itır Hanım yanıma adımladığı an merdivenlere yöneldim.
" Kızım bir dinle! Lütfen anneciğim." Alayla yüzüne baktım.
" Bence yanlış kişiye annelik ediyorsun. Senin asıl kızın diğerlerinin yanında." Odama girerek kapıyı çarptım. Açmaya niyetim yoktu. Beni burada eğer zorla tutacaklarsa sonuçlarına da katlanmak zorundaydılar.
~~~~Birkaç saat önce / Saral Malikanesi ~~~~
Gelen gürültü ve çığlık sesiyle ilk uyanan Anıl olmuştu. Yataktan fırladığı gibi koşarak aşağı indi. Görünürde kimse yoktu ve ses dışarıdan geliyordu. Kimin olduğunu o an anladı. Kendisine küfür etti.
" Abi... Neler oluyor? O ses de ne?" Hazar gözleri yarı kapalı şekilde salona girdiğinde Anıl korkuyla inip kalkan göğsünü sakinleştirmeye çalıştı. Kardeşinin korkmaması adına yavaşça Hazar'a doğru yürüdü ve iki eliyle kardeşinin yüzünü avuç içerisine hapsetti.
" Bir şey olduğu yok koçum. Sen şimdi anne babamızı ve abilerini kaldır. Sadece Duru'yu uyandırma. Hadi git. De ki abim dışarıda Dinçer abimin yanındaymış. Sizi oraya çağırıyor." Hazar kafasını salladıktan sonra üst kata çıktı.
Anıl vakit kaybetmeden evden çıktığında kardeşi için özel yapılan sinir atma yerine girdi. Gözleri korkuyla kocaman açılmıştı. Burası berbat haldeydi. Her yer cam kırığıydı. Kardeşi de dizlerinin üzerine çökmüş vaziyette gözleri kapalı olarak öylece duruyordu. Avuç içerisinde cam olduğunu görünce cam kırıklarına dikkat ederek kardeşine yaklaştı ve avucunu açmasını sağladıktan sonra camı alıp yere fırlattı.
Eli, dizleri hep kan içerisindeydi.
" Poyraz..." İçi acıdı Anıl'ın. Kardeşi diğer yarısının yasını tutuyordu. Biliyordu aslında neden Duruyu istemediğini ama kızmaktan da geri kalamıyordu işte.
" Abicim sakin ol. İyi olacaksın." Kardeşi Anıl kadar olmasa da uzundu. Kucaklayamazdı. O da sırtına aldı kardeşini. Zorlanarak bulunduğu yerden çıktığında babasıyla karşılaştı. Onun arkasında da tüm aile üyeleri ikiliye bakıyordu.
" Oğlum? Dinçerime ne oldu?" Anıl kafasını iki yana sallayarak arabayı işaret etti.
" Arabaya binelim. Hastaneye gitmemiz gerekiyor. Çok kan kaybetmiş." Herkes kafasını salladıktan sonra arabalara ilerlediler. Anıl'ın içindeki ses susmuyordu. Kardeşine haksızlık etmişti.
İki yıl önce; Poyraz ve Dinçer on sekizlerinde ehliyetlerini aldıktan sonra Ayçayı da alarak arabaya binmişlerdi. Ayça zorlayarak ön koltuğa oturmuştu. Arabayı Poyraz kullanıyordu. Arkaya ise Dinçer oturmuştu. Poyraz hız sevmeyen bir yapıya sahip olduğu için yavaş ve temkinli gidiyordu. Ayça ise hız tutkunuydu.
" Sizinle hiç güzel vakit geçirilmiyor. Hız yapsan ne olur yani? Nineler gibi sürüyorsun!" Poyraz takmayarak göz devirdiğinde Ayça daha çok hırslandı. Tenha bir yola girdiklerinde bir anda direksiyona yapışıp döndürmeye başladı. Poyraz şaşkınlığını atar atmaz savrulan arabaya bakarak kontrolü sağlamaya çalıştı.
" Kaza yapacağız bıraksana!" Ayça gülerek kafasını iki yana salladı.
" Ne güzel işte sizden kurtulmuş olurum. Az relax olsana abiciğim. Bir şey olacağı yok. Karşıdan arabada geçm-" Lafını bitiremedi çünkü karşı yoldan gelen kamyonu gördü. Bu sefer de sağa kırmaya kalktı ama Poyraz ile direksiyon kavgası yaptıklarından araba sola savruldu. Kamyona çarpmadan sapaktan aşağı doğru yuvarlandılar.
O kazadan Ayça ve Dinçer kurtulurken olan Poyraza oldu. Ayça yüzünden diğer yarısını ebediyete yolladı.
Anıl sırtında taşıdığı kardeşini bekleme odasında bekliyordu. Herkes buradaydı, Duru hariç. Onu uyandırmaya kıyamamıştı. Ona sırnaşarak uyuması. Saçlarının kokusunu unutamıyordu. Kapı açıldığında ilk annesi kalktı ayağa. Koşarak Doktorun yamacına geldi.
" Oğlum iyi mi?" Doktor gülümseyerek kafasını salladığında herkes derin bir oh çekti.
" Eline dikiş atıldı. Aynı zamanda da dizlerine batan camları çıkartıp dikiş attık. İç gün boyunca dizine ve eline su değdirmemeye dikkat edin. Onun haricinde ayağının üzerine bir süre basamayacak. Dizindeki dikişten kaynaklı koltuk değneği kullanmasında fayda var. Birazdan normal odaya alacağız. Çıkışını yapabilirsiniz." Doktor yanlarından ayrıldığında Itır Saral eşinin göğsüne koyduğu başını iyice bastırdı ve gözyaşlarını birer birer döktü.
Oğlu iyiydi ama ruhsal olarak çöküntü yaşıyordu. Bugün Anıl için bir devrim olacaktı. Kardeşini kaybedebilirdi. Canı çok yanmıştı.
Duru'nun Ayça gibi olmadığına emindi ama bunu diğer kardeşlerinin de görmesi gerekiyordu. Biliyordu ki ileride Dinçer ile Duru'nun arasından su sızmayacaktı.
Tek temennisi işler kötüye gitmeden halletmeleri oldu.