Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Atlantis'in Kayıp Kalbi

@thecorpsebutterfly

Hikayeye başladığınız tarihi yorumlara bırakabilirsiniz 🦋

2014 | 16 Mayıs

Karbeyaz Korel

Baharın taze kokusu ciğerlerime dolarken karşımdaki binaya karşı gülümsedim. Üzerimdeki dantel, çiçek işlemeli, beyaz askılı elbisede nemli avuç içlerimi gezdirip heyecanla telefonumdaki saat göstergesini kontrol ettim.

20:20

'İşte dilek tutmak için mükemmel bir an! ' diye düşündüm. Umarım abim o sahnede en çok parıldayan yıldız olur!

''Oyuna on dakika kaldı Tuna içeriye mi geçsek?'' Annemin ince, melodik sesi kulaklarımı doldururken babamın onaylayan mırıltılarını da duyabilmiştim. Daha çok etrafta olup bitenle ilgileniyordum. Elimde tuttuğum zambak demeti ile gözlerimi diğer oyuncuların arkadaşları, tanıdıkları ve ailelerinde gezdiriyordum. Herkes heyecanlı gözüküyordu. Gözüm tiyatro binasının kapı önündeki afişlerinde gezinirken gözüm abimin oynayacağı oyunun afişinde gezindi.

Yerde yatan bir kadın bir de erkek silüetinin ortasından kırmızı bir gül geçiyordu afişte. Romeo ve Juliet adlı meşhur oyunun modernize edilmiş, değişik bir versiyonu olduğunu biliyordum abimden dinlediğim kadarıyla. Hevesle bana bu oyun için ne kadar çalıştıklarını ve Romeo'yu temsil eden Rumet rolünü alabilmenin onu ne kadar zorladığını anlattığını anımsadıkça onunla daha da gurur duyuyordum. Afişte başrollerde ismini görmek kalbimde ufak tefek titreşimlere neden olmuştu.

Karmen Korel

Adının anlamı kadar soylu bir ruha sahip, gün ışığından bile parlak olan kayan yıldızımdı o benim. Adının diğer anlamı bir tür kırmızı renkti ama kırmızıdan pek hoşlanmadığını ve en çok da mavi rengi sevdiğini bir tek ben biliyordum. Aynı üç harfle başlayan isimlerimiz bile benim için bizi birbirimize bağlamak için güçlü bir sebepti. Hayrandım abime, hayrandım güzelliğine ve de yeteneğine.

Nedense kendimi ünlü gibi hissediyordum. Başrolün kız kardeşi olarak burada bulunmak ayrı bir gurur verici hale gelmişti. Hele de bu oyunun ilk defa sergilenecek olması burada olmamızı daha da değerli kılıyordu bana göre.

''Nazlı'm, abimi görmeyecek miyiz? Oyundan önce ona şans dilemek istiyordum.'' Afişteki mavi gözlerim anneme dönmüş ondan bir cevap bekliyordu. Sabırsızca annemin elbisesinin kolunu çekiştirirken bu şımarık hallerime alışkın olan Nazlı'm annem gülümsedi ve mavi gözlerini binanın içinde gezdirdi.

''Eğer abini oyun öncesi çok sıkboğaz etmeyeceksen seni kulise götürebilirim Karbeyaz.'' Heyecanla başımı olumlu anlamda salladım.

''Hiç etmeyeceğim! Gerçekten etmeyeceğim!'' Annem babama bizim kulise gidip geleceğimizi haber verirken babam da bize koltuk tutacağını söyleyip oyunun sahneleneceği salona doğru ilerlemişti. Birkaç dev oyun posterinin olduğu loş bir koridorda ilerledikten sonra telaşla koşuşturan oyuncuları görmemle kulise geldiğimizi anlamıştım.

''Ben seni burada bekliyorum. Abine şans dile ve gel, oyun başlayacak.'' Başımı olumluca salladım ve çekingen olmayan adımlarımla sanki bu oyunun bir parçasıymışım gibi büyük bir özgüvenle kulisten içeriye girdim. Gözlerim abimin ay gibi parlak yüzünü ararken ileride birkaç arkadaşıyla videolar çektiklerini görmemle yüzümdeki gülümseme genişledi. Elbisemi ve saçımı son kez düzelttim.

''Yıldız Abim!'' Abimin babamınkilere benzeyen ela gözleri sesin nereden geldiğini anlamak istercesine etrafta gezinirken beni görmesiyle yüzünde tarifsiz bir gülümseme oluşmuştu. Yüzümden eksilmeyen gülümsememle hızla yanına doğru gidip benim için açtığı kollarına yerleştim ve ona kocaman sarıldım. Çok fazla vaktimiz yoktu, annemin de dediği gibi oyun başlayacaktı.

''Karbeyaz'ım! Ne iyi ettin de geldin, uğurum benim.'' Abim sevgiyle sarı saçlarımı okşarken daha sıkı sarıldım. Bir yandan da elimdeki çiçeklerin ezilmemesi için uğraşıyordum ama abimin uzun boyundan dolayı biraz ezilmişlerdi sanırım. Abimden ayrılırken şirince gülümsedim.

''Biliyorum sen o sahnenin en çok parlayan yıldızı olacaksın ama ben yine de gelip sana bir şans öpücüğü vermek istedim. Hem bak sana çiçek de aldık! Çıkışta vereceğim ama şimdi verirsem kuliste kaybolur.'' Hızla, durmadan konuşmama rağmen abim sıkılmadan, yüzündeki gülümsemeyi eksiltmeden beni dinliyordu. Zaten o beni hep bıkmadan dinlerdi. Çok konuşmazdı ama çok dinlerdi benim abim. Bazen de ben hiç konuşmaz ve onun tirat ezberlerini dinlerdim.

''Alayım o zaman öpücüğümü?'' Abim ona yetişebilmem için eğilip yanağını işaret ederken kocaman sulu bir öpücükle yanaklarını doldurmuştum. Kendi etrafımda prenses edası ile dönüp kıyafetimi abime gösterdim kendimce.

''Nasıl olmuşum? Güzel miyim?'' Işıltılı gözlerim abimden gelen iltifatı bekliyordu gözlerinin içine bakarak. Abim güzelsin dediyse güzeldim bana göre.

''Çok... Çok güzelsin Karbeyaz'ım. Hadi sen şimdi koltuğuna geç ve abinden gözlerini ayırma. Senin için en güzel oyunumu oynayacağım bugün, tamam mı?'' Başımı hevesle salladım. Perde arkasından duyulan müzik sesine göre oyunun ilk sahnesi başlamış olmalıydı. Abim son kez saçlarımda parmaklarını gezdirdi ve sarı saçlarımın üzerine hafif bir öpücük bıraktı. El sallayarak ona veda ettim ve beni sabırsızca bekleyen annemin yanına koşturdum.

''Nerede kaldın kızım? Oyun başladı bile!''

''Geldim anne, hadi hemen gidelim! Abimin tek bir kelimesini kaçırmak istemiyorum.''

Hızla salona giriş yaparken babamın 'nerde kaldınız' söylemleri eşliğinde biraz da diğer oturan insanları ezerek yerimize yerleşmiştik. Oturduğumuz yerden sahne çok net gözüküyordu. Sağımda babam, solumda da annem otururken çiçek demetini kucağıma yerleştirip mis kokusu eşliğinde oyunu izlemeye daldım.

Abimin sahnelerinde kendimi o kadar kaptırıyordum ki her bir cümlesinde sanki ben yaşıyormuşum gibi öfkeleniyor, ağlıyor, gülüyordum. Sıkı sıkı tuttuğum annemin ve babamın ellerine bir bakış atıp son sahne için aralanan kırmızı perdeyi izledim. Bu sahnede neler olacağını az çok biliyordum, abim evde çalışırken birçok kez onu izlemiştim. Bu yüzden şimdiden dolan gözlerime engel olmaya çalışarak abimin ay gibi parlayan yüzünü izledim.

Bu sahnede abim öldürülecek, Jülide karakteri de kendisini öldürecekti. Oyundan da olsa böyle bir sahneyi görecek olmak kalbimin korkuyla atmasına sebep olmuştu. Oyun gereği abim bıçaklanırken yüzüne bulaşan acı ifade o kadar gerçekçiydi ki hayranlıkla abimi izledim. Abimin gözleri kısa bir an benimkilere dokunurken ona destek vermek istercesine dolu gözlerime rağmen kocaman gülümsedim. Onun yüzünde de belli belirsiz bir gülümseme oluşmuştu ona gülümsememe karşın. Abim yavaşça yere doğru uzun boyu ile yığılırken göz temasımız kesildi, Jülide karakteri bir süre çığlıklar atıp ağlamış, birkaç cümle kurduktan sonra göğsünden çıkardığı sahte zehri içip abimin yanına kıvrılmıştı.

''Ne kadar gerçekçi oynuyorlar!''

''Çok yetenekliler, maşallah!''

Salonda yükselen konuşmalar ve alkışlar eşliğinde kırmızı perde son sahneyi örterken hala yerde yatan abime dolu gözlerle baktım. ''Çok güzeldin kayan yıldızım...''

Perdenin kapanmasının ardından seyirciler oyuncuları karşılamak üzere ayaklanmıştı ki perdenin arkasından, kulisten yükselen korkunç çığlık sesleri ile panikle yerimde doğruldum. Kucağımdaki çiçekler yere düşerken, gözlerim annemi buldu. Birden ortalık mahşer alanına dönmüş gibiydi.

''Anne ne oluyor?'' Perdenin arkasında bizim göremediğimiz bir karmaşa dönerken ön sırada oturan abimlerin oyuncu hocası seyircilere telaşlı bir bakış atıp perdeyi aralayarak sahne arkasına girdi. Bağırışlar artarken çığlıkların arasından 'Karmen' ismini duymamla gözlerim irileşti.

''Abi... Abim. Anne abim!'' Annem şokla olduğu yerde kalırken babam hızla dar koltukların üzerinden uzun bacaklarıyla sıyrılıp sahneye doğru koşmaya başladı. Babamın ardından annemin beni tutmasına aldırmayıp hızla koşarken insanların 'ambulans çağırın!' diye bağırdığını işitiyordum.

Hızla kırmızı, ağır perdeyi aralayıp içeri girerken koşuşturan insanların kalabalığından ve çığlıklardan nereye bakacağımı şaşırmıştım. İnsanların en çok toplandığı, babamın da aralarında çaresizce yere çöktüğü yere doğru yavaşça adımlarken gözüme önce yerdeki koyu kan birikintisi çarptı. Başımı telaşla iki yana sallarken kanın sahibini gördüm. Benim kayan yıldızım, biricik abim kanlar içinde yerde hareketsizce yatıyordu.

''Abi!'' Hızla abimin hareketsizce yatan bedenine doğru ilerlerken etrafındaki kalabalığı kabaca da olsa ittirmekten çekinmemiştim. Abimin yanına doğru çökerken gözünün önüne doğru düşen kumral saçlarını geriye ittim.

''Abiciğim uyan! Oyun bitti abim, çok güzel oynadın ama uyan artık!'' Gözyaşlarım sicim sicim abimin üzerine düşerken babamın losyon kokusu burnuma doldu. Beni tuttuğunu hissettim, adımı sesleniyordu. Peki abimin o güzel kokusu neredeydi? Abimden gelen bergamot kokusu yoktu ki? Kan kokuyordu burası, ağır bir şekilde kan kokuyordu.

''Baba bergamot koksun abim, kan değil. Kan kokmazdı ki o? Bergamot ve misket limonu gibi kokar o, kan kokmaz! Baba söyle uyansın nolur!'' Babam ağlayarak bana sarılırken gelen sağlık görevlileri birkaç işlem yapıp abimi götürmeye başlamıştı.

''Karbeyaz'ım, prensesim sakin ol, nolur!''

''Karmen! Tuna, oğlumu nereye götürüyorlar?'' Annemden yükselen çığlık da benimkilere karışırken çaresizliğin bedenime hükmetmesi ile olduğum yerde kaldım. Abim gitmişti, artık abim bizimle değildi. Bergamot kokusu gibi, akan kanla birlikte abim de gitmişti.

🫀

Herkese yepyeni bir kurguyla merhaba! Bu bölüm giriş bölümüydü, umarım beğenmişsinizdir. İlk bölümde yorumlarda görüşmek üzere Karbeyazlarım! 1. bölüm yakında sizlerle...

Kendinize iyi bakın, sağlıcakla kalın...


Loading...
0%