Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Bölüm 1: Çarpışma

@theesorry

Her yer loş bir ışıkla kaplanmıştı. Etrafıma bakındım ‘birileri var mı?’ diye ama kimsecikler ortada yoktu.

Ben etrafa bakınmaya devam ederken birden loş ışığın içinden kanatlı bir kadın çıktı. Kızıl saçlı,yeşil gözlerini ilk görüşte tanıdım. Bu kadın beni çiçeği burnunda dokuz ay karnında taşıyan kadındı.


İki kolumla birlikte annemin bedenini sardım. Annem de kollarını benim belime sardı,karşılık olarak. Kahverengi saçlarımı okşadı ve beni çekip yeşil gözlerimin içine baktı.


Gözümün önüne gelen kahverengi tutamları kulağımın arkasına attı,dudaklarını kulağıma doğru yönelterek “Bora” diye fısıldadı.Bora kimdi?Neyin nesiydi? Galiba bunun gizemini hiç bir zaman bulamayacaktım.


Hemen ardından tekrar loş ışığın içinde kayboldu. O loş ışığın içinde kaybolurken “Gitme anne!” diye bağırıp çağırdım.


Ben hala daha annemin tekrar gelmesini beklerken bir ses "Eylül,uyansana!" diye bana çağırıyordu,yankılı bir sesle. Bu ev arkadaşım,Büşra'nın sesiydi. O anda bir rüya gördüğümü anladım,pardon kabus!


Bir anda ışıklar söndü,ışıkların sönmesinin ardından bütün her yer şiddetle sallanmaya başladı. Sanki deprem oluyordu. Büyük bir yarık oluştu ve ben o yarığın içine düştüm.


Gözlerimi korkuyla açtım,alnımdan akan ter damlaları saçımın önümü ıslakmıştı. Büşra benim öyle kalkmamdan kormuş olacak ki gözleri fal taşı gibi açılmıştı ve biraz geride duruyordu. Yanıma gelip ıslanmış saçlarımı okşayıp,"Yine mi kabus gördün?" dedi. Her gün sıklıkla bu tarz kabuslar görüyordum. Kabuslarım annemin vefatından sonraki gün başlamıştı. Büşra'ya her zaman gördüğüm kabusları anlatıyordum,bu tür uyanmalarıma da alışıktı. Ama bu sefer biraz daha şiddetli bir şekilde uyanmıştım,irkilmesi gayet normaldi. İlk seferde bayılmıştı.


"Evet." dedim kısık bir sesle. Çalışma masamızın üstündeki içi soğuk su dolu olan sürahiyi parmaklarıyla kavradı ve sürahinin yanındaki su bardağının içine soğuk suyu doldurdu. Dolu bardağı bana uzatarak "Al bi su iç. Ferahla!" dedi.


Ben suyumu yudumlarken Büşra "Tost yaptım sana,kaşarlı falan. Portakal suyu da sıktım. Güzelce ye iç,sonra hazırlanmaya başla." dedi.

Bugün hazırlanacak ne vardı ki? "Bugün ne var ki?" Yorganımı üstümden attım ve ayağa kalktım.


"Hani üniversitenin ilk günü ya Eylül.”7-başını yana yatırdı.-“Unuttun mu yoksa?" Doğru bugünü iple çekiyordum,nasıl unutabilirdim? "Kanka cidden sende hafıza kaybı var,neyse hadi zıkkımlan! Geç kaldık."


"Sen ne ara kalktın da tost ve portakal suyu sıktın?" Umarım o beklediğim cevap gelmezdi. Büşra cevap vermek için dudaklarını araladı. Geliyor,geliyor,gelme... "Uyku tutmadı!" Ve o beklediğim cevap gelmişti. Yine uykusunu almamıştı.


“Büşra bayılırsan şaşırma!” Büşra lisenin ilk günü heyecandan ve stresten olsa gerek yemek. yememiş,uyumamıştı,bunun sonucunda ise okulun kapısından adım attığımız anda bayılarak yere düşmüştü. Onun için endişeleniyordum,Büşra’nın hayatımdaki yeri apayrıydı. Bana yara bandı olmuştu.


Pembe ojeli ellerini yanağıma götürdü ve hafifçe sıktı. “Sen benim için mi endişeleniyorsun? Oy sana kıyamam ben!” dedi.


Onu gıcık etmek için “Ben niye senin gibi sevimsiz biri için endişeleneyim?” dedim.

“Ne dedin sen?” dedi ve üstüme yürümeye başladı. Geriye doğru yürümeye başladım,beni yatağa düşürene kadar üstüme yürüdü ve hedefine ulaştı. Pat diye sırtüstü onu pembe ve toplanmış yatağına düştüm. Parmaklarını bir yırtıcı gibi açtı,ne yapacağını anladım ve hemen karnımı ellerimle saklayıp “Merhamet edin efendim! Merhamet edin efendim!” diye bağırmaya başladım. Büşra benim bağrışlarımı duymamazlıktan gelerek beni haince gıdıklamaya başladı. Deliller gibi gülüyordum ve gülüşlerimin arasına

“Yeter!Yapma Dur!” diye zorla söylediğim kelimeler karışıyordu. Büşra sonunda acıyıp gıdıklamayı kesti.


“Tamam,bu kadar yeter. Haydi yemeğini ye de hazırlanmaya başlayalım.”


Elimi alnıma koydum,bir askermiş gibi “Baş üstüne efendim.” dedim. Ardından bacaklarıma totoma vurarak mutfağa doğru ilerlemeye başladım. Mutfağa geldiğimde Masanın üzerinde mavi bir tabağın içine koyulmuş kaşarlı tostumu ve Winx desenli bardağımın içinde olan yeni sıkılmış portakal suyunu gördüm. Midem parti verecekti. Hemen oturdum ve tosttan bir lokma aldım.


***


Karnımı güzelce doyurmuştum,artık okul için hazırdım. İtiraf etmek gerekirse,biraz heyecanlıydım. Lise hayatım pek iyi değildi,genelde klişelerle,kırgınlıklarla ve kızgınlıklarla geçmişti. Tipik lise hayatı! Doğru dürüst lise aşkım bile olmamıştı. Bu zamana kadar iki ilişkim olmuştu,birinde artık birbirimize zaman ayıramadığımız için ayrılmıştık ve gayette iki taraflı bir ayrılıktı. İkincisinde ise beni çok kısıtlıyordu. Açıkcası bana nefes aldırtmıyordu. Bende yol verdim. İlk başlarda peşimde köpek oldu fakat sonra onu affetmeyeceğimi anladı ve peşimi bıraktı.


Ben Büşra ile kendi çantalarımı hazırlarken,Büşra kombinlerimizi ayarlıyordu. Ben bu işi pek beceremiyorumdum,bu yüzden ipleri Büşra’nın eline bıraktım.


İkimizinde çantasına ne olur olmaz rimel,lip gloss ve allık koydum. Makyaj tazelememiz gerekebilirdi. Ardından bilgisayarlarımızı,kalemlerinizi ve dersle alakalı bir kaç bir şey daha koydum. Ve artık hazırdı.


“Büşra benim işim bitti. Sen ne durumdasın?”


“Benimki de bitti. Sana çok güzel bir elbise seçtim,aşırı beğeneceksin.” dedi ve elbiseyi askısından tutarak bana gösterdi. Rengi beyazdı ve dizimin hemen üstünde bitiyordu.


“Bu elbise mükemmel!” dedim ve hemen elime aldım. Büşra gururla gülümsüyordu, ”Peki ya sen ne giyeceksin?” diye sordum.


“Bunu.” dedi ve kombinini göstermeye başladı. Beyaz atletin üzerine,siyah pol paça pantolon giyecekti. Gayet hoş ve sadeydi.


Büşra’ya görüşlerimi aktardıktan sonra banyoya giyinmek üzere gittim. Büşra ise bizim odada giyinecekti. Büşra ile mahremiyetimize son derece önem verirdik.


Giyindikten sonra yüzüme birkaç bir şey sürdüm. Çok fazla makyaj yapmazdım.


***


Kapının önünde Büşra’yı bekliyordum,her dakika başı kolumdaki saate bakıp “Büşra,hadi acele et!” diyerek onu telaşa sokuyordum.


Sonunda kapının gıcırdayan sesini işitmiştim. Sevinçle iç çekip “Şükür!” dedim.


“Hazırlanman neden bu kadar sürdü?”


“Yemin ederim Eylül babamdan farkın yok!” dedi ve kapıya doğru yöneldi. Kapı kolunu elleriyle kavrayarak sertçe aşağıya doğru çekti.-Bizim kapı biraz zor açılırdı.-


“Güney amca ne alaka?” Bunu söylerken ayakkabımı giymeye başlamıştım bile.


“O da böyle acele ettiriyor.” O da ben de ayakkabılarımızı giymiştik. “Neyse,geç kalacağız. Hızlı ol.” Hemen otobüs durağına doğru koşmaya başladık. Otobüs durağı bizim oraya yakındı amcak otobüsümüz on beş dakika sonra gelecekti. Diğer otobüsü beklersek daha da geç kalabilirdik.


Otobüs durağına ulaştığımız anda koşmaktan yorulduğumuz için oturduk. Fakat kalkmamızla oturmamız bir olmuştu. Çünkü otobüs gelmişti.


Otobüs gelir gelmez otobüse bindik. Otobüs tıklım tıklımdı ve ter kokusu çok baskındı.


Rahatsız bir yolculuğun sonunda okulumuza ulaşabilmiştik.


***

Okulun tepesinde asılı türk bayrağı vardı ve gayet büyük bir yapıydı. Girişte kocaman altın harflerle ‘Aydınlık Gelecek Üniversitesi’ yazıyordu.


“Bu okul bi harika!” dedi Büşra heyecanla. Büşra’nın dediği az bile kalırdı. Bu okul harikanın da üstü bir kelimeyi hak ediyordu.


“Hadi hemen içeri girelim.” Cevap hakkı tanımadan Büşra’yı kolundan sürüklemeye başladım.


Okulun kapısından girdiğimiz an karnım gereksiz yere,anlam veremediği bir sebepten dolayı kelebeklendi. Neden bu hissi yaşıyordum? İnsanlar genelde aşık olduğu zaman böyle olur diye biliyordum ama ben...


Okulun koridorunda yürümeye başladık. Gözlerim her yeri keşfetmek istermişcesine bir oraya bir buraya fıldır fıldır dönüyordu. Okulun dışı kadar içi de çok güzeldi.


Büz okulu incelerken önümüzdeki çocuk gözüme çarptı,net bu çocuk okulun popüler çocuğu olacaktı. Tahminimce 1.80 ya da 1.85 boyundaydı. Spor yaptığı şekilli vücudundan belli oluyordu. Kahverengi saçları ve kahverengi gözleri vardı. İtiraf etmek gerekirse yakışıklıydı,fakat öyle aşık olunulacak derecede değildi. Burnu bir karış havada olan tiplerden olduğu belliydi. Koskoca herkesin olduğu koridorda koşuyordu,birine çarpabilirdi.


“Eylül beni duyuyor musun?”


“Pardon dikkatim dağılmış. Ne diyordun?” Galiba öndeki çocuğu süzdüğümü anlamıştı.


Yüzüne sinsi bir gülümseme kondurmuştu. “O çocuğa bakıyordun değil mi?” Yalan söyleme ihtimalim yoktu.


“Sadece baktım.” Ben Büşra’nın ağzından kurtulmaya çalışırken bedenimi bir yere çarptım ve kolumdaki çantam omzundan kayarak düştü. Bedenimi nereye çarptığına bakmak için başımı kaldırıp baktım ve az önce uzun uzun incelediğim o suratı gördüm.


“Önüne baksana kör müsün?” diye bağırdı. Aslında özür dileyebilirdim fakat konuşma üslubu hiç hoşuma gitmemişti.


“Asıl önüne bakması gereken sensin. Gözün mü kör? Nasıl görmüyorsun 1.70 boyundaki kadını?”


“Pardon küçük hanımı görmemişim.” ‘Küçük’ kelimesini özellikle vurgulamıştı. Aklı sıra bana kafa tutuyordu.


“O zaman göz doktorundan randevu al.” dedim ve yerdeki çantama uzandım. Onunda elindeki kağıtları da yere saçılmıştı.


“Olur,senin içinde bir tane alırım.” dedi ve benim gibi yerdeki kağıtlarına uzandı. Konuyu daha uzatmamak için sustum. Çantamın içinden birkaç eşyam düşmüştü. Onları da topladım,son bir tek defterim kalmıştı.Defterim çocuğun kağıdının yanındaydı. Ben defterime uzandığım zaman o da kağıdına uzandı ve kafalarımız birbirine çarptı.


“Gel kafamı kır.” Kafamız çok sert çarpışmıştı.


“Beyin hücrelerim gitti.” Olmayan şey nasıl gidecek?


“Yok ki gitsin.” dedim ve Büşra’nın yanına döndüm. Büşra kulağıma “Ay düşmandan aşka!” dedi.


Koluna sertçe dirsekledim. “Ne düşmandan aşka’sı saçma saçma konuşmasana!”


“Ah,kolum acıdı.” dedi vurduğum yeri ovarken.


Loading...
0%