@thegundiyer
|
Bir akşam, Melda ve arkadaşları, okulda bir araya gelip güçlerini geliştirmek için bir antrenman yapmaya karar verdiler. Hava kararmak üzereydi, ancak Melda, kalbindeki huzursuzlukla birlikte bir şeylerin eksik olduğunu hissediyordu. Son günlerde, kanatlarını bir türlü tam anlamıyla hissetmiyor, içindeki gücün henüz tam olarak uyanmadığını düşünüyordu. Kanatlarına kavuşmak için duyduğu arzu her geçen gün daha da büyüyor, ama bir engel vardı—içindeki güç bir türlü doğru şekilde serbest kalmıyordu.
O gün, okuldan çıktıkları anda, bir anormallik fark ettiler. Gökyüzü aniden kararmaya başladı ve rüzgar sertleşti. Karanlık, adeta yavaşça etraflarını sarmaya başlıyordu. Kızlar, hem şaşkın hem de tedirgin bir şekilde birbirlerine bakarak, bir tehlikenin yaklaştığını hissettiler.
“Bu… bu hiç normal değil,” dedi Selin, gözlerini kısarak. “Havanın birden bu kadar kararması… Yine Luci’nin bir planı olabilir.”
Melda, içindeki endişe ve huzursuzluk hissini daha da derinden hissetmeye başlamıştı. Arkadaşlarıyla birlikte ilerlerken, karşılarına büyük bir yaratık çıktı. Kara Orman’dan çıkan karanlık bir varlık, hepsinin önünü kesti. Devasa bir yaratık, kocaman pençeleriyle tehditkar bir şekilde onlara doğru ilerliyordu. Bu, sıradan bir yaratık değildi. Hem karanlık hem de kara büyülerle beslenmiş bir canavardı. Kızlar, hemen savunma pozisyonlarına geçtiler, ancak yaratık o kadar güçlüydü ki, onların güçleri bile yeterli olmuyordu.
Melda, korku ve öfkenin karıştığı bir hissiyatla yaratığı izledi. “Bunu durdurmalıyız!” dedi. Ama ne yapacağını bilemiyordu. İçindeki güçler boğulmuş gibiydi. Ne ışığını kullanabiliyor, ne de karanlık gücünü hissettiği gibi yönlendirebiliyordu. Kızlar birbirlerine yardım ederken, Melda bir kenara çekildi.
İçsel bir sessizlik içinde kalırken, o an, bir çağrı hissetti. Bir ışık, sanki derinlerden ona doğru uzanıyordu. Kanatlarını görebileceği bir anda, bir anda çaresizliğin de sınırlarını hissetti. Kalbinin derinliklerinden bir şey uyanıyordu, ama bu güç, onun düşündüğü kadar kolay değildi.
Kızlar, yaratıkla mücadele ederken, Melda gözlerini kapattı. O anda, kendini bir başka boyutta, bambaşka bir evrende buldu. Yavaşça uçan bir kuş gibi hafif, ama aynı zamanda çok güçlü hissetti. Kalbi hızla çarpmaya başladı. “Bunu başarmalıyım,” diye fısıldadı içinden.
Birden, bir patlama sesi duyuldu ve Melda’nın sırtından bir ağrı yükseldi. Bu, içindeki tüm gücün, tüm ışığının ve karanlığının birleşmeye başladığı andı. Bir ışıltı yayıldı ve vücudunda büyük bir değişim oldu. Yavaşça, ama kararlı bir şekilde, kanatları ortaya çıkmaya başladı. İlk başta ufak, hassas bir şekilde ama sonra büyük, güçlü bir çırpınışla sırtından fırladılar. Kanatlar, saf bir ışık gibi parlıyor ve etrafındaki her şeyin karanlıkla savaşmasına olanak tanıyordu.
Melda, kanatlarıyla bir çırpıda yere yükseldi. İleriye doğru uçarken, içindeki ışık ve karanlık dengelenmiş, kanatlarının gücüyle birleşmişti. Aniden, karanlık yaratık, Melda’nın ışığıyla karşılaştığında, büyük bir patlamayla geriye savruldu.
Melda, yaratığı uzaklaştırmayı başarmıştı. Ama yalnızca güçleriyle değil, aynı zamanda içindeki dengeyle bunu başarmıştı. Kızlar şaşkın bir şekilde onu izlerken, Melda yerden yükseldi ve kanatlarını son bir kez güçlü bir şekilde çırparak, gökyüzünde süzüldü.
O an, Melda’nın dönüşümü tamamlanmıştı. Kanatları, sadece fiziksel bir güç değil, aynı zamanda içindeki tüm potansiyelin dışa vurumuydu. Işık ve karanlık arasındaki dengeyi nihayet sağladığını hissediyordu. Artık sadece bir melek değil, aynı zamanda tüm evrenin dengeyi sağlayan bir varlığıydı.
Yaratık geri çekildi ve Melda, son bir kez kanatlarını açarak arkadaşlarının yanına döndü.
“Başardım… Sonunda, kanatlarıma kavuştum,” dedi, gözlerinde bir zafer parıltısı ile.
Ve o an, Melda sadece güç kazanmamıştı, aynı zamanda içsel yolculuğunda en önemli adımını da atmıştı. Artık sadece bir melek değildi, aynı zamanda kendi kimliğini ve gücünü tam olarak keşfetmişti.
|
0% |