@thegundiyer
|
Melda her geçen gün aynı rüyayı tekrar tekrar görüyor ama her gördüğün de bir kaç detay daha öğreniyordu Bade’nin Gerçek Kimliği
Bade, Melda’nın gerçek öz ablasıydı, ancak beden olarak yaşamadığı için Melda’nın dünyasında fiziksel bir varlık olarak bulunamıyordu. Bade’nin ruhu, yıllar önce Luci’nin tuzağına düşüp bedeni yok olsa da, gücünün kaynağı olan yıldızlardan beslenen bir ruh olarak yaşamaya devam etti. Bade’nin ruhu, evrende bir ışık noktası gibi varlık gösteriyor, yalnızca seçilmiş kişilere görünüyordu ve bu kişilerin içinde en özel olanı Melda’ydı.
Bade, Melda’nın içinde taşıdığı ışığın gerçek kaynağını bilen tek kişiydi. O, Melda’nın gücünün tam olarak ne olduğunu ve ne kadar büyük bir sorumluluk taşıdığını anlamıştı. Bade, yıllar önce Melda doğduğunda, onun büyüyüp dünyaya geldiğini gördü ve Melda’nın içindeki gücü korumak için her türlü çabayı gösterdi. Ancak evrenin düzeni, geçmişteki savaşlar ve Luci’nin kötücül planları nedeniyle Bade’nin gücü kısıtlanmış ve fiziksel dünyaya dönmesi mümkün olmamıştı.
Yine de, Melda için önemli bir figür olmaya devam etti. Bade’nin ışığı, Melda’nın rüyalarına girebilme yeteneğiyle, ona rehberlik edebiliyordu. Bade, evrenin kozmik dengesini korumak için, her ne kadar bedeni yok olsa da, Melda’yı korumak ve ona rehberlik etmekle yükümlüydü.
Melda’nın Rüyasında Bade
Bir gece Melda, derin bir uykuya daldığında, birdenbire kendini farklı bir yerde buldu. Etrafında, karanlık bir gökyüzü ve parlak yıldızlar vardı. Her şey büyüleyici bir şekilde ışıldıyor, ama aynı zamanda garip bir huzursuzluk veriyordu. Melda, etrafına bakarken birden gözlerinde bir ışık belirdi. Yavaşça o ışık, pırıl pırıl parlayan bir kız figürüne dönüştü. Melda, gözlerini kısıp dikkatlice bakarken, o parıltılı kız bir adım attı.
“Korkma, Melda,” dedi ışıldayan kız, sesi sanki yıldızların arasından geliyormuş gibi hafif ve melodik. “Beni tanıdın mı?”
Melda, şaşkınlık içinde ve derin bir merakla, “Sen kimsin?” diye sordu.
Işıldayan kız, Melda’nın gözlerinin içine bakarak, “Ben, ablanım… Bade,” dedi. “Beni rüyanda buldun çünkü fiziksel olarak burada olamam. Ama senin içindeki ışıkla, bu şekilde iletişim kurabiliyoruz.”
Melda, derin bir nefes aldı ve birden tüm kafasındaki soru işaretleri yerine oturmaya başladı. “Ablam mı? Ama… sen… seninle hiç tanışmadım!” diye cevap verdi, ama bir yandan içindeki his ona, bu kızın gerçekten de ablası olduğunu söylüyordu.
Bade, hafifçe gülümsedi. “Evet, Melda. Sen doğduğunda ben de dünyadaydım. Ancak o zamanlar Luci’nin kötülükleri yüzünden bedeni kaybettim. Ama ruhum, yıldızlardan beslenerek hayatta kaldı. Şimdi de senin içindeki gücü, içsel ışığını korumak için buradayım.”
Melda, Bade’nin söylediklerini anlayabilmek için bir an sessiz kaldı. Yıldızlardan gelen bir ışık, ona huzur veriyordu ama aynı zamanda büyük bir sorumluluk da yüklüyordu. “Peki, neden şimdi geldin? Benim gücüm hakkında neden bu kadar önemli bir şeyler söylemek istiyorsun?” diye sordu, içindeki belirsizliği ifade etmeye çalışarak.
Bade, gözlerinde bilgelik ve derin bir acı barındırarak cevapladı: “Çünkü, Melda, senin gücün sadece senin değil. O gücün kaynağı, ‘Ulu Işık Kitabı’na bağlı. Kitaplar, çok eski zamanlardan beri evrenin dengesini koruyorlar. Ve senin doğuşun, o kitabın yeniden açılmasını sağlayacak anahtarı getirdi. Ama Luci, bunun farkında ve seni durdurmak için her şeyi yapacak.”
Melda, “Yani ben, o kitabın anahtarıyım?” diye sordu, tüyleri diken diken olmuştu. “Ama ya Cenk? O da bir anahtar değil mi?”
Bade’nin gözleri daha da derinleşti. “Evet, Cenk de bir anahtar. Senin ve onun gücü birleştiğinde, Ulu Işık Kitabı açılacak. Ancak bunun için yalnızca birlik olmalısınız. İçindeki karanlıkla barışmalı, kendi ışığını kabul etmelisin. Cenk de aynı şekilde içsel yolculuğuna çıkmalı, kendi karanlığıyla yüzleşmeli. Ancak yalnızca bu şekilde evrenin dengesini sağlayabilirsiniz.”
Melda, yavaşça başını salladı, fakat içinde bir korku ve endişe vardı. “Ama Cenk… onun gücü beni korkutuyor. Karanlık tarafı beni çekiyor. Ne yapmalıyım?”
Bade, bir an sessiz kalıp Melda’ya baktı. “Korkma, Melda. Işığını kabul ettiğinde, karanlık sana zarar veremez. Kendi gücünü ve ışığını bulmalısın. Sonra, Cenk’i de ikna edebilirsin. Unutma, ışığın her zaman karanlıktan daha güçlüdür.”
Melda, Bade’nin sözlerinin derinliğini düşündü. Sonra, Bade’ye bir kez daha bakarak, “Teşekkür ederim, Bade. Senin sözlerin bana güç veriyor,” dedi.
Bade, gülümseyerek, “Sonsuza kadar yanında olacağım, Melda. Işığını asla kaybetme. Unutma, birlikte karanlıkla savaşabilir ve dengeyi kurabilirsiniz.”
Ve sonra, Bade’nin figürü yavaşça soldu, parlayan ışıklar arasında kayboldu. Melda, gözlerini kapatarak uyandı, fakat içindeki güven ve güç, Bade’nin ona verdiği dersle daha da pekişmişti. Şimdi, kendi yolculuğuna çıkma zamanıydı. Işığını bulmalı ve karanlıkla barışmalıydı.
|
0% |