@thegundiyer
|
Bölüm: Cenk’le Yüzleşme
Melda, arkadaşlarıyla birlikte, Gökyüzü Kenti’nden ayrıldıklarından beri aklında tek bir soru vardı: Cenk, gerçekten Kara Büyüler Kitabı’nın anahtarı olduğunu biliyor muydu? Onun karanlık tarafı ve Melda’ya olan bağlılığı arasında gidip gelirken, bu gerçeği kabul edip etmediği, hikayenin akışını belirleyecekti.
Gökyüzü’ne doğru ilerlerken, bir ormanın derinliklerinden gelen bir fısıltı, Melda’nın dikkatini çekti. Cenk… O, her zaman bir adım önde gibiydi. Melda’nın içindeki ışıkla savaşırken, Cenk’in de kendi içindeki karanlıkla barışa varmak üzere olduğuna dair bir his vardı. Ama gerçek şu ki, Cenk’in kararları, iki kitabın gücünü kontrol edebilmek için ne kadar önemliydi.
Selin, endişeyle Melda’ya yaklaştı. “Buna hazır mısın? Cenk’le yüzleşmek kolay olmayacak. O, seni ilk zamanlarda kandırmıştı, hatırlatmak gerekirse.”
Melda derin bir nefes aldı. “Evet, ama bu kez o neyin içinde olduğunu tam olarak bilerek karşımıza çıkacak. Luci’nin planlarını engellemek için gerçekleri öğrenmemiz gerek. Cenk’le ne olursa olsun yüzleşmeliyiz.”
Lale sessizce bir kenara çekildi ve kristal bir ışık topu yaratarak ortamı aydınlatmaya başladı. “Güçlerimizi birleştireceğiz, Melda. Eğer Cenk gerçekten anahtar ise, ona nasıl yaklaşacağımızı bilmek zorundayız. Ama dikkatli olun, o karanlık bir güç taşıyor.”
Ormanın derinliklerinden, Melda ve arkadaşlarının hissettiği bir şey vardı: Cenk, onların izini takip ediyordu. Birdenbire, rüzgârın değişmesiyle, Cenk karanlık bir silüet olarak belirdi. Gözleri, her zamanki gibi keskin ve karanlık bir parıltıyla parlıyordu. Ama bu kez, daha farklıydı. Gözlerinde bir karmaşa vardı, bir değişim.
Melda, adımlarını hızlandırarak Cenk’in önüne çıktı. “Cenk,” dedi, sesi kararlı ama yumuşak. “Bunu sana sormadım, ama şimdi öğrenmeliyim. Sen… Kara Büyüler Kitabı’nın anahtarı olduğunu biliyor musun?”
Cenk’in yüzü, Melda’nın gözlerine doğru yöneldi. Gözlerinde, karanlıkla barış yapmaya çalışan bir içsel savaş vardı. Bir an duraksadı, sonra kendini toparladı ve soğukkanlı bir şekilde cevap verdi. “Bunu biliyorum. Ama ben, o kitabın gücünü kullanmayı seçmedim. Luci’nin oyunları her zaman farklıydı. O, beni kullanmak istedi ama ben… kendimi bulmaya çalışıyorum.”
Melda’nın yüreği ağırlaştı. Bu, beklediği bir cevap değildi. Cenk’in, Luci’ye karşı savaşmaya kararlı olup olmadığı hâlâ belirsizdi. Ama bir şey kesindi: Cenk, Kara Büyüler Kitabı’nın gücünü kontrol edebilme potansiyeline sahipti. Bu gücü doğru şekilde kullanmak, evrenin dengesini korumak için çok önemliydi.
Melda, Cenk’in içindeki karanlıkla barış yapmasını, ona nasıl yaklaşması gerektiğini anlamaya çalıştı. “Eğer gerçekten içindeki karanlıkla barış yapmak istiyorsan, o zaman bizimle olman gerek. Luci’nin oyunlarına daha fazla alet olma. Kitapların açılması için, sadece senin gücün değil, benim gücüm de gerekli.”
Cenk, bir süre sessiz kaldı. Yavaşça, Melda’nın sözleri üzerine kafa salladı. “Bunu biliyorum, Melda. Ama bu kadar karmaşık bir şeyin içinde ben bile kaybolmuş hissediyorum. İçimdeki karanlık, bana hep bir yol gösteriyor ama… belki de senin ışığınla o yolu bulabilirim.”
Melda, Cenk’in içsel çatışmasını gözlemleyerek adım attı. “Evet, birlikte bunu yapabiliriz. Ama Luci’nin bizi durdurmasına izin vermeyeceğiz.”
Cenk, nihayetinde karanlık gözlerini Melda’ya çevirdi ve sessizce söz verdi. “O zaman, birlikte savaşacağız. Ama unutma, her ikimizin de birbirine güvenmesi gerek. Birlikte bu gücü kontrol etmeliyiz.”
Selin yanlarında, elleri titreyerek ama kararlı bir şekilde konuştu: “Güvenmek zorundayız. Hepimiz birbirimize.”
Cenk ve Melda arasındaki gerginlik, bir an için yerini bir anlayışa bırakmıştı. Melda, Cenk’in içindeki karanlıkla barış yapma yolunun, onunla savaşmaktan çok daha güçlü bir seçenek olduğunu anlamıştı. Ama bu yolda, her adımda dikkatli olmaları gerekecekti.
Ve o an, Cenk ve Melda arasındaki bağ bir kez daha pekişti, ama aynı zamanda aralarındaki karanlık ve ışık dengesi, her zamankinden daha karmaşık bir hâl almıştı.
|
0% |