@thegundiyer
|
Bölüm 1: Dünyada Bir Yaşam
Melda, sabahın ilk ışıklarıyla uyanırken, hayatındaki her şeyin normal olduğunu düşünürdü. Genç bir kız olarak, güne ailesinin sıcak neşeli sesiyle başlamayı seviyor, okulun zorlayıcı derslerinden kaçmayı hayal ediyordu. Ancak içindeki boşluk her zaman vardı; her zaman bir eksiklik hissi, kaybolmuş bir parça.
Ailesi, onu sevgiyle büyütmüş, ona güven vermişti. Anne ve babası, her zaman onu kucaklayarak büyütmüş, dünyadaki her zorluktan korumuşlardı. Ancak Melda, her zaman sıradan bir insan gibi hissediyordu. Oysa bazen, kalbindeki bir kıpırtı ona başka bir şey olduğunu hatırlatıyordu. Bu eksiklik, Melda’yı bazen yalnız hissettiriyor, her zaman bir şeyin eksik olduğunu düşündürüyordu. İnsanlar, onun dışında kalan bir dünyada var gibiydi.
Okulda da çok sıradan bir öğrenciydi. Arkadaşlarıyla ilişkisi iyiydi, öğretmenleri onu seviyor ve başarılı buluyordu. Ancak Melda, derinlerinde her zaman farklı bir şeyler olduğunu hissediyordu. Çoğu zaman, sınıf arkadaşlarının gülüşmeleri ve konuşmaları ona uzak, yabancı geliyordu. Okulun koridorlarında gezerken, aradığı huzuru bulamıyordu. Her ne kadar çevresi neşeli ve hayat dolu olsa da, içindeki boşluk ona hiç de huzur vermezdi.
Bazen, okulun arka bahçesinde yalnız başına kaldığında, gökyüzüne bakar ve bilinçaltındaki bir çağrıyı hissederdi. O anlarda, içinde bir ışık yankısı gibi bir şey uyanırdı. Güçlü, ama bir o kadar da huzursuzlaştırıcı bir duygu… Sanki bir şeyleri değiştirebilecek gücü vardı, ama bu gücü ne şekilde kullanacağını bilmiyordu.
Bir gün, okuldan sonra evde yalnız kaldığında, o güne kadar her zaman bastırdığı o gücü, bir an için hissetti. Ellerini uzattı ve bir ışık parlaması belirdi. Gözleri genişledi, bir an için her şeyin yavaşladığını hissetti. O ışık, sadece parlayan bir ışık değildi; o, bilinçaltındaki gücün, gizli bir yeteneğin varlığını da ona gösterdi. Melda, derin bir nefes aldı ve o gücün anlamını çözmeye karar verdi. Belki de, yıllardır hissettiği eksikliğin kaynağı buydu.
Bölüm 2: Gücün Farkına Varış
Melda, derin bir nefes aldıktan sonra, ellerinde titreşimli bir enerji hissetmeye başladı. İlk defa, içinde yoğun bir ışık patlaması duymuştu. Fakat bu sadece bir anlık bir uyanış değildi. Ellerini ileriye doğru uzattığında, ışık, kontrolsüz bir şekilde parlamaya başladı. Gözleri büyüdü, bedeninde bir titreme yayıldı. Her şey bulanıklaşmaya, zaman durmaya başladı. Sanki evrenin her köşesindeki enerji, onun etrafında yoğunlaşıyordu.
“Ne oluyor…?” diye mırıldandı, sesinin yankısı bile garip bir şekilde titriyordu.
Bir anlığına, etrafındaki her şeyin yavaşladığını, her objenin, her sesi bir fısıldamaya dönüştüğünü hissetti. Ellerindeki ışık, daha da güçlendi, parladı… Ve sonra bir patlama gibi bir sesle, her şeyin içinde kayboldu.
Melda, bir anda yere düşüp bayıldı.
Rüya Mı?
Uyanmak çok garipti. Melda, bir an için gözlerini araladığında, hala ışığın yankılarını duyuyordu. Ama bu, fiziksel bir gerçeklikten daha çok, rüya gibi bir şeydi. Beyaz ışıklar dans ediyor, ruhu bir anlamda başka bir boyuta savruluyordu.
Düşündüğü her şey, bir tür rüya gibi geldi. Varlıklar, yüzlerce melek ve gölge figürleri; ne kadar gerçektiler, ne kadar hayaldi? Melda bunları tanıyordu, ama bir o kadar da yabancıydılar. Hemen hareket etmek istediyse de bedenini kontrol edemedi. Zihni karışıktı.
Sonsuz bir boşlukta savruluyordu. Ve bir ses… Derin, karanlık, yankılı bir ses:
“Senin gücünü bulmak, çok uzun sürmedi. Melda…”
Bu ses, ona bildik, korkutucu bir huzursuzluk getiriyordu. Melda, panik içinde gözlerini açtı ama hiçbir şey net değildi. Her şey silikleşiyor, kayboluyordu. O an, içinde bir güç hissetti. Bunu durdurması gerekiyordu. Fakat vücudu buna izin vermiyordu.
Kara Orman’dan Bir İz
Kara Orman’ın derinliklerinde, Luci, Melda’nın gücünü hissedebiliyordu. Onun ruhunun yankıları, son derece güçlü ve çekici bir şekilde, en karanlık köşelerinden bile duyulabiliyordu. Bu ses, evrenin derinliklerinden gelen bir çağrı gibiydi. Luci, Melda’nın içinde sakladığı ışığın potansiyelini fark etmişti.
“Sonunda…” diye fısıldadı, karanlık ormanın sessizliğine.
Luci’nin gözleri, Kara Orman’ın derin gölgelerinde parlayan, korkutucu bir ışıkla doldu. Melda’nın içsel gücünü öğrenmişti ve şimdi o gücü kontrol altına alarak, onu kendi planları için kullanmak istiyordu. Melda’yı bulması sadece zaman meselesiydi.
Luci, karanlık yaratıkları harekete geçirdi. Onlar, gölgeler gibi hareket eden, korkutucu figürlerden oluşan bir orduydu. Her biri, Melda’nın ruhunu takip edecek kadar güçlüydü. Gölge yaratıkları, Kara Orman’ın derinliklerinden çıkıp, tüm evrenin katmanlarına yayılacak kadar karanlık ve tehlikeliydiler.
Melda’nın Farkında Olmadığı Tehlike
Melda, uykusunun ortasında bulunduktan sonra, rüyasında gördüğü karanlık varlıkların gerçekliğini bir an bile olsa kavrayamadı. Ancak bir şey onu uyandırdı. İçindeki ışık gücü, ona yanlış bir şey olduğunu fısıldıyordu.
Birden, o karanlık yankı geri geldi. Zihninde yankılanan ses, çok uzaklardan ama bir o kadar da yakından geliyordu.
“Geldiğimizde, her şeyin sonu olacak… Melda…”
Ve bu ses, ona bir tehdit gibi gelmeye başladı. Melda, her şeyin bir planın parçası olduğunun farkına varıyordu. Kara Orman’dan gelen gücü hissediyordu, ancak ne olduğunu tam olarak anlamıyordu. Tek bildiği şey, daha önce hiç görmediği bir tehlikenin, onun peşinden geldiğiydi.
Bu sahne, Melda’nın gücünün istemeden ortaya çıkması, Luci’nin peşine düşmesi ve onun karanlık yaratıklarıyla tehlike yaratması açısından heyecan verici bir dönüm noktası olur. Melda’nın şu an rüyasında bile olsa yaşadığı bu olaylar, onun gerçek kimliğini ve gücünü anlaması adına önemli bir adım olacak.
|
0% |