@thegundiyer
|
Bölüm 14: İlk Karşılaşma
Dersler bitip odalarına dönerken, Melda adımlarını biraz hızlandırdı. Bugün yaşadığı karmaşık duyguların etkisiyle, başını biraz öne eğmişti. Denge Taşı’nda gösterdiği ışık gücü, okulda herkesin dikkatini çekmişti ve bu durum onu hem gururlandırmış hem de biraz gerginleştirmişti. İçindeki güçle yüzleşmiş ve ilk kez, başkalarının da onun gücünü fark ettiğini görmüştü.
Öğrenciler sınıflara dağılmaya başlamışken, Melda biraz yalnız kalmayı tercih etti. Ama tam odasına yönelirken, bir anda bir ses duydu.
“Melda.”
Melda, sesin kaynağını aradı ve tam karşısında Cenk’i gördü. Bugün, Denge Taşı’na dokunarak güçlerini öğrenen, okulun karanlık yüzünü temsil eden şeytanlardan biri olan Cenk, Melda’ya yaklaşmıştı. Gözlerinde, Melda’nın önceki gücünü gördüğü ve onun hakkında bir şeyler merak ettiği bir bakış vardı.
“Sen… senin gücün… çok farklı,” dedi Cenk, dikkatle Melda’ya bakarken. “Bütün okulda hiç kimse senin gibi değil. Işığın, gerçekten çok güçlü.”
Melda, Cenk’in bu sözleri karşısında şaşırsa da kendini savunmaya geçmedi. İçindeki ışığı ve karanlıkla olan mücadelesini Cenk’e anlatma gereği duymadı. Bunun yerine, Cenk’in içindeki karanlık gücü hissetmiş ve onunla daha derin bir bağ kurma arzusunu fark etmişti.
“Teşekkür ederim,” dedi Melda nazikçe. “Ama güçlerin de çok özel. Bu kadar güçlü olmak… zor olmalı.”
Cenk gülümsedi, ama gülüşü çok da içten değildi. “Zor mu?” diye sordu, sanki bir soru sormaktan daha çok bir cevaba ihtiyacı varmış gibi. “Bunu hiç düşündüm mü… bilmiyorum. Ama ışığın gücü, karanlığın yanında her zaman sığ kalır gibi görünüyor. Benim gücüm genellikle karanlıkta büyür.”
Melda, Cenk’in söylediklerini dikkatle dinlerken, gözlerinin içine bakarak içsel bir mücadeleyi fark etti. Cenk’in karanlık gücüyle nasıl yüzleştiğini tahmin edebiliyordu, çünkü onun da kendi içindeki karanlıkla başa çıkması gerekiyordu.
“Karşılaştırma yapmak zor,” dedi Melda, bir adım daha yaklaşarak, Cenk’in gözlerine bakmaya devam etti. “Ama bence ikimizin de gücü farklı. Kendi içindeki karanlıkla nasıl başa çıkman gerektiğini öğrenmelisin. Tıpkı benim ışığımla barış yapmak gibi…”
Cenk biraz daha sessizleşti ve birkaç saniye düşündü. Sonra gözleri biraz daha yumuşayarak, “Belki de sen haklısındır,” dedi. “Bunu öğrenmem gerekiyor. Belki de senin gibi birinin yardımına ihtiyacım var.”
Melda hafifçe gülümsedi, bu sözler onu biraz rahatlatmıştı. İçindeki karanlık ve ışık arasındaki dengeyi bulmak isteyen birini görmek, ona yalnız olmadığını hatırlatıyordu.
Tam bu sırada, odalarının yakınlarında bulunan koridorun köşesinden bazı öğrenciler Melda ve Cenk’in konuşmalarını gizlice dinliyorlardı. Lale, Sude, Selin ve Defne, aralarındaki heyecanı gizlemek için dudaklarını ısırarak birbirlerine bakıyorlardı. Gözleri parlıyordu, çünkü Melda ve Cenk’in arasındaki bu ilk konuşma, onlara göre bir dönüm noktasıydı. Melda’nın ışığı ile Cenk’in karanlığının nasıl bir araya geleceği hakkında büyük bir merak duyuyorlardı.
Sude, Defne’ye fısıldadı: “Onlar… çok farklı, değil mi? Melda ve Cenk, birbirlerinin güçlerini gerçekten hissediyorlar.”
Selin, başını hafifçe sallayarak ekledi: “Evet, çok doğal görünüyorlar. Melda ve Cenk… bence çok iyi bir ikili olabilirler.”
Lale, gözlerini bir an Melda ve Cenk’in üzerine odakladığında, içindeki gurur karışımı mutluluğu hissedebiliyordu. “Melda, her zaman bize nasıl güçlenmemiz gerektiğini gösteriyor,” dedi. “Ve Cenk… belki de birlikte, ikisi de dengeyi bulacak.”
Melda ve Cenk’in sohbeti devam ederken, Lale ve diğer kızlar, onların bağlarının güçlenmeye başladığını fark etmişlerdi. İçsel karanlık ve ışık, belki de bir gün uyum içinde çalışabilecekti.
Melda ve Cenk, birbirlerine bakarak sohbetlerini sonlandırdı. İkisi de farklı güçlerle doğmuş olabilirlerdi, ama içsel bir bağ kurmaya başlamışlardı. Gözlerindeki kararlılık ve azim, onları yalnızca okuldaki diğerlerinden ayırmakla kalmıyor, aynı zamanda gelecekteki büyük olaylar için bir araya getiren bir güç haline geliyordu.
|
0% |