@thegundiyer
|
Bölüm 20: Işığın Uyanışı
Kızlar, Kara Orman’ın derinliklerinde son bir direnç gösteriyorlardı. Ancak artık güçleri tükenmişti. Lale’nin buz duvarları çözülmeye başlamış, Sude’nin gölge alevleri sönüyordu. Selin, zamanı yavaşlatma gücünü neredeyse kaybetmiş, Defne’nin fırtınaları artık sadece hafif rüzgarlara dönüşmüştü. Yaratıklar hızla çoğalıyor, her geçen saniye daha çok yaklaşarak kızları sıkıştırıyordu.
Birden, Lale yere düştü. Yaratıkların bir darbesi onu savurmuş, güçsüz bir şekilde yıkılmasına neden olmuştu. Lale’nin bedenini yere düşerken görmek, Melda’nın içinde korku ve büyük bir üzüntü uyandırdı. Gözlerinde, tüm arkadaşlarını kaybetme korkusu belirdi. Kalbi hızla atıyor, nefesi kesiliyordu. Ne kadar çaresiz hissettiğini bilemiyordu ama o an, her şeyin son bulacağına inanmaya başlamıştı.
“Lale!” diye haykırdı Melda, gözleri dolarak. “Hayır! Onları kaybetmemeliyim!”
Bir anda, için için büyüyen bir ışık, Melda’nın bedeninde uyanmaya başladı. Başlangıçta yavaşça, ellerinden yayılan ışık, sonra tüm vücudunu sardı. İçindeki güç, uzun süredir kaybolmuş, ama o an yeniden uyanıyordu. Işığın patlaması, ormanın derinliklerinde yankılandı. Etrafındaki karanlık aniden aydınlanmıştı. Gözleri, Melda’nın içindeki gücü açığa çıkaran bir patlama ile parladı.
Büyük bir ışık dalgası, çevresindeki yaratıkları bir an için dondurdu. Her şey ışıkla kaplandı. Kara Orman’ın derin karanlıkları aydınlandı, yaratıkların korkuyla geri çekildiğini görebilirdi. Melda, elindeki gücü hissetmeye başladı. Işığın kudreti, bedenini sararken kendini bir parça da olsa güçlenmiş hissediyordu. Yaratıklar, ışığın gücü karşısında geri çekilmeye başladılar, ama tam olarak kaçmak yerine bir süre havada donakaldılar.
“Lale!” diye bağırdı Melda, yerdeki arkadaşına doğru adım attı. “Sude, Defne, Selin! Hepiniz iyi misiniz?”
Kızlar, bir an için birbirlerine baktılar. Hepsi yorgun, ama hala ayakta duruyordu. Işık, Melda’nın gücünü ortaya çıkarırken, aynı zamanda çevredeki yaratıkları bir süreliğine etkisiz hale getirmişti. Ancak, bu aydınlık sadece kısa süreli bir zaferdi. Yaratıklar, hızla kendilerine gelirken, Melda’yı gözleriyle takip ediyorlardı. Işığın gücü, onları tamamen yok edebilecek kadar güçlü değildi, ama en azından onları bir süre için durdurmuştu.
Lale, zayıf bir şekilde yerden kalkarak, Melda’ya doğru yürüdü. “Melda… bunu başardın,” dedi, gözlerinde minnettarlık vardı. “Senin ışığın bizi kurtardı.”
Sude, Melda’ya gözyaşlarıyla bakarak, “İçindeki güç… gerçekten de çok büyük,” dedi. “Ama bunu ne kadar tutabileceğiz?”
Melda, yere çökmüş Lale’yi kaldırarak arkadaşlarına baktı. Işığının parlamaya devam ettiğini hissedebiliyordu, ama korkusu vardı. “Bunu… hep birlikte tutmalıyız,” dedi, sesindeki kararlılığı hissedebiliyordu. “Birlikte gücümüz her zaman daha güçlüdür. Kara Orman’dan çıkmalıyız.”
Selin, zamanla karanlık yaratıkları yavaşlatmaya çalışırken, “Evet, doğru. Ama sadece bizim gücümüzle değil, Melda… senin ışığınla bu ormandan çıkmalıyız. Başka bir çözüm yok.”
Defne, fırtına gücünü toparlamaya çalışarak başını salladı. “Melda, senin ışığın güçlü, ama bu yaratıkları yok etmek için sadece ışık yetmez. Hep birlikte hareket etmeliyiz.”
Melda, arkadaşlarının önerilerini duyduğunda içindeki ışığın daha da büyüdüğünü hissetti. Birlikte hareket etmeleri gerekiyordu. Bunu başarabilirlerdi. Herkesin gücünü birleştirip bu karanlık ormandan çıkabilirlerdi.
Lale, biraz toparlanmıştı, ama hala zayıftı. “Melda, seni koruyacağız,” dedi. “Hadi, bu güçle hep birlikte savaşalım.”
Işığın gücü, biraz daha artarak, Melda’nın etrafını sardı. Herkes birbirine güvenerek, bir arada durdu. Kara Orman’daki karanlık varlıklar, onları etkilemek için daha fazla çaba harcıyor, ama Melda ve arkadaşlarının ışıkla savaşmaya başlamasıyla, yaratıkların yavaş yavaş gerilediğini görebiliyorlardı.
Melda, kendisini güçlü hissetmeye başlamıştı. Işığının sadece kendisini değil, arkadaşlarını da koruduğunu fark etti. Birlikte oldukları sürece, ne olursa olsun savaşabileceklerdi. Bölüm 21: Azarlama ve Gurur
Gecenin ilerleyen saatlerinde, Kara Orman’dan çıkmayı başaran kızlar, yorgun ama zafer dolu bir şekilde okula doğru ilerliyorlardı. Her biri, başlarından geçenleri ve Melda’nın gücünü ilk kez tam anlamıyla keşfetmelerini sindirerek yürüyordu. Yorgun vücutları, tekrardan huzura kavuşmayı ve sıcak yataklarına dönmeyi istiyordu. Ormandan geri dönerken, tüm güçlerini harcadıkları için adeta enerjisiz hissediyorlardı. Ama içlerinde bir mutluluk vardı. Melda’nın gücü, onları kurtarmıştı ve bu, birbirlerine olan güvenlerini pekiştirmişti.
“Başardık, kızlar,” dedi Lale, zayıf bir gülümseme ile. “Kara Orman’dan sağ salim çıktık.”
“Ve Melda,” dedi Sude, başını kaldırarak, “Senin ışığın gerçekten inanılmaz. Bizi kurtardın.”
Melda hafifçe başını eğdi, “Hep birlikte başardık,” dedi, ama gözlerinde hala bitkinlik vardı.
Okula yaklaşırken, kapıda bir figür belirdi. Kızlar, baş melek tarafından bekleniyor olduklarını fark ettiğinde, bir an için duraksadılar. Baş Melek, okula girmeleri yasak olmasına rağmen Kara Orman’a gitmiş olmalarını görmüş ve orada onları bekliyordu.
Baş Melek, soğuk bir bakışla onları süzerken, hiç bir şey söylemeden birkaç adım ileri yürüdü. Kızlar, içlerinde bir korku hissetmeye başlamıştı. Okulda yasaklanmış bir yere gitmiş olmaları büyük bir suçtu, bu yüzden baş melek onlara mutlaka ceza verecekti. Ama o an, baş melek bir adım atarak onları durdurdu ve sert bir şekilde konuştu.
“Ne düşündünüz?” Baş Melek’in sesi sertti ama içinde bir sertlikten çok bir şaşkınlık vardı. “Okul kurallarını bu kadar açık bir şekilde ihlal etmek ne demek, Melda? Kara Orman’a gitmek yasak! Her birinizin bu yaptığınızı düşünmeden hareket ettiğiniz çok açık.”
Kızlar başlarını eğmişti, ama içlerinde suçlulukla birlikte baş melekle konuşmanın verdiği huzursuzluk vardı.
“Özür dileriz,” dedi Selin, hafifçe sesini yükselterek. “Ama… Melda’nın gücüyle hep birlikte savaşmayı seçtik. Bizimle birlikteydiniz, bu yüzden suçluluk hissetmek yerine… belki de gururlanmalısınız.”
Baş Melek, bir an için sanki her şeyi düşünüyormuş gibi sessiz kaldı. Sonra yavaşça başını salladı, ama yüzünde bir gülümseme belirdi. “Hepiniz büyük bir tehlike atlattınız. Fakat kurallar vardır, ve her şeyin bir bedeli olmalı.”
Kızlar bir an içlerindeki gerilimi hissettiler. “Ama,” dedi baş melek, “bu gece gösterdiğiniz cesaret… beni şaşırttı. İçinizdeki güçleri gerçekten takdir ediyorum.”
Melda, Baş Melek’in sözleri karşısında şaşkın bir şekilde bakarken, diğer kızlar da birbirlerine bakıp baş melekten gelecek başka bir söz beklediler.
“Bu yüzden,” dedi Baş Melek, “size ceza vermeyeceğim. Ama bir daha böyle bir hata yapmamalısınız. Kara Orman’a girmek yasak, ve bir daha böyle bir şey yapmanız halinde, okuldan atılma gibi ciddi sonuçlarla karşılaşabilirsiniz. Bu geceyi unutmayın ve kurallara uymayı öğrenin.”
Kızlar rahat bir nefes almıştı. Baş Melek’in sert fakat içtenlikle söylediği bu sözler, onların içinde başka bir gurur duygusu uyandırmıştı. Baş Melek, her ne kadar onları azarlamış gibi görünüyor olsa da, içten içe onlara büyük bir hayranlık besliyordu. Zihninde, “Bu çocuklar geleceğin liderleri olacak,” diye düşündü. “Onlar cesur ve güçlü. Ama önce biraz daha sabırlı olmalılar.”
“Başka bir yerde,” diye devam etti Baş Melek, “böyle bir cesaret sergileyen öğrenciler, gurur duyulurdu. Ama burada, okul kurallarını hatırlamanız çok önemli. Şimdi, yataklarınıza gidin ve dinlenin. Başka bir zaman konuşuruz.”
Kızlar, Baş Melek’in sözlerini duyduktan sonra rahatladılar. Sonunda, yüzlerindeki yorgunlukla birlikte birbirlerine bakıp, okula doğru ilerlediler. Melda, içindeki gücü hissederek, arkadaşlarıyla birlikte okul kapısından girdi.
Baş Melek, onları izlerken, içindeki gururu gizleyemedi. Kızların savaşçı ruhu, gelecekte çok önemli olacak ve bu okuldaki her öğrenciden daha farklıydılar.
|
0% |