Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Kara Orman’ın Karşısında

@thegundiyer

Bölüm 18: Kara Orman’ın Karşısında

 

Beş kız, Kara Orman’ın derinliklerine adım attıkça, etraflarındaki karanlık, her geçen saniye daha yoğun ve boğucu hale geliyordu. Gözleri, ormanın içindeki tuhaf gölgeleri ve belirsiz şekilleri takip ediyordu. Rüzgar, ağacın dallarını hışırdatıyor, ama başka hiçbir ses yoktu; sadece onların hızla atıp tutan kalp atışları duyuluyordu.

 

Birden, ormanın derinliklerinden bir hışırtı yükseldi. İlk başta küçük bir ses gibi başlayan bu gürültü, hızla artarak yaklaşıyordu. Melda ve kızlar, sessizce birbirlerine bakarak dikkat kesildiler. Ardından karanlık gölgeler, ormanın içinden şekil almaya başladılar. Bunlar, Luci’nin ordusundaki yaratıklardı – ormanın karanlıklarıyla şekillenen, hayaletimsi varlıklar.

 

Kızlar hemen yerlerinden sıçrayarak savunma pozisyonu aldılar. Aralarındaki bağ, birbirlerine duydukları güven ve dostluk, bir nebze olsun cesaret veriyordu.

 

“Savaşmaya hazırlanın,” dedi Lale, sakin ama kararlı bir sesle. “Bu karanlık yaratıklarla başa çıkmalıyız.”

 

Kızlar sırt sırta vererek, her biri kendi güçlerini kullanmaya hazırlandı. Lale, elini yukarı kaldırarak etrafındaki havayı dondurmaya başladı. Aniden etrafı buzla kaplanırken, buzdan kalkanlar yaratıp yaratıkları geçici olarak engelledi. Kocaman bir buz duvarı, yaratıklardan bir kısmını geriye itti.

 

Sude, gözlerini karartarak ellerini ateşe dönüştürdü. Bir anda çevresindeki gölgeler, gölge alevlerine dönüşerek yaratıkların üzerine ateş gibi sıçradı. Yaratıkların bazıları alevle yok olurken, geriye kalanlar hızla Sude’nin çevresinde toplanarak saldırıya geçmeye başladılar.

 

Selin, çevresini analiz ederken, zamanın akışını manipüle ederek kendini korumak için ses dalgalarını kullanmaya başladı. Ses dalgaları, yaratıkların hareketlerini yavaşlatarak onları geçici olarak dondurdu. Her yaratık hareketsizleştiğinde, Selin’in çevresinde bir huzur dalgası yayıldı.

 

Defne, hava elementinin gücünü kullanarak, dev bir fırtına yaratmaya başladı. Rüzgar hızla yükseldi ve etrafındaki yaratıkları savurup uzaklaştırdı. Gözleri parıldayan yıldızlar gibi güç doluydu. Yaratıklar, rüzgarın gücüyle savrulurken, Defne durmaksızın onları daha da uzağa fırlatıyordu.

 

Ancak Melda, diğerlerinin aksine, gücünü hissedemiyordu. Kolları boş bir şekilde havada kalırken, zihnindeki karanlık ve Luci’nin hipnotik etkisi, onu tam anlamıyla kontrol altına almıştı. İçindeki ışık, adeta hapsedilmiş gibiydi. Gücünü kullanmak, çıkmak istediği o ışıklı yol, bir türlü ortaya çıkmıyordu. İçindeki karanlık ona engel oluyordu.

 

“Melda!” diye bağırdı Lale, endişeyle. “Bize yardım et! Gücünü kullan!”

 

Melda, bir adım geriye çekildi, fakat içinde kaybolan gücü bir türlü hissedemedi. “Yapamıyorum… Işığım yok,” dedi, sesi zayıf ve çaresizdi. “Işığım bana geri gelmiyor…”

 

Sude, hızla Melda’nın yanına giderek onu cesaretlendirmeye çalıştı. “Melda, senin içindeki güç, her zaman seninleydi. Birlikte başarabiliriz, unutma! Biz buradayız, seni yalnız bırakmayacağız!”

 

Ama Melda’nın gözleri, sanki karanlık bir boşlukta kaybolmuş gibi donuk ve boştu. Luci’nin etkisi, ışığının geri gelmesini engelliyordu.

 

Kızlar, ardı ardına gelen yaratık dalgalarına karşı savaşmaya devam ettiler. Lale, Sude, Selin ve Defne her biri kendi gücünü en iyi şekilde kullanarak savaşırken, Melda onların yanında duruyor, ama hiçbir şekilde gücünü aktif hale getiremiyordu.

 

Yaratıklar artmaya devam ediyordu. Kara Orman’ın derinliklerinden gelen karanlık varlıklar, kızların etrafını sarıyor, her biri tek bir adım atmaya cesaret ediyordu. Lale’nin buz duvarları, Sude’nin ateşi, Selin’in zaman manipülasyonu ve Defne’nin fırtınaları birer birer yok oldu, çünkü yaratıklar sürekli olarak tekrar varlık gösteriyor, durmaksızın savaşıyorlardı.

 

Melda, bir an gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. İçindeki ışığı bulamıyordu ama bir şey vardı… Bunu hissedebiliyordu. Karanlıkta bile, bir şey onu dürtüyordu. Bir anda, onun içindeki ışık çok uzaklarda bir yerden yankılandı. Kendi içsel gücünü tekrar bulabilmek için Melda’nın zihni, karanlıkla savaşmaya başlamıştı.

 

Fakat, Melda’nın gücünü yeniden kazanabilmesi için birkaç saniye bile olsa, yaratıklar arasındaki çatışmayı daha da zorlaştırıyordu. Kızlar, cesaretle savaşırken, Melda’nın geri dönme gücüne ne kadar daha dayanabileceğini bilmiyorlardı.

 

Bu gecede, ışık ve karanlık arasındaki savaşın sonu, kimin kazanacağına bağlıydı…

Bölüm 19: Kara Orman’ın Çıkmazı

 

Kızlar, Kara Orman’ın derinliklerinde son bir direniş gösteriyorlardı. Yaratıkların sayısı artmış, her geçen saniye daha fazla yaklaşmıştı. Lale, Sude, Selin ve Defne, güçlerinin son damlasına kadar savaşıyorlardı. Fırtınalar, ateşler, buz duvarları ve zamanın hızı arasında her biri var gücüyle savaşıyor, ama yaratıklar bitmek bilmiyordu. Her bir darbe, her bir savunma bir adım daha geri atılmalarına neden oluyordu.

 

Lale, buzla kaplı bir yaratığı yere sererken, ellerindeki gücün tükenmeye başladığını fark etti. “Hızlanmalıyız!” diye bağırdı. “Bir çıkış yolu bulmalıyız!”

 

Sude, ormanın derinliklerinden gelen karanlık varlıkların her yönü sardığını gördü. Gözleri kızarıp, kendini daha fazla savunmaya zorladı. “Bunlar durmaz! Onları yenecek kadar enerjimiz kalmadı!”

 

Selin, zamanla yaratıkları yavaşlatmaya çalışsa da, her geçen dakika yaratıklar tekrar hızlanarak saldırıyordu. “Zamanı yavaşlatmak yetmiyor! Bizim daha fazlasına ihtiyacımız var!”

 

Defne’nin fırtınaları da zayıflamaya başlamıştı. Her fırtına dalgası, yaratıkları uzaklaştırmak yerine onları daha da güçlendirmiş gibi geri dönüyordu. “Bunu nasıl durduracağız?” dedi, sesi titrekti. “Çok geç olmadan bir çözüm bulmalıyız!”

 

İçeriden gelen bir çığlık, hepsinin dikkatini çekti. Melda, elleriyle kafasını tutarak yere çökmüş, yalnızca var gücüyle duruyordu. Yaratıklar ve karanlık, onun etrafını sarmıştı. Melda hala gücünü kullanamıyordu. Gücünü çağırmak için gerekli olan ışık, sanki çok uzaklarda bir yerlerde kaybolmuş gibiydi.

 

“Kızlar!” diye bağırdı Melda, ama sesi güçsüzdü. “Yapamıyorum! Işığım yok!”

 

Lale, gözlerinde kararlılıkla Melda’ya baktı. “Melda, güç senin içinde, biz buradayız. Bunu birlikte başarabiliriz!” Ama kendi gücü de tükeniyordu. “Sana yardımcı olabiliriz, ama ışığını yeniden bulman gerek!”

 

Melda, dizlerinin üstüne çökmüş halde başını kaldırarak çevresindeki karanlık ormana baktı. İçindeki ışığın kaybolmuş olması, ona sadece korku ve çaresizlik getiriyordu. Bu kadar yalnız ve güçsüz hissetmemişti. Luci’nin etkisi, onu tamamen sarhoş etmişti. İçinde, belki de başından beri var olan, ama hiç anlamadığı bir güç vardı. Ama bu güç, her geçen dakika uzaklaşıyor gibiydi.

 

Birden, kızlar bir ışık patlamasıyla şaşkına döndüler. Bir anda, Lale, Sude, Selin ve Defne melek formlarına dönüşmeye başladı. Her biri, insan formlarından sıyrılarak kanatlarını açtı. Kanatlar, beyaz ve ışıklıydı, bu sayede gökyüzüne doğru yükselmeye başladılar. Buz, ateş, zaman ve fırtına güçlerini, artık farklı bir boyutta ve daha güçlü şekilde kullanarak savaşmaya devam ettiler. Uçarak, yaratıkları birer birer yok etmeye çalıştılar. Her birinin gözlerinde kararlılık ve umut vardı, ama bu güç, kara ormanın derinliklerindeki karanlıkla baş edemeyecek gibiydi.

 

Melda, yere bakarak kanatlarını açmaya çalıştı. Ama ne kadar denediysa da, bir türlü kanatlarını açamadı. Uçmayı başaramadı. Diğer kızlar, gökyüzünde hızlıca hareket ederken, Melda yalnızca aşağıda kalıyordu. Onlar uçuyor, savaşıyor ve hareket ederken, Melda tek başına yerde kalıyordu.

 

“Melda!” diye bağırdı Sude, uçarken. “Güçlerini bulmalısın! Biz seni bekliyoruz!”

 

Melda, başını kaldırarak kızlara baktı ama onlara katılamıyordu. İçindeki ışığı arıyordu ama bir türlü ona ulaşamıyordu. Kanatlarını açmaya çalıştı, ama hissettiği yalnızlık, karanlık ve Luci’nin etkisi onu geriye itiyordu. Sadece yavaşça yere çökmeye devam etti.

 

Yaratıklar çoğalmaya devam etti, her an etraflarını sardılar. Kızlar hala savaşırken, Melda’nın ışığı geri gelmemişti. Kanatları yoktu, o yüzden gökyüzüne uçup bu savaşta kızlara yardım edemiyordu. Ve diğer kızlar, her geçen saniyede daha da zorlanıyordu. Yaratıklar, onları sıkıştırıyor, onları savuruyor, bir adım daha ileriye gitmelerini engelliyorlardı.

 

“Bunu durdurmak zorundayız!” dedi Lale, zorlu bir şekilde uçarken. “Melda, gücünü bulman gerek. Seni kaybedemeyiz!”

 

Selin, zamanın hızını yavaşlatmaya çalıştı, ama her şey bir anda bir çöküşe doğru ilerliyordu. “Zaman durmuyor, her şey kayboluyor!”

 

Bir an için, tüm kızlar mücadele etmeyi sürdürseler de, Melda’nın yardımına ihtiyacı vardı. Eğer güçlerini bulamazsa, hepsi çok geç olabilirdi.

 

Karanlık ve ışık arasındaki denge, tamamen kaybolmak üzereydi.

 

Loading...
0%