@thegundiyer
|
Birkaç gün sonra, Melda ve arkadaşları okulda normal yaşamlarına devam ediyorlardı. Hâlâ melek formuna geçmenin getirdiği heyecanı yaşıyor, yeni güçlerini keşfetmeye çalışıyorlardı. Ancak hayat bir şekilde, evrenin dengesine dair çok daha büyük bir görevin parçası olduklarını hatırlatan bir sessizlik içinde ilerliyordu.
O gece, Melda uyandığında tuhaf bir huzursuzluk içindeydi. Bir süredir aklında olan, ancak bir türlü çözemediği duyguların etkisi altındaydı. Yavaşça gözlerini kapattı ve derin bir uykuya daldı.
Uyandığında, kendisini farklı bir yerde buldu. Burası, bir ormanın derinliklerinde, ama her şey o kadar parlaktı ki ağaçlar bile ışıldıyor gibiydi. Havada hafif bir sis vardı ve etrafındaki her şey yumuşak, mistik bir aydınlıkla sarılmıştı. Havanın soğukluğuna rağmen içini bir sıcaklık kapladı. Burası, Melda’nın bildiği dünyaya benzemiyordu. Bu dünya, başka bir gerçeklikten, belki de bir başka boyuttan geliyordu.
Birden, huzurlu sessizlik bozuldu ve bir silüet belirdi. Melda, başını kaldırıp yavaşça yaklaşan figürü gördü. Figür, ışıldayan bir aura ile çevrili, oldukça zarif bir kızdı. Yüzü yumuşak hatlarla, zarif ama güçlü bir şekilde biçimlenmişti. Elbisesi, giydiği şeffaf, parıldayan kumaşla birer yıldız gibi parlıyordu. Kız, Melda’ya doğru yaklaşırken, gözlerinde derin bir huzur ve güven vardı.
Melda, ona dikkatlice baktı ve duygularında bir değişim hissetti. Kızın etrafındaki ışık, Melda’yı o kadar rahatlatıyordu ki korku ya da kaygı duymuyordu.
Kız gülümsedi ve nazik bir sesle konuştu. “Merhaba, Melda. Korkmana gerek yok. Burada güvendesin.”
Melda, şaşkın bir şekilde başını salladı. “Kim… Kim olduğunu bilmiyorum, ama seni tanıyormuş gibi hissediyorum. Sen kimsin?”
Kız, Melda’ya derin bir bakışla gözlerinin içine bakarak, “Adım Bade. Ben, bu dünyada var olan ışığın koruyucusuyum. Senin de içindeki ışığın çok güçlü, ama bunu henüz tam olarak anlamadın. Korkma, her şey yoluna girecek.”
Melda, Bade’nin söylediklerini düşündü ama bir an durakladı. “Ama… Benim içimde karanlık da var, değil mi? Bazen karanlık tarafım daha ağır basıyor gibi hissediyorum.”
Bade, sakin bir şekilde başını salladı ve aralarındaki mesafeyi kısaltarak Melda’nın önünde durdu. “Evet, Melda. Karanlık ve ışık her zaman bir arada var. Ama unutma ki, senin gücün her ikisini de dengeleyebilme yeteneğine sahip. Işığını kabul et ve karanlıkla barış. Bu, senin en büyük gücün olacak.”
Melda, biraz kafası karışmış bir şekilde, “Ama nasıl? Hangi yolu seçmeliyim?” diye sordu.
Bade, gülümsedi ve elleriyle Melda’nın etrafında bir daire çizerek, “Bazen soruların cevabı çok uzaklarda değildir. Senin içindeki gücü bulman ve kendi yolunu seçmen gerek. Korkma, Melda. Işığını sevgiyle kullan. Ben sana güveniyorum.”
Melda, Bade’nin sözlerinden etkilenmişti. İçindeki karanlıkla mücadele ederken, aynı zamanda ışığa doğru çekildiğini hissedebiliyordu. Bade’nin sözleri, ona büyük bir cesaret verdi. Ama yine de bir soru daha vardı, “Peki ya Cenk? O da benimle birlikte mi olacak? Onun karanlık tarafı beni nasıl etkiler?”
Bade’nin gülümsediği yumuşak sesi, “Cenk de, tıpkı senin gibi, içindeki karanlıkla barış yapmalı. Onunla birlikte, karanlık ve ışık arasında bir denge kurabilirsiniz. Unutma, Melda, her ikiniz de anahtarsınız, ve birlikte, evrenin dengesini sağlamak için güçlü bir bağ kuracaksınız.”
Melda, bir süre Bade’nin gözlerine baktı ve içindeki karmaşa, yerini bir tür huzura bırakmaya başladı. Bade, bir anda silikleşerek uzaklaşırken, “Unutma, ışığın sadece içindeki sevgiden doğar. Karanlık seni etkilemesine izin verme.” diye son bir kez fısıldadı.
Melda, gözlerini açtığında, bir anda kendini odasında buldu. Uyandığında, her şeyin bir rüya gibi olduğunu düşündü. Ama bir his vardı. O hissi, içindeki derin bir ışık, ona Bade’nin sözlerini hatırlattı: “Işığını kabul et ve karanlıkla barış.”
O andan itibaren, Melda, yeni bir amacın parçası olduğunu biliyordu. Karanlıkla yüzleşip, hem kendi içindeki ışığı hem de çevresindekileri korumak için daha da güçlü bir şekilde ilerlemeliydi.
|
0% |