
Seher'i gördüğüm o an hiçbir şey yapmadan yalnızca gitmesini bekledim. Çünkü kimse, okuldan tanıdığı ancak çok da yakın olmadığı biriyle dışarıda görüşmek ve yalandan selam vermek istemezdi. En azından ben, tanıdığım insanlardan böyle öğrendim.
Seher de benimle aynı düşünceleri taşıyor olmalı ki başı eğik çıktı oradan, sonra merdivenlerden inmeye başladı. Gözden kaybolacak kadar uzaklaştığında ise temkinli adımlarla yürümeye başladım. Kızlardan genel olarak hoşlanırım ama bu kız istemsizce korkutucu geliyordu. Kızıl saçları ve umursamaz tavrı ile karşısında kendinizi aptal gibi hissetmenize yol açıyordu. Zekiydi, kurnaz bir beyine sahip olduğu da aşikardı.
Yol bittiğinde ve merdivenler başladığında dalgınlık ile ikinci basamağı atılıyordum ki Seher'in önüme düşen bedeniyle karşılaşmak adımlarımı durdurdu. Gözlerim yavaşça yukarı kalktığında onun her an uyuyabilirmiş gibi olan kahve gözlerini gördüm. " Sen beni mi takip ediyorsun?" dedi ama daha çok aklımı sorguluyor gibiydi. Neden buraya geldi, kimin için geldi gibi soruları aklımdaki tilkilere ulaşmıştı bile. " Ne münasebet! Ben annemi görmeye geldim. Seni neden takip edeyim?" diye doğruları söylerken bile kendimden şüphe ediyordum. Acaba gerçek doğrular bunlar mıydı? Yoksa ben kendime bile yalan mı söylüyordum?
Seher şüpheci bakışlarını üzerimden çekmezken bana inandığını gösteren bir baş hareketi yaptı ve önünden geçmem için elini merdivenlerin aşağısına doğru uzattı. Acele ile elleriyle gösteri yolu takip ederken neredeyse koşarak çıktım hastaneden. Arkamı kontrol ettiğimde gelmiyor oluşu şimdilik içimi rahatlattı. Normal adımlarıma dönerken kulağımda takılı olan kulaklığı çıkartıp sırt çantama koydum. Otobüs durağına çabucak ulaştığımda, basmak için öğrenci kartımı hâlihazırda tutuyordum.
Otobüs yaklaşık iki dakikanın sonunda geldi. Az önce bindiğime nazaran daha boş olan otobüse sakinlik ile bindim. Ardımdan iki yolcu daha binince otobüs kalkmaya hazırlanıyordu ki birinin hızla otobüse doğru koştuğunu gördük. Ben de dahil olmak üzere herkesin bakışları oraya döndü. Seher, hastanenin çıkışından koşarak otobüse bindi ve kartını bastı. Gözler bu sefer otobüsün içine yöneldi. Nefes nefese ilerlemeye başladı Seher. Buna rağmen şu an kendisi için harika bir yer arıyor olmalıydı. Gözleri koltuklarda gezindi, ancak her yer doluydu. Bana dönen bakışlarıyla hala ona bakmakta inat eden gözlerim yakalanmış gibi kocaman açıldı. Aniden yakalandığım için sağa sola kaçtı göz bebeklerim, nereye bakacağımı bilemedim.
Yanıma geleceğini anladığımda ileri doğru yürümeye başladım. Bu durumdan hoşnut olmayan insanlar hemen söylenmeye başlamıştı. Rezil olma hissini iliklerime kadar hissediyordum. Rezil olmuştum olmasına ama istemediğimi alamamıştım. Seher benim insanları açarak geldiğim yoldan, arkamdan gelmişti. Artık kaçamayacağımı anladığımda durdurdum kendimi. Kaderi kabullendim ve yanıma gelmesine izin verdim. Keyifli bir gülüşü yüzüne takınan Seher, " Benden mi kaçıyorsun sen?" dedi. İfadesizce ona döndüğümde, " Sende beni mi takip ediyorsun? Bu taciz sayılır resmen. Yanıma gelme bir daha. Nerede olursak olalım; beni tanıma, görme, duyma anladın mı? Çık git hayatımdan." dedim. İçimde birikmiş kelime kırıntıları yerini cümlelere bırakırken ağır konuştuğumun farkındaydım ancak Efe, kendimi bu bedende bulduğumdan beridir onunla konuşmamam gerektiğini söylüyor. Sözde arkadaşımı mı dinledim? İnanın ben de bunun cevabını bilmiyorum.
Yol boyunca Seher'den ses çıkmadı. Okulun durağına geldiğimizde de tek kelime etmeden indi. Sinirlenmedi, öfkelenmedi. Sanki her şeyi kabullenmiş gibiydi.
Otobüsten indiğimde o önde ve ben arkada olmak üzere bir yürüyüş yaptık. Okula geç kaldığımız için bahçede bizden başka öğrenci yoktu. Zaten lise son sınıf olduğumuz için öğretmenlerin geç kalıp kalmadığımızı önemsediği de yoktu. Ders işlemiyor, yalnızca test çözüp önümüzdeki sınava hazırlanıyorduk. Okul kapısından girdik beraber. Ayrı şubelerde olduğumuz için o hemen kendi sınıfına girdi. Artık kaçan o'ydu.
Benim sınıfım ise biraz daha ilerde ve solda kalıyordu. Yaklaşık on adımda sınıfın kapısına ulaştım, kapıyı çaldım ve öğretmenin izni ile içeri girdim. " Bu yıl sizin için çok önemli çocuklar, çalışın. Kazandığınız üniversite, hayatınızın belki de tüm ömrüne bedel olacak..." diye konuşmasına başlayan Mira öğretmenimiz, her dersinde aynı konulardan bahsediyordu. Bu sınavın tüm hayatımızı belirleyeceğinden ve eğer çalışmazsak kimsenin bizi insandan bile saymayacağından söz ediyordu. Açıkçası onu kâle almayan ve dinlemeyen tek kişi bendim. Çünkü tüm ömrüm bir yıllık hayatlara bölünmüştü. Ki öyle olmasaydı da bu sınav işine sıcak bakmazdım. İnsanlar gençliğini gençken yaşamalıydı. Sözde ömrünün tamamını belirleyecek bir sınav uğruna bu güzel yıllarını heba etmemeliydi.
Bana ayrılmış olan, Efe'nin yanı oturmam için beni bekliyorken önce çantamı bıraktım, sonra bedenimi yasladım sandalyeye. Bu benim için bir disiplin kuralı gibi bir şeydi. Önce üzerimdeki ağırlıklardan kurtuluyor, sonra kendimi boşluğa bırakıyordum. Efe beni dikkatle izlerken sonunda oturduğumda kulağıma yaklaşıp sessizce fısıldadı. " Neden bu kadar geç kaldın? Annenin durumu iyi, değil mi?" O sırada gözleri öğretmende ve elleri defterin üzerinde bir şeyler karalıyordu. Ben de tıpkı onun gibi ona doğru yaklaştım. Aynı fısıltı sesime ulaştığında, " Seninkiyle karşılaştım, o yüzden geç kaldım. Annemin durumu iyi." dedim imayla. Sinirle gözleri bana dönünce bu kez ben bakışlarımı Mira öğretmene çevirdim.
" Benimki diye biri yok Anıl. Şu kızıl saçlı beladan bahsediyorsan o artık ilgimi çekmiyor. Yeni birini bulacağım." dese bile içimdeki gülme hissini durduramıyordum. Yalan söylüyordu, sözlerini söylerken sesini bastırmıştı. Bu da demek oluyordu ki bazı duyguları açığa çıkmak istiyordu ancak Efe buna izin vermiyordu. Söylediklerine inandığımı belli eder gibi kafamı salladığımda, " Ciddiyim, gerçekten unuttum onu. Bir kez daha benden onun ismini duymayacaksın." diye kendisine açıklama yapıyordu. Kafa sallamaya devam ettiğimde öğretmenimiz nasıl ders çalışmamız gerektiği hakkında bilgiler veriyordu sınıfa.
Okulu geçmesi onun yeterli olduğunu söyleyen Efe, sanki üniversite sınava hırsla hazırlanan biri gibi bi' anda kafasını çevirip öğretmeni dikkatle dinlemeye başladı. Tüm ders boyunca benimle konuşmamaya yemin etmiş gibi susmuştu, bi' ara test çözmeye çalıştığını bile gördüm. Neyseki işe yaramadığını görüp saniyeler içinde vazgeçmişti.
Zil çaldığında ve öğretmen çıktığında arkasından neredeyse tüm sınıf çıktı. Efe, ben ve tartışma içerisinde olan bir kız grubu dışında kimse kalmamıştı. Grubun içinden bir kız, " Bence bu ay Eda olacak. Görürsünüz bak, o kız çok göze battı." dedi diğer arkadaşlarına. İnandırıcı olmak için sesini yükseltiyordu. Aralarından bir diğeri ise ona katılarak, " Ben de o kızın olmasını istiyorum. Gıcık oluyorum ona." derken tiksinir gibi ifadeler yüzünde yer aldı.
Gözlerim merakla onları izlediğinde Efe telefonundan bir mesajı okumaktaydı. Kızların dediklerinden hiçbir anlamadığım için kulağımı daha çok oraya vermeye, can kulağı ile dinlemeye başladım. " İddiaya girin o zaman. Kaybeden bir sonraki ay seçilsin. Kazanan için de bir ödül düşünürüz."
" Kabul." , " Kabul ediyorum bende!" dediğinde ikisinin iddiaya girmeleri için söylenen kız herkesin şahit olduğunu gösterir gibi gözlerini bizim olduğum tarafa çevirdi. Gözleri önce benimle buluştuğunda gözlerini kaçırıp Efe'ye doğru yöneldi. Efe ise hala mesaj sayfasındaydı.
" Efe, bu ay seçilen kişi kim? Ne zaman belirlenecek?" Efe gözlerini sonunda telefondan kaldırdı ancak soruyu sorana dönmek yerine bana döndü. " Buna Anıl karar verir, ve henüz bana söylemediği için bu bilgiyi sizinle paylaşamam." Aklımın daha da karmaşık olmasını sağlayan sözlerinden sonra kaşlarımı çatarak ona baktım. Anlamadığımı anlayınca o da kaşlarını çattı.
" İki dakika benimle gelir misin? Dışarıda bir şey konuşmamız lazım." dediği gibi ayağa kalktı. Geleceğimden emindi. Önce biraz bekledim ancak ondan başka kimse bana bu durumu açıklayamayacağı için peşinden gitmek zorunda kaldım.
Kısa sürede biten sınıf, ayaklarımı yormazken kapıya gelip Efe'yi görünce yürümeyi sonlandırdım. Kapının az ilerisinde beni kolları bağlı bir şekilde bekliyordu. Yanına doğru gittiğimde uzaktan gelen bir kadın bana doğru seslendi. " Anıl!" Başak elini sallayarak bana doğru yürüdüğünde gözlerim onun gözleri ve Efe'nin gözleri arasında mekik dokuyordu. Yürüyüşüm duraksayıp Başak'ı beklemeye karar verdiğinde Efe'nin kafasına vurduğunu, sinirlendiğini gördüm. O sırada çevredeki birkaç öğrenci de Başak'a ölümcül bakışlarını atıyordu. Okulda sevilmeyen biriydi sanırım.
" Naber?" dedi Başak yanıma gelir gelmez. Gerçekten tüm yolu bana nasıl olduğumu sormak için mi gelmişti? Kaşlarım bugün çatılmalara doyamazken, " İyi, sen?" dedim.
İçinde sakladığı baklaları sonunda açığa çıkarmaya karar verdiğinde bana, " Bu ay kim seçilecek?" dedi. O an yanlış bir karar verdiğimi anladım. Önce Efe'ye uğramalı, sonra onunla konuşmalıydım. Şimdi bilmediğim bir konu hakkında ona ne söyleyeceğim? Kafam zeka unsurlarını yitirmişti resmen. Aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Neyseki o an, bu andan sonra daha çok sevdiğim arkadaşım Efe geldi.
" Senin ne özelliğin var ki? Sana bunu neden söylesin? Herkes gibi sende bekleyeceksin. Bu haftasonu açıklanacak." diyince Başak Efe'nin verdiği cevaptan sonra bozulmuş bir ifadeyle yanımızdan ayrıldı. Efe artık dayanamadığı belli eden eylemleri ile beni duvar köşesine çekti. Bu kadar önemli olanın ne olduğu merak ediyordum ve neden bunca insanın yüzüme aklındaki sorulara cevap bulacakmış gibi baktığını anlamak istiyordum.
" Kardeşim sen aklını mı kaybettin? Neden her şeyden habersizmişsin davranıyorsun?" derken dalgaları saçlarını yolarmış gibi çekiştiriyordu. " Bu aynı seçilecek olan kişiyi hala belirlemedin mi? İnsanlar bunca zamandır neyi bekliyor? Bugün Çarşamba, bana yarın bu kişiyi söylemelisin ki hazırlıklara başlayayım." Yüzüme bakarak söylediği her kelimeden bir anlam çıkaramadım ancak bunu belli etmemem gerektiğini bildiğim için, " Bu akşam kesinlikle sana bir isim yollayacağım." dedim.
Efe istediği cevabı aldığı için gülümserken gözleri uzakları izliyordu ki bir anda gülümsemesi soldu. Arkamı dönüp baktığımda gelen kişinin Seher olduğunu gördüm. Neredeyse koridorda olan tüm kız grupları sınıfına girmişti. Çete lideri falan mıydı acaba bu kız? Bi' benim mi haberim yoktu?
Seher usulca yanıma gelirken Efe'ye dönecektim ki yanımda olmadığını gördüm. Sanırım o da Seher'den korkan kişiler arasındaydı. Küçük bir gülümseme yüzümde peyda olurken Seher şaşırarak, " Beni gördüğüne sevindiğini söyleme sakın. Kusarım." dedi. " Ayrıca bu çocuk yine nereye kayboldu? Beni görünce hep kaçıyor. Neyse, benimle gelmen lazım. Grup toplantısı yapacağız, bugün Çarşamba. Arkadaşını ikna edebilirsen o da gelsin. Sonuçta o da grubun bir parçası."
" O gelmez, biz gidelim." diyerek açığa çıkarmam gereken bir sırrı öğrenmeye koyuldum. Teneffüs zili çaldığında öğrenciler sınıflarına girmeye başladı. Bu sırada önümüze çıkan bir öğretmen, bize sınıfımıza girmemiz gerektiğini söylemeden geçip gitti yanımızdan. " Bizi uyarması gerekmez miydi?"
" Kendini fazla hafife alıyorsun. Bu okuldaki tek bağış yapan kişiler bizleriz. Öğrenciler zekasıyla burada, biz ise paramızla. Aramızdaki bu sınıf ayrımını öğretmenler dahil olmak üzere herkes bilir."
Benim babam bir taksi şoförü değil miydi? Okula bağış yapacak kadar parayı nereden bulmuştu? Neden elinde böyle bir para verken annemi iyileştirmek yerine böyle saçma sapan bir yere harcıyordu?
Aklımda binbir türlü sorunun oluşmasını sağlayan sözleri dudaklarımı sükunete çağırdı. Lakin ben yine durmadım ve biraz daha kurcaladım bu olayı. " Grupta başka kimler var?" diyince Seher durdu ve yüzünde büyük bir dehşet ifadesiyle bana baktı. " Kafanı falan mı çarptın bir yere? Serçe adlı biriyle bu grubu oluşturdunuz. Hatırlamıyor musun? Bu grupta olmama rağmen hiçbirimize söylemediğin Serçe'yi bilmediğini söyleme. Zaten kim olduğunu, cinsiyetini falan bilmiyoruz. Bir de seninle uğraşmayalım."
Söylediklerinden anladığım kadarıyla ben bu Serçe adlı kişiyle yalnızca telefondan görüşüyorum, tabii eğer bu kişi bir hayalet değilse. O yürümeye devam ederken cebimden cep telefonumu çıkardım. Buralarda bir yerlerde onunla konuştuğuma dair kanıtlar ya da mesajlar olmalıydı. Telefon rehberinden sonra mesajlara girdiğimde tanıdıklarım ve banka mesajları dışında bir şey göremedim. Bu kişi benim için ya da grup için inanılmaz özel biri herhalde. Nereye bakarsam bakayım, hiçbir yerde ismi geçmiyordu. Telefonu biraz daha kurcaladığımda normal bir gencin telefonunda farksız olduğu gerçeği yüzüme tokat gibi çarptı.
Daha sonra aklıma sabah ne olduğunu merak ettiğim ve odamda bulup sırt çantam attığım küçük defter geldi. Hızla çantamdan onu çıkardım. Yerimde durduğumda Seher de söylenerek yanıma geldi. Defterin ilk sayfasında aynen şöyle yazıyordu: BEN KULLANILDIM.
Bu cümle bile şok olmama yeterliyken altına sıralanmış maddeler şok üstüne şok yaşamamı sağladı.
" Birinci madde: Bu ay seçilen kişi BEN KULLANILDIM hırkasını giyecek ve seçildiği haberi Efe tarafından okula duyurulacak.
İkinci madde: Seçilen kişiler Serçe ve Anıl tarafından belirlenecek. Onun dışında kimseye bu hak tanınmayacaktır.
Üçüncü madde: Seçilen kişiyi tüm okul halkı istediği sebepten onu kullanabilecek. Eğer seçilen kişi buna razı gelmiyorsa okula geldiği her gün okulun deposunda saklanacak.
...."
Yaklaşık üç sayfa süren maddeler her seferinde beni dehşete düşüyordu. Sayfaları hızlıca geçmeye çalıştığımda bir kadın resmi gözlerime ilişti. Elimle sayfayı durduğumda bir kadının uzaktan görüldüğü bir resim kara kalem ile çizilmişti. Seher resmi görür görmez gözünü ayırdığında ve yanımdan gittiğinde sayfayı çevirdim. Resmin arkasında ise kocaman harflerle Nefes Alaçan yazıyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
