Yeni Üyelik
20.
Bölüm

19.BÖLÜM-DEFİLE

@thequeenofdreams_

Nihal'den

"Nihal, kalk da Yıldız'a sofra hazırlayalım." Arya'nın bana seslenmesiyle gözlerimi açtığımda yavaşça doğruldum.

"Kahretsin, jetlag dan nefret ediyorum!"

"Hâlâ uykusuz musun?" Başımı salladım. "Zaten akşam gidiyorum. Oraya gidince uykum düzelir yine." deyip ayağa kalktım ve misafir odasının banyosuna ilerledim. Banyoya girip çıktığımda valizimi açtım ve giyecek bir şeyler seçtim.

Üstümü giyindikten sonra kızlarla Yıldız'a güzel bir kahvaltı hazırladık. Arya, ben Deryayla kahvaltıyı hazırlarken fotoğrafımızı çekmişti. Heyecanla baktım.

"Nihal, üstümde ne gibi fantaziler kuruyorsun?" Kahkaha attım. "Kalmışım öyle ne bileyim!"

O sırada kapı çaldığında hızla koşup baktım. Tanımadığım kızla kaşlarımı kaldırdım. "Kime bakmıştınız?"

"Ben Meltem." Gülümsedim. "Hoşgeldin Meltem! Gel, biz de Yıldız'a kahvaltı hazırlıyorduk." Güldü. "İyi bakalım, yardım edeyim size."

Meltem de bize katıldıktan sonra kahvaltıyı çabucak hazırladık. Yıldız'ı uyandırmak için odasına yürüdüm. Kapıyı açıp odaya girdiğimde tatlı bir şekilde uyuyordu.

"Yıldıızz." diye seslendiğimde kaşlarını çatarak yerinde kıpırdandı. Kıkırdadım. Şimdi vücudu ağrımasa üstüne atlardım ama işte vücudu, özellikle de beli çok ağrıyordu. Bugün fazla yerinden kalkmasa iyi olacaktı.

"Yıldııız, uyan haydi Kutup Yıldız'ımmmm." Kırpıştırarak gözlerini açıp bana baktığında gülümsedi. "Günaydınnn."

"Günaydın da o tünaydın olmasın. Saat 11 oldu cadı." Gözlerini büyüttü. "Siz hazırladınız kahvaltıyı değil mi? Zahmet oldu ya!" deyip zorlukla yatağında doğruldu. Derin bir nefes aldım. "Saçma sapan konuşmasana kızım! Biz sana karşı yardımımızı hiçbir zaman yük olarak görmedik! Şimdi beni daha fazla konuşturmadan git ve elini yüzünü yıka! Şimdi bir duygusal konuşma yaparsam duramazsın ağlarsın." Kıkırdadı. "Doğru." O yataktan kalkarken ben de ona yardım ettim. "Gerçi sen eğilemiyorsun. Ben yıkayacağım yüzünü." Yıldız kaşlarını kaldırdı. "Ama..."

"İtiraz yok! Come on." dediğimde gülümsedi. "İyi ki varsın."

"Ah evet övmene gerek yok biliyorum." dediğimde güldük. Onu banyoya sokup yüzünü yıkadığımda ihtiyacını halletmesi için onu lavaboda yalnız bıraktım ve dolabını açıp ona kıyafet seçtim.

Kapı sesini duyduğumda lavabodan çıktığını anlayıp ona döndüm. "Gel, üstünü çıkarayım." Oflayarak yanıma geldiğinde kollarını kaldırdı. Pijamasını çıkarıp kazağını giydirdikten sonra şortunu giyebileceğini söyledi. Gönlüm razı olmasa da odadan çıktım ve odanın önünde onu bekledim. O sırada yanıma gelen Meltem'i gördüğümde gülümsedim birbirimize. "Nihal, sen git istersen ben Yıldız'ı getiririm." Kıkırdadım. "Tamam, sana devrediyorum." O da güldüğünde yanından ayrıldım ve balkondaki sofrada bir şey eksik mi diye baktım.

Arya çayı getirdiğinde balkonun penceresini açtım ve içeriye hava gelmesine izin verdim. O sırada Derya ve Meltem de Yıldız'ın koluna girmiş geldiğinde Yıldız'ı yavaşça mindere oturttular. Sofraya hayranlıkla baktı. "Ellerinize sağlık yaaa! Ne diyeyim ben artık size?!" Gözlerimi devirdim. "Kapa çeneni ve tıkın!" dediğimde hepsi güldü. O sırada kapı çaldığında koşup baktım. Ege'yi gördüğümde gülümsedim. "Hoşgeldin Ege." İçeriye girdiğinde gülümsedi bana da. "Hoşbulduk."

"Kahvaltı yapacak mısın? Bir servis daha çıkartayım istersen."

"Yok, çok sağ ol. Ben kahvaltımı ettim, bir ihtiyacınız var mı diye sormaya gelmiştim." Başımı iki yana salladım. "Çok sağ ol gerçekten bir ihtiyacımız yok. Çekinme geç içeri. Ben de sana çay bardağı çıkarayım." Başını sallayıp balkona yürüdüğünde ben de mutfağa gidip ona çay bardağı aldım ve ben de arkasından balkona geçtim. Yıldız sevgilisinin omzuna başını koymuş, gözlerini kapatmıştı. Onlara sevecenlikle gülümseyerek Ege'ye çay doldurup verdim.

Kahvaltımızı yaparken bol bol kahkaha attık, sohbet ettik. Ege'nin ayağa kalkıp bizi çektiğinden bile haberimiz yoktu.

"Ege bu çok güzellll!" Merakla Ege'nin telefonuna baktığımızda gülümsedim.

"Çok doğal çıkmışız!" dedim fotoğrafa hayranlıkla bakarken. Yıldız, "Meltemle Arya da poz vermiş hemen!" deyip güldüğünde Meltem kıkırdadı. "Kamera görünce dayanamadık. Sen de poz vermişsin."

"Ege'nin bizi çekeceğinden haberim vardı çünkü."

"Yıldız ben gidiyorum güzelim. Bir ihtiyacınız olursa arayın hemen. Erdem'e de söylerim, notları alırım. Olur mu?" Başını salladı. "Tamam, sağ ol canımmm."deyip sevgilisinin yanağına bir öpücük kondurduğunda biz onlara hayranlıkla bakıyorduk. Ege de Yıldız'ın alnını öptüğünde Arya, Ege'yi yolcu etmek için ayağa kalktı. İkisi kapıya gittiğinde biz de sohbetimize devam ettik.

Akşam saatleri

Valizimin fermuarını çekip misafir odasından çıktım ve kapıya yürüyüp valizi hole bıraktım. Salona kızların yanına döndüğümde hepsine sarıldım. Yıldız'a da bol bol sarılıp öptüğümde gülümsedi. "İyi ki geldin."

"Geldim de hemen gidiyorum olmaz ki ama!"

"Ama geldin. Buraya kadar geldin ve beni çok mutlu ettin. Kendine iyi bak!" deyip yanağıma bir öpücük kondurdu. Gözlerimin dolduğunu saklamak için gözlerimi kaçırdım ve ayağa kalktım. O sırada kapı çaldığında Ege'nin geldiğini anladık. Ege bırakacaktı beni havalimanına. İçeriye girdiğinde Yıldız'ın yanına oturdu. Biz onları yalnız bıraktığımızda ben de golde Arya ve Deryayla vedalaştım. "Tekrar gelmeye çalışacağım. İyi bakın ona."

"Kafanı takma sen." dedi Arya ve ikisi de beni öptü. Birbirimize sıkı sıkı sarıldıktan sonra Ege çıktı salondan.

Ayrılma vakti gelmişti...

Gözlerimin dolduğunu saklayarak valizimi aldım ve ayakkabılarımı giyip daireden dışarı çıktım. "Ben yine uğrarım gece yanınıza." diyen Ege ile ben asansörü çağırdım.

Aşağı vardığımızda Ege valizimi aldı. Arkaya binip kapıyı kapattığımda Ege de şoför koltuğuna binip arabayı çalıştırdı. O sırada pencereden bakan üçlüyü gördüğümde gözümden bir damla yaş aktı.

Sizi çok özleyeceğim...

Bir saat sonra

Ege havalimanının kapısının önünde durup dışarı çıktığında arabadan indim. Bagajdan bana valizimi verdiğinde sarıldık birbirimize. Ayrıldığımızda gülümsedim. "Ona iyi bak Ege. Sen onun kalbine girdiğinde aynı anda bizim de kalbimizde bir yer edindin ve sen Yıldız'ı mutlu ettiğin sürece bizim de sana karşı sevgimiz artacak." Ege gülümsedi. "Siz de iyi ki varsınız. Yıldız'ın iyi ki sizin gibi arkadaşları var. Yolun açık olsun Nihal. Sağ salim git." Gülümsedim ve içimdeki sızıyla valizimi alıp kapıya yürüdüm.

Güvenlik kontrolünden geçip bilet almak için sıraya girdikten kısa süre sonra biletimi almış, yolcuların beklediği bölüme geçmiştim. Uçağımın geldiğini gördüğümde biletimi ve kimliğimi gösterip uçağa doğru giden tünelde yürüdüm ve saniyeler sonra uçağa giriş yaptım.

Bana "Hoşgeldiniz." diyen hostese gülümsedim ve yerimi bulup oturdum. Kızlara uçağa bindiğimi belirten bir mesaj attığımda aklıma annemle babam geldi.

Buraya geldiğimde onları da görmem mümkündü, evet fakat İstanbul'a geldiğimi bile bile bana dönmemişlerdi. Bir kere bile aramamış, hâlimi hatırımı sormamışlardı.

Onları kaybettiğimi hissettiğimde gözümden bir damla yaş aktı. Kalbim sızladı.

Ah anne, baba... Size sarılmayı o kadar çok özledim ki! Ağlamaktan başka bir şey gelmiyor elimden.

9 saat sonra

"Dear passengers..."

Pilotun konuşmasını duyup gözlerimi zorlukla açtım ve dışarıya baktığımda havalimanına vardığımızı fark ettim. Herkes kemerlerini çıkarıyordu. Saçlarımı düzenleyip boğazımı temizledim ve toparlanıp ayağa kalktım. Hostese gülümseyip uçaktan indikten sonra yolcuları alan otobüse bindim. Otobüs havalimanına vardığında inip valizimi almak için bekleme alanına geçtim.

Yarım saat sonra

Valizimi alıp dışarıya çıktığımda bir taksiye bindim ve şoföre adresi verdim.On beş dakika içinde beni halamların evine giden otobüslerin durduğu durağa getirdiğinde borcunu verip indim.

Otobüs sonunda geldiğinde hemen bindim ve kartımı basıp en arkadaki pencere kenarına geçtim.

Saat 07.00 sıraları

Otobüsten inip villaların olduğu modern sokakta biraz yürüdükten sonra sonunda eve varabilmiştim.

Kapıyı anahtarla açtığımda oyun sesleri geliyordu. Şaşkınlıkla Play Station oynayan Korkut'a baktığımda geldiğimi fark etmemişti bile.

Halamlar evde değildi. Büyük ihtimalle hastanede yine nöbete kalmışlardı. Onlar evde olmadığında da 14 yaşında olan Korkut'u yönlendirmek bana kalıyordu tabii ki.

"Korkut!"

"Allahu Ekber!” diyerek elinden oyun kumandasını düşürüp yerinde zıpladığında kahkaha attım. Bana şaşkınlıkla baktı. "Nihal abla. N’apıyorsun burada sen?" Kaşlarımı kaldırdım. "Bak bak beyefendiye bak. Seni buraya ben getirdim çocuk. Akıllı ol, geri götürürüm ha! Sen niye yatmadın?! Saat kaç, senin okulun yok mu?"

"Yok abla ya! Hastayım biraz." Gözlerimi devirdim. "Sınav var değil mi?"

"Matematik Nihal abla! İstemiyorum!" Gözlerimi büyüttüm. "Beyefendiye bak! Gitmesen de o sınavı eninde sonunda olacağını biliyorsun! Haydi canım marş marş!" dediğimde oflayıp kapattı televizyonu. "Sen niye geldin ki?" Gözlerimi büyüttüm. "Seni buraya getiren ablana karşı sen ne biçim konuşuyorsun bakayım?!" dediğimde topuklarını götüne vura vura yukarı odasına kaçtı. Ofladım. "Gel al şu valizimi! Yoruldum tüm gece yollardaydım!"

Şükür gelip valizimi alıp bana yardım etti ve odama kadar getirdi. Alnından öptüm. "Haydi canım. Yatağa."

"Tamam, sen de yorulmuş gözüküyorsun Nihal abla. Yat, uyu." Gülümsedim. Korkut ve ben küçüklükten beri kardeş gibiydik. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Ben halama oraya geleceğimi söylediğimde Korkut'u da getirmemi istemişti. Küçüklüğünden beri babaannesiyle yaşayan Korkut da ailesinin özlemiyle gelmeyi kabul etmişti.

Korkut'a iyi geceler dileyip odama geçtim ve kapıyı kapattım. Banyoya girip güzel bir duş aldım ve banyodan çıkıp dolaptan pijamalarımı aldım.

Pijamalarımı giyip yatağıma girdiğimde pencereden dışarıya, parlayan yıldızlara baktım.

Onları çok özlemiştim, acaba onlar da beni özlemiş midir? Kızımız ne yapıyor acaba diye düşünüyorlar mıdır?

Bana, şirketin benden önemli olduğunu söyleyen babamdan bile beni aramasını, beni merak etmesini bekliyordum.

Gözümden bir damla yastığa aktığında gözlerimi kapattım ve kafamdaki derin düşüncelerle uykuya daldım.

17 Mart 2023-Cuma

"Nihal abla! Kalk haydi!" Gözlerimi zorlukla açtığımda Korkut'un kapıdan bana baktığını gördüm. "Ne oldu yaa?!"

"Annem kahvaltı hazırlamış bize. Krepler çok güzel görünüyor." Gözlerimi büyüttüm. "Krep mi dedin?!" diyerek hızla yataktan doğrulduğumda kahkaha atarak aşağı indi. "Hepsi benim!"

"Hayır, ben de geliyorum!" deyip hızla yataktan fırladım ve aşağı koştum ben de onun arkasından. Merdivenlerden inmemle masada oturan Korkut'u gördüm.

Yemeye başlamıştı bile! Halam da meyve suyumuzu döküyordu. Korkut'un kulağını çektiğimde bağırdı. "N’apıyorsun abla ya!" Kahkaha attım. "Hala Korkut yüzünü yıkamamış." Bu konularda oldukça hassas olan halam arkasını dönüp Korkut'a öfkeyle baktı. "Korkut! Çabuk git, elini yüzünü yıka!"

"Ama Nihal abla..."

"O büyük, ne yapacağını bilir!"

"Ama banane! Ben de büyüğüm! Liseye geçtim ben yaa!"

"Ama Türkiye'de hâlâ orta sonsun. ORTA SON!" deyip kıkırdadım. "Abla burası Türkiye mi?!" Sinirle peşinden gittiğimde ensesine bir tane şaplak attım. O bana arkamdan saydırırken ben gülerek odama kaçtım. Odamdaki banyoya girip ihtiyaçlarımı hallettim ve elimi yüzümü yıkadım.

Banyodan çıktığımda dolabımı açıp kıyafet aradım. Bu akşamki defile için daha giyecek hiçbir şeyim yoktu. Ne ara işi bitirip ne ara stüdyoya gidecektim bilmiyordum. Ayrıca daha patrona çizimleri teslim etmemiştim.

Üstümü giyindikten sonra makyajımı yaptım ve aşağı inip eniştemin de katıldığı kahvaltı sofrasına oturdum. Eniştem gülümsedi. "Günaydın güzellik."

"Günaydın enişte." dedim neşeyle. "İstanbul nasıl?"

"Çoğunlukla aynı. Özlemişim orayı." Başını salladı. "İnsanın kendi ülkesi olunca bir başka oluyor. Annen baban ne yapıyor?" Eniştemin dediği şeyle donup kaldığımda halam,"Kıvanç!" diye sitem etti gözleriyle ona Yapma diyerek. Boğazımı temizledim. "Görüşmedim onlarla. Onlar da zaten beni aramadı."

Yemek yemek istememiştim.

Onlarsız yemek boğazımdan geçmiyordu. Zaten buraya geldim geleli zayıflamıştım iyice.

"Ben işe geç kalacağım. Daha bir sürü işim var." deyip meyve suyundan bir yudum aldım ve kalktım. Halam, "Neden ama Nihalciğim?! Ne güzel yiyordun! Çok kilo verdin bak ben sana söyleyeyim." Kıkırdadım. "İyiyim ben hala. Akşama hazırlanmam lazım zaten." deyip yanağına bir öpücük kondurdum ve merdivenden yukarı çıkıp odama geçtim. Çizimlerimi koyduğum çantayı son kez kontrol ettikten sonra da hızla ayrıldım evden.

1 saat sonra

Stüdyoya varmamla taksi şoförüne borcumu verip indim. Kapıdan içeriye girdiğimde fotoğraf çeken Erenle göz göze geldim ve birbirimize gülümsedik. Yanıma vardığında yanağımdan makas aldı. "Erkencisin. Daha geç gelecektin sanki?"

"Biliyorsun defile işleri olunca Mr. Murphy beni hemen yanına çağırdı."

"Pekiii, akşam ne giyeceksin?" Üzüntüyle dudak büktüm. "Bulamadım ki bir şey!" Güldü. "Buluruz buluruz. Elindekiler?" diyerek çantamı gösterdiğinde panikle gözlerimi büyüttüm. "Benim bunları Mr. Murphy'e vermem lazım! Görüşürüz defilede." Güldü. "Tamam güzellik. Umarım beğenir. Keşke ben de görseydim."

"Eğer güzelse akşam bunları defilede görebilirsin." deyip kıkırdadım. O da güldü. "Haklısın. İyi şanslar o zaman."

"Sağ olll." deyip yanından ayrıldım ve hızla patronun odasına koşturdum. Kapıyı çaldığımda girmemi söylemesiyle kapıyı açtım ve mutlulukla elimdeki çantayı ona gösterdim. "I brought my drawings!" (Çizimlerimi getirdim!)

Mr. Murphy gözlerini büyüttü. "Come on Nihal! Show me them!" (Haydi Nihal! Göster onları bana!) Kıkırdadım. Çantanın içini açıp çizimleri aldım ve masasına koydum. "Sit down please."dediğinde oturdum ve heyecanla tepkisini beklemeye başladım.

Gülümsüyordu.

Allah'ım beğenmişti!!!

"These are perfect Nihal! So perfect! You can be sure I will show him these." (Bunlar harika Nihal! Çok harika! Bunları ona göstereceğimden emin olabilirsin.)

Dediği şeyle mutlulukla yerimden kalktım. "Okey,what i should do now?" (Tamam,şimdi ne yapmalıyım?)

"Go to where show will be done and start works with fashion models."

(Gösterinin yapılacağı yere git ve mankenlerle çalışmalara başla.)

Başımı salladım. "It's okey." O sırada kapı çaldı. Mr.Murphy girmesini söylediğinde içeri baş asistanı girdi. "Mr. Murphy, the car came. They are waiting designer." (Mr.Murphy,araba geldi. Tasarımcıyı bekliyorlar.)

"I am coming." (Geliyorum.)

Kız bana gülümsedi. "I knew you would come."(Geleceğinizi biliyordum.)

Kıkırdadım. "Thank you."

💙💙💙

Stüdyoya vardığımızda asistan beni kulise götürdü. Kapıyı açıldığında gördüğüm kızlarla gözlerim büyüdü.

Bunlar resmen taş!!!

Ben niye böyle değilim yaaaa!!!

Asistanın dediklerini dikkatle dinledikten sonra mankenlerle provalara başladık.

Defileye bir saat kala

Her şey hazırdı ama ben hazır değildim.

Ben-hazır-değildim!!!

Ne yapacaktım, ne halt edecektim gerçekten bilmiyordum!

Kulisin soyunma odasında oturmuş kara kara düşünürken kapı çaldı. "Gir." dediğimde içeri giren kişiyle gülümsedim. "Merhaba Eren." Eren bile çok iyi giyinmişti ama ben!

Ben hala gündüzki kıyafetlerimleydim ve elbisem bile yoktu!!! Hafta sonu boyunca çizimlerle uğraşmaktan kendime ayıracak vakit bulamamıştım!

"Bir sorun mu var?" Gözlerim dolu dolu başımı salladım. "Bir saat sonra ilk defa çizimlerim bir defilede gösterilecek ama ben hâlâ hazır değilim."

Önümde eğilip elimi tuttuğunda ona şaşkınlıkla baktım.

Kalbim neden hızlı atmaya başlamıştı?

Pekâlâ Nihal sakin ol.

"Sen böyle de güzelsin. Sen odluğun gibi güzelsin. Neden bu kadar kafana taktın ki?"

"Bu benim ilk defilem!" Gülümsedi. "Bekle geliyorum." dedikten sonra odadan çıktı. Birkaç dakika içinde geri geldiğinde elinde çok güzel sarı bir elbise vardı. "Mr. Peters çizimlerini çok beğenmiş. Ve sana böyle bir hediye vermek istemiş." Gözlerimi büyüttüm. "Sen...Sen ciddisin!" Başını salladı gülümseyerek. "Evet, ben de sana yakışacağını düşündüm böyle bir elbisenin. Haydi giy de makyajını yapsınlar." Gözlerim dolduğunda görmesin diye sarıldım. "Teşekkür ederimmmm." Güldü. "Teşekkür etme bana Nihal. Teşekkür edeceğin kişi ben değilim." Ayrıldığımızda gülümsedik birbirimize. "Ben hazırlanayım o zaman." Başını salladı. "Merakla bekliyorum." deyip odadan çıktığında mutlulukla elbiseyi giydim ve aynadan kendime baktım.

Kapı çaldığında her kimse girmesini söyledim. Stüdyomuzun kuaförü gelmişti. Kendisi aynı zamanda Mr. Murphy'nin eşiydi. "Oh my God! You're so beautiful !I wonder you after everthing is over." (Aman Tanrım! Çok güzelsin!Her şey bittikten sonra seni merak ediyorum.)

Güldüm. "I trust you." (Sana güveniyorum.)

Mr. Murphy eşiyle moda evini açtığında tanışmış. İkisi de ilk başlarda birbirlerinden oldukça etkilenmişler. Şimdi de benim yaşımda bir kızları var. O da burada, elbiselerin dikiminde çalışıyor.

Yarım saat sonra

"Look at the mirror,please." (Aynaya bak lütfen.)

Mrs. Murphy'nin dediğini yaptığımda gördüklerime inanamadım.

Çok güzeldim...

Aşırı güzeldim...

Aşırının da ötesi güzeldim...

Ben aynadaki görüntüme şaşkınlıkla bakmaya devam ederken kapı çaldı. Kuaföre teşekkür ettiğimde bana sevecenlikle gülümseyerek odadan ayrıldı. Arkamda gördüğüm kişiyle gülümsemem genişledi. Bana donmuş bir şekilde bakıyordu. Ona dönüp yaklaştığımda hâlâ aynıydı. Kıkırdadım. "Eren...İyi misin?" dediğimde başını salladı ve boğazını temizledi. "Çok güzel olmuşsun." Gülümsemem sanki daha fazla genişleyebilirmiş gibi zorladı kendini. "Hem de çok... aşırı güzel olmuşsun."

"Eren, kendine gel." dediğimde sonunda gülümsedi. "Ben hayatımda böyle bir manzara görmedim Nihal." dediğinde donup kaldım ve yutkundum. Kolunu gösterdiğinde boğazımı temizledim ve gülümseyip koluna girdim. Defilenin olduğu yere kadar bana eşlik ettiğinde en öndeki bize ayrılan yüksek masalara geçtik. Çoğu ünlü modacıyı görüyordum ve her tarafım tir tir titriyordu. Eren elini omzuma koyduğunda beni rahatlatmaya çalıştığını anladım ve gülümsedim.

Işıkların kapanmasıyla sonunda Mr. Peters sahneye çıktı ve herkesin alkışlarına şahit oldu. Hayranı olan ben dahil!

"Hello everyone..." Ben konuşmasını hayranlıkla dinlerken bizim stüdyodan bahsetti ve onun içinde çok güzel yetenekler olduğunu söyledi. Eren'in "Senden bahsediyor." demesiyle kalbim deli gibi çarpmaya başladı. Mr. Peters biraz daha konuştuktan sonra defilenin başlamasıyla rahat bir nefes aldım.

"Gecenin sonunda konuşma yapacaksın, biliyorsun değil mi?" dediğinde başımı salladım. "Evet, hiç bu kadar heyecanlı olmamıştım. Ama şimdi kulise gitmem lazım. Bir sürü işim var."

"Gösterinin sonunda zaten parti verilecekmiş. O zaman buluşuruz." Başımı salladım. "Kuliste olurum."

"Tamamdır." dediğinde koşa koşa kulise gittim.

Şimdi koşturma zamanı!

20 dakika sonra

Defile bitmişti.

Şimdi benim zamanımdı!

Mr. Peters beni sahneye çağırdığında heyecanla sahneye çıktım. Mr. Peters bana mikrofonu verdiğinde Erenle göz göze geldim ve gülümsedim ona. Daha sonra konuşmaya başladım.

"Hello everyone. I am proud to be here. Of course, and I thank all those who have worked hard to be here because if it hadn't been for them, I wouldn't be here right now. Especially Mr. Murphy and Mr. Peters. I am here thanks to them. Luckily I followed in their wake and came here, luckily I didn't give up my career. That's it. That was exactly my dream. And I am here to root around fashion! We're here!"

(Herkese merhaba. Burada olmaktan gurur duyuyorum. Tabii ki burada olmamda da emeği geçenlere binbir türlü teşekkürlerimi sunuyorum çünkü onlar olmasaydı ben şu an burada olamazdım. Özellikle küçüklüğümden beri hayranı olduğum Mr. Murphy ve Mr. Peters. Onlar sayesinde buradayım ve olmaya devam edeceğim. İyi ki onların izinden gitmiş, buraya gelmişim, iyi ki bu kariyerimden vazgeçmemişim. İşte benim hayalim tam olarak buydu. Ve modanın altını üstüne getirmek için buradayım! Buradayız!)

Alkışları işittiğimde mutluluktan ne yapacağımı şaşırdım resmen. Erenle göz göze geldiğimde gülümsedi ve ıslık çaldı. Gülerek Mr. Peters'a döndüğümde hayran olduğum modacı bana gururla bakarak gülümsüyordu.

💙💙💙

Defile bitmiş, herkes bir kenara çekilmişti.

Eren diğer fotoğrafçılarla işi olduğunu söyleyip kulise gitmiş, kısa süre içinde döneceğini söylemişti.

Ben mi?

Annemle babamı düşünüyordum...

Acıyı hissetmemek için dışarı çıktığımda ani gelen istekle telefonuma sarıldım ve annemi çaldırdım.

Açmadı...

Annem telefonumu açmadı...

Kalbim sızladı, onların özlemini hissettim iliklerime kadar...

Yalnız olduğumu hissettim, hiç olmadığım kadar hem de.

Ya yaşamak için bir sebebim kalmadıysa?

Ya bu kadar başarıya değmezse?

Gözümden bir damla damla aktı. Ve içimdeki tüm gecenin sevinci, heyecanı onunla beraber akıp gitti...

Annem yine bana masal anlatsa ne olurdu?

Babam yine beni bisiklete bindirse?

Peki onlar şirketi bana tercih ederken benim hâlâ onları düşünmem doğru muydu?

Üşüdüğümü hissedip içeri geçtiğimde masama döndüm. Eren hâlâ gelmemişti. İlgi de üstümden çekilmişti.

Aklımı kaybetmek istiyor, düşünmek istemiyordum.

Ardından kendimden hiç beklemediğim bir şey yaptım.

Önümdeki içkiyi kafama diktim.

Bunu her garson geldiğinde de tekrarladım.

Kaç kadeh olmuştu saymadım bile.

Başım dönüyordu, midem bulanıyordu ama düşünmüyordum. Etrafa bakıp gülümsüyordum insanlara sadece.

Tam gelen yeni içkiyi alıyordum ki Eren'in sesini duymamla ona döndüm.

Geliyor yakışıklım!

"Hop hop ne oluyor burada? Nihal?!"

"She drank five glasses of wine, sir." Kıkırdadım. "Eren haydi sen de iç. Çok iyi kafa yapıyooo." Eren başını iki yana salladı. "Sen iyi değilsin, yürü gidiyoruz." Kolumdan tutup yürümeye çalıştığında gitmemek için direndim." Gitmek istemiyorum be adam! Bıraksana beni!"

"Hayır Nihal! İlgileri üstüne topluyorsun ve yarın bunun olmasını istemezsin. Değil mi?" Dudaklarımı büzdüm. "Ama ben yalnız kalmak istemiyorum. Beni eve götürme!" derken beni dışarı çıkarmıştı bile. Dediğim şeyle arkasını döndü. "Neden eve gitmek istemiyorsun?" Omzumu silktim. "Mutlu bir aile görmek istemiyorum." Eren kaşlarını çattı.

Eren'den

"Mutlu bir aile görmek istemiyorum." Duyduğum şeyle kaşlarımı çattım.

Bu işte bir iş vardı.

Bu kız bana iki ay önce mutlu bir ailesinin olduğunu söylememiş miydi? Hatta halasıyla yaşadığını söylemişti. Mutlu aile derken halasının ailesini mi kastediyordu?

Peki neden?

Üstüne gitmek istemedim. Onu benim evime götürecektim. "Gel Nihal."deyip valeye arabanın anahtarını verip plakayı söyledim. Arabayı beklerken Nihal'in titrediğini görmemle hızla ceketimi çıkardım. "Üşüdüğünü niye söylemiyorsun? Hasta olacaksın!" Ceketimi omuzlarına örttüğümde bana gözleri parlayarak baktı.

Bu kızda beni çeken bir şey vardı ama neydi?

Delilik mi? Sanmıyorum.

Ama masumdu, çok masumdu.

Belki de hayat dolu, pozitif hâli beni etkilemişti.

Ben bu gibi düşüncelerle savaşırken valenin arabayı getirmesiyle teşekkür ettim ve Nihal'i arabaya bindirdikten sonra ben de hemen yanına geçtim.

Yolda giderken Nihal neredeyse uyuyacaktı.

"Eren..." Sesi kötü geliyordu. Endişeyle ona baktım. Yüzü bembeyazdı. Midesi bulanıyor olmalıydı. "Ben kusacağım."

Hızla arabayı kenara çektim ve onu arabadan indirip bir binanın kenarına götürdüm. Yeterince kustuğunda beni beklemesini söyledim ve arabadan peçeteyle su alıp yanına geri döndüm. Onu duvara dayanmış gözleri kapalı bir şekilde bulduğumda peçeteyle ağzını sildim. "Nihal,biraz su iç." Gözlerini açtığında suyu ağzına dayadım. Biraz içtikten sonra yüzünü buruşturdu. "Ne yaptım ben ya?!" Hâlä biraz sarhoştu fakat eskisi kadar değildi. Alkolün çoğu midesinden gitmişti. "Boşver. Seni evime götüreceğim ve rahat bir uyku çekeceksin. Anlaştık mı?" Başını salladığında elinden tutup kaldırdım. Fakat kaldırmamla birdenbire kendini bırakmasıyla endişeyle bağırdım. "Nihal!" Onu kucağıma alıp arabaya yerleştirdim ve kemerini takıp şoför koltuğuna geçtim. Ardından hızla eve sürdüm.

Bir saat sonra

Eve vardığımda arabadan inip Nihal'in tarafına geçtim ve kemerini çıkarmak için üzerine eğildim.

Bu kız yakından daha mı güzeldi ne?

Off ,ne oluyor bana?!

Kafamdaki düşünceleri def edip kemerini çıkardım ve onu kucağıma aldım.

💙💙💙

Eve girdiğimde onu götürüp yatağıma yatırdım ve üstünü örttüm.

Tam yanından ayrılacaktım ki kolumdan tutmasıyla birdenbire dengemi kaybedip kendimi yanında buldum. "Eren, sen de beni bırakma!" deyip ağlamaya başladığında yutkundum.

Kim bırakmıştı bu kızı?

Kim böyle bir güzelliği reddetme cesareti göstermişti?

Bu masum kızı kim böyle çaresiz bırakmıştı?

Oysaki dışarıdan o kadar mutlu gözüküyordu ki?

Ağlamasıyla düşüncelerimden sıyrıldığımda yatakta ona dönüp başını göğsüme koydum ve sımsıkı sarıldım. Ben saçlarını okşarken fısıldadı. "Annemle babam beni sevmiyor. Ben niye yaşıyorum ki?"

"Sakın bir daha böyle düşünme! Bak halan almış seni evine. Demek ki seni hâlâ seviyor. Burada bir aile bulmuşsun kendine." Ben ne kadar böyle söylersem söyleyeyim anne ve babanın yerinin doldurulamayacağını biliyordum. Onların eksikliğini hissediyordum çünkü ben de yüreğimin ta derinliklerinde.

Ağlaması kesildiğinde uyuduğunu anladım ve yanından ayrılmadım. Bu gece sevilmeye, şefkat görmeye ihtiyacı vardı anlaşılan. Ben de onu buna mahrum bırakmayacaktım.

Bazı insanlar içinde hiç sevgi görmeden yaşar, yüreği hep sevgiye hasret kalır. Ve gün gelir onun gibi biri çıkar karşısına. Yaralarını beraber sarar, birbirlerine destek olurlar. Ne olursa olsun bırakmazlar birbirlerini. Asla yalnız hissetmezler çünkü kalplerindeki o soğuk boşluk sıcacık bir kalple doldurulmuştur.

Ardından ömür boyu hep aynı sevgiyle kalırlar ayakta. Hep aynı sevgiye muhtaç olurlar. Hep el ele, göz göze, kalp kalbe...

Loading...
0%