Yeni Üyelik
22.
Bölüm

21. BÖLÜM- DERYA ÖZTÜRK/PART-1

@thequeenofdreams_

Merhabalaar:) Derya'nın geçmişi çok uzun olduğu için iki part halinde yayınlamak istedim bu bölümü.

Ve şimdiii part-1 sizlerleee:)

12 Temmuz 2021

Derya'dan

"Derya, kalk haydi gurban olduğum!" diyerek üstüme atlayıp vücudumu ezen kardeşimle yerimden zıplayarak uyandım ve Arya yuvarlanarak yere düştü.

"Allah senin canını almasın, gerizekalı mısın kızım, aklını mı deniyorsun ya?!"

Arya kalçası üstünde oturmuş, ayakları yere uzanmış şekilde bana boş boş bakıyordu.

"Yemin ederim ruh hastasısın ya!" diyerek yataktan hızla kalktım ve dolabı açıp kıyafet ayarladım kendime.

Üstümü giyindikten sonra banyoya geçip elimi yüzümü yıkadım ve saçımı tarayıp salık bıraktım.

Odaya döndüğümde Arya da üstünü değiştirmiş çantasını kontrol ediyordu.Ben de çantamı kontrol ettikten sonra çantamızı kapıya koyup mutfağa geçtik.

"Haydi geçin bakalım güzeller. Hemen yapın kahvaltınızı da çıkın."

"Ya anne benim bir şey yiyesim yok. Derya yesin de çıkalım."

"Olur mu öyle Aryacığım? Bu yıl sınav yılın! İyi yemelisin ki güçlenesin! Hadi otur bakayım."

Arya oflayarak oturduğunda ben annemin yaptığı otlu böreğe gömülmüştüm bile.

Kahvaltımı yaparken annemin Arya ve bana sorduğu soruyla neredeyse içtiğim çayı püskürtüyordum.

"Eee, güzellikler? Sınavlardan ne haber?"

Evet, sınavlar... Dershane başladığından beri başıma bela olan sınavlar...Şimdiden Almanca'dan 60 almıştım. Ah! Bir de Coğrafya vardı tabii. O dersin notu kaç sizce?50!!! Offf, Allah'ım anne ne yaptın ya? Güzelim otlu böreğimi yerken sorulacak soru muydu bu?!

Yutkundum ve annemin gözlerine korkuyla baktım. Daha sonra otlu börekten son kalan lokmayı da ağzıma atıp çaydan da son kalan yudumu içip peçeteyle alelacele ellerimi temizledim ve anneme sırıtarak "Anneciğim, börek çok güzel olmuş ellerine sağlık." dedim.

"Annem afiyet olsun da sana bir soru sordum duydun değil mi?"

Boğazımı temizledim ve dudaklarımı birbirine bastırdım. Derin bir nefes verip "Şey...Anneciğim...Benim çıkmam lazım da..."

"Derya!!!"

Dudaklarımı ısırdım ve evin çıkışına koştum. Arya da benim peşimden geldiğinde ben çantamı takmış ayakkabımın bağcıklarını bağlıyordum.

Annem kollarını karnında bağlamış bize gözlerini kısarak bakıyordu.

"Ne de olsa eve gelince görüşeceğiz seninle Derya Hanım."

"Tabii anneciğim, sana notlarımı memnuniyetle söyleyeceğim. Ama şimdi şey...Bizim gitmemiz lazım ya! Ondan acele ediyordum?"

"Öyle miii?" dedi annem aynı şekilde imajı imalı. Sırıtıp başımı "Evet." anlamında salladım.

"Anneciğim, kendini fazla yorma, anneanneme, teyzeme ve dayıma da çok selam söyle. Onları çok öpüyorum." dedi Arya annemin yanaklarını öperek. Annem de onu öptüğünde onlara öldürücü bakışlar atıyordum.

"Ben durağa gidiyorum Arya! Sen gelirsin artık akşama!" diyerek ayaklarımı yere vura vura evden çıktım ve sokağın çıkışına yürümeye başladım. Yalaka ne olacak?!

♡♡♡

Okula vardığımızda Arya ile birbirimize öpücük yolladık ve ben kendi sınıfıma geçtiğimde o da yukarı çıkıyordu. Kübra bana göz kırptığında hızlıca onun yanına oturdum mutlulukla.

Kübra'yı bu yaz tanımıştım. Otobüste karşılaşmıştık ve tesadüfen aynı dershaneye gittiğimizi öğrenmiştik. Sonra sınıflarımız da aynı olunca artık her gün beraber oturmaya başlamıştık.

Dersin başlamasına 5 dakika kalmıştı. Kübra hemen lavaboya gidip geleceğini söylediğinde onu onayladım. Instagramda gezinirken aniden gelen aramayla bir an korktum.

"Kutup Yıldız'ım Arıyor"

Allah Allah ne oldu ki acaba? Bu kız böyle durup dururken aramazdı.

"Alo."

"Derya..."

"Batu?!Bir şey mi oldu?" dediğimde Batu'nun yanından ağlama sesleri geliyordu.

Batu Yıldızların iki kat üstünde oturuyordu. Batu lisenin başından beri Yıldız'a âşıktı. Ama Yıldız bunu öğrendiğinden beri Batu'ya karşı hiçbir şey hissetmediğini söylemiş, konu kapanmış, eski dostluklarına devam etmişlerdi.

"Furkan ve Senem geldi Derya! Ben onlara hadlerini bildirdim ama Yıldız ağlıyor. Seni aramamı söyledi."

"Haber verdiğin için çok teşekkür ederim Batu. Geliyorum ben hemen."

"Peki, bekliyoruz." dediğinde telefonu kapatıp sesini iyice açtım ve arka cebime koydum. Masamdakileri çantama koyup çantayı sırtıma taktım ve koşarak sınıftan çıkıyordum ki birine çarpmamla öylece kaldım ve başımı kaldırıp o kişinin gözlerine baktım.

Ya Rabbim sen neler yaratıyorsun?!

"Pardon önüne biraz dikkat etsen olur mu?"

"Ya bak...Şu an arkadaşım zor durumda...Ben de panik oldum...Çok özür diliyorum ama benim şu an arkadaşımın yanına acil gitmem lazım."

Dudağının kenarı kıvrıldığında kalbim büyük bir hızla atıyordu. Tam sınıftan hızlıca çıkacaktım ki çocuk beni kolumdan tutup sırtımı duvara yapıştırdı ve tek elini yanımdaki duvara dayadı. Diğer eli de saçlarımda gezinirken kalbim resmen sınırlarını zorluyordu.

"Öyle kolayca kaçmak yok hanımefendi?"

Korkarak baktım gözlerine. Allah'ım bu nasıl gülüş yaaa?!!!

"Neden?"

"Oyunuma ortak olursan seni bırakırım."

İşte şimdi heyecandan değil sinirden titriyordum.

"Allah Allah! Sen beni ne hakla tehdit ediyorsun be?!Bak arkadaşım zor durumda diyorum! Gitmem lazım diyorum! Lütfen yaaa acil!!!"

"Çağatay!!!"

Çocuğa seslenen Mira bize sinirle bakıyordu.

Bu kızı hiç sevmiyordum!!!

Bir dakika! Adı Çağatay mıymış?!

Çağatay denen çocuğa baktığımda bana gülümsüyordu hâlâ. Bir dakika bana yaklaşıyor mu o?!Allah'ım gitmeliyim!!!

Ben daha kaçmaya fırsat bulamadan dudağıma değen dudaklarla başka bir gezegene sürüklendim sanki. Otomatikmen gözlerim kapanırken Çağatay hâlâ dudaklarımı öpüyordu. Ve tabii benim kalp da işlevini yitirmiş...Ben şok! Ben iptal!!!

Çağatay bir süre sonra dudaklarını benimkilerden ayırdığında titrek bir nefes vererek çocuğun gözlerine kızgınlıkla baktım.

O gülerken yanağına sert bir tokat attım ve bağırmaya başladım.

"Sen kendini ne sanıyorsun be!!!Allah'ın hödüğü! Gerizekalı! Amacın ne senin be! Bana bak! Bir daha bana dokunmaya kalkarsan bu sefer bitiririm seni çocuk!!!Anladın mı beni?!"

Çocuğu ittirip büyük bir sinirle sınıftan çıktım. Adama bak ya!!! Gelmiş bana sormadan beni öpüyor! Ulan beni öpmek ne haddine senin be!!!

Asansöre binip aşağı indiğimde tam kapıdan çıkıyordum ki biri kolumdan tuttu. Kolumu tutan kişiye döndüğümde beni öpen, kendini bir şey zanneden Çağatay gıcığı ile karşılaştım. Gözlerinden pişmanlık akıyordu. Oha! Bu çocuk harbiden üzgündü.

"Özür dilerim." dedi büyük bir pişmanlıkla. Harbiden pişman bu çocuk yaaa!!!

Gözlerimi gözlerinden ayırdım ve gözlerimi kırpıştırdım. Dudaklarımı sinirle birbirine bastırdım.

"Bu konuyu hiç açmaya gerek yok egoist zorba! Şimdi arkadaşımın bana ihtiyacı var! Bu yüzden bir daha görüşmemek üzere!" deyip kolumu kurtardım ve arkamı dönüp hızla okuldan çıktım.

Yarım saat sonra

Telefonun çalmasıyla aceleyle arka cebimden alıp baktım.

"Kutup Yıldız'ım Arıyor"

"Alo."

"Alo... Şey... Derya... Geliyor musun canısı?"

"Geliyorum Yıldız'ım. İneceğim şimdi otobüsten haydi öptüm."

Telefonu kapatıp tekrar arka cebime koydum ve koltuktan inip "Stop." düğmesine bastım.

İneceğim durağa geldiğimde otobüsten iner inmez Yıldızların evinin olduğu sokağa girdim.

Apartmana vardığımda merdivenden çıkıp Yıldızların dairesinin zilini çaldım. Kapı birkaç dakika sonra açıldı ve kapıyı hızla açıp asansörün yanına koştum. Asansörün taaa altıncı katta olduğunu görünce bekleyemeden merdivenle çıkmaya başladım. Tabii Yıldızlar üçüncü katta olunca bu biraz zor oldu.

Yıldızların olduğu kata vardığımda Yıldız gözleri kıpkırmızı bana şaşkınlıkla bakıyordu. Gidip ona sarıldığımda şaşkındı.

"Derya..."

"Yıldız'ım! Ne oldu sana?!"

"Ben... Bilmiyorum... İyi olmaya çalışıyorum ama sen... Neden merdivenden çıktın?"

Ondan ayrılıp omuzlarına koydum elimi.

"Ay sen ağlayınca ben dayanamıyorum ki kuzum! Asansör de taaaa altıncı katta. Bekleyemem dedim çıktım valla."

Gülümsedi ve bana tekrar sarıldı. Bir hıçkırma sesi duyunca saçlarını okşadım şefkatle.

Ondan ayrılıp ayakkabılarımı çıkardım ve kapıyı kapattım. Çantamı vestiyere bırakıp tek kolumu omzuna koydum ve onu iyice sararak odasına götürdüm. Yatağına oturduğunda hâlâ ağlıyordu.

"Kuzum ne oldu, anlat haydi yaaa?!"

Başını iki yana salladı.

"Derya... Dün... Senem aradı beni."

"Eee?"

"Şey... Konuşmayı kaydettim. Dinle." diyerek telefondan sesi açtı ve dinlemeye başladım.

“Ne var?"

"A-aaaa! Bu hiç oldu mu Yıldızcığım? Çok ayıp."

"Ne söyleyeceksen söyle! Bilirsin ki senden daha önemli işlerim var."

"Ah, tabii ki. Furkan ile ilgili söyleyeceklerim var."

"Evet?!"

"Bak canım, seni son kez uyarıyorum. Furkan'dan uzak duracaksın, yoksa seni doğduğuna pişman ederim diyorum. Sen hâlâ neden çocuğun etrafında dolanıyorsun?!"

"Benim Furkan'ın etrafında dolandığım yok! Ben öyle bir kız değilim! Ara ara geliyor benimle takılıyor hepsi bu!!!"

"Sanmıyorum canım yaaa. Bu arada yarın Furkan ile sana geleceğiz. Senin haberin olduğunu sanıyor. Ona ikimize de İngilizce dersi vereceğini söyledim. Umarım rahatsız olmazsın canısı. Neyse, ben kapatayım, daha Furkan ile sahile gideceğiz. Görüşmek üzere!"

Duyduklarımla yumruklarımı sıkmış derin nefesler alıp veriyordum. Ya Rabbim bu nasıl bir kızdı?!!!!!

"Bu konuşma dün gerçekleşti ve gerçekten geldiler mi?"

Başını salladı. Gözleri dolmuştu.

"Eee?"

"İlk o geldi aslında. Furkan...Ciddi ciddi kitap defterlerini filan getirmiş yani."

"Senem bayağı bayağı kandırmış bunu yani. Yoksa amacı sana acı çektirmek değil mi?"

"Aynen. İşte şey dedi..." Yutkundu. Ağlamak istemiyordu Yıldız'ım. Değmeyeceğini biliyordu çünkü. " 'Senem az sonra gelecek. Haberin var galiba.' dedi. Onayladım. İçecek bir şeyler isteyip istemediğini sordum." Güldü. Güzel bir şey söylemişti anlaşılan. Ben de ona gülümsediğimde devam etti: " 'Bol sütlü kahvenizi deneyebilirim Yıldız Hanım.' dedi. Ona da bana da yaptım. Bu arada Senem hâlâ gelmedi. Biz kahvelerimizi içerken...Bildiğin beni izliyordu...Sonra...Kapı çaldı...Kalkıp baktığımda Senem'in geldiğini gördüm...Bana yapmacık bir gülüş attı geri kafalı...Ondan sonra tabii Furkan salondan geldi...Senem'e sarıldı bayağı...Saçlarından öptü...Benim tabii gözlerimden yaşlar süzülmüştü bile."

"Eee?"

"Onlar benim odama geçtiklerinde ben lavaboya gittim... Toparlandım... Odama döndüğümde de..."Bir hıçkırık koptu boğazından. Onu koynuma aldım ve saçlarımı okşadım. Yutkundu.

"Şey...Alınlarını birbirine dayamış öyle duruyorlardı...Neredeyse..."

"Tamam kuzum, tamam, sakin."

Yıldız deli gibi ağlarken saçlarını okşamaya devam ediyordum.

"Ben orada olduğumu belli edince hemen toparlandılar...Senem yine çenesini tutamadı. Furkanla beraber kıkırdadı. 'Yıldızcığım bize söylediğimiz konuyu anlat, test ver gerisi bizde canısı.' dedi..."Koynumdan ayrılıp gülümsedi bana. "Kapı çaldı..."

Kaşlarımı çattım. "Biri mi geldi kız?"

Başını salladı. "Şey...Batu geldi...Dün telefon konuşmasından sonra ben ağlarken gelmişti...Anlatmıştım her şeyi...Geleceklerini filan...Kapıyı açtığımda ağladığımı anlamış direk zaten...'Geldiler mi?' dedi ciddi ciddi."

"Eee?"

"Sesimin titremesine engel olamadım ki! İçerde olduklarını söyleyince ayakkabısını çıkarıp içeri girdi, kapıyı kapattı ama o kadar ciddiydi ki! Ürktüm Derya o halinden. Elimden tuttu, bizim odaya gittik. Furkan Batu'yu görünce kaşları çatıldı. Batu 'Hayırdır gençler? Ne yapıyorsunuz burada?' diye sordu. Ben masamdaki sandalyeye oturduğumda o da yanımdaki sandalyeye oturup elimi tuttu... Parmaklarımızı filan birbirine geçirdi..."

"Yaaaaa!!!"

"Ama..."Güldü. Hoşuna gitmişti anlaşılan. "Furkan Batu'yu dövecek gibi bakıyordu."

"Eee? Verdin mi ders ciddi ciddi?"

Kötü bir gülüş sergiledi yüzünde. "Öyle bir ders verdim ki Derya, ömürleri boyunca unutamayacaklar."

"Ne yaptınız kız?!"dedim heyecanla.

"Şey... Ben onlara ders verirken Batu sürekli saçımı okşuyordu. Furkan'ın da sinirlendiği bacağını salladığından anlaşılıyordu. Senem de Furkan'a sırnaşmaya çalışıyordu, boynunu filan öpüyordu ama bizimki onu takmıyordu bile." deyip kahkaha attı.

"Haydi, haydi devam et." dedim ben de ona gülerken.

"Sonra...Konu anlatımını zar zor bitirip test verdiğimde Batu hâlâ saçımı okşuyordu. Furkan dayanamadı tabii." deyip kıkırdadı. Kendine geldiğinde devam etti. Tabii ben merakla onu dinliyordum.

"Hızla kalkıp 'Biz gidelim isterseniz.' dedi imalı imalı. Bir taraftan da Batu'ya öldürücü bakışlarını atıyordu. Ama Batu hiç etkilenmemiş bir şekilde eli hâlâ elimde yavaşça ayağa kalkıp Furkan'ın karşısına dikildi. 'Nasılmış lan? Sevdiğini üzmeye değer miymiş?' dediğinde Furkan şaşırmış bana kızgınca bakıyordu. Batu elini Furkan'ı göğsüne koydu. 'Sakın ona kızma. Bu benim fikrimdi. Sevdiğin kişiyi başkasıyla görmek nasıl bir duyguymuş tattırmak istedim.' dediğinde bayağı şaşırmıştım Derya."

"Eee kızım o çocuk boş muydu ki sana?"

"Ya Derya ben ondan mı bahsediyorum?!Değiştirme konuyu!" deyince güldüm.

"Eee, sonra ne oldu?"

"Furkan ne diyeceğini bilememişti Derya. Senem malı da öyle kalmıştı. Batu da bayağı kızgındı. 'Sorsana sahte sevgiline!*Yıldız'a acı çektirmek için geldik.*desene!!' diye bağırdığında Furkan dehşete düşmüştü."

"Eee Senem'e kızdı mı?"

"Kızmaktan beter etti. 'Senem doğru mu bunlar?' dedi. Senem durdu bir. 'Şey... Aşkım...' dediğinde Furkan bağırdı. 'Benimle oynama Senem!' diye. Senem beyinsizi de ne yapacağını şaşırmıştı. 'Şey... Ben aslında...*Sevgililik rolü yapalım Yıldız bizi öyle sanıyor.*dediğimde yalan söylemiştim. Amacım...Yıldız'a acı çektirmekti...Neyse...Ben gideyim...'deyip çantasını alıp çıktı. Furkan bana baktı...Derin bir nefes aldı...'Şey...Yıldız...Acı çektiğini bilmiyo...' dediğinde artık kontrolümü kaybetmiştim ben de."

"Ne yaptın?!"

"Bağırdım, çağırdım. 'Seni sevdiğimi bilmiyor musun?' dedim. 'Biliyordum.' dedi. 'O zaman neden beni üzdün! Neden önümde onunla cilveleştin gerizekalı!' diye bağırdığımda ağlıyordum. Batu beni oturttu yatağıma. Furkan'ın karşısına geçip bir şeyler söyledi. Duyamadım dediklerini ama çok kötü hâldeydim. Furkan gittikten sonra da seni aradı zaten."

"O neden gitti?"

"Ben gönderdim. O da yeterince üzüldü zaten. Ben dostumun üzülmesine dayanır mıyım sanıyorsun?"

"O da senin üzülmene dayanabilir mi?" dediğimde güldü. Ona sımsıkı sarılıp saçlarına öpücük kondurdum. O da bana sımsıkı sarıldığında üzgün olduğumu belli ederek konuştum:

"Yıldızcığım benim öğleden sonraki derslere yetişmem gerekiyor. Dershane bitince eve varıp hazırlanır geliriz sana olur mu?"

"Tabii, sen de derslerinden oldun."

"Yok ya o kadar önemli değildi öğleden önceki dersler. Haydi öpüyorum, kendini üzme." diyerek istemeden de olsa evden ayrıldım ve asansörle beşinci kata çıktım. Batuların dairesinin zilini çalıp sabırsızca beklerken kapıyı hiç beklemediğim bir kişi açtı. Gözlerim büyürken karşımdaki kişinin şaşkınlığı da yüzünden okunuyordu.

"Sen..."

Yutkundum sesini duyar duymaz. Boğazımı temizledim ve toparlandım. Gözlerine bakmamaya çalışarak konuştum.

"Şey... Batular... Burada oturmuyor muydu?"

"Evet." dercesine gözlerini kırparak onayladı.

"Müsait mi?" diye sorduğumda "Müsait." dedi. Korkarak gözlerine baktığımda o mavilerden pişmanlık akıyordu.

Affetmeyecektim!!!

Onun bakışları altında içeri geçtiğimde salona girip bir koltuğa oturdum. O sırada Batu da gülümseyerek içeri girdiğinde ben de ona gülümsedim.

"Hoşgeldin Derya."

"Hoşbulduk Batu."

"Şey...Yıldız iyi mi?" diye sordu utanarak. Gülümsedim ve gözlerimi kırpıp başımla onayladım.

"Gayet iyi. Senin sayende." dedim gülümsememi genişleterek. "Teşekkür ederim. Arkadaşım adına. Sen olmasaydın Yıldız şu an daha kötü durumdaydı. İyi ki senin gibi bir dosta sahibiz." dediğimde gülümsemesi genişledi ve tek elini ensesine koydu. Allah'ım kızardı mı bu yaaa?

"Keşke kalbini verebilse bana..."dediğinde kalkıp omzuna elimi koydum. "Bu yıl çok dolu bir yılı olduğu için bunu ona sorma... Ama... Üniversitede belki olabilir. Şimdi benim gitmem lazım. Öğleden sonraki derslere yetişmeliyim."

"Gitmeden önce kuzenimle tanışmak ister misin?" dedi kendini bir şey zanneden beyefendiyi göstererek. Evet ya! Onu tanımadığımı sanıyordu.

Bir dakika! KUZEN Mİ?!

Başımdan aşağıya kaynar sular dökülürken yaşadığım dehşet yüzümden okunuyordu. Çağatay gıcığına döndüğümde şirin bir gülümseme kondurdu yüzüne.

Batu bende bir şeyler olduğunu anlamış olmalı ki kaşları çatıldı.

"Derya? İyi misin?"

"İ... İyiyim... Şey... Ben...Geç kalacağım...Gitmeliyim..."diyerek koltuktaki çantamı taktım ve hızla evden çıkıp ayakkabımı giydim. Batu bu yaptığımı akşam Yıldızlarda konuşacağımızı söylediğinde onayladım ve hızla asansöre binip aşağı indim.

Durağa nasıl vardığımı hatırlamıyordum bile. Sinirliydim ona. Hem de çok. Belki başka türlü tanışsaydık böyle olmayabilirdi. İyi birer dost olabilirdik. Sonra da... Sevgili olurduk. Üniversitemizi okur, sonrasında hemen evlenirdik. İki tane oğlumuz olurdu. Birinin adı...

Önümde kaldırıma yanaşan arabayla maalesef hayallerimden sıyrıldım ve açılan camla kalbim deli gibi atmaya başladı. E tabii ateş basması da çabası...

Güneş gözlüğünü takmış bir eli direksiyonda, yüzünde o karizmatik gülümsemeyle bana bakıyordu. Güneş gözlüğü taktığı için şu an hangi duyguyu yaşadığını bilmiyordum.

"Gel, gidelim okula beraber."

"İstemez! Git sen!"

Önüne bakıp dilini ağzının içinde dolaştırması sakinleşmeye çalıştığını gayet iyi açıklıyordu.

"Ne yapıyorsun burada? Az önce beklediğin otobüs geçti, gitti bile. Dershaneye gitmiyor muydun sen?"

Gözlerim büyürken bakışlarımı sağ tarafına çevirdim ve dudaklarımı birbirine bastırdım. "Gelecekteki çocuklarımızı büyütüyordum." dememek için kendimi zor tuttum ve ezikliğimi gün yüzüne çıkarmamak için aklıma geleni söyledim.

"Sanane! Belki başka biri alacak beni!"

Gözlüğünün üstünden baktı ciddi bir şekilde.

"Kim alacak?"

"Ya Allah aşkına sanane sanane sanane! Gitsene sen yaaa!"

Çağatay'ın gözleri büyüdü bir anda ve arabanın kapısını hızla açtı. Tam o sırada boynuma dolanan kol ve boynuma konan öpücükle midem bulanmaya başladı. Bunu yapan kişiye baktığımda korkudan deli gibi titremeye başladım.

Kurtulmaya çalışırken çocuğun yanağına aniden yumruk inmesi ve bir başka çocuğun kollarını belime dolaması aynı anda oldu. Boynumu öpen çocuğu Çağatay bayılmıştı. Ben "İmdat!!!"diye bağırırken belime dolanan kolların beni Çağatay'dan uzaklaştırması ona seslenmeme neden oldu. Çağatay diğer çocuğu da bayılttığında bize hızla koşuyordu. Çocuğun birden beni durağın direğine yaslayıp dudaklarımı öpmeye başlamasıyla gözlerimden yaşlar akması bir oldu. Ellerimi göğsüne koyup çocuğu itmeye çalıştığımda çocuk daha sert öpmeye başlamıştı ki o çocuğun da birden yere serilmesiyle ben de yere çöktüm.

Deli gibi ağlarken biri beni sımsıkı sardı.

"Tamam, geçti."

Duyduğum şefkat dolu sesle kollarımı Çağatay'ın boynuna doladım.

Ağlamalarım artık hıçkırıklar eşliğinde iç çekmelere dönüştüğünde Çağatay beni kucağına aldı ve başım omzuna düştü. Bir süre sonra Çağatay beni bir yere oturttu ve başım sola düştü. Oturttuğu yer araba olmalıydı çünkü koltuğu biraz arkaya yatırmıştı.

Bir süre sonra sol tarafımdan kapı kapanma sesi geldi. Birkaç takırtı sesinden sonra yüzüme sürülen limon kokulu kolonya ile kendime gelmeye başlamıştım.

Gözlerimi yavaşça açtığımda endişe dolu mavilerle karşılaştım.

"Nasıl gibisin?"

Başımı iki yana salladım zorlukla. Sonra tekrar gözlerim kapandığında Çağatay "Derya, cevap ver!!!" diye bağırdı. Gözlerimi aralamaya çalıştım ama gözlerimi açmamla tekrar kapandı.

Arabanın hareket etmesiyle Çağatay konuşmaya başladı ama onu duymuyordum bile. Duyduklarım sadece uğultudan ibaretti. Sonrası karanlık...

♡♡♡

Gözlerimi açtığımda gözüme gelen ışıkla başımı diğer tarafa çevirdim. Işığa alıştığımda bir hastane odasında olduğumu fark ettim. O sırada karşımdaki kapının açılmasıyla annem ve Arya girdi içeriye.

"Anne?" diye zorlukla ona seslendiğimde annem şefkatle yanıma gelip saçımı okşadı.

"Nasıl gibisin kızım?"

Gülümsedim.

"İyiyim de... Ne oldu bana? Niye buradayım?"

Arya "Çağatay getirmiş seni, o haber verdi bize." dediğinde son olanları hayal meyal hatırlamaya başladım. Beni arabaya yatırması, o endişeli gözleri vardı tek hafızamda. Önceden ne olmuştu da o hâle gelmiştim bilmiyordum.

Annem doktorla konuşmaya gittiğinde Arya benimle kaldı. Yatağımda yanaşıp ona yer açtığımda hemen yanıma kuruldu ve üstümü örtüp beni koynuna aldı. Gözlerimi kapattıktan bir süre sonra kapı çaldı. Arya "Gel." dediğinde annem olduğunu düşünüp gözlerimi açmadım. Ancak kapı açıldıktan hemen sonra "Müsait misiniz?" diye soran kişinin sesini tanır tanımaz göz kapaklarımı kaldırdım.

Çağatay gitmemiş miydi?

Arya'nın koynundan kalkıp gülümsediğimde Arya,"Müsaitiz tabii. Ben sizi yalnız bırakayım." dedi ve yanımdan kalkıp kendine çeki düzen verdi. Bana imalı bakışlar atarak odadan çıktığında göz devirdim.

Kapı kapandığında derin bir nefes aldım ve soracaklarımı sormak için beni bitiren mavilere bakıp yutkundum.

"Ne oldu bana?"

Kaşları havaya kalkarken "Hatırlamıyor musun?" diye sordu. Gözlerimi kapatıp neler olduğunu hatırlamaya çalıştım ama bu bir sonuç vermedi. Gözlerimi açıp başımı iki yana salladım. Derin bir nefes alıp verdi.

"Anlatmasam daha iyi aslında. Çünkü... Duyduklarından sonra iyi olacağını pek sanmıyorum." dedi üzgünce.

"Çağatay ne oldu?!"diye merakla sorduğumda yatağın kenarına oturup elimi tuttu sımsıkı.

"Bak... Öncelikle...Sakin ol...Tamam mı?"

"Kusura bakma ama sakin olmam söyleyeceğin şeye bağlı."

Çağatay güldü. Sonra kendini toparlayıp ciddileşti.

"Şey... Sana... Üç şerefsiz..."

Aklıma gelen şeyi yok sayıp yutkundum ve Çağatay'a baktım.

"Evet?"

"O üç şerefsizden ikisi... Sana dokunmaya cesaret ettiler."

Duyduklarımla dünyam başıma yıkılmış, elim ayağım titremeye başlamıştı. Gözlerimden yaşar süzülürken Çağatay'a baktım beklentiyle. "Şaka yaptım!" diyerek gülmesini bekledim. Ama bunların hiçbiri olmadı. Sadece bana üzüntüyle baktı.

"Dokundu... Derken..."

"Boynunu... Dudaklarını..."

"Hayır!"

"Merak etme Derya! Daha fazla bir şey yapamadılar. Ben onlara engel oldum zaten. Sonrasında sen fenalık geçirince direk hastaneye getirdim seni!"

"Çağatay... Ben bittim... Ben kirlendim..."diye ağlamaya başladığımda beni koynuna aldı. Ona sımsıkı sarıldığımda saçlarımı öptü.

"Evlenince ne olacak! Tüm masumiyetim elden gitmiş olacak! Kocam kirli vücuduma sahip olacak! Ama ben bunları hak etmeyeceğim!"

"Saçmalıyorsun Derya! Masumiyetin elden gitmedi tamam mı?! Sen hâlâ tertemiz, masum bir kızsın! Çıkar bunu aklından!"

1 hafta sonra

"Derya dedim! Kızım çıksana şu odadan!"

"Bırak beni anne!"

"Bak ben Arya'yı dershaneye bırakıyorum! Oradan da teyzenlere gideceğim! Akşam geldiğimde seni toparlanmış, yüzü gözü açılmış, mutlu bir şekilde görmek istiyorum! Anlaşıldı mı?!"

Kapının önündeki ayak seslerinin sesi gittikçe azaldı ve evin kapısının kapanma sesi geldi.

1 haftadır evden adımımı atmıyor, bana dokunduklarını düşündükçe daha da kötüleşiyordum. Odamdan çıkmıyor, yemek yemiyor, gelen telefonlara cevap vermiyordum.

Şimdi de yatakta pijamalarımla duvara yaslanmış, bacaklarımı toplamış, başımı dizlerimin üstüne koymuş kendime gelmeye çalışıyordum. Dün gece ateşim de çıkmıştı ama umursamamıştım.

Yataktan kalkıp ayaklarımı sürüyerek kapıya gittim ve kilidi açıp odadan çıktım. Mutfağa gittiğimde ağzıma bir peynirle ekmek atıp su içtim. Hemen ardından salona geçtim ve televizyonu açtım. Küçük bir delilik yapıp TRT Çocuk kanalını açtım ve Heidi'nin çıktığını görüp yüzüme bir tebessüm kondurdum. Kumandayı çaprazımdaki koltuğa atıp çizgi filmi izlemeye başladım.

Akşama doğru saat 18.30

Kapının çalmasıyla annemin geldiğini düşündüm ve ayaklarımı sürüyerek kapıya gittim. Annemin sabahki dediklerinden sonra beni parçalara ayıracağı kesindi.

Kapıyı açmamla Arya'yı gördüğümde annemin gelip gelemeyeceğini sordum. Anneannem rahatsız olduğu için bu gece orada kalacaklarını söyledi.

"...Ayrıca yarın akşam gelince seni evden çıkartmayı planlıyor. Ona göre hazırlıklı ol." diyerek yukarı çıkıp odamıza girdi ben de peşinden giderken. O banyoya girdiğinde söylediklerini dikkate almayarak salona geçtim tekrar.

Gece

Her zamanki gibi Arya bilmem kaçıncı rüyasını görürken ben yine başımdaki ağrıyla uyuyamıyordum.

Gök gürültüsü ve çakan şimşekle korkarak yerimde zıpladım. Yataktan kalkıp Arya'ya baktığımda mışıl mışıl uyuduğunu gördüm.

Offf! Döveceğim ben bu kızı!!!

Odada bir sağa bir sola gidip gelirken pencereden bir tak sesi duyuldu. Yavaşça gidip baktığımda aşağıda Çağatay'ın beklediğini gördüm. Bu çocuk sağanak yağmurda ne yapıyordu?!

Pencereyi açmamla göz göze geldik.

"Sen kafayı mı yedin?!"diye fısıldadığımda güldü.

"Aşağı gel." dediğinde derin bir nefes alıp vererek pencereyi kapattım ve Arya'nın uyanmamasına dikkat ederek yavaşça aşağı indim. Vestiyerden kapüşonlu ince gri ceketimi giyip kapüşonunu taktım kafama ve eski spor ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. Anahtarla kapıyı açtım ve kilit yerinden anahtarı çıkarıp ceketimin cebine koydum. Dışarı çıktığımda yavaşça kapıyı kapattım ve merdivenden inip gözlerim kalbimi ele geçiren çocuğun beni bitiren mavileriyle buluştu. Adım adım birbirimize yaklaşıyorduk. Onun kafasında kapüşon yoktu. Ellerini ceketinin cebine sokmuş, bana yoğun bakışlar gönderiyordu. Ben de ceketimin fermuarını çekip kollarımı karnımda bağladım onun gözlerine cesaretle bakarken. Biliyordum çünkü kızacağını. Neden bu hâlde olduğumu soracaktı. Geçen hastanede söylediklerini söyleyecekti yine.

"Ne bu hâlin?!"

Tahmin ettiğim gibi.

"Gördüğün gibi." dedim gözlerimle kendimi göstererek. O sırada kapüşonum da kafamdan düşmüştü ama umurumda değildi. Kaşlarını çattı.

"Kaç kere söylemem gerekecek Derya."

"Bilmiyorum artık daha ne kadar tekrar edeceksin Çağatay!" Boğazıma bir yumru oturdu. Yutkunamadım. Konuşsam ağlayacaktım.

"Kirlendim ben..."

"Her seferinde aynı şeyleri söyleyip durma Derya! Sen kirlenmedin! Aileni de mi düşünmüyorsun?!Onların seni aklından çıkaramadığını bilmiyor musun?!Seni anlıyorlar Derya! İnan ki seni çok iyi anlıyorlar! Onlar sana destek olmak isterken sen onları geri itiyorsun! Onlar seni böyle gördükçe daha çok üzülüyor Derya! Anlamıyor musun?!"

Gözlerimden yaşlar akıyordu. Aşık olduğum çocuğun gözlerine baktım. "Seni seviyorum!" dercesine baktım ona. Ama maalesef anlamadı. Derin bir nefes alıp verdi. Başımı tutup göğsüne yasladı. O bana sımsıkı sarılırken ben de kollarımı beline doladım.

"Madem kirlendim diyorsun..."diyerek başımı göğsünden ayırdı ve gözlerime baktı.

"Seni iyileştirmek için ne yapabilirim? Söyle bana. Ben artık dayanamıyorum Derya. Seni böyle görmeye dayanamıyorum. Kalbim sızlıyor!!!"

Yutkundum. Aklımın bile almayacağı bir şey söylemek için cesaretlendirdim kendimi. Derin bir iç çektim ve aşık olduğum çocuğun gözlerine baktım. Ve şu kelimeler döküldü ağzımdan:

"Öp beni!"

Şiddetli bir şimşek çaktı, gök gürledi. Çağatay'ın gözlerindeki şaşkınlığı net olarak görebiliyordum. Ve mutluluktan gözlerinin parladığını...

İlk önce bana yavaş adımlarla yaklaştı. Yüzümü ellerinin arasına aldı ve yavaşça dudaklarımı öpmeye başladı. Ben de kollarımı boynuna dolarken ona karşılık vermeye başladım. Kalbimin atışları giderek hızlanırken yağmurun yağışı da giderek hızlanıyordu. Ben Çağatay'ı öperken o da ellerini belime koymuştu. Ben de ellerimi ensesine götürdüm ve ensesindeki yumuşak saçlarını okşadım. Dudaklarımız ayrıldığında gözlerimizi birbirine kenetledik. İkimiz de güldükten sonra Çağatay belime dolanan kollarıyla beni kaldırdı ve ben de kollarımı boynuna doladığımda beni döndürmeye başladı. Mutluluktan kahkahalar atıyorduk.

Durduğumuzda kollarım boynuna hâlâ dolanmış bir şekilde duruyordu. Göz göze geldiğimizde nefes nefeseydim.

Yağmur hâlâ yağarken başımla evi gösterdim. İşte şimdi aklım başıma gelmiş, utanma duygum gün yüzüne çıkmış, gözlerine bakamıyordum.

"Şey... Eve geçelim mi?"

Elini çenemin altına koyup bizi tekrar göz göze getirdiğinde dudaklarımı birbirine bastırdım ve gözlerimi kapattım. Derin bir nefes aldım.

"Gözlerime bak. Utanma."

Gözlerimi yavaşça açtığımda beni yere indirdi.

"Haydi gel, içeri geçelim, üşüme." dedi ve elimden tuttu. Ben de onun elini sımsıkı tutarken cebimden anahtarı çıkardım. Anahtarla zorla kapıyı açtığımda anahtarı çekip kapıyı kapattım ve kapıyı iyice kilitledim.

Onu misafir odasına götürdüm ve dolaptan bir havlu verip misafir banyosuna soktum.

"Sen de gelseydin!"

"Çağatay fazla ileri gitme!" dedim şakasına kızarak. O güldüğünde gözlerimi devirdim. İçeriden kıyafeti olmadığını söyleyince her ihtimale karşı misafir dolabında bulundurduğumuz kıyafetleri ve iç çamaşırları aldım ve misafir odasındaki yatağın üstüne koydum.

"Kıyafetlerini koydum, yatağın üstünde duruyorlar. Onları giyersin." Dediğimde "Tamam." diye onayladı ve misafir odasından çıkıp kapıyı kapattım. Sonrasında sessizce odama çıkıp Mini Mouse baskılı pijama takımımı ve iç çamaşırımı aldım. Ardından kıyafetleri alıp banyoya geçtim ve soyundum. Havlumu alıp iyice kurulandığımda kıyafetlerimi üstüme geçirdim ve saçlarımı havluyla iyice kuruladım, ardından güzelce taradım. Banyodaki işimi bitirip çıktığımda Arya hâlâ uyuyordu. Odadan sessizce çıktım ve yine ses çıkarmamaya çalışarak aşağı indim.

Mutfağa geçip Çağatay ile bana iki kupa sıcak çikolata hazırladım. Sıcak çikolata dolu iki kupayı tepsiye koyduktan sonra tepsiyi alıp misafir odasına gittim ve kapıyı çaldım. "Gir." sesini duyduğumda kapıyı yavaşça açıp içeri girdim ve yavaşça kapattım. Çağatay'ın oturduğu yatağa giderken güzel mavileriyle bana gülümsüyordu. Onun önüne tepsiyi koyup ben de karşısına oturdum. Yanağına bir öpücük kondurduğumda yüzünde güller açtı. Kupamdan alıp bir yudum içtiğimde Çağatay da kupasından bir yudum aldı.

"Ne zamandan beri seviyorsun beni?" diye sorduğu soruyla afalladım.

"İlk gördüğümden beri." dedim gözlerine zorla bakarak. Gülümsedi. Ona "Sen?" diye sorduğumda "Seni öptükten sonraki kızgın hâline." deyince kıkırdadım.

Sıcak çikolatalarımız bittikten sonra kupaları mutfağa götürdüm. Kupaları yıkayıp bulaşıklığa koyduktan sonra üstüme bir titreme geldi. Kollarımı karnımda bağlayıp ısınmaya çalışırken Çağatay misafir odasından çıkmış salona girecekti ki beni görünce kaşları çatıldı.

"Üşüyor musun sen?"

Başımı iki yana salladığımda yanıma hızla gelip alnımı öptü.

"Ateşin var senin."

"Yok... İyiyim ben...”

"Ne zamandan beri kendini kötü hissediyorsun?"

"Şey... Dün çıktı ateşim ama...Bir şey demedim annemlere."

Çağatay ofladı. Titremem çoğalırken zorla yutkundum ama boğazım o kadar çok acımıştı ki derin bir nefes verdim.

Çağatay birden beni kucağına aldığında yaşadığım şaşkınlıkla öylece kaldım. Düşmemek için kollarımı boynuna doladığımda başımı omzuna koydum. Odama varıp beni yatağıma yatırdığında, "Derya?" diyen Arya'nın sesiyle ona döndüm ve yatağından indiğini gördüm.

"Sen ne yapıyorsun burada? Neler oluyor?!"

Çağatay masanın yanındaki sandalyeyi çekip Arya'yı yerine oturttu.

"Şey... Arya...Çağatay beni merak etmiş de..."

"Gecenin bu saatinde!" dediğinde derin bir nefes aldım.

"Arya... Ben sana neler olduğunu anlatacağım..."

Çağatay birden "Derya'nın ateşi çıktı." deyince titrek bir nefes verdim. Arya'nın gözleri endişeli bir hâl aldı ve hızla yanıma geldi, elini yüzümde gezdirdi.

"Kızım niye bize söylemiyorsun sen? Annem sabahtan beri kapının önünde can çekişiyordu haberin var mı senin?" dediğinde dudaklarımı büzerek baktım ona.

"Çağatay, sen kardeşcağzıma göz kulak ol. Ben hemen geliyorum." deyip odadan ayrıldı. Ben yatağıma oturmuş, sırtımı duvara yaslamış titrerken Çağatay yanıma gelip beni kollarının arasına aldığında ona sığındım.

Birkaç dakika sonra odama giren ayak sesleriyle zorla gözlerimi açtım. Ama gözlerimi açmamla kapanması bir oldu. Çağatay beni yavaşça yastığıma yatırdığında alnıma konulan ıslak, soğuk havluyla daha çok titredim. Elimi Çağatay'ın sıcak elinin içinde hissedince "Çağatay..."dedim zorla dudaklarımı kımıldatarak.

"Efendim canım."

"Ben çok kötüyüm..."

"Offf, kuzum senin hâlin hâl değil ya!!!Annemi arayalım, hastaneye gidelim. Annem de oraya gelir. Çağatay, bizi bir zahmet bırakır mısın?"

"Arya neden soruyorsun ki tabii bırakırım. Haydi hazırlan sen. Derya'nın ceketi nerede?"

Gözlerimi zorlukla açtığımda Çağatay beni sımsıkı sararak kaldırıyordu. Yatakta doğrulduğumda ceketimi giydirdi bana.

"Su..."dediğimde ağzıma su şişesini dayadı Çağatay ve başımdan destek vererek suyumu içirdi. Suyu içerken boğazımdan o kadar zor geçti ki bir an nefes alamayacağımı sandım. Çağatay şişeyi yatağın kenarına koydu. Ardından beni kucağına aldığında ellerim kucağıma düştü. Gözlerim ise yavaşça kapandı.

♡♡♡

"Sonunda gelebildin. Annem nerede?"

"O Derya'nın doktoruyla konuşuyor. Derya nasıl?"

"Uyanmadı daha. Her şey için teşekkür ederiz Çağatay."

"Ne demek Arya. Ben her zaman Derya'nın yanındayım. Bunu bilin."

Gözlerimi yavaşça açtığımda ilk önce parlak bir ışık geldi gözüme. Daha sonra etraf netleştiğinde başımı sol tarafa çevirdim. Arya ve Çağatay karşı karşıyaydı ve gözleri yere dalmış bir şeyler düşünüyorlardı.

"Arya?"

Arya sesimi duyar duymaz bana dönüp gülümsedi ve koşarak yanıma gelip yanağımı okşadı. Alnıma bir öpücük kondurduğunda ona sımsıkı sarıldım. Şu anda kardeşimin yanımda olmasını istiyordum. Ona çok ihtiyacım vardı.

Arya ile ayrıldıktan sonra Çağatay'ın şefkat dolu bakışlarıyla karşılaştım ve ona gülümsedim. Yanıma gelip alnıma bir öpücük kondurdu ve bu kalbimin hızla atmasına neden oldu.

"Nasıl gibisin güzelim?" diye sorduğunda gülümsememi genişlettim ve "Daha iyiyim." Dedim

Yatağımın yanındaki koltuğa oturup saçımı okşamaya başladığında Arya da yatağımın diğer tarafındaki koltuğa oturup elimi tuttu.

O sırada kapının hızla açılıp Orkun'un yere yapışmasıyla üçümüz de gülme krizine girdik.

"Orkun... Kanka... Sen ne yaşıyorsun?!"

Ben hâlâ gülerken Çağatay beni hayranlıkla izliyordu ve gözleri parlıyordu. Zorla sakinleştiğimde derin bir nefes aldım ve yanaklarının yanmasıyla başımı öne eğdim.

"Şey...Hayatımı yaşıyorum...Ne yaşayabilirim ki?!"diye iğrenç bir espri yaptığında Çağatay ile aramızdaki romantizm tamamiyle bozuldu. Orkun'a bakıp gözlerimi devirerek bayılıyormuş gibi yaptım ve başımı Arya'nın omzuna koydum.

"Derya, bir şey soracağım?" diye Çağatay'ın araya girmesiyle ona baktım.

"Bu çocuk her gün iğrenç espriler yapıp sizi hayattan soğutuyor mu?" diye sormasıyla kıkırdadım. Orkun ile kardeşliğimizi anlamış olmalı ki saçma kıskançlıklarda bulunmamıştı. Canım sevgilim!

Okul Dönemleri, Ekim Ayı, Bir Pazar Günü

Öğleden sonraki dersler için aceleyle sınıfa çıktım. İçeri girdiğimde herkes test kitapları ile meşguldü. Kübra bana seslendiğinde hızla gidip yanına oturdum.

"Nerede kaldın kızım?!Öğretmen gelmek üzere!"

"Sorma ya yemekhaneden çıkar çıkmaz Selma Hoca öğretmenler odasına çağırmış,oraya gittim. Sınav kağıtlarını sınıflarına göre ayırdım."

"Bizimkileri okumuş mu?"

"Okumuş ama bizimkileri göremedim kanka. Hoca bilerek onları almış olabilir. Meraklanmamız için yâni."

"Offf, hayır çok güzel geçmişti sınavım. Şimdi bir de onun sonucunu beklemek var."

"Hepinize tünaydın!" diyerek sınıfa giren sınıf öğretmenimiz Azra Hoca'yı görür görmez herkes ayağa kalktı.

"Çocuklar, haydi eşyalarınızı toplayın. Aşağı iniyoruz."

"Neden hocam?" diye sordu Çağatay'ın arkadaşı Hamza.

"Çocuklar biliyorsunuz, iki hafta sonra cuma günü 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı. Ve her yıl bu dershanede 12.sınıflardan biri, bugün için bir program hazırlıyor."

"Bu yıl da bizi mi seçtiler hocam?" diye sordu Ece.

"Evet canlarım. Bu yüzden 29 Ekim'e kadar hafta sonları öğleden sonraki dersler iptal. Fakat size şunu söyleyeyim. Sırf 29 Ekim hazırlığı var diye dersleri iptal etmek yok. Anlaşıldı mı beyler?" diye sordu ilk beylere. Tabii beyler de sırf şımarıklık olsun diye güçlü bir ses çıkardılar.

"Anlaşıldı hocam!!!"

Çağatay'a bakıp güldüğümde bana göz kırptı. Azra Hoca'ya döndüğümüzde gülerek "Anlaşıldı mı bayanlar?" diye sordu. Biz de erkeklere zıt bir şekilde kibar bir sesle "Anlaşıldı hocam." dedik.

Azra Hoca güldü.

"Şimdi haydi bakalım konferans salonuna!" dediğinde herkes çantalarını alıp yavaşça sınıftan çıktı. Kübra ile kol kola konferans salonuna inerken Mira'yı gördüm. Suratı asık, düşünceliydi. Beni görünce yüzüne sahte bir gülümseme kondurdu. Ben de aynısını yapıp önüme döndüğümde sabır dilendim.

Konferans salonuna vardığımızda çantaları kulise bıraktık. O sırada yanağıma bir öpücük konmasıyla ateş basmam bir oldu. Bunu yapan kişiye baktığımda Çağatay'ın sırıttığını gördüm. Gülümsedim ve gözlerimi devirdim. Tam o sırada Mira'nın ateş saçan gözleriyle gözlerim buluşunca derin bir nefes aldım ve görmezden geldim.

Azra Hoca bizi çağırınca kulisten çıktık ve sahneye çıkıp koltuklara indik. Kübra bir tarafıma, Çağatay da bir tarafıma oturdu. Kübra'nın yanına da sevgilisi, bir taraftan da Çağatay'ın arkadaşı olan, Hamza oturdu. Çağatay'ın önüne de Mira oturdu. A-aaaa! Ne büyük bir tesadüf değil mi?

Herkes koltuklara oturunca Azra Hoca mikrofonla sahneye çıktı.

"Evet,12-F sınıfı! Beni dinliyorsunuz!" demesiyle konuşan öğrenciler Azra Hoca'ya bakmaya başladı.

"İlk önce şu sunucuları ayarlamak istiyorum."

Çağatay'ın önüne oturan Mira arkaya dönüp Çağatay'a baktı.

"Çağatay, ne dersin? İkimiz sunucu olalım mı?" dedi ve bana meydan okuyan bakışlar attı. Derin bir nefes alıp içimden Çağatay'ın bu teklifi kabul etmemesini diledim. Fakat duyduklarımla şok oldum.

"Tabii, olur. Söyle hocaya." demesiyle ona inanamayan bakışlar attım. Mira'nın amacını nasıl anlamazdı?! Offf!!! Erkekler!!!

Hem en fazla ne olabilirdi ki?! Gülüşürlerdi o kadar!!!

Yooo! Bu benim için sorundan da öte!

Azra Hoca Çağatay ve Mira'ya kağıtları verdiğinde ikisi beraber kulise gitti. Hayır yaaaaa hayır!!!

"Evet, gençler. İlk gösterimiz olan Tango'yu oynamak için bir çift alabilir miyim?" dediğinde omzuma bir el dokundu. Dokunan kişiye baktığımda bana dershanenin başından beri âşık olan Çınar ile gözlerimiz buluştu.

Bana bir gülümseme gönderdiğinde ben de ona gülümsedim.

"Ne dersin?" diyerek sahneyi işaret ettiğinde onu kıramadım ve elini tuttum. El ele hocanın yanına indiğimizde hoca bize gülümsedi. Bizi dansı akıllı tahtadan izlememiz için sınıfa gönderdi.

"...Ayrıca sıraları u şekline getirin. Şimdiden çalışmaya başlamış olursunuz." dediğinde hocayı onayladık ve çantamız ile flaşı alıp sınıfa çıktık.

Dershane bittiğinde hoca yarım saat daha kalmamızı söyledi. Sınıfta bir tek ben ve Çınar vardık. Yarım saat sona erdikten sonra eşyalarımızı topladık. Azıcık dinlenmek için sıralardan birine yan yana oturduk. Alnımı sıraya dayayıp telefonu açtım ve Instagram'da gezinmeye başladım.

"Derya?"

Sesin geldiği yöne döndüğümde Çağatay tek omzunda çantası eliyle çantanın kolunu tutuyordu ve diğer elinde de telefonu vardı.

Allah'ım insan utanır, bu yakışıklılık nedir yaaa?!

"Ne yapıyorsun burada?"

"Dinleniyorduk." dedim geçiştirerek.

"'-duk'?! Anlayamadım?! Tango'da siz mi çiftsiniz?"

Başımı evet anlamında salladım. Derin bir nefes alıp verdi. Sakinleşmeye çalıştığı belliydi.

"Neden Çınar peki?"

"Çünkü o teklif etti, ben de kabul ettim. Bu kadar basit!"

"Çağatay efendi, sen Mira ile sunuculuk yaparken iyi."

"Oğlum, bana bak! Elimde kalacaksın! Sunuculuk başka, dans başka! En azından ben Mira'ya dokunmuyorum! Senin de benim sevgilime dokunma hakkın yok!"

"Derya benim gitmem lazım, teyzem hastalanmış hastaneye gideceğim."

"Tamam Çınar, geçmiş olsun."

"Sağ ol.”

Çınar tam sınıftan çıkacaktı ki Çağatay ondan beklenmeyecek bir şekilde sert bir yumruk indirdi Çınar'ın yanağına. Ben çığlık atarak ayağa kalktığımda Çınar yavaşça yerinden kalktı. Şoku atlatıp Çınar'ın yanına koştuğumda cebimden bir peçete çıkarıp burnuna tuttum. Çınar peçeteyi alıp kendi tutarken Çağatay kolumdan tutup kaldırdı beni. Gözlerinden ateş saçıyordu.

"Siz gidin Derya."

"İyi olduğuna emin misin?"

"Derya gel şuraya!" diyerek kolumu sımsıkı tutup beni sınıftan çıkardı Çağatay.

"Ya sen ne yaptığını sanıyorsun?!Benim yüzümden çocuğa zarar verme hakkın yok!"

"Onun da benim sevgilime dokunma hakkı yok!"

"Ya sen ne kadar körsün! Mira sana o teklifi sunduktan sonra bana attığı bakışı görmedin mi?!"

"Derya emin misin? Kız sana sadece gülümsedi."

Derin bir nefes alıp verdim.

"Sevgili olduğumuza rağmen sana yakınlaşmaya çalışıyor!!! Anlamıyor musun?! Amacı aramızı bozmak!!!"

"Derya gerçekten saçmalıyorsun!"

O sırada sınıftan çıkan Çınar'ı gördüğümde ona acıyla baktım. Sevdiği kız sevgilisiyle el ele yanından ayrılıyordu. Nasıl kalbi acımasındı?! Fakat benim kalbim Çağatay'ı seçmişti. Onu bırakmaya da hiç niyetli değildim.

Çağatay bana gözlerinden ateş saçarak bakarken ben kızgınlıkla sınıfa girdim. Sıradan çantamı almıştım ki arkamı dönmemle beni bitiren maviler gözlerimi delip geçti. Korkuyla yutkunduğumda tek kolunu belime dolayıp kendine çekti. Diğer elini de boynumun kenarına koyup başparmağını yanağımda gezdirdi. Nefes alışverişlerim hızlanırken Çağatay yüzümüzü birbirine yaklaştırdı.

"Benim gözüm senden başkasını görmez Derya. Aklında olsun. Kim ne yaparsa yapsın, benim umurumda değil. Benim hayatımda iki kadın var."

Kaşlarımı çattım.

"Biri annem, biri sen. Başka kimse olamaz."

Söyledikleriyle yüzümde bir tebessüm oluştu. Allah'ım bu çocuk ne güzel seviyormuş?!

Elini boynumdan çekip o eliyle yan taraftaki kapıyı kapattı. Sonra...Boştaki elini yine boynuma koyup başparmağıyla yanağımı okşamaya başladı. Kalbim hızla atarken gözlerini kapattı ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı. O beni öperken ben de tutkuyla karşılık vermeye başladım ve sıranın kenarındaki ellerimi omzunun arkasına attım. Beni sürükleyip sırtımı kapıya yapıştırınca dudaklarını dudaklarımdan ayırdı ve boynuma yöneldi. O boynumu öperken elleri belimdeydi. Onu göğsünden ittiğimde gözleri kapkaraydı.

Erkendi. Çok erkendi. Daha üniversiteye bile geçmemiştik. Ona dudaklarımı vermiştim ama başka yerime dokunması içimi rahat ettirmiyordu. Bu yüzden birkaç yıl daha beklemesi gerekiyordu.

"Çağatay... Kendine hakim ol. Lütfen!"

Derin bir nefes verdi ve kararan gözleri yerini şefkatli gözlere bıraktı. Belimden tutup sıraya oturttu beni ve belime kollarını dolayıp bana sımsıkı sarıldı. Ben de boynuna sımsıkı sarıldığımda saçlarını öptüm. Ayrıldığımızda saçlarımı kulağımın arkasına koydu. Ben de kollarımı boynuna dolamıştım.

"Ben seninle ne yapacağım?"

Gülümsedim.

"Sev yeter." diye fısıldadığımda dudağıma narin bir öpücük kondurdu. O sırada kapının açılmasıyla hızla sıradan inip kendime çeki düzen verdim ve saçımı sol tarafımda topladım. Ve gelen kişiyle içimdeki öfkeli kız gün yüzüne çıktı.

Mira gözlerinden ateş saçarak bana meydan okuyan bakışlar atıyordu. Hızlı nefesler alıp verirken kendime hakim olmaya çalışıyordum.

Çağatay'a dönüp yapmacık gülüşünü gönderdi."Çağataycığım! Yarın bizim eve gelsene. Çalışmamıza devam ederiz."

Çağatay cebinden telefonunu çıkarmış, öylesine Instagram'da geziniyordu.

"Çağatay?" diyerek heyecanla cevap bekleyen kendini bilmiş aptala "Yarın Çağatay bizde canısı!" demeyi ne çok isterdim.

"Yarın olmaz Mira. Hoca zaten çalışmamız için dershane günleri bize zaman veriyor. Bence onlar gayet yeterli diye düşünüyorum."

Arkamı dönüp çantamı alırken yüzümde şeytani bir gülümseme vardı.

"Biliyorum ama bizim işimiz zor. Diğerlerinden daha fazla çalışmalıyız ki kürsüde daha iyi konuşalım."

"Mira sen çalışırsan çalış. Çalışma saatleri benim için yeterli. Hem ilk sınavlar da bitti. İkinci sınavlar başlamadan Derya ile vakit geçirmeliyim. Özledik birbirimizi." diyerek belime kolunu dolayıp beni kendine çekti ve yanağıma bir öpücük kondurdu.

Ben de ona gülümsediğimde beni sinir etmek için konuşmaya devam etti.

"Ya Çağatay... Sen özledin diyelim. Sevgilinin seni özlediğini nereden biliyorsun? Kim bilir belki de Çınar ile aralarında bir şeyler vardır."

Mira'nın söylediği şey ile artık kontrolden çıkmıştım.

"Kızım bana bak sen bizim ilişkimize nasıl karışabiliyorsun?!"

Sinirden her tarafım titrerken tam Mira'nın üstüne atlayacaktım ki Çağatay belime kollarını dolayıp kendine çekti ve kaldırdı.

"Çağatay bırak şunu öldüreyim! Ağzına edeyim Çağatay! Duymuyor musun neler söylüyor yaaaa!!!"

"Tamam güzelim, sakinleş."

Ben hâlâ havaya tekmelerimi savururken Mira bana şeytani bir gülüş gönderiyordu.

"Ne oldu?!Gerçekler zoruna gitti galiba!!!"

"Mira!!!"

Mira'nın yüzündeki gülümsemenin solmasıyla sakinleştim ve Çağatay beni indirdi.

"Sana inanamıyorum Çağatay! Seni aldatan bir kızla beraber olmak sana hiç yakışmıyor!"

Sinirle çantamı alıp sınıftan çıktığımda hızla asansöre koştum. Çağatay da peşimden koşarak geliyordu.

"Derya dur!!!"

Asansöre binip zemin kata bastığımda Çağatay bana yetişemedi. Ben de tam bunu istiyordum!

Okuldan çıktığımda hızla durağa koştum ve bizim otobüsün geldiğini görmemle hemen durdurup bindim.

Akşam saat 20.00

Bir taraftan bugünkü sinirimi de katarak, izlediğim dizinin de verdiği stresle çekirdek çitliyordum. Dizinin jeneriğinin bitmesiyle reklam girmesi bir oldu.

"Hay ben böyle yayının ..............................."

5 dakika sonra

Küfürlerim bittiğinde Arya ağzında çitlemek üzere olduğu çekirdeğini tutmuş bana boş boş bakıyordu.

"Ne bakıyorsun kızım?!"

Arya verdiğim tepkiyle kendini geriye çektiğinde önüme döndüm sinirle.

"Derya... Sen iyi misin canısı?" diye korkuyla bana soru yönelten Arya'ya cevap vermedim.

"Bana bak! Çağatay ile mi bozuştunuz yoksa?"

Konuyu değiştirmek için televizyonda, hele şükür, başlayan diziyi gösterdim.

"Dur bir bakalım Ayça Yağız'a ne diyecek?!"

"Derya dedim!"

Çiğnediğim çekirdek kabuğunu kâseye tükürdüğümde masum masum omuz silktim.

"Belli belli Çağatay ile bozuşmuşsun sen yine."

"Onunla bozuşmadık. Hatta Mira gelmeden önce öpüşüyorduk."

"Oha! Yuh! Azıcık edepli olunur kızım! Haydi söyledin niye aniden söylüyorsun ki?!!!"

"Neymiş! Ben Çağatay'ı aldatıyormuşum! Çınar ile aramda bir şeyler varmış!"

"Bunları sana Mira mı söyledi?!"

"Kim söyleyebilir?! Allah'ın aptalı!!!"

"Tamam canısı sakin ol yaaa! Çağatay'ın ne suçu var bunda?!"

Harbiden!!! Çağatay'ın ne suçu vardı?!

"Ben o sinirle okulu terk ettim yaaa. Çağatay bana yetişmeye çalıştı ama ben bayağı sinirliydim."

Söylediklerimden sonra Arya derin bir nefes alıp verdi ve omuz silkti. Kısa bir süre sonra çekirdek çitlemekten sıkılıp kâseleri mutfağa götürdüm.

Kâselerdeki kabukları çöpe döktükten sonra onları makineye yerleştirdim. Salonun kapısından Arya'ya odama çıktığımı söyleyip cevap beklemeden ayrıldım ve kendimi odama attım.

3 saat aralıksız ders çalıştığımda saat 11 olmuştu ve gözlerimden uyku akıyordu. Üstüne üstlük yarın Tarih sınavım vardı. Az önceden beri sınava çalışmaktan bitap düşmüştüm. En sonunda dayanamayıp kitabı ve defteri kapattım ve kolumu masanın üstüne koyup başımı da kollarıma yasladım ve gözlerimi kapattım.

"Derya, yarın edebiyat sınavımız var! ........ yedim anlayacağın."

Başımı kaldırıp ona baktığımda kendi yatağına çıkan merdivenlerde dirseklerini dizlerine yaslamış, ellerini çenesine dayamış olduğunu gördüm.

"Çalışsaydın kızım! Benim ne günahım var?!"

"Offf! Aman banane! Ezberleyeceğimi ezberledim ben." diyerek dolabı açtı ve kedi baskılı pijamasını aldı ve banyoya girdi. Ben çantamı hazırladığımda Arya pijamasını giymiş olarak banyodan çıktı.

Yatağına çıkıp battaniyenin altına girdiğinde "İyi geceler cancağızım."diyerek gözlerini kapadı. Ben de ona "İyi geceler." dilediğimde maymun baskılı pijamamı alıp banyoya girdim ve soyunup pijamalarımı üstüme geçirdim. İşlerimi bitirip banyodan çıktığımda Arya çoktan uyumuştu.

Ben de saçlarımı açıp yatağıma kavuştuğumda gözlerimi kapadım ama Çağatay ile Mira'nın gülüştükleri sahne aklımdan çıkmıyordu.

O sırada telefonumdan bildirim sesinin gelmesiyle yastığımın altından telefonumu çıkardım. Gelen bildirime baktığımda Çağatay'dan mesaj olduğunu gördüm ve aynı anda kalbim hızla atmaya başladı. Hemen açıp baktım mesaja.

Gönderen:😍Sevgilim😍

Mira adına özür dilerim.

Eski sevgilim olduğu için daha acısı taze. O yüzden lütfen davranışlarını görmezden gelmeye çalış.

Ayrıca şu Çınar ile aranızda gerçekten bir şeyler var mı?

Hafta sonu bunu öğrenmeden bırakmayacağım seni.

Söyledikleriyle büyük bir hayal kırıklığı yaşayarak telefonu tamamen kapattım.

Ne yani gerçekten Mira'ya inanmış mıydı? Çınar ile aramızda bir şeyler olduğunu mu sanıyordu? Eğer bana hiç güvenmiyorsa bu nasıl sevmekti?!!!

30 Ekim Cumartesi

29 Ekim okul günü olduğu için programımızı hafta sonuna aldırmıştık. Bu zamana kadar deli gibi çalışmış, Çağatay'ı kafama takmamış, bize karşı öldürücü bakışlarını yok saymıştım ve kendini zor tuttuğu gerçekten çok belli oluyordu.

Şimdi de her tarafım heyecanla titrerken kuliste program anını bekliyorduk. Fakat Çınar daha gelmemişti ve eğer gelmezse Tango iptal olacaktı.

"Derya! Saat kaç?"

Bana koşarak gelip saati soran Kübra'ya karşılık telefonumu açtım ve saatin altı olduğunu gördüm. Ona söylediğimde rahatlamış olacak ki derin bir nefes aldı.

"Kızım ilk defa Hamza ile düet yapacağım yaaaa!"

Gülümsedim ve elini omzuna koydum.

"Yaparsın sen, merak etme."

Ona güven veren sesim onu biraz rahatlatmış olsa da benim derdim başımdan aşkındı.

1)Çağatay'ın önünde Çınar ile dans edeceğim.

2)İlk defa solo yapacağım.

Evet! Müzik öğretmenimiz Ezgi Hoca, sesimin çok güzel olduğunu söylemişti ve bu programda, Arya'nın da önerisiyle, çok güzel bir şarkı söyleyecektim.

Şimdi size 29 Ekim programımızı anlatayım.

1)Sunucuların Konuşması

2)Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı

3)Azra Öğretmen'in Günün Anlam ve Önemini Belirten Konuşması

4)Tango

5)Düet

6)Kuğu Balesi

7)İspanyol Dansı

8)Solo

9)Oratoryo

10)Sınıf Korosu

Ve gösteri saati yaklaşmak üzere!!!

Neredesin Çınar yaaa?!

Kübra'nın talimatı üzerine hızlıca kabinlerden birine girip dans elbisemi giydim. Elbisem dizin bir karış üstünde kat kat püsküllerden oluşuyordu ve dansa uygun olarak kırmızıydı.

Sahneden Mira'nın sesi gelince koskoca dans performansının çöpe gittiğini anladım.

Kendimi son kez kontrol ettim ve tamam olduğumu anlayınca kabinden çıktım.Yavaşça sahneye açılan perdeye gittim ve çaktırmadan perdeyi çekip kürsüye baktığımda Mira'ın yanında Çağatay yerine Çınar'ı görünce büyük bir şok yaşadım.

Perdeyi kapatıp karşıdaki koltuklardan birine oturdum. Bizimkiler hiçbir şeyden haberdar değildi.

Stresten bacağımı aşağı yukarı sallamaya başladım.

Yok canım Çağatay Çınar'ın yerine geçmiş olamaz değil mi?!

Ben içinden çıkılmaz sorularla boğuşurken omzuma bir el dokundu ve sağ tarafımda bir çöküntü hissettim.

Korkarak sağ tarafıma döndüğümde Çağatay siyah takım elbisesi ile bana gülümsüyordu.

Şimdi ben senin Çınar'ın yerine geçtiğine mi yanayım yoksa bu yakışıklılığına mı?!

Gözlerimi kırpıştırdım.

"Sakın bana Çınar’ın yerine geçtiğini..."

"Çınar'ın yerine geçtim." dedi umursamaz bir ifadeyle.

Sinir katsayım yükselirken kalbim horon tepiyordu.

"Senin Çınarla dans etmene nasıl göz yumabilirdim."

Derin bir nefes verdim. Mantığım onu istemiyordu. "Sana karşı güveni yok Derya!" diye bağırıyordu.

"Ha bir de... Geçen yazdığım şey hakkında senden özür dilerim."

Derin bir nefes aldım ve sinirle ona döndüm. "Bana güvenmemenin kalbime nasıl dokunduğunu biliyor musun Çağatay?! Ben... İki haftadır kendimi sorguladım! Seni de kolay kolay affetmek gibi bir niyetim yok!"

Tam koltuktan kalkmıştım ki Çağatay bileğimden tutarak tekrar oturttu beni. Bileğimi sinirle elinden kurtardım. Tam bir şey söyleyecekti ki buna engel oldum.

"Tamam! Bu konuyu sonra ayrı olarak konuşacağız! Şimdi bir tek sorunumuz var."

"Neymiş o?"

"Çınar'ın yerine geçtin. Ona tamam. Peki söyler misin bana? Sahneye çıkınca nasıl dans edeceksin?"

"Sen kendi hareketlerini yap. Gerisini bana bırak."

"Tabii, tabii! Bırakayım da dans da mahvolsun değil mi?"

"Sen bana güvenmiyor musun?"

"Çok yanlış bir soru sorduğunun farkında mısın? İki hafta önce bana attığın mesajla benim sana karşı olan güvenimi yıktın!"

Derin bir nefes aldı. O sırada Çınar saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın haberini verince yerlerimizi aldık.

Bugün sandığımdan da zor olacaktı.

♡♡♡

Saygı duruşu ve İstiklal Marşı bitince Mira Azra Hoca'yı sahneye çağırdı. Azra Hoca'nın beş dakikalık konuşması bitince Çınar, adlarımızı söyleyerek bizi sahneye davet etti. Büyük bir heyecan içinde Çağatay ile el ele alkışlar eşliğinde sahneye çıktık ve sahnenin ortasında karşı karşıya kaldık. Sol elimi kaldırdım ve sağ elini tuttum. Diğer elimi omzuna koyunca o da boştaki elini belime kibar bir şekilde koydu.

Biz bittik!

 

Loading...
0%