Yeni Üyelik
23.
Bölüm

21. BÖLÜM- DERYA ÖZTÜRK/PART-2

@thequeenofdreams_

Biz bittik!

Şarkının başlamasıyla adımlarımızı atmaya başladık ama bir gariplik vardı. Çağatay adımlarını o kadar iyi atıyordu ki büyük bir şaşkınlık yaşamıştım.

Dokunuşları o kadar nazikti ki! Ve bakışları...Beni bitiriyordu.

İkimiz de dans hareketlerimizi usta bir şekilde yaparken gözlerimiz sanki birbirine kilitlenmişti.

Dansın sonuna geldiğimizde sondaki hareketimizi yaptık ve salonun alkışlarla dolmasına şahit olduk. Birbirimize gülümserken Çağatay beni kaldırdı ve selamımızı verdikten sonra el ele kulise girdik.

Kulise girdiğimizde bizim sınıfın da alkışlarına şahit olunca gülümseyerek başımı Çağatay'a çevirdim ve onun da bana gülümsediğini gördüm. Biz birbirimizle bakışırken Hamza birden elini Çağatay'ı omzuna attı ve tüm romantizm bozuldu. İkisi beraber giderken Kübra da koluma girip sahneye çıkmadan önceki Çağatay ile oturduğumuz yere sürükledi beni ve oturttu oraya. O da yanıma oturmuştu ki Mira, Kübra ve Hamza'yı sahneye çağırınca Kübra'nın omuzları düştü. Bana bakıp gözlerini kıstı ve "Bunu gecenin sonunda anlatacaksın hanfendi." diyerek yerinden kalktı.

Hamza ile Kübra mikrofonlarını alıp sahneye çıkınca biz de onları herkesin görebileceği bir şekilde perdeyi çektik. İkisi beraber sahnede karşı karşıya geldi ve aralarını açtılar.

Müzik başlayınca gülümsedim. Bu onların şarkısıydı. Kalbine Sürgün. Rafet El Roman'ın söylediği yeri Hamza, Ezo'nun söylediği yeri ise Kübra söyleyecekti ve ikisinin de sesi muhteşemdi.

Hamza: Kimilerine göre lazım değil aşk, kimilerine göre hain. Ama ben seni çok, ben seni çok, çok sevdim.

Kübra: Küçücük bir kalpten sana açılan, dünyalar kadar büyük bir sır. Ama ben seni çok, ben seni çok sevdim.

Hamza: Derler ki unutmalı, zamana bırakmalı, nasıl olsa sarılır yaralar bir gün. Ama benimki aşk değil. Sen gibi taş değil. Benimki Kalbine Sürgün.

Hamza, Kübra: Derler ki unutmalı, zamana bırakmalı, nasıl olsa sarılır yaralar bir gün.

Kübra: Ama benimki aşk değil, sen gibi taş değil, benimki Kalbine Sürgün.

Müzik devam ederken ikisi birbirine gülümsedi. Birbirlerine öyle güzel bakıyorlardı ki. Nakarata gelince Kübra Hamza'ya aşkla bakarak sözleri okumaya başladı.

Kübra: Kimilerine göre lazım değil aşk, kimilerine göre hain. Ama ben seni çok, ben seni çok sevdim.

Hamza: Sıcacık bir bakışın bana yetiyor, dünyalar benim oluyor. Ama ben seni çok, ben seni çok, çok sevdim.

Kübra: Derler ki unutmalı, zamana bırakmalı, nasıl olsa sarılır yaralar bir gün. Ama benimki aşk değil, sen gibi taş değil, benimki Kalbine Sürgün.

Hamza, Kübra: Derler ki unutmalı, zamana bırakmalı, nasıl olsa sarılır yaralar bir gün. Ama benimki aşk değil, sen gibi taş değil, benimki Kalbine Sürgün.

Şarkı Kübra'nın güzel sesli nidasıyla bittiğinde salonda büyük bir alkış koptu. Çiftimiz kulise girerken kızlar Kübra'nın başına erkekler de Hamza'nın başına toplandı. Canım arkadaşımla gurur duyduğumu onun yanına giderek belli etmeliydim.

Kübra'nın yanına gitmeden önce Ece'ye yapacağı kuğu balesi için kendisine güven verdim. Tabii sevgilisi Sinan'ın da yardım etmesi çabası.

Herkes Ece'nin yaptığı baleyi izlerken bütün sınıf olarak arkadaşımızla gurur duyuyorduk.

Ece gösterisinin sonuna geldiğinde Kübra'nın yanına koştum ve ona İspanyol dansı kıyafetini giymesine yardım ettim. Ayakkabılarını giyip saçına yaptığı topuzuna da kırmızı gül ekleyince kabinden çıktı ve Hamza'nın yanına gitti ve elini tuttu. Biz Çağatay ile onlara destek atarken Mira çiftimizi sahneye çağırdı.

Kübra ve Hamza'nın dansından sonra benim solo performansım vardı. Heyecanla kabine girip mavi elbisemi giydim ve ayakkabılarımı ayaklarıma geçirdim. Daha sonra kabinden çıkıp saçımı yapacak ablanın yanına gittim.

At kuyruğu olan saçımı açan abla kısa sürede saçımı dalgalandırdıktan sonra Tango için yapılan abartılı makyajımı sildi ve onun yerine ışığa uyacak hafif bir makyaj uyguladı yüzüme. Şu an hâlimden gayet memnun olduğum kadar heyecanlıydım da.

Sınıfın yanına gittiğimde Kübra ve Hamza'nın dansı bitmiş, kulise giriyorlardı. Kübra ile birbirimize gülümsedik. Ona muhteşem olduklarını belirttiğimde bana sımsıkı sarıldı. Ayrıldığımızda işaret parmağıyla burnumun ucuna bir dokunuş yaptı.

"Haydi seni de görelim prenses." dediğinde kıkırdadım. O sırada Çağatay birden koluma girerek beni Kübra'dan uzaklaştırdı. Kübra bize imalı bakışlar atarken kendimi birden giyinme kabininde buldum. Çağatay sırtımı duvara yaslamış, ellerini de iki tarafımda duvara dayamıştı. Bana aşkla bakarken gözlerimi kıstım.

"Seni öpmeden sahneye çıkartmam."

Korkuyla yutkundum. Oha ama yani!!!

Çağatay yavaş yavaş yüzünü yüzüme yaklaştırırken ellerimi göğsüne koydum. Gözlerime kızgınlıkla bakarken hiç beklemediği bir şey yaptım.

"Senden güç almam lazım." dedim kısık bir sesle. Daha sonra parmaklarımın ucunda yükselip dudaklarına bir öpücük kondurdum.

Ondan uzaklaştığımda oldukça şaşkındı. Onun gözlerine aşkla bakarken bana gülümsedi.

"Bunu sonraya erteleyelim." dediğimde elini omzuna koydu.

"Yapacaksın, güveniyorum ben sana." dedi ve elimden tutup kabinden çıkarttı ve el ele sahneye açılan perdenin olduğu yere geçtik. Çınar adımı söyleyerek beni sahneye çağırdığında kendimi rahatlatmak adına derin bir nefes aldım. Çağatay beni belimden kibarca sahneye iterken sahnenin ortasına geçtim heyecanla. Seyircilere gülümserken elime bir mikrofon verildi. Tabii mikrofonu veren kişi Mira olduğu için bundan geri kalmadı ve özgüvenimi yok etmeye çalıştığını belli eden bir cümle fısıldadı kulağıma.

"Yapamayacağını bildiğin hâlde sahneye çıkıyorsun ya! Bu cesaretine hayranım."

Başaramayacak!!! Özgüvenimi yok edemeyecek!!!

Mira'nın benden uzaklaşmasıyla derin bir nefes alıp verdim. Tamam Derya, sakin ol! Ona inat yapacaksın kızım!

Çağatay'a baktığımda ellerini karnında bağlamış, başını sağa eğmiş, bana gülümsüyordu. Ben de ona içten bir şekilde gülümsediğimde müzik başladı ve seyircilere döndüğümde sözleri okumaya başladım.

“Gözdeki yaşımsın benim

Neredesin, neredesin?

Belki de ağladığım için

Düştün ve gittin

Sen benim seri katilim

Kaç beni yok ettin

Aşkın mahkemesi yok ki...

Suçlu gözlerin, Suçlu gözlerin

Ayna ayna anlat ona

Yalnızlık ne başa bela

Senle bir olmak zor ama

Yerle bir oldum çok

Aşkın çaresi yok”

Müzik devam ederken Çağatay'ın gözlerine baktım aşkla. Başını sağ tarafındaki duvara dayamış, bana o kadar güzel bakıyordu ki gözlerinde kaybolmamak için zor tuttum kendimi.

“Sen benim seri katilim

Kaç beni yok ettin

Aşkın mahkemesi yok ki

Suçlu gözlerin, Suçlu gözlerin

Ayna ayna anlat ona

Yalnızlık ne başa bela

Senle bir olmak zor ama

Yerle bir oldum çok

Aşktan haberin yok

Ayna ayna anlat ona

Yalnızlık ne başa bela

Senle bir olmak zor ama

Yerle bir oldum çok

Aşktan haberin yok”

Elektronik gitarın sesi kulaklarımda yer ettiğinde seyircilerin arasında onunla tekrardan göz göze geldim ve dudaklarım iki yana kıvrıldı. Ardından şarkıya devam etmek için dudaklarımı araladım ve gözlerimi kapattım kendimi şarkıya kaptırarak.

“Aşkımız zamansız olacak

Çünkü hep...

Hep yarım kalacak

Ayna ayna anlat ona

Yalnızlık ne başa bela

Senle bir olmak zor ama

Yerle bir oldum çok

Ayna ayna anlat ona

Yalnızlık ne başa bela

Senle bir olmak zor ama

Yerle bir oldum çok

Aşkın çaresi yok

Aşkın çaresi yok”

Son sözleri söylemeden önce gözlerimi açıp ona baktım.

“Aşktan haberin yok…”

Şarkı bittiğinde mutlulukla selam verdim ve hızla kulise geçtim. Kulise gider gitmez Çağatay elimden tutup beni kabine sürükledi ve içeri girer girmez beni duvar ile arasına hapsetti.

Kalbim büyük bir hızla atarken gözlerimiz birbirine kenetlenmişti. Ondan güç almak için ceketinden tutundum. Kolunu belime doladığında yutkundum. Bana yaklaşmaya başlarken gözlerimi kapattım ve şimdilik kendimi bırakmayı seçtim ama bundan sonra Çağatay'ı süründürecektim. Kararlıydım.

Alnını alnıma yasladığında titrek bir nefes verdim. Daha sonra dudaklarımı öpmeye başladığında yüzümü elleri arasına aldı ve sırtımı duvara yapıştırdı. Ellerimi ceketinden ensesine getirdim ve oradaki saçlarını okşamaya başladım.

Dudaklarını dudaklarımdan ayırdığında yutkundum ve gözlerimi açıp titrek bir nefes verdim. Gözlerini gözlerime kenetlemiş bana aşkla bakıyordu.

"Sesin çok güzeldi." dedi büyülenmiş bir şekilde. Duyduklarımla gülümsediğimde o da bana gülümsedi.

"Teşekkür ederim...De...Sen .... Dansı nereden öğrendin?"

Karizmatik ve beni bitiren bir gülümseme kondurdu yüzüne.

"Ablam öğretti."

"Ablan? Senin ablan mı var? Allah'ım benim akılsız kafam!" diyerek tam kafama vuracaktım ki Çağatay elimi tuttu.

"Dur Derya! Bu senin hatan değil. Ablam evlendi ve senin onu görmemen doğal. Ve evlenmeden öğretti bu dansı bana. Bir gün... Sevdiğim kız ile dans edebileyim diye. O kız da kısmete bak ki senmişsin."

Mutlulukla kahkaha attım ve boynuna atlayıp sımsıkı sarıldım. O da belime kollarını doladığında küçücük kabinde ayaklarımı yerden kesip beni döndürmeye başladı.

Beni yere indirdiğinde alnıma bir öpücük kondurdu.

"Haydi çıkalım, şüphelenecekler yoksa."

Gözlerimi kırparak onayladım onu. Kabinden çıktığımızda sınıfın çoğu oratoryoda olduğu için kuliste az kişi vardı. Çağatay belimden tutup koltuklardan birine ilerlerken "Sen sınıf korosunda var mısın?" diye sordu.

"Ezgi Hoca benim çok yorulacağımı düşündüğü için beni sınıf korosuna almayı düşünmedi. Aynı şey Kübra ve Hamza için de geçerli."

"Peki o zaman. Çıkışta diyorum ikimiz bir şeyler mi yapsak? Hatta Kübra ile Hamza da gelebilir."

Koluna girdim ve yanağına bir öpücük kondurdum.

"Neden olmasın?"

O sırada Kübra ile Hamza yanımıza gelince onlara fikrimizi açıkladım. Onlar da bu fikri onaylayınca Azra Hoca'ya söyledik ve giyinmek için kabinlere dağıldık.

Kabine girer girmez üstümdeki elbiseden kurtuldum ve gösteriden önce giydiğim pembe yün kazağım ile açık mavi kot pantolonumu giydim.

O sırada telefonuma mesaj gelince açıp baktım ve mesajın Arya'dan geldiğini gördüm.

Gönderen: Kardeşim

Çıkacak mısınız yoksa geleyim mi kulise?

Gönderilen: Kardeşim

Yok bir daha çıkmayacağız, gel canısı.

Gönderen: Kardeşim

Okeyyyy.

Gözlerimi devirdim ve telefonu kapatıp krem rengi kol çantama koydum.

Ayakkabılarımı kutularına yerleştirdim ve elbiselerle beraber onları düzgünce poşete koydum. Yüzümde hafif bir makyaj vardı bu yüzden makyajımı silmeyecektim.

Çantamı takıp poşeti aldıktan sonra kabinden çıktım ve karşımdaki koltukta oturan Çağatay ve Hamza ile karşılaştım. Kübra daha çıkmamış olmalıydı.

Çağatay turuncu bir yün kazak, ten rengi bir kot giymişti. Hamza da gri bir kazak, siyah bir kot giymişti.

Çağatay beni görünce gülümsedi ve elimden tutup beni kendine çekerek yanına oturttu. Yanağıma bir öpücük kondurduğunda ben de gülümsedim ve ona sımsıkı sarıldım.

O sırada gözlerim Hamza'nın gözleriyle buluşunca bize yüzünü buruşturmuş bakarken gördüm.

"Vıcık vıcık olduğunuzu söylemiş miydim?" deyince kaşlarımı çattım.

"Siz sanki hiç değilsiniz!!!"

Hamza "Yav he he." dercesine bir bakış attığında dil çıkardım. O sırada "Aşkım!" diyerek kabinden çıkan Kübra ile birbirimize gülümsedik. Üstünde siyah renkle" W" yazılı gri bir kazak, açık mavi bir kot giymişti.

Siyah kol çantasını takmış, sevgilisinin koluna girmiş, onunla cilveleşiyordu. Bize diyene bak!!!

"Bize söyleyene bak Çağatay!" dediğimde Çağatay onaylar bir ifade ile başını salladı. "Haklısın canım." dedi elimi tutarak.

O sırada koridor kapısından bize koşarak gelen Arya, Yıldız ve Nihal'i gördüm. Mutlulukla ayağa kalktığımda yanıma gelir gelmez bana sımsıkı sarıldılar.

"Kızım çok iyiydiniz yaaa!"dedi Yıldız mutlulukla.

Ayrıldığımızda üçünün de yanaklarına sulu bir öpücük kondurdum. Bu arada hâlâ bana ve Çağatay'a övgüler yağdırıyorlardı. Canım arkadaşlarım!!!

"Yerim sizi ben yaaa!!!Canlarım benim!!!"

"Baksana! Yıldız ile Nihal'e geçeceğiz bu gece. Gelecek misin?"

"Biz Çağataylarla dışarı çıkmayı planlıyorduk. İlk eve uğrayacağız, oradan çıkacağız."

"Biz de eve uğramayı düşünüyorduk. Zahmet olmazsa bizi de bırakır mısın Çağatay? Olmazsa oradan geçeriz Nihal'e."

"Tabii Arya! Bırakırım sizi ben!"

Dışarı çıktığımızda Kübralarla sahilde buluşmak için sözleştik ve arabalara geçtik. Arya, Yıldız ve Nihal arkaya geçtiğinde ben de öne geçtim ve Çağatay da arabaya binince yola koyulduk.

Eve vardığımızda Çağatay'ın yanağına bir öpücük bıraktım ve o da beni öpünce arabadan indim.

Kızlar da indikten sonra merdivenden çıkıp zili çaldım. Kapı açılana kadar Çağatay bekledi ve annem kapıyı açıp Çağatay ile selamlaştıktan sonra Çağatay arabayla evin önünden ayrıldı.

Dördümüz içeriye geçtikten sonra Arya anneme gösteriyi anlatacağını söyleyip beni Nihal ile odama gönderdi.

Nihal kıyafetlerimi seçeceğini söyleyip beni banyoya gönderdiğinde soyundum ve üstümden çıkardığım her şeyi kirliye attım, banyoya girip ılık suyu açtım. Suyun başımdan aşağı akmasıyla huzurla gözlerimi kapattım. Saçlarım yeterince ıslandığında şampuanları koyduğumuz yere baktım. Çikolatalı duş jelimi alıp elime yeteri kadar sıktım ve onunla güzelce sabunlanıp durulandım. Saçlarımı da iyice köpükleyip duruladıktan sonra beş dakika daha ılık suyun altında kaldım ve suyu kapatıp havlumu aldım. İlk önce saçlarımın suyunu iyice sıktım ve havlumla saçımı sardım. Kabinden çıkıp kapının arkasındaki lila rengi bornozumu alıp giydim ve belindeki ipini bağladım.

Kapıyı açıp odama girdiğimde Nihal'in giyeceğim kıyafetleri yatağının üstüne koyduğunu gördüm. İç çamaşırlarımı üstüme geçirdikten sonra açık mavi kotumu ve beyaz salaş tişörtümü giydim. Yatağımın yanındaki küçük çekmeceyi açıp ay-yıldızlı gümüş kolyemi taktım. Çekmeceyi kapatıp Arya'nın yatağına çıkan merdivenin çekmecesini açtım ve beyaz babet çorabımı ayağıma geçirdikten sonra çekmeceyi kapatmıştım ki Nihal'in dışarıdan bağırmasıyla kahverengi, triko ceketimi giyip telefonumu kotumun arka cebine koydum ve odadan çıktım.

Salona indiğimde kızların üçü de beni süzmeye başladı. Onlar giydiklerimi onaylarken dışarıdan korna sesi geldi ve ben mutlulukla annemi öpüp kapıya koştum. Kapıyı açtığımda Çağatay, lacivert kazağı ve lacivert pantolonu ile elleri ceplerinde, karşımda karizmatik bir şekilde duruyordu.

Birbirimize içtenlikle gülümsediğimizde arkadan annemin sesi geldi.

"Çağataycığım kendinize dikkat edin canım. Derya sana emanet oldu mu çocuğum?"

"Tamam Şebnem teyzem iyi akşamlar size."

"Size de iyi eğlenceler yavrum."

Evden çıktığımızda Çağatay ile arabaya geçtik ve sahile doğru yola koyulduk.

Sahile geldiğimizde Kübra ve Hamza ile buluşacağımız yere doğru el ele yürümeye başladık.

Kübra ve Hamza'yı gördüğümüzde onlar da bizi fark etti ve kısa süre sonra yanlarına vardık. Kübra beyaz, boyunlu, triko bir kazak, altına ise açık mavi bir kot giymişti. Gerçekten çok güzel gözüküyordu.

"Eee? Ne yapmayı düşünüyoruz gençler?" diyen Çağatay'a karşılık Kübra "Bir kafede birkaç dakika oturalım, bir şeyler içelim diyoruz. Oradan da kumsala geçer dolaşırız." diye bir öneri sundu. Çağatay ile ben bu fikri onaylayınca çoğunlukla gençlerin gittiği Gökkuşağı Cafe'ye adımlamaya başladık.

Birkaç dakika içinde kafeye vardığımızda 4 kişilik bir masa bulup oturduk.

Kafe gerçekten çok güzeldi. Masalar gökkuşağı rengindeydi ve gökkuşağı renklerinin her biri çok canlı bir şekilde sandalyelere yansımıştı. Bu kafeyi çok seviyordum. Okul çıkışında bizim okulun neredeyse tüm öğrencileri bu kafede toplanıp vakit geçiriyordu. Öğrenciler o kadar fazla yorucu dersten sonra bu canlı görünümlü kafede stres atıyorlardı. Ayrıca bu kafe iyi para aldığı için bir yaz tatilinde kızlarla bu kafede çalışmış, oldukça fazla kazanç sağlamıştık. Kafe o kadar canlı ve şen gözüküyordu ki burada çalışırken yorgunluğunu hissetmiyordun bile. Bu da kafenin öğrencilere verdiği avantajlardan biriydi.

Pencere kenarındaki dört kişilik bir masaya geçtiğimizde üstünde garson olduğunu belli eden önlüğüyle genç bir çocuk masamıza geldi. Hamza, gözleri parlayarak Kübra'ya bakan garson çocuğa öldürücü bakışlarını atarken yanında oturan Kübra'nın elini sımsıkı tuttu. Kübra gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken Çağatay Kübra'ya bakan garson çocuğa bakıp boğazını temizledi. Çağatay'a içtenlikle gülümsedim. Kübra'yı hep kardeşi gibi görmüştü ve ona tek bir kötü davranışta bulunmamıştı.

Garson çocuk Çağatay'ın boğaz temizleme sesini duyduğunda toparlandı ve siparişlerimizi aldı. Çocuk giderken Hamza arkasından seslendi.

"Siparişlerimizi sen getirme! Mümkünse başka biri getirsin!" dedi öldürücü bakışlarıyla. Çocuk ürkmüş bakışlarla masadan uzaklaşırken Kübra kıkırdadı.

"Sen beni kıskandın mı?"

"Seven kıskanır aşkım. Bunun başka bir açıklaması yok. Sana bakan olursa o bakanın gözlerini oyar, onu......"

Hamza'nın etmeye başladığı küfürlerle Çağatay elleriyle kulaklarımı kapadı. Aynı anda Hamza da elleriyle Kübra'nın kulaklarını kapadığında Kübra gözlerini devirdi.

Hamza'nın küfürleri bitmek bilmeyince Kübra eliyle Hamza'nın ağzını kapadı. Hamza Allah'a şükür sustuğunda Çağatay da derin bir nefes aldı ve kulaklarımın üstündeki ellerini çekti.

Kısa sürede siparişlerimiz başka bir garson tarafından gelince sohbet etmeye başladık.

Yaklaşık 15 dakika sonra telefonum çalınca çantamdan çıkarıp baktım.

"Kardeşcağzım Arıyor"

Telefonu açıp sessiz bir köşeye geçtiğimde Arya birden bağırmaya başladı.

"Derya, Yıldız fenalaştı! ............ Hastanesi'ndeyiz, lütfen çabuk gel! Yıldız'ın sana ihtiyacı var."

"Tamam, sakin olun! Ben hemen geliyorum!"

Telefonu kapatıp masaya geçtiğimde üç çift meraklı gözle karşı karşıya kaldım. Gözlerim Çağatay'ın gözlerine kenetlendiğinde bir şey olduğunu hemen anladı. Yerinden hızla kalkarken masaya hesabı bıraktı. Hamza ve Kübra ne olduğunu merak ederken, onlara yarın konuşacağımızı söyledim. Telefonu çantama koyup ceketimi aldım. Çağatay ceketimi giydirirken aklım Furkan'daydı. Yine kesin bir şey yapmıştı o beyinsiz!!!

Ceketimi giyip çantamı taktıktan sonra Çağatay elimden tuttu ve kafeden çıktık. Arabaya bindiğimizde ona hastanenin adını söyledim. Bana meraklı bir şekilde bakarken boğazım düğümlendi.

"Yıldız fenalaşmış."

"Yine o Furkan iti bir şey yapmış olmasın?!"

"Ben... Ben de ondan şüpheleniyorum."

Araba kafenin otoparkından çıktığında başımı cama yasladım ve gözlerimi kapadım.

5 dakika sonra

Asansöre bindiğimizde içimden dua ediyordum. 'Allah'ım, lütfen Furkan bir şey yapmış olmasın. Lütfen, lütfen, lütfen!'

Yıldız'ın yattığı odanın olduğu kata vardığımızda asansörden bacakların titreyerek çıktım. Çağatay bana destek olmak istercesine elini omzuma koydu ve beni kendine çekti. Odaya vardığımızda Yıldız'ın annesi Berna teyze kapının karşısındaki koltukta oturuyordu.

"Berna teyze."

Berna teyze sesimi duyar duymaz bana bakıp gülümsedi.

"Yıldız...Ona ne oldu?!"

Berna teyze buruk bir gülümseme kondurdu yüzüne.

"Benim kızım çok güzel seviyor ama sevdiği kadar da sevilmiyor Derya."

SEN BİTTİN FURKAN!!!

Sinirlenmemeye çalışarak derin bir nefes aldım. Sakin ol Derya! Sakin ol!

"Berna teyze Yıldız bugün burada mı kalacak?"

"Evet canım, kontrolü olacak."

"Ben o zaman 1-2 saat sonra buradayım. Yıldız'a haber verirsin, olur mu?"

"Peki Deryacığım."

Berna teyzenin cevabıyla hızlı adımlar atarak asansöre ilerledim. Asansöre bindiğimde Çağatay da arkamdan binmişti. Giriş kata bastığında öfkemi kontrol etmeye çalışarak derin nefesler almaya başladım.

"Bu sefer bitti bu çocuk!"

Çağatay saçlarımdan öptü.

"Her daim arkandayım güzelim."

Asansörden inip hastanenin kapısından çıkıyordum ki biri kolumdan tuttu. Bu Batu'ydu.

"Derya iyi misin? Yıldız nasıl oldu?!"

"Galiba değil... Acı çekiyor benim kardeşim Batu! Lütfen ona destek ol!"

Batu olanları anlar bir şekilde kafasını salladı ve asansöre doğru ilerledi. Ben hıçkıra hıçkıra ağlarken Çağatay beni arabaya götürdü. Sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa oturduğumda o da sürücü koltuğuna geçti. Kapıyı kapatır kapatmaz beni koynuna aldı. Birkaç dakika sonra ayrıldığımızda hıçkırıklarım iç çekmelere dönüşmüştü.

"İyi misin bebeğim?"

Başımı salladım ve "Gidelim ve işimizi bitirelim." dedim kararlı bir şekilde.

15 dakika sonra

İki katlı villanın önünde durduğumuzda içimde hiç şüphe yoktu. Yıldız yine Furkan yüzünden bu hale gelmişti, emindim!!!

Furkan'ın annesi ile babası Furkan'ı çok seviyordu. Annesi ile babası ayrılma kararı aldıklarında Furkan onlara çok kızmıştı. Bir süre sonra annesi Didem teyze ve babası Aykut amca ona o anda en çok istediği şeyi sormuşlardı. Furkan da ayrı eve çıkmak istediğini söyleyince Didem teyzenin içine sinmese de bu isteği kabul etmek zorunda kaldı. Çünkü oğlu mutlu olmalıydı. Fakat Furkan bu eve taşınalı davranışları değişmiş, derslerini aksatmış, iyice serseriye bürünmüştü. Ne olursa olsun Yıldız hala Furkan'ı sevmeye devam etmişti. Ama Furkan daha beter bir şekilde Yıldız'ın kalbini kırmıştı işte şimdi Yıldız bu haldeydi.

"Ben arabayı park edeceğim."

Çağatay'ı onaylar şekilde kafamı salladım ve kapıyı açıp hızla arabadan indim. Kapıyı kapatıp bahçe kapısına doğru yürümeye başladım. Bahçe kapısından içeriye girdiğimde salonunun ışığının yandığını gördüm. Yıldız hastanede onun yüzünden üzülürken, rahatlığa bakın ki o bu durumu hiç umursamıyordu.

Evin kapısına sinirli ve hızlı adımlarla yürüdüm ve sinirimi zilden çıkarırcasına zile ardı ardına basmaya başladım.

Kapı en sonunda açılınca sinirle eve girdim ve Furkan'ı görmemle yakasından tutup sırtını duvara yapıştırarak onu sarsmaya başladım.

"Allah'ın belası! Ne yaptı o sana?!Ne zararı dokundu?!Aptal bir kız yüzünden onun kalbini kırmaya değer miydi?!"

Kendimi kontrol edemiyordum. Gözlerimden yaşlar boşanıyordu ve biri beni böyle görse Furkan'ı öldüreceğimi sanırdı.

Furkan gayet sakin bir şekilde bana bakarken gözü arkaya kaydı.

"Misafirin olacağını söylememiştin!!!"

Arkamı döndüğümde Çağatay'ın ateş saçan gözleriyle Furkan'a baktığını gördüm.

"Hayırdır ne oldu da sevgilin bu kadar sinirli?" diye sakin bir şekilde Çağatay'a soru yöneltti Furkan.

Ben hala sinirden deli gibi titrerken Çağatay kollarını belime dolayıp beni kendine çekti.

"Hayırdır niye bu kadar sinirlendi sevgilin? Arkadaşına bir şey mi yapmışım yine."

"Biz de senden bunu öğrenmeye geldik."

"Ne yaptın yine Yıldız'a Allah'ın belası!"

Furkan sinir bozucu ve sakin bir şekilde kollarını göğsünde bağladı ve anlatmaya başladı.

Yıldız, Nihal ve Arya Nihal'in Evine Geldiklerinde

Furkan'dan

Senem ile el ele evime doğru yürürken Nihallerin evinin önünde kapıyı açmaya çalışan Nihal'i ve yanındaki Arya ve....Yıldız'ı gördüm. Yıldız...Ah be Yıldız'ım! Sana karşı ne hissediyorum bilmiyorum ki ben! Ne hissettiğimi bilmeden sana nasıl açılabilirim?!

"Aşkım, kızların yanına uğrayayım mı?"

Senem'e bakıp gülümsedim ve onu onayladım. Kızlara doğru yürürken Yıldız'ın gözleri bizi buldu ve bir süre o güzel gözleri benim gözlerimde takılı kaldı. Onların yanına geldiğimizde Yıldız'ın gözleri dolmuştu. Gözlerini benden kaçırdığında Senem konuştu.

"N’abersiniz kızlar?"

Arya ve Nihal bizi fark ettiğinde ikisinin de gözlerinden ateşler çıkmaya başladı.

"Ne işiniz var burada?! Hayırdır yine ne halt yemek için geldiniz Furkan?!"

Senem benim cevap vermeme fırsat vermeden konuşmaya başladı.

"A-a! Ne kadar ayıp Aryacığım! Halbuki biz sadece bir uğrayalım demiştik. Hata mı ettik aşkım?!"

Başımı salladım. "Hata etmişiz canım."

"Allah aşkına biz bir beynimizi çıkaralım siz öyle konuşun canısılar yaaa?! Valla zekamız sizin yüzünüzden boşa gidiyor."

Nihal her zamanki gibi cevabını verirken Senem elimi bırakıp koluma girdi.

"Allah aşkına Furkan bu kızda ne buluyorsun?!Bize bu kızı sevdiğini göster desek ne yapardın söyler misin?!"

"Öperdi elbette. Bu da benimsin demek oluyor. O benim, ben de onunum. Aynı bu şekilde."

Senem birden dudaklarımı öpmeye başladığında ben de yüzünü ellerim arasına alarak ona ayak uydurdum. Tabii bundan sonra duyduğum şey Nihal ve Arya'nın Yıldız'ın ismini haykırmasıydı. Sonrası ben Senem'den ayrıldığımda Nihal'in bize saldırması ve Arya ile Yıldız'ı hastaneye götürmeleriydi. Ambulans evin önünden ayrılırken ben de Senem'i evine göndermiş, onu gönderdikten sonrasında da kendim eve gitmiştim.

Şimdiki Zaman

Derya'dan

(Bu arada bir tanecik okurlarım,

Furkan Yıldız'a karşı hissettiklerini Derya ve Çağatay'a söylemiyor. Ona göreJ)

Sinirle olduğum yerde titrerken Furkan o kadar rahattı ki bu tavrı benim kontrolden çıkmama yetti. Çağatay'ın kollarından kurtulup Furkan'ın yakasına yapıştım ve onu sarsmaya başladım.

"Allah'ın belası!!! Ne istedin de onun yüreğini parçaladın!!! O sadece sevdi be sevdi?!!! Sen ne yaptın!!! Kaşarın tekiyle beraber olup onu bitirdin! Ben şimdi seni ne yapayım ha! Ne yapayım?!!!"

Çağatay beni zorla Furkan'dan ayırdığında nefesim tükenmişti ve gözlerim kararmaya başlamıştı.

"Derya!!! Derya güzelim bana bak!!! Kendine gel!!!"

Sesler uğultulara dönüşürken havalandığımı hissettim ve kısa süre sonra yumuşak bir yere yatırıldım. Ardından yüzümde soğuk suyu hissetmemle gözlerimi zorlukla açtım ve Çağatay'ın güzel gözleriyle karşılaştım.

"Güzelim, ben buradayım!!! Duyuyor musun beni? Aşkım!!!"

Gözümün önündeki görüntü netleşirken Çağatay'ın sesi de kulağıma geldi.

"Hayatım! İyi misin canımın içi?!!!"

Başımı salladım ve kendimi Çağatay'ın koynuna bıraktım. Derin bir nefes alıp saçlarımı okşarken huzur içindeydim.

Bir süre sonra koynundan ayrıldığımda gözlerime baktı yoğun bir şekilde.

"Gidelim mi buradan?"

Furkan'a öldürücü bakışlarımı atarken, "Gidelim." dedim ve Çağatay ile el ele evden ayrıldık.

Karne Günü

"Derya!!! Kardeşcağzım kalk haydi!!!"

"Off Arya yaaa!!! Sen gidip alsan karneleri, bak söz veriyorum, yarın rahatsız etmeyeceğim seni!!!"

Üstümdeki yorgan açılırken gelen soğuk hava ile yattığım yerde büzüştüm.

"Oooofff!!! Haydi ama Derya yaaaaa!!!!"

"Tamam be kalktım kalktım!!!"

Gözlerimi zorlukla açarak yataktan kalktım ve banyoya yöneldim. Banyoda işlerimi halledip odama döndükten sonra giyeceklerimi çabuk seçme umuduyla dolabımı açtım.

Üstüme bordo kazağımı, altıma da dizleri yırtık açık renk kotumu aldım ve kıyafetleri üstüme geçirip dolabın kapağını kapattım. Ayağıma beyaz çoraplarımı geçirirken telefonumdan en sevdiğim melodi yükseldi. Melodinin verdiği mutlulukla seke seke yatağımın yanına gittim ve yatağımın üstündeki telefonumun ekranında yazanı görmemle gülüşüm yüzümde dondu.

"Çağatay Arıyor"

Neden gülüşüm yüzümde dondu diyorsunuz değil mi?3 aydır benim Mira ve Çağatay'dan çekmediğim kalmadı!!! Mira hanfendi sürekli yanımızda dolaşıyor ve biz Çağatay ile ne zaman baş başa kalmaya çalışsak yanımıza damlıyor. Hadi tamam geliyor diyelim!!!Sen niye onu kibar bir şekilde uyarıp başka yere gitmesini sağlamıyorsun ki?!Yok yakın arkadaşıymış, yok eski sevgilisi olduğu için acısı tazeymiş!...

"Şimdi ne oldu?" diyorsunuz. Ne olacak?! Geçen hafta sonu dershaneden çıkışta Çağatay ile kafeye gidecektik. Ama ne hikmetse Mira Hanım da bizimle gelmek istedi ve Çağatay da bunu, beni dinlemeden kabul etti!!! Kafeye gittiğimizde ise bunlar sürekli aralarında konuştu ve benim orada kendimi fazlalıkmışım gibi hissetmeme sebep oldu. En son dayanamayıp kafeyi terk ederken bir umutla peşimden gelir sanmıştım ama yaptığıyla şok oldum. Çantamı alıp "Çağatay ben gidiyorum." dediğimde "Tamam canım, karne günü görüşürüz." demişti ve konuşmasına geri dönmüştü. Ben oradan sinirle ayrıldığımda ise Mira'dan büyük bir kahkaha duymuştum.

Eve vardığımda da akşama kadar odamdan çıkmamış, ağlayıp durmuştum. Akşam Çağatay aradığında ise yüzüne kapatmış, ona sinirli olduğumu belirten bir mesaj atmıştım. Bir hafta boyunca da karne haftası olduğu için okula gitmemiş, bu yıl lise son olduğumuz için bol bol test çözmüş, kafamı dağıtmıştım ve Çağatay'ın tüm hafta boyunca olan hiçbir aramasına cevap vermemiştim.

Ve evet şimdi de cevap vermeyecektim!

Sinirle telefonu yüzüne kapattım ve Whatsapp taki konuşmayı sessize aldım. Ardından kapının arkasından siyah spor çantamı alıp içine cüzdan ve bir şişe su koydum. Telefonumu cebime atıp aşağı indiğimde Arya botunu giyiyordu.

Ben de ayakkabılıktan siyah botlarımı alıp giydim ve annemin "Çabuk gelin, orada atıştırmalık bir şey alın, mideniz bulanmasın." öğütlerini geçiştirerek evden çıktık ve durağa doğru yürümeye başladık.

Telefonum yine çalmaya başlayınca büyük bir of çektim ve aramayı sessize aldım. Arya bana anlamayan bakışlarını atarken omuz silktim ve koluna girdim.

Durağa varıp otobüse bindiğimizde boş bir yer bulup oturduk. Karnemizi aldıktan sonra Arya, Nihal ve Yıldız gezmeye gidecekti. Neden mi ben gitmiyorum? Çünkü canım hiç dışarı çıkmak istemiyor! Tamam tamam söylemeyeceğim. Anladınız siz. Azıcık da depresyona girmek istiyor olabilirim.

Okula vardığımızda otobüsten indik ve okulun kapısına doğru yürümeye başladık. Okulun kapısından girip zaman kaybetmeden sınıflarımıza çıktık. Arya sayısal bölümde, ben eşit ağırlık bölümünde, Nihal ve Yıldız ise dil bölümündeydi. Ve tabii ki bölümlerimiz farklı olduğu için sınıflarımız da farklıydı.

Sınıfa vardığımda Sevda beni bekliyordu. Yanı boş olduğu için mutlulukla yanına geçip oturdum. Sevda benim sınıf arkadaşım. Ama çok yakın değiliz.

"Kanka n’aber?"

Tamam birazcık yakın olabiliriz.

"İyidir canısı senden?"

Hadi hadi birazcıcık daha...

"İyi ne olsun. Şt, bir şey diyeceğim kanka. Alihan bugün gelecek mi sana bir şey söyledi mi?"

Tamam yaaa! Biz bildiğin 11.sınıftan beri kankayız.11.sınıfta tanıştık. Alihan, Sevda ve ben. Alihan ve Sevda'nın arasında bir şey olduğunu bilsem de bunu ikisine de söylemiyorum. İkisi de birbirini seviyor ama bir utangaç olmasalar ben onların aralarını yaparım.

"Derya, seninki geldi!"

Kapıya baktığımda omzunu kapıya yaslamış, gözlerini gözlerime kenetlenmiş bir adet tatlı Çağatay gördüm. Onu o kadar çok özlemiştim ki!!!Kızım sen mal mısın?!Geçen hafta sonunu hatırlatayım istersen! Bir daha düşün bence!!!Kendime gelip toparlandım. Mantığım haklıydı. Onu affetmeyecektim!!!

Yanıma doğru ilerlerken ona bakmamaya çalışıyordum. En son bana yaklaştığında yerimden kalktım ve sınıfın kapısına doğru ilerledim. Taa ki bileğimi saran parmaklara kadar!!!

Arkamı dönüp sinirle bağırdım.

"Ne var Çağatay?! Hayırdır niye Mira'nın yanında değilsin?!!! Terk mi etti yoksa seni?!!! Ya da bir insanlık yapıp haydi sevgilinin yanına git mi dedi?!!! Söyle niye geldin?!!!"

Artık kendimi kontrol edemiyordum. Gözlerimden yaşlar boşanırken bana pişman gözlerle bakıyordu. Eli hala bileğimdeydi. Parmakları bileğimden doğruca avcuma, sonra parmaklarıma geldi ve parmaklarını parmaklarıma geçirdi. İçimi sıcacık bir duygu kaplarken sakinleşmemeye çalışıyordum.

Elinin içinde elim, asansöre ilerledik. Kısa sürede asansöre gelince Çağatay beni içeri çekti ve asansör zemin kata ilerlerken Stop düğmesine bastı. Kaşlarımı çatarken elimi yumuşak elinin arasından almaya çalıştım ama nafile.

"Seni çok özledim."

Başımı kaldırıp gözlerine baktığımda o mavilerde özlem vardı. Ve az önce bunu sesli bir şekilde dile getirmişti.

Beni özlemişti!!! Peki ben? Hem de deli gibi!!! Kokusunu, sarılışını, saçımı okşamasını... Her şeyini!!!

"Özür dilerim. Biliyorum bir özürle affedilecek bir şey değil ama..." Yaklaşıp dudağıma minik bir öpücük kondurdu. "O gün çok dalgındım. Sen gittikten sonra Mira'nın o kahkahasında kendime geldim. Kafeden çıktığımda da yoktun."

Hep aynı bahaneler!!! Ben ne yapayım?!!!

"Ben de seni özledim ama..."Başımı iki yana salladım. "Nasıl devam edecek böyle?!Mira hep yanımızda mı olacak?!"

"Hayır! Artık değil! Konuştum onunla. Artık hep yalnızız."

Gülümsedim. O da bana gülümsediğinde yüzümü elleri arasına aldı ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Ben de ona büyük bir özlemle karşılık verirken bir kez daha hayatımda bu adam olduğu için şükrettim.

Dershanenin Verdiği Bir Haftalık Tatilden Sonra Dershanenin İlk Günü

"Kızlaaar! Haydi kalkın bakayım! A-a!!! Arya? Sen telefona mı bakıyorsun? Kalk kardeşini uyandır! Sabah sabah telefona bakacağına insan ders çalışır! Erken göndereceğim bugün sizi, okulda test çözersiniz. Aşağıdayım, çabuk olun."

Kapı kapandıktan sonra gözlerimi zorlukla açtım.

"Derya, kalk haydi canısı."

Üst yataktan gelen Arya'nın sesiyle yataktan zorlukla doğruldum ve banyoya girip işlerimi hallettim. Odaya döndüğümde üstüme kıyafetlerimi geçirdim ve çantamı sırtıma takıp telefonumu cebine atarak aşağı indim. Arya ile evden çıktığımızda ikimiz de sessizdik bugün.

"Arya, kardeşcağzım bir şey mi oldu?"

"Hayır canısı uykum var sadece."

Okula Vardıktan Sonra

Sınıfa geldiğimde direk Kübra'nın yanına geçtim ve çantamdan kitabım ile defterimi çıkardım.

"Çağatay almadı mı seni canısı?"

"Hih! Ben ona haber vermeyi unuttuuuum." dedim ve tam telefonuma sarılmıştım ki kapıdan gelen ikiliyi görmem ile büyük bir şoka uğradım.

"Çağatay?!"

Çağatay sesimi duyunca bana döndü ve yanağıma bir öpücük kondurup arkamızdaki Hamza'nın yanına oturdu. Hamza da büyük bir şaşkınlıkla neden Mira ile geldiğini sorduğunda "Dün akşam sözleşmiştik." deyip kitap ve defterlerini çıkardı.

"Dün akşam?"

Çağatay benim sorduğum soruyla gülümsedi ve dudağıma minik bir buse kondurdu.

"Aşkım sandığın gibi bir şey değil. Karne günü eve gidince Mira beni aradı. Ailesi ile sorunları varmış. Bu hafta benimle vakit geçirir misin, kafam dağılır dedi. Ben de kabul ettim."

"Benim neden haberim yok peki Çağatay Bey?!!!"diyerek sinirle ayağa kalktığımda Hamza ve Çağatay'ın arkasındaki geri zekâlı Mira bana sinsi bakışlarını yolluyordu.

"Bu kızın amacını hala anlamadın mı Çağatay?!!! Hem sana yakınlaşmayı, hem de aramızı bozmayı planlıyor!!!"

Çağatay telaşlanarak ayağa kalktı ve kolumdan tutmaya çalıştı. Kolumu ondan kurtararak sinirli bir şekilde sınıftan çıktım ve -1.kata inip müzik odasına geçtim. Kapıyı hızla kapatıp kilitledim ve kapıya yaslanarak yere çöküp ağlamaya başladım. Birkaç dakika sonra kapı zorlanmaya başladı ve ardından Çağatay'ın sesi geldi.

"Derya, aç şu kapıyı!!!"

"Açmayacağım Çağatay, git!!!!"

"Bak eğer açmazsan kapıyı kırmak zorunda kalacağım!"

"Ne yaparsan yap!" diyerek kapıdan uzaklaştım ve piyanonun arkasındaki duvara yaslanarak yere çöktüm görünmeyeyim diye. Çünkü biliyordum, kıracaktı kapıyı.

Kısa süre sonra tahmin ettiğim gibi kapının kırılma sesi geldi.

"Derya, nerede olduğunu söylemezsen her yeri yıkarım!!!Sana yemin ediyorum yaparım!!!"

"Çağatay bırak beni!!!"

Adım sesleri yükselirken gözümün önünde bir çift ayakkabı belirdi. Daha sonra çeneme değen parmakları hissettim ve gözlerim beni bitiren mavi gözlere kenetlendi. Yüzünde tatlı bir tebessüm vardı.

"Konuşalım mı?"

Söylediği şeyle ayağa kalkıp sinirle bağırmaya başladım.

"Konuşacak bir şey kalmadı Çağatay! Daha geçen hafta söyledin bana artık yalnız kalabileceğiz diye! Ama yine ne yaptın?!Tüm hafta boyunca aramalarıma ve mesajlarıma cevap vermeyip tüm hafta boyunca onunla gezdin! Siz ikiniz mi sevgilisiniz anlamıyorum şu an!!!!Hayır tamam buna da tamam! Ama o kızın amacını da mı anlamadın be çocuk!!!Ben sana bağırdığımda arkadan bana attığı bakışları da mı görmedin?!!!Bu kadar mı körsü..."

Konuşmama izin vermemişti bile. Sadece beni özlediğini belirterek öpmüştü. Tabii benim de kalbim mantığımı dinlememiş, ona karşılık vermiştim.

Öğleden Sonra

Çağatay'ın beni öpmesinden sonra biraz olsun sakinleşmiştim ama Mira bizi yine yalnız bırakmıyordu ve içten içe bu kıza sinirleniyordum.

Öğle yemeğinde yemekhaneye indiğimizde o da peşimizden gelmişti ve Çağatay her zamanki gibi sessiz kalmıştı. Yemekten sonra ise Kübra ve Hamza yalnız kalmak için sınıfa çıkmıştı. Ben de tam Çağatay ile aşağı inecektim ki Çağatay Bey gidip Mira Hanım'ı da çağırmıştı.

Şimdi üçümüz bahçedeki banklardan birine oturuyorduk. Mira bilerek gelip ortamıza oturmuştu ve ikisi sohbet ederken ben de sinirle telefonda dolaşıyordum. Allah'ım şu an sevgililerin arasında kalmış bir sap gibiyim!!!

"Çağatay, dershane çıkışı bizim kafeye gidelim mi?"

"Olur canım, gideriz."

Şokla Çağatay'a baktım ve "Canım mı?!" dedim sinirle ayağa kalkıp. Çağatay bana gülümsedi ve elimi tutarak "Haydi sınıfa çıkalım aşkım." dedi. Mira'nın yanağına bir öpücük kondurup beni şoka uğrattığında Mira da onun yanağını okşadı. Ve ben ne yaptım?!!!

Bir geri zekâlı gibi sessiz kaldım!!!

Çağatay'ın elinden elimi kurtarıp hızla okula doğru yürürken Çağatay da bana bağırarak peşimden geliyordu. Ama ona dönmeye niyetli değildim ve evet! Galiba ondan ayrılmam gerekiyordu!!! Ve bunun için uygun bir zamanı bekleyecektim.

Seviyordum onu ama bu yaptıklarını daha fazla kaldıramazdım. O benim ilk aşkımdı. O benim kalbimi ilk defa hızlı attıran kişiydi! O, bana ilk aşık olan kişiydi. Ama bunlar yeterli değildi işte.

Sadakat!!! Çağatay da sadakat yoktu ve bu ondan ayrılmam için mantıklı bir nedendi.

Gece

Gözyaşlarım durmaksızın akarken üst yatakta bir hareketlenme hissettim ve içindeki Çağatay ile olduğum resimlere baktığım telefonu yastığımın altına koydum. Birkaç saniye sonra kardeşimin endişeli sesini duyunca hızla başımı kaldırıp onun endişe dolu gözlerine baktım.

"Kuzum ne oldu?"

Gözlerimi silip yatakta doğruldum ve battaniyeyi kendime çekerek duvara yaslandım. Arya da yanıma oturduğunda başımı omzuna yasladım ve saçlarımı okşamaya başladı. O saçlarımı okşarken bu acı dolu düşüncemi dile getirmek istedim ve zorla dudaklarımı aralayıp konuştum.

"Çağatay'dan ayrılacağım Arya."

Arya'nın sinirle aldığı nefesi duymuştum. "Ne yaptı yine o pislik?!"

O an gelince aklıma gözlerimden yine yaşlar süzülmeye başladı.

"Benim yanımda... Eski sevgilisinin yanağından öptü. Kız da onun yanağını okşadı."

"Derya'm, konuşmayı denemedin mi?"

"Beyinsiz olduğu için kendisi arkadaşız diyor sadece." dedim sinirle. O an aklıma geldikçe dayanamıyordum.

"O zaman ayrılmakla en doğrusunu yapacaksın kuzu! Şimdi gidip elini yüzünü yıkayıp, toparlanıyorsun! Aptallar için üzülmeye değmez canımın içi! Haydi bakayım, haydi!"

Gülümseyip gözlerimi sildim ve Arya'nın yanağından bir öpücük aldıktan sonra lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım ve toparlandım.

Odaya döndükten sonra o da yanıma yattı ve ben de onun koynuna girdikten sonra huzurlu bir uykuya daldık.

Ertesi Gün

Gönderilen: Çağatay

Çağatay...

Ben artık bu yaptıklarına daha fazla dayanabileceğimi düşünmüyorum.

Ben ayrılmak istiyorum.

Biliyorum bu seni şaşırttı ama ben gün boyunca düşündüm ve kararımdan dönmek için bir sebep göremiyorum.

Mira ile aranda olanı çözemiyorum. Onun hakkında söylediklerime inanmıyorsun, onun yanında beni görmezden geliyorsun. Ve ben bunu daha fazla kaldıramam.

Bana aşık olduğundan bile artık şüphe duyuyorum artık. Ama şunu bil ki ben seni hep seveceğim.

Özür dilerim aşkım🖤Seni çok seviyorum💔Bunu unutma💜

Derin bir nefes alıp verdim ve gözyaşlarımı silip mesajlaşmadan çıktım ve telefonu sessize aldım. Yanıma yaklaşan adım seslerini duymamla telefonu arka cebime koydum ve gelen kişiye baktım.

"Cancağızım? Yazdın mı mesajı?"

Başımı salladım ve telefonu arka cebime koyup çantamı sırtıma taktım. Beni zor bir gün bekliyordu.

Yıl sonu

"Nihal az sür ruju fazla belli olmasın kanka."

"Bence belli olsun ki Çağatay da nasıl bir güzellik kaçırdığını anlasın."

Gözlerimi devirdim ve Nihal'in rujumu sürmesini bekledim. İşi bittiğinde ruju makyaj masasına koydu ve geriye bir iki adım atıp bana baktı.

"Süper oldun!"

Ne mi yapıyorduk? Bugün balomuz vardı ve Nihal bana makyaj yapıyordu. Tabii buna yapmak denirse... Kız resmen yüzümü boyamıştı yaa!!!

Balo Yerine Varıldığında

Kızlarla balo yerine geldikten sonra bir masaya geçip oturduk. Dans edilecek müzik başladığında neden gelip masamıza oturduğu belli olmayan Furkan geri zekâlısı Yıldız'ı dansa kaldırdı. Bunlar bir süre kavga ettikten sonra dışarı çıktılar ve galiba bir süreliğine ortadan kayboldular.

"Derya?"

Kalbim resmen boğazımda atmaya başlarken derin bir nefes aldım ve gözlerimi sevdiğim mavilere çevirdim. Biz ayrıldık değil mi? E bu neden geliyor o zaman?!

"Bir şey mi vardı Çağatay?" diyen Arya'nın kolunu tuttum sakinleşmesi için. Çağatay bir süre kalbimi hızlandıracak şekilde gözlerime baktıktan sonra Arya'ya döndü.

"Kardeşini alabilir miyim? Sadece konuşacağız."

"Allah aşkına daha ne kadar konuşup bu kızın kalbini parçalamaya devam edeceksin Çağatay?!"

Arya'nın kolunu tutup "Arya..." dedim kardeşimin gözlerine yalvarırcasına bakarak. Anlamıştı ne istediğimi. Onunla vedalaşmak istiyordum.

"Biz hemen geleceğiz." dedim ve Çağatay'ın elimi tutup beni piste sürüklemesine izin verdim. Ellerini belime koyduğunda ben de titreyen ellerimi omuzlarına koydum. İlk dansımız gelmişti aklıma ve gözlerim yaşarmıştı. Biz bitmiştik değil mi?

"Ağlama... Lütfen ağlama... Mira'nın amacını fark ettikten sonra ne kadar pişman olduğumu bilemezsin! Allah belamı versin!!!Seni ağlamana izin vermemeliydim Derya...Derya'm!!! Ben dayanamıyorum!!! Beni affetmeyecek misin gerçekten?! Bitecek miyiz?!! Her şey bu kadar kolay mı?!!!"

" Sence benim için kolay mı Çağatay?!! Kaç aydır neler çektim ben haberin var mı senin?! Seni affetmek bu kadar kolay mı?!"

Şarkı bittiğinde Çağatay elimden tutup bahçeye çıkardı beni. Bahçede kimse yoktu ve bu iyiydi.

"Derya... Zaman veririm sana... Beni affetmen için zaman tanırım... Lütfen yapma!!!"

"Hayır dedim Çağatay! Anlamıyor musun beni?!!! Seni böyle bir durumda nasıl affedebilirim, söyle bana!!!"

Onun da gözlerinden yaşlar akıyordu. İkimiz de seviyorduk ama eğer bu ilişkide sadakat eksikse bu ilişki yürümezdi, yürüyemezdi. Yapamadık. Kalbimiz parçalansa da affedemezdik.

Bana yavaşça yaklaşıp alnını alnıma dayadığında hızla geri çekildim.

"Çağatay.... İşimizi zorlaştırma... Lütfen..."

Dudaklarında acı bir tebessüm belirdiğinde hıçkırmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Bana sımsıkı sarıldığında ikimiz de ağlıyorduk. Yüzümü omzuna gömdüm ve kokusunu içime çektim. Biz bitiyorduk…

Galiba en duygusal ayrılık Derya ve Çağatay'ındı :(

Ama sadakatin olmadığı bir yerde aşk, sevgi olsa ne fayda, değil mi?

Loading...
0%