Yeni Üyelik
25.
Bölüm

23.BÖLÜM-KIZIL ŞEYTAN

@thequeenofdreams_

Yastığımın altındaki titreyen telefon sayesinde uyandığımda zorlukla elim yastığa gitti. Güçsüz parmaklarım telefonu kavradığında telefonu yastığın altından çıkardım ve gözlerimi kırpıştırarak alarmı kapattım. Başımı kaldırıp kızlara baktığımda ikisinin de hala birbirlerine sarılarak uyuduğunu gördüm. Koltukta yavaşça doğrularak bir dakika kendime zaman tanıdım. Daha sonra kalkarak ve sessiz hareket etmeye çalışarak aldığım battaniye ile yastığı düzeltip dolaba koydum. Ardından lavaboya gidip işimi hallettim. Hazırdım. İlk önce eve gidip siyahlara bürünmeli, daha sonra ise kimse fark etmeden işimi halledip kızların yanına dönmeliydim.

Hastaneden çıktığımda soğuk hava vücuduma iğneler batırırken montuma iyice sarıldım ve arabama doğru yürüdüm. Kumandayla arabayı açtığımda zaman kaybetmeden binip arabayı çalıştırdım ve otoparktan çıkıp eve doğru yola koyuldum.

Eve vardığımda arabayla site kapısından içeri geçtim ve arabayı bizim apartmana yakın bir yere park edip hızla arabadan ayrıldım. Apartman kapısından içeri geçtiğimde asansöre doğru yürüdüm. O sırada telefona bir mesaj geldiğinde asansöre binip bizim dairenin olduğu kata bastım ve hızla gelen mesaja baktım.

Gönderen:05** * **

Az kaldı... Acele et.

Derin bir nefes aldım ve sakin olmaya çalışarak telefonu çantaya koydum. Bizim dairenin olduğu kata vardığımda asansörden inip daire kapımıza doğru yürüdüm. Saat 00.00'dı.Annem ve babam yatmış olmalılardı. Yağız da kaç gündür hasta olduğu için anneannemde kalıyordu. Anahtarı çıkarıp kapıyı ses çıkarmamaya çalışarak açtığımda ev sessizdi. Anahtarı kilitten çıkarıp yavaşça kapıyı kapattım ve ayakkabılarımı çıkarıp sessizce odama geçtim. Dolabımdan siyah balıkçı yaka geniş kazağımı ve siyah eşofmanımı, komodinimden ise siyah iç çamaşırlarımı ve siyah çoraplarımı da alıp yatağımın üzerine koydum. Banyoya geçip üstümdekilerin hepsini çıkardım ve çıkardıklarımın hepsini kirliye atıp kabine girdim. Beş dakikalık sıcak bir duştan sonra kurulanmış, üstümü giyinmiş, saçımı kurutmuş ve taramıştım. Sadece telefonumu ve cüzdanımı alıp siyah çizmelerimi de giyerek evden çıktım.

Siteden ayrıldıktan sonra en yakın taksi durağına gidip bir taksiye bindim. Şoföre adresi verdim ve arkama yaslanıp telefonumu açtım. Mesaj gelmişti.

Gönderen:05** * **

Yıldızcığım, son yarım saat🕰

Zaman kaybetmeden cevap yazdım.

Gönderilen:05** * **

Geliyorum.

Yarım saat sonra

"Hanımefendi geldik."

Şoförün sesiyle düşüncelerimin arasından sıyrıldım ve şoföre borcumu verip indim. Taksi uzaklaşırken birkaç metre ötemde duran küçük prefabrik eve baktım. Kapıya doğru yürürken ayaklarımın altından çıkan taş sesleri ve rüzgârın uğultusu ortamdaki sessizliği bozuyordu.

Kapıya vurmadan önce derin bir nefes aldım ve her şeyin iyi olacağını kendime hatırlattım. Umarım bu evden keyfim yerinde, sağ salim çıkardım... Umarım...

Kapıya vurduktan tam on saniye sonra kapı açıldı ve gözümün önünde görmeyi en son bile istemediğim kişi belirdi. Bu... Bu kız... O gün hastanede gördüğümüz kızdı.

"Ah! Hoşgeldin Yıldız. İçeri gelmez misin?"

Sinirlenerek onun keyfini yerine getirmek istemiyordum. Bu yüzden şaşkınlığımı hızla üstümden attım ve sakin bir şekilde dudaklarımı araladım.

"Buraya sadece seninle konuşmak için geldim. Yoksa emin ol ki bu kapıdan içeriye adımımı atmazdım." deyip hızlıca içeriye geçtim. Salona girdiğimde dört tane izbandut gibi adamla karşılaştım. Şaşkınlığımı gizleyerek sakince koltuğun birine oturduğumda adını anmak istemediğim şahıs da tam karşıma oturdu. Elinde iki tane fotoğraf karesi vardı ve arkası çevrilmişti.

"Ah! Elimdekilere mi bakıyorsun? Merak etme. Az sonra sana göstereceğim."

Gözlerimi görünmeyen fotoğraf karelerinden çektim ve Müge'ye çevirdim.

"Dinliyorum." dediğimde güldü.

"Ege ile ne zamandan beri sevgilisiniz?"

"Bu seni neden ilgilendiriyor?"

Kötü bir kahkaha attı. "Birazdan fotoğrafları görünce böyle tepkiler verebilecek misin, çok merak ediyorum. "

Derin bir nefes aldım.

"Ne söyleyeceksen söyle ya da ne göstereceksen göster! Malum senden önemli işlerim var."

"Ah, peki tatlım! Sakin ol. Buraya Ege hakkında konuşmak için gelmiştin değil mi?Ege hakkında kaldıramayacağın şeyler itiraf edeceğim." Biraz durdu. Duyacağım şeylerden korkmaya başlamıştım ama bu korkumu belli etmedim.

"Yıldızcığım... Ben Ege'den hamileyim."

Durdum. Öylece durdum. Bu gerçek olamazdı değil mi? Ege bana bunu yapamazdı! Yapmazdı! Seviyordu beni. Kendi ağzıyla söylemişti ve söylüyordu da.

“Kanıt olmadan sana nasıl inanmamı bekliyorsun?"

Güldü. Elindeki fotoğrafları ortadaki sehpaya bıraktığında gördüklerim karşısında ne yapacağımı bilemedim.

"Ha bu fotoğraflar bile yeterli gelmezse sana al. Bu da DNA testi."

Ellerim titreyerek kağıdı aldığımda gördüğüm isim ile beynimden vurulmuşa döndüm.

"Bunu... Bunu bana yapamaz! Yapmış olamaz!"

Kahkaha attı yine.

"Maalesef gerçekler tatlım. Aşkımızın meyvesi sekiz ay sonra kucağımızda olacak. Ah! O gece o kadar güzeldi ki! O gece Ege bana geldi. Viski istedi. E ben de verdim tabii. Tam iki şişe içti. Banyoya götürdüm. Tam yanından ayrılacaktım ki bileğimi tuttu. 'Gitme.' dedi bana. Düşünebiliyor musun bana! Ben de gitmedim ve o gece olan oldu. Omzuna yattığım fotoğraf da sabah kalktığımızdaki fotoğrafımız. O kadar mutluyduk ki! Evden ayrılırken de dudağımdan öptü ve bana 'Neşe Kaynağım' dedi. Rüya gibiydi!" dediğinde duyduklarımı daha fazla kaldıramadım ve gözlerim karardı.

💙💙💙

"Cezmi! Şu kız uyandığında yanıma getirin onu! Daha konuşacaklarım var."

"Peki Müge Hanım."

Kulağıma ulaşan seslerle kendime geldiğimde gözlerimi zorlukla açtım. Ne olmuştu bana? Yattığım koltukta yavaşça doğruldum ve nerede olduğumu anlamaya çalıştım. O sırada bayılmadan önceki anlar geldi aklıma. Ege... Ben seni seviyorum ve senin yaptığın şey...

Ayrılmam lazım. Ayrılmasam bu sefer o küçük bedene yazık olacak. Ayrılsam... Benim günışığım gidecek. Gerçi... Şimdiden sonra onun bir ışığı kaldı mı ki benim için? Onu da bilmiyordum.

Ama masum bir bebeğin babasını çalamam. Yoksa en çok ona yazık olacak.

Birinin kolumdan sertçe tutup kaldırmasıyla düşüncelerimden sıyrıldım ve son anda düşmekten kurtuldum.

"Ne oluyor be?!" diyerek terslediğimde beni odanın dışına sürükleyen adam, "Çok konuşma da yürü!" dediğinde zorla kolumu kurtarmaya çalıştım ama boşuna!

"Kolumu bırakırsanız ben kendim yürüyebilirim! Ve merak etmeyin kaçmam! Sizin gibi bu ıssız yerde ev yaptıracak kadar korkak değilim!"

Adam sonunda kolumu bırakıp yürümeye başladığında onun peşinden yürümeye devam ettim. Salondan çıkıp bir odanın kapısına vurduğunda içeriden kızıl sürtüğün sesi yükseldi.

" Gel! "

Adam kapıyı açıp beni içeri itti ve kendisi de içeri girip kapıyı kapattı. İçimden sabır çektim ve başımı lanet kızıla çevirdim. Tam bir sürtük gibi sırıtıyordu. Pardon ya! Zaten kendisi sürtük değil miydi?!

"Bak hele bak! Yıldız Hanım sevgilisi tarafından aldatıldı ama hala bize meydan okumakla meşgul."

Sakinleşmeye çalıştım. Bu sürtüğün önünde olmazdı. Ve... O sevdiğim adam için ağlamaya da değmezdi. Ah be Ege! Neler söyletiyorsun bana!!!

"Ne söyleyeceksen söyle! Gitmem gerekiyor."

Kahkaha attı yine. İnşallah o ağzına yılan girer de zehirlenirsin. Gerçi kızın kendisi yılandı. Zaten yüklü miktarda zehir vardı onun içinde.

"Seçimini merak ediyorum tatlım. Ayrılacak mısın? Yoksa gururunu çiğneyip karnımdaki minik bedeni babasız bırakarak Ege ile olmaya devam mı edeceksin?" Sinirle güldüm.

"Bu seni hiçbir şekilde ilgilendirmiyor!"

"A-a! Çok ayıp ediyorsun ama tatlım! Burada bebeğin annesi var! Azıcık saygı!"

Sakin ol Yıldız! Hepsi geçecek!

"Adamına söyle! Çekilsin yolumdan! Telefonum ve cüzdanımı da alayım bir zahmet!" dediğimde kaşlarını çatarak cevap verdi. "Telefonun ve cüzdanını çıkarken verecekler." Arkamı dönüp beni az önce sürükleyen adama baktım. Kapıyı açtığında hızla yürüdüm ve evin dış kapısına geldiğimde telefonum ve cüzdanımı alıp evden çıktım. Gördüğüm patika yol, taksiyle geldiğim yoldu. Patika yoldan ileride görünen anayola ilerlerken telefonumu açıp saate baktım.

02.15

Daha gece yarısı olduğu için bayağı sevinmiştim. Cevapsız çağrı veya mesaj yoktu. Rahat bir nefes aldım ve yoluma devam ettim. Birkaç dakika sonra anayola çıktığımda yakın mesafede görünen durağa yürüdüm ve bizim semte giden bir dolmuşa rastlayıp hemen bindim. Şoföre borcumu verip cam kenarında bir yere oturdum ve para üstünü cüzdanıma koymak için açtığımda içindekileri gördüm. Derin bir nefes aldım ve ağlamamak için büyük bir çaba sarf ettim. Atlatacaktım. Bunu da atlatacaktım. Yani umarım.

💙💙💙

Dolmuş oturduğum semte geldiğinde indim ve bizim sitenin önünden geçen bir belediye otobüsüne bindim. Peşimden koşan acımasız düşünceler eşliğinde oturduğum siteye geldiğimde otobüsten indim. Fakat indiğim anda gördüğüm kişiyle gözlerimden yaşlar firar etti ve o bana yaklaşırken site kapısı ve durak arasındaki birkaç metrelik mesafeyi koşarak yok ettim. Site kapısından içeri girdiğimde bizim apartmana doğru koşmaya devam ettim ancak beni saran kollarla beraber kendimi yere bıraktım. Dayanamıyordum artık. Sevdiklerimin kalbimi paramparça etmesi tüm benliğimi yerle bir ediyordu. Sabahın üçünde sitenin ortasında hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Beni sarsıyordu.

"Yıldız! Güzelim kendine gel! Neden ağlıyorsun?! "

O güven veren kollarıyla beni sımsıkı sarıyordu ve kollarının arasındayken verdiği huzur paha biçilemezdi. Seviyordum onu. Kokusunu, gülüşünü, bakışını... Her bir şeyini seviyordum. Ama... Aması vardı işte! O öyle bir amaydı ki ondan öncekileri yakıp yok ediyordu.

O seni aldattı!!!

"Bırak beni Ege! Bırak! Dokunma bana! Seninle geçirdiğim günlere lanet olsun! Beni seviyorsun sanmıştım! Hepsi yalanmış!" Ben ondan kurtulmak için çırpınırken o beni sımsıkı sarmaya devam ediyordu.

"Güzelim sakin ol bir! Ne diyorsun anlamıyorum!

"Bırak! Bırak dedim sana! "diye çırpınmaya devam ederken birden dudaklarıma kapanmasıyla daha çok çırpınmaya başladım. O pis sürtüğün dudaklarına dokunan dudaklar bana da dokunmuştu değil mi?!

Çırpınmayı bırakıp gözyaşlarım hala yanaklarıma firar ederken öylece kaldım. O öpmeye devam etti, karşılık vermedim. Durdum. Öylece durdum. Onu son kez hissetmek istedim. Onun son kez dokunuşunu hissetmek...

Sonunda benden ayrıldığında başparmaklarıyla gözyaşlarımı sildi.

"Güzelim ne olduğunu söyleyecek misin?"

Eli yanağımdaydı ve başparmağıyla yanağımı okşuyordu. Gözlerimi kapattım. Yutkundum. Gözlerimi açtığımda artık nasıl bakıyorsam bana şaşkınlıkla baktı.

"Güzelim, bakma bana öyle! Gözünü seveyim. İçim acıyor sen böyle yaptıkça."

Sinirle güldüm. "Yalana bak! İçi acıyormuş!" Artık inanmayacaktım. Hoş inanacak bir şey kalmamıştı ki! Bitirmişti bizi!

Bana hayal kırıklığıyla baktı. "Yıldız... Sen.... İyi değilsin. Yarın konuşalım. Olur mu?"

Başımı iki yana salladım ve cüzdanımı açıp içindekileri çıkardım. O ne yaptığımı anlamaya çalışırken fotoğrafları ve DNA testini eline tutuşturdum ve bir süre ellerini tutup onu hissettim. Daha sonra yanaklarıma gözyaşları firar ederken ellerimizi ayırdım ve o verdiklerime şokla bakarken cüzdanım ile telefonumu yerden aldıktan sonra ayağa kalkıp apartmana doğru yürümeye başladım. Daha sonra durdum ve yüzüme acı bir tebessüm kondurdum. Arkamı dönüp ona baktım, ardından dudaklarımı araladım.

"Hiç öyle gözlerini büyüterek bakma Ege. Bu numaralar bana sökmez! Bundan sonra da senin bana söylediğin hiçbir şeye inanmayacağım!" Sinirle güldüm. "Gerçi... Artık inanacak bir şey de kalmadı! Bu yüzden..." Gözlerimi kapattım ve söyleyeceğim şey için kendimi hazırladım. "Bir daha beni arama!" Fotoğraflarda olan gözleri son söylediğimle bana çevrildiğinde ben apartmana varmış şifreyi giriyordum. Kapı açıldıktan sonra asansöre ilerledim hızla fakat ben asansöre bindiğimde o da kapılar kapanmadan yanıma uçtu. Asansör oturduğumuz daireye ilerlerken asansörün 'Stop' düğmesine bastı ve nefes nefese bana döndü. Bana inanamayan gözlerle bakıyordu.

"Sen gerçekten inandın mı bunlara şimdi? Beni böyle mi tanıdın sen Yıldız?! Ben şimdi senin gözünde iki kadını birden idare eden bir şerefsiz miyim?!"

Kahkaha attım. Deliriyordum galiba.

"Ya ne yapmam lazımdı Ege! Kanıtlar orada işte! Daha ne lazım?!" Biraz durdum ve devam ettim. "Ben seni böyle tanımamıştım." Sesim titriyor, yaşlar yanaklarıma firar ediyordu. "Seviyorsun sanmıştım! Anlasana!!! Seni tanıdığımı sanmışım!"

Ege biraz durdu. Gözlerime baktı. Sonra sinirle güldü.

"İnandın yani?"

"İnandım işte Ege! İnandım! Şimdi bebeğinin yanına git ve onu babasız bırakma!" deyip asansörü çalıştırdım. Asansörden inip oturduğumuz daireye ilerlerken de... Öylece arkamdan baktı.

Loading...
0%