Yeni Üyelik
26.
Bölüm

24.BÖLÜM-ACI

@thequeenofdreams_

Kalbimin kırıkları acımasızca göğsüme batıyor, nefesimi kesiyordu. Bir kez olsun sevmek, sevilmek istemiştim. Bir kez olsun hislerim karşılık bulsun.

Sevmiştim, sevilmemiştim.Hep başkalarını sevişini seyretmiştim.

Şimdi yine sevmiştim. Bu sefer hayatımın merkezine koymuştum bu adamı. Hislerim karşılık bulmuştu ve beni sevişini öyle derinden hissettirmişti ki. Ama... Seviyor sanmıştım işte. Beni bu kadar derinden yaralayacağını bilmiyordum ki.

Aldatmıştı beni. Derinden, çok derinden öyle bir sızı hissetmiştim ki, tarif edilemezdi.

Onu asansörde öylece bırakıp eve girdikten sonra hıçkıra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım. Annem ve babam sesimi duyup geldiklerinde hiçbir şey sormamış, beni sımsıkı sarmışlardı. Bir süre sonra sakinleşmiş, ardından sadece Ege ile ayrıldığımızı söylemiştim. Çok şaşırmışlardı. Böyle bir şey beklemiyorlardı tabii. Yine de üstüme gelmemişlerdi fakat annemin, 'Bunu sonra konuşacağız.' diyen bakışları beni huzursuz etmişti. Annem seviyordu Ege'yi. Yağız'dan sonra onu hep oğlu gibi görürdü. İlişkimize de onayı vardı. Sevgili olduğumuzu duyunca öyle çok sevinmişti ki! Şimdi olanları söylersem nasıl bir tepki vereceğini bilmiyordum. Muhtemelen yıkılırdı.

Sakinleşmek için girdiğim duşun ardından hazırlanmış ve Derya'ya birkaç parça kıyafet alıp evden çıkmıştım. Hastaneye vardığımda saat beş buçuğa geliyordu ve yere yığılıversem oracıkta uyuyabilecek durumdaydım.

Derya'nın odasına vardığımda sessizce kapıyı açtım ve içeri girdikten sonra yine ses çıkarmamaya çalışarak kapıyı kapattım. Arkamı döndüğümde Arya'yı gayet de uyanık, kollarını göğsünde bağlamış bir şekilde koltuğun önünde dikilip bana bakarken görünce dudaklarımı ısırdım. Sanki suç işlemişim gibi bakıyordu ve evet gerçekten de suçluydum. Onlara hiçbir şey anlatmayarak büyük bir hata yapmıştım.

"Arya?"

"Yıldızcığım gecenin bir saatinde çıkıp bu saatte gelmenin nedenini açıklar mısın bana?"

Yutkundum ve dört saat önce olanlar beynime kazınırken gözlerim doldu. Arya bendeki bu değişikliği görüp kaşlarını çattı.

"Yıldız iyi misin?"

Dudaklarım titrerken koşup ona sımsıkı sarıldım ve sessiz bir şekilde ağlamaya başladım. Arya beni sımsıkı sararken ben kendimi iyice bıraktım.

"Yıldız! Canım benim ne oldu?!"

"Ege..."

"Şşş tamam. Sen önce bir sakinleş."

Ben ağlamaya devam ederken o saçlarımı okşuyor, rahatlamamı sağlıyordu. Allah iyi ki karşıma çıkarmıştı onları. Yerlerini hiç kimse tutamazdı.

💙💙💙

Birkaç dakikanın sonunda sakinleşmeyi başarmış, Arya'ya her şeyi anlatmıştım. Arya, Ege'nin bunu bana yapacağına inanmamıştı ve hala da inanmamaya devam ediyordu.

"Arya, kanıtlar var diyorum."

"Peki, o kanıtların sahte olmadığını nereden biliyorsun?! Belki o fotoğraflar değiştirilmişti, belki o DNA testi sahteydi."

Başımı iki yana salladım. Doğruluğuna o kadar emindim ki sahte olma ihtimalinin düşüncesi bile yoktu.

"Fotoğraflar gerçekti Arya. Sen de görsen sen de inanırdın."

"Offf Yıldız! Niye Ege ile konuşmadın ki?!"

"Arya, kendini benim yerime koy, lütfen!"

Derin bir nefes aldı.

"Pekâlâ. Aslında sana da hak vermiyor değilim ama... Ne diyeyim Yıldız? Ege'nin böyle bir şey yapacağı aklımın ucundan geçmezdi."

Acı dolu bir gülümseme sundum. Ben de öyle düşünmüştüm. Ama... Gerçekler acıydı!

"Yıldız, seni de konuşmaya tuttum ama gözlerinden uyku akıyor. Uyuman lazım."

Başımı onaylarcasına salladım ve Arya'nın yardımıyla sendeleyerek gece uyuduğum koltuğa geçtim. Arya başımın altına yastık koyduğunda gözlerimi kapattım ve üstümün örtülmesiyle derin bir uykuya daldım.

Arya'dan

Yıldız uyuduktan sonra odada dört dönüp böyle bir şeyin olabilme ihtimalini düşündüm. Ege Yıldız'ı seviyordu. Deliler gibi aşıktı ona. Böyle bir şey yapmış olamazdı. Bu işte bir terslik vardı. O kız her ne yaptıysa gösterdiği kanıtların gerçek olduğunu Yıldız'a inandırmıştı. Gerçi o kanıtlar sahte olsa da o halde ben de inanırdım.

Allah'ım kafayı yiyeceğim! En kısa sürede Ege ile konuşmam lazımdı yoksa birbirine deli gibi aşık bu çiftin ilişkisi çıkmaza girecekti.

Hiç tereddüt etmeden Yıldız gelmeden önce oturduğum koltuğun önündeki cam sehpadan telefonumu alıp odadan çıktım. Rehbere girip Ege'nin numarasını bulup hemen numarasını çevirdim. Telefonumu kulağıma götürdüğümde stresten ne yapacağımı, ne diyeceğimi şaşırmıştım. Telefon çaldı, çaldı, çaldı ve... Açıldı!

"Alo."

"Alo, Ege."

"Arya! Sen misin? Yıldız'a bir şey mi oldu yoksa?"

Derin bir nefes aldım. Ege Yıldız'ı aldatmış olamazdı. Bu Ege'nin yapacağı son şey bile değildi!

"Ege... Yıldız geldiğinde ağlıyordu." Yutkundum. Dostum iyi olmadıkça ben d eiyi olamayacaktım. Telefonun diğer tarafından gelen nefes sesiyle devam ettim. "Ege... Ben onu sakinleştirdikten sonra her şeyi anlattı bana. Acil konuşmamız lazım!"

"Tamam Arya. Sen benim mesajımı bekle. Oldu mu?"

"Peki Ege."

Telefon kapandıktan sonra sessizce içeriye girdim ve Derya'nın yattığı yatağın yanındaki koltuğa uzanıp gözlerimi kapattım. Yaklaşık yirmi dakika sonra sehpaya koyduğum telefonum titrediğinde gözlerimi açtım. Doğrulup telefonu aldığımda gelen mesaja baktım.

Gönderen: Ege

Kantindeyim.

Derin bir nefes alıp verdim. Ayağa kalkıp üstümü başımı düzelttim ve montumu giyip cüzdanımı montumun cebine koydum. Telefonum elimde sessizce dışarı çıktıktan sonra asansöre ilerledim. Asansöre girdikten sonra zemin katın düğmesine bastım ve Ege'ye mesaj attım.

Gönderilen:Ege

Geliyorum.

Asansörden indiğimde hızlı adımlarla kantine ilerledim. Yıldız benim dostumdu. O üzülmesindi. O üzüldükçe bizim de canımız yanıyordu.

Yıldız, geçmişte çok acı çekmişti o Furkan gerizekalısı yüzünden. Şimdi de onu deli gibi seven biriyle karşılaşmıştı. O da sevmişti. Hayatının en güzel dönemlerini yaşamıştı. Sırf bir sürtük yüzünden araları bozulmamalıydı. İkisi de bunu hak etmiyordu.

Kantinin kapısından içeriye girdiğimde gözlerim Ege'yi aradı. Sonunda onu pencere kenarında, iki kişilik bir masada, başını ellerinin arasına almış, dirseklerini masaya dayamış bir şekilde gördüğümde hüzünle başımı iki yana salladım. Masaya varıp Ege'nin karşısındaki sandalyeye oturduğumda beni fark etmemişti bile. Yutkunup elimi elinin üstüne koyduğumda sıçradı.

"Ege... İyi misin?"

Sorduğum soruya iç sesim gözlerini devirdi.

Kızım sen kafayı mı yedin?! Adam sevgilisinden ayrıldı, sence iyi gibi mi görünüyor?!

Sinirle güldüm. İç sesim ilk kez haklı çıkmıştı.

"Sorduğum soruya bak!" diye kendi kendime söylendim ve Ege'nin gözlerine baktım. Ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözleri ne dediğimi anlamazmış gibi bana boş boş bakıyordu. Derin bir enfes aldım ve ufladım.

"Arya... Bana neler olduğunu anlat, lütfen!"

Söyleyeceğim şeyler için kendimi hazırladım ve sonunda dudaklarımı araladım.

"Müge..."

Ege işaret parmağını 'Sus.' dercesine kaldırdığında başka bir şey demedim.

"O resimleri gördüğümde... Anlamıştım. Bunların hepsini o kız planlamıştı!"

Sinirle masadan kalktığında herkes bize bakıyordu. Hızla kantinden çıktığında ben de nefes nefese arkasından yürüyordum.

"Ege! Dur!"

Ege beni dinlemezken hızla otoparka vardı. Çok şükür ona yetişip kolundan tuttuğumda kesik kesik nefes alıp veriyordum.

"Ege... Bak... Deliller toplamalıyız! Eğer o kızın karşısına elimiz boş çıkarsak Yıldız ile aranızı daha beter yapar!"

Ege gözlerini kapatıp birkaç saniye sakinleşmeye çalıştı. Gözlerini açtığında düşünüyordu. Daha sonra bana hak verircesine başını salladı.

"Haklısın." Durdu biraz. "Peki... O delilleri nasıl bulacağız?"

Ofladım ve ellerimi saçlarıma daldırıp olduğumuz yerde bir ileri bir geri yürüdüm. Ardından durdum ve birkaç saniye sonra yüzümde sinsi bir sırıtış belirdi. Ellerimi saçlarımdan geçirip parmağımı şıklatarak Ege'ye döndüğümde bana kaşlarını çatmış, 'Ne oldu?' dercesine bakıyordu.

"Buldum!"

Ege'den

Oturduğumuz apartmanın yakınına arabayı park ederken düşünceler içinde boğuluyordum. Bu oyun işe yarayacak mıydı? Yıldız ile aramız düzelecek ve barışacak mıydım?

Yıldız'a kızmıyordum. O halde o pis kızın anlattıklarından sonra bir de sahte delilleri görünce inanması normaldi.

Eve girip odama geçtiğimde yatağa uzanıp ellerimi başımın altına koydum ve gözlerimi kapattım. Dört gün sonra o oyunu uygulamaya geçecektik ve umarım bu işin sonunda zararlı çıkmazdım.

4 Gün Sonra

Alarmımın çalmasıyla zorlukla gözlerimi araladım. Alarmımı kapatıp lavaboya gittiğimde sanki her şey bomboştu. Yıldız ile iyi olduğumuz günler aklıma gelince o günlerin dolu dolu geçtiğini şimdi daha iyi anlamıştım. Onsuz geçen günler, biliyordum, beni içten içe bitiriyordu.

"Ablacığım?"

Ablamın sesiyle düşüncelerimden zorla sıyrıldığımda dolabımı açmış, giysi alacağım derken öylece dalıp gitmiştim.

İrkilerek ablama döndüğümde kollarını göğsünde bağlamış, bana o tatlı tebessümüyle bakıyordu.

"E... Efendim abla?"

Kaşlarını çattı.

"Canım bir sorun mu var?"

Yutkundum. Yoktu, olmamalıydı da!

"Yo....Yok ablam! Ne sorunu olacak?!"

Derin bir nefes alıp verdi.

"Yıldız mı?"

Gözlerimi büyüterek başımı iki yana salladım. Sonra kaşlarımı çattım gözlerimi yere sabitleyerek.

"Bir sorun yok abla! Olmadı, olmayacak da!"

Ablam gelip beni kollarının arasına aldığında gözlerim doldu.

"Onu seviyorum abla." Sesim titremişti.

"Biliyorum, biliyorum ablacığım. Onun yerine de koy kendini. O da şu an çok acı çekiyor,o da seviyor seni."

Gözlerimden yaşlar boşanmaya başladığında ablamı daha fazla üzmemek için yanaklarımdaki ıslaklığı sildim ve boğazımı temizledim. "Bu işi çözeceğim abla. Sen gönlünü rahat tut." Saçlarına bir öpücük kondurdum. "Kahvaltıda ne var sultanım?" dediğimde gülümsedi. "O meşhur sevdiğin menemenden yaptım. Haydi sen de hazırlan kuzum. Çayları koyayım ben de."

Ablam odadan çıktığında hızla hazırlanıp ardından ben de mutfağa geçtim. Ablamla bol bol sohbet ederek kahvaltımızı yaptıktan sonra beraber sofrayı ve sonrasında mutfağı toparlayıp evden çıktık. Yıldız erkenden gitmiş olmalıydı. Zaten gitmese de onu okulda bırakabileceğimi düşünmüyordum.

Ablamı şirkete bıraktıktan sonra ben de okulda geçtim. Amfiye girdiğimde arkadaşım Akın sevgilisi Zehra ile bir şeyler konuşup gülüşüyordu. En arkaya, pencere kenarına geçip yorgunlukla başımı sıraya koyduğumda tam gözlerimi kapatmıştım ki bir kız sesi duydum.

"Ege?"

Bir bu kız eksikti!

İç sesime hak verdim ve derin bir nefes alıp başımı masadan kaldırdığımda yılın başından beri bana asılan Sevda'yı gördüğümde gözlerimi devirdim.

"Yine ne var Sevda?!"

Cilveli bir şekilde yanıma oturup elini omzuma koyduğunda kendimi geri çektim. Bozulmuştu ama kendini belli etmedi.

"Bir sorun mu var canım?"

Bu sorulacak soru muydu?! Bu sorudan sonra daha fazla dayanamadım ve tepem attı. Hiç kimseye aldırmadan bağırmaya başladım.

"Evet! Var Sevda! Bir sorun var ve sizin gibi kızlar yüzünden bu sorunlar arttıkça artıyor!!!"

"Ege Kılıç! Bu davranışından dolayı seni bu dersten mahrum bırakıyorum! Burayı terk et!!!"

Benimle uğraşmayı takıntı haline getiren Türk Mimarlık Tarihi profesörü Yavuz Hoca bu sözleri söyledikten sonra hiç itiraz etmeden kitabım ile defterimi toplayıp Sevda'ya öldürücü bakışlar attım ve ardından hızla önce amfiden, sonra binadan ayrıldım. Gözlerim dolarken daha çok sinirlendim ve arabaya binip hiç tereddüt etmeden Müge'yi aradım.

"Alo, Ege?"

"Neredesin? Konuşmamız lazım!"

İşte şimdi... Oyun başlıyordu.

Loading...
0%