@theruya_m
|
SİYAH GECE YILDIZLAR
Yıl 2023
Mezuniyet törenimdi konuşabiliyor, yürüye biliyor, koşa biliyordum. en mutlu kız çocuğuydum tüm velilerimizin bulunduğu törende sevgilim Alp Sarıcada burada yer almaktaydı. İkimizde çok mutluyduk öylesine değil her saniyesinde mutlu olmayı başarmıştık. kürsüye de alkışlar eşliğinde. Okulun müdürü Nevzat Karaman çıkmıştı. güzel ve hoş duyulu sözlerle konuşma yaptı. “Bu yıl eğitim gören bir birinden başarılı genç öğrencilerimiz için buradayız. umuyorum ki her biri istediği hayalini gerçekleştirir buradan hepsine kocaman sevgilerimle başarılar dilerim.” alkışlar bir kez daha yükseldi tüm öğretmenler hayranlıkla gururla bize bakıyordu ellerim Alp’in ellerine dokunurken ikimiz bir birimize bakarak tebessüm ettik. daha sonra teker teker ismimizle çağrılmaya başladık henüz sıra bize gelmemişti “Hayalimiz yarım kalmayacak Alp.” dedim neşeli sesle. Hayranlık dolu bakışlarıyla gözlerini benden bir an olsun çekmiyordu. “Evet.” dedi tebessüm ederek. siyah saçlarına hafif rüzgarlar değiyordu benim saçlarım arkadan toplanmıştı üstümde siyah elbisem ve üzerinde mezuniyet cübbesi vardı. “Karışınızda gelmiş geçmiş en Zeki oldukça çok fazla çalışan Arya Barlası kürsüye davet ediyorum.” Dedi hızla yanına gittim okul müdürü elinde tuttuğu Diploma ve tasdiknameler öğrenim belgesi olarak kabul edilmektedir. Bana takdim ederek sarıldı bu herkes hariç bir kişiyi deli ediyordu. Alp Sarıca. Alkışlar bir kez daha yükseldi yürüdüğümde babamın, gururla bana bakan bakışlarını göremesemde hissediyordum ve tüm şeye rağmen adımı haykırmaktan utanmıyordu. “İşte benim Aryam seni seviyorum kızım.” dedi haykırarak belki de bu cümlesi hayatımı tamamen değiştirecekti. Alp sesin geldiği yöne baktığında çenesini kasmıştı dik dik babama bakıp kıskançlığını ortaya sermişti elinde olsa belki öldürmek isteyecekti. beni bir oyuncakmışım gibi kimseyle paylaşmayı sevmezdi. Kokumu saç tellerimi sevgiyle baktığım gözlerimin ondan başkasına bakması deliye döndürüyordu. tüm bu tören aşamasında ilk Alp’in yanına gitmiştim sımsıkı sarılarak yanağına ufak bir öpücük kondurmuştum. Eliyle sarılmışçasına belimi sıkı kavradı kendine fakat bakışları bende değildi dikkati ben değildim bana bakan gözlerdeydi gözleri. ne olduğunu anlamamış gibi yaparak mutluluğuna vermiştim her dakikasını. zaman su gibi akarken bir dakika sonra; Başımızda duran kepi havaya fırlattık. Alp’le beraber yapmıştım bu anı herkes haykırıyordu mutluluğunu Alp ise haykırmayan bir adamdı. Kendini canavara dönüştüren şeyin ne olduğunu tam olarak bilmezken Alp’ten ayrılarak babama koştum. sımsıkı sarılmıştım babama. “Babacım…” diye babamın kollarında buldum kendimi şefkati güven hissettiriyordu saçlarımı okşayıp son saatleri beraber geçirmiştik. Her şeyin yıkım olmasından önce son kez sarıla bilip dans etmiştim. Herkes dans ediyor beraber eğleniyordu. kurt bakışlarıyla gözleri üzerimde uzaktan izliyordu nedense rahatsızlığını dile getiremiyor asla bu konuda tartışmıyordu hayır bunu yapmıyordu. alkol alır geceleri sarhoşluktan ismimi sayıklardı. aşk olayının içinde başka duygular yer edinmekteydi. katıydı beraberken benimle yüzü bir an olsun asık olmazdı. ne dersem evet derdi ne istersem kıramazdı yerine getirirdi canım yanmasın diye sarhoş olan adam işkence ederken bile canımın yanmasını kazada engellemiş ruhumu bedenimden ayırmıştı. Babama son kez sarılmıştım. “Güzelim kızım Aryam bu hayatta tek varisim varlığın bu duyguları bana yaşattığın için teşekkür ederim sevgili kızım.” dedi sevgi dolu gözlerle “her daim babacım bu şeref bana ait.” dedim dudaklarımın arasında. Törenin son saatlerine yaklaşmıştık. gözlerim Alp’i gezerken kırmızı aracın yanında ellerini önünde birleştirmişti ona geldiğimi ve ya geleceğimi fark etmeden uzaklara dalıp gitmişti. yaklaştıkça ürperti dolu bakışlarını gördüm. “Gidelim sevgilim.” dedim ona bakarken. oysa dik gözlerle bana bakmayı ihmal etmiyordu. “nereye.” dedi hızlı bir şekilde. “Nereye istersen.” dedim âşık gözlerle san ki dilinin ucuna gelen cümleyi söyleyemiyordu yapamıyordu bunu kolumu tutarak araca binmemi engelledi gözlerim onun gözlerine bakarken kalbimin hızlı atmasını sağlıyordu. “Arya gelme.” dedi fısıldayarak. gözleri kızarıyordu yavaş yavaş ne zaman sarhoş olsa gözlerinin akı kırmızıya çalardı. “Sen sarhoşsun.” dedim sağıma soluma bakarak, “evet.” dedi bir kez daha öfkelensemde alaya vurarak, “hangi ara içtin şu zıkkımı.” dedim boyu benden uzunda olsa çekici bakışlarından alı koyamıyordum kendimi. arkasına bakarak gözleri birini arıyor gibi etrafa bakındı. bana döndü ve “Babanla eve git.” dedi olacakları biliyormuş gibi. fakat hiç bir şekilde bakışlarında yatan tehlikeli duyguları görememiştim bu kadar ileri gideceğini ben bile olmasam benim için canından olacağını düşünemezdim. “babamdan izin aldım bu özel gün için ve sen…” dedim yarım ağız konuşarak, elimi alnıma götürüp başımı sağa sola çevirdim “içmişsin eve gitmemi istiyorsun.” dedim. keskin bir dille dolgun dudaklarını araladı. “Sana zarar vermekten korkuyorum.” dedi sözü değişerek o gün belki gerçeği söylüyordu ama ben sarhoşluğuna vererek dikkate almamıştım. “saçmalama her zaman içiyorsun kıskandığın zaman.” dedim bir şeyin farkındaydım kendimi bilerek ateşe atıyordum bunun farkındaydım “evet ama…” konuşmasına fırsat tanımadan kendimi ön koltuğa attım dalgınlığındanmı yoksa ikimizin sonunu ölümlemi bitirmekti anlayamadım. “Alp’im seninle vakit geçirmek herşeye değer.” dedim. son şişeyi kafasına diktiğinde o karmaşa dolu kalabalıktan fark edilmeden uzaklaştık. babam arkamızdan bakıyordu biliyordum her baba kızı için endişe duyardı. Beni kırmayarak izin verdiği bu güne hayallerimi sığdırmıştım. Mutlu bir aşk tutkulu öpüşmeler ilerde ki bebeğimize kadar hayalini kurmuştum. peki bu neyi değiştirecekti hayatımda. yarım dakikalık yoldan sonra araç durdu direksiyonu öyle kavrıyordu ki neredeyse öfkesini dizginlemeye çalışan bir Alp görüyordum. “Neyin var sevgilim?” dedim elimi ellerine dokundurarak dudaklarını bir birine bastırarak bana baktı. Dokunsan ağlayacak biri gibi duruyordu karşımda. “Hiç bir şey seninle bu anı ölümsüzleştirmek istiyorum.” dedi elimi tutarak kafamda soru işareti oluştuğunda, “nasıl yanı?” dedim Kaşlarımı çatıp ona bakarken. bana uzanarak yaklaştığında “güzel bir yemeğe ne dersin.” dedi nefesinin sıcaklığı yüzüme çarparken hızlı atan kalbimin önüne geçemiyordum. “neden olmasın.” başımla onay vererek. Bir kaç saniye sessiz kaldığımızda daha fazla yakınlık göstermek istedi buna izin vermeyerek geri çekildim bir öpücüğü çok görmüş olabilirdim. araçtan aynı anda indiğimizde hızla yanına geçerek elini tutmuştum. bakışları bir kez daha beni bulduğunda “güzel günlerin en iyi yemeği olacak.” dedim zevkle bana bakarken. on beş dakika sonra.. bir lokantada oturup beraber ortak sevdiğimiz yemeği söylemiştik. tavuk soteli makarna fazla lüks değildi evet sevdiğim adamla beraber yemek lüksün en üst seviyesini yaşatıyordu her anlamda. ikimizde suskunca yemek yerken bakışlarım Alp’e kaydı. “Evli olduğumuz zaman sana mutlak yapacağım.” dedim bir çatal daha ağzıma atarak. oysa ciddiyetle bakarak. “Mutlak yapmalısın bebeğim.” dedi bir yudum su içerek. yemek yerken garsonun bizim masaya yaklaştığını hissetmiştim. artık daha çok bozulan Alp yemeğimin öylece bitmesini beklemişti. “ne arzu edersiniz hanım efendi.” yemek ağzımda konuşmamıştım bu biraz kabalık olurdu benim için. benim yerime hızla cevap vermişti garsona. “Ne arzu edersiniz bey efendi? deme kabiliyeti yokmu bu masada.” dişlerinin arasında öfkesini belli ederken garsonun ona bakıp cevap vermesi uzun sürmüştü. “sadece hanımlara kibarlık olsun diye siz ne arzu edersiniz?” sert bakışlarını fark ettiğimde o an orada parçalayacağını düşünmüştüm. dilini damağına vurup ardından bakışları bana döndü “Bebeğim yemeğini ye dışarda bekliyorum.” eli yumruk halinde masadan kalkıp gitmeden önce garsona bakarak son, sözlerini söylemişti. “Bu arada benim tek arzum…” dedi yarım ağız konuşarak bana tekrar bana baktığında ben hâlâ yemeğimi bitirmekle meşkuldüm san ki hiç bir tavrı umrumda değilmiş gibiydi ve ya olanlara içler acısı bakmıyordum. son çatalımı ağzıma götürürken. “Sevgilimin rahatsız edilmemesi.” Garson söylediklerinden bir şey anlamayarak omuzlarını silkti daha sonra görevinin başına geçerek bulunduğumuz noktadan ayrıldı. Yirmi dört saat önce Geçirdiğimiz saatlerce vakitten sonra hava karanlığa gömülmüştü. Saatler dakikaya dakikalar saniyeye dönüşmüştü. elimde tuttuğum içecekten bir yudum alırken, araç hızlanmaya doğru yol almıştı. Bir şeyler ters gidiyordu ama ne olabilirdi? “Benim için sürprizmi yapacaksın?” dedim sessizliği bozarak yola bakarken aniden bir kaç saniye düşündü ve “Aslında planımda sen yoktun.” dedi ciddiyetle yola bakarken şüpheci bakışlarla tamamen ona doğruldum. “Ne demek bu?” dedim ve hâlâ bana olan aşkını sorgulamak yerine kafamda kurduğum farklı senaryolar vardı. maç bir erkek en çok maç izlemeyi severdi ve ya bir mobile oyun. gittikçe hızlandığında yüksek sesle müzik açmaya başladı. Bir kaç tuşa basarak. daha sonra elimi tutup imalı bakışlarını üzerimde gezdirdi. “Korkma bu karanlık yollar canını acıtmayacak.” Korku yavaş bir şekilde iliklerime kadar işlerken araç son gaz hızlanmaya yol almıştı. uçağın kalkış ve ya iniş şekline eş değer bir hız. “Alp yavaşla.” dedim aksini yaparak müziğin sesini artırdı hava. karanlığa boğulduğunda farlar yanıp sönüyordu. yarım saattir aynı hızla fakat artık son gazın sınırı artık çoktan geçmişti. önümüze hayvan çıktı araba iki takla devrilerek uçurumdan düştü. dakikalar saniyeler belki üzerinden çoğu zaman geçti burnum kanıyordu bacaklarımı hissetmiyordum emniyet kemerimi açmıştım. zorlukla gözlerimi açabiliyordum başıma aldığım darbe beni sersemletirken Alp haraket etmiyordu. ve sabaha kadar iki ceset gibi. Arabada kalkmıştık. Yirmi Dört Saat sonra… kendimi sedyede beyaz tavanda yanan lambaları görüyordum. etrafıma zor bakarken nefesim san ki heryerde yankı veriyor gibiydi. “Acil amaliyat hane trafik kazası sonucu yara almış!” birinin bağırışları uğultu gibiydi. Alp hemen yanımda Kİ sedyede zorlukla göz kenarlarımdan görmeye çalışıyordum yüzü tanınmaz haldeydi fakat ondan daha beter bir hâl almıştım vücudum buz kesmişti kan durmuyordu belki ölecektim. “Hocam amaliyat hane hazır!” uğultulu sesler kulaklarımda çınlarken son gördüğüm yüz ağzında maskesi olan doktordu. yaşamla ölüm arasında bir çizgide gidip geliyordum tek ben değildim Alp’le aynı çizgide durup fakat sınırları geçemiyorduk hayır biz bunu yapmıyorduk. Doktorların canımı kurtarmak için elinden geleni yapması benim ruhumu geri getiremedi. Aylardır hastanede yatmıştım. Taburcu olduğum gün çok farklıydı babam yoktu deri koltukta oturan Yaralı bir adam vardı. Halsizdim başım hafifçe dönerken uzandığım yerde doğrulmaya çalıştım. “Sen ölüsün artık..” dedi bedenim haraket edemeden. bir şeyler söyleyecek gibi dudaklarımı aralamaya çalıştım fakat bu imkansızdı. Sesi tanıdık geliyordu fakat ayırt etmekte güçlük çekiyordum. “Sen artık yaşayan bir ölüsün.” dedi bu kez yüz görünümünü engelleyen şapkayı görülecek şekilde ayarlayarak kocaman gözlerle ona baktım. diğer elini cebine yerleştirdi diğer eli ise parmak uçlarımda dolaşıyordu. ben bunu neden hissetmedim. Neden hissizsizleştim eli bacaklarımdan yukarı doğru giderken hızla eli karnımda daha sonra boynumda gezindi avuç içleri sıcaklığı artırırken parmaklarının bu sefer yanaklarımda dolaştığını gördüm gözleri gözlerimden ayrılmıyordu ben ise eline bakıp ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Bir kaç saniyede yüzüme yediğim tokatla başım yan döndü. acı yoktu korku vardı. böylelikle saplantı dolu olan bir adamın hem kuklası hem, kölesi olmuştum. cevap verme bağırma çağırma hakkımı kaybettim…. Kaza sırasında tüm halkın gözünde ölü ilan ediliyordum bunu para karşılığı yaptıran benden önce nefes alan benden önce gözlerini karanlık dünyaya açan Alp Sarıca siyah gecenin mahkûmu, siyah tekerleği olan sandalyenin, mahkûmu etmişti o gün babamın gözünde bile ölü bir evlattım. Cenazem vardı fakat tabutta yatan ben değildim acı vardı ve o acının sahibi ben değildim göz yaşı vardı ve ben gözü yaşlı bıraktığım insanların sebebi değildim. Polis ekipleri olay yerinde tek bir ayrıntı dahi bulamamışlardı firenler tamdı kimisine göre firen kimisine göre. Tekerleğin patlama anı olduğunu düşünüyordu olay yeri incelemesine kadar yapılmıştı. Herşey için geçti. beni acı dolu okuyan insanlar artık tüm gerçeği öğrendi bu sırrı bir Alp bir ben birde sevgili okur biliyordu. Üçümüz arasında sır olan bu acı dolu yaşantı artık mezara kadar gidecekti.
Yıl 2024 AKIL HASTANESİ
Hemşireler doktorlar geniş bahçeye sahip olan fakat içinde. Yaşama dair özgürlüğü elinden alınan insanların evidir. Merih Ata Ezel Annesi Yasmin Ezeli ziyarete gelmişti Abisi Uraz yoktu biliyordu ki Annesinin bu hâli onu yakıp kavuracaktı Kardeşi gibi güçlü değildi oysa babası ölmeden önce Uraza Emanet etmişti Merih Atayı. bir kaç akıl hastası dışarda dolaşarak delice haraketler ediyorlardı kimisi altmış yaşında bez bebekle oynuyordu kimisi ise kırk yaşında sadece çığlık atıyordu öyle ürktücü insanlar olabilirlerdi herşeye rağmen yinede insanlığın her daim el üstünde tutulması her şeye değerdi. Bazı hemşeriler bir hastayı yere yatırmış sakinleştirmeye çalışıyordu, Hastanenin girişinde istemsizce çığlık sesleri şarkı söyleyen sesler masal anlatan sesler duyulabiliyordu. Keskin bakışları doktora dönerek “Yasmin Ezel hangi katta tutuluyor doktor bey?” Sözlerinden sonra hemen cevap verdi doktor “Üst katta koridorun sonunda ki odada tutuluyor.” dedi gözlüğünü düzelterek. Merih Ata öyle sert bakıyordu ki Annesini alı koymuş gibi bu hiss onu delirtiyordu gerçeklere döndüğünde Annesi Yasmin Ezeli yanında tutamazdı iyi kötü burada güvenliydi. Bir kaç dakika sonra merdivenlerden hızla yukarı çıktı, sağından geçen bir deli bir canavar gibi baksada umursamamıştı ardından hemen hemşire geliyordu. son basamakta duraksayarak yönünü bulmaya çalıştı. hızlı adımlarla Özlem’le kapı ardında duran Annesini nihayet görme şansı yakalamıştı. gergin ellerle kapının kolunu tutarak yavaş bir şekilde açtı içeride başka bir doktor hemen hasta yatağında Annesi yatıyordu. Saçlarına ak düşmüş gözlerinin karası gitmişti. yüzünde hafif kırışıklıklar vardı ten rengi beyaz anımsatıyordu. Merih Ata kapının eşiğinden içeriye girmekte zorlanıyordu adımları geri gitmesini ister gibi Annesi Yasmin Ezel oğlu olduğunu çok önceden unutmuştu. görmüyordu bir yerde hissediyordu oğlunu. kimin gelip gittiğini zihninde ezberlemişti. “Annem.” dedi bu halini görünce saçlarının beyazlığını biliyorken gözlerinin karasını gittiğini bilmiyordu. Doktor acı dolu bakışlarla soğuk bir şekilde. “Merih Ata bey buyurun.” dedi emin bir sesle, gözlerini Annesinden ayırmayarak içeri girdi boğazına yumru oturmuş gibi konuşmakta güçlük çekiyordu doktora göz ucuyla bakarak tekrar Annesine döndü en son gördüğü kadınla şimdi ki kadının farkı çoktu. “Ne oldu Anneme?” dedi baskın dille doktor sorusuna cevap vermeden önce oturması için sandalyeyi işaret etti. itaat etmeden evvel Annesine doğru ilerledi o anda kadının öfkeli nefesi belirginleşirken, “Yaklaşma bana!” diye bağırmaya başladı. elini kulaklarıyla kapatarak bu durum karşısında Merih Ata geri adım atmayarak Annesine sarılmak istedi “Anne benim senin oğlun.” titreyen sesle bunu söylerken Annesi onu saran kollarını büyük bir güçle itti. “Sana yaklaşma dedim!” ses telleri zarar görmüş bozuk bir plak gibi çıkıyordu ürktücü sesi bile oğlu Merih Atayı bozguna uğratmıştı bir anlık kendini yerde bulmasıyla acı dolu bakıyordu doktor hiç bir şekilde müdahale etmeyerek Merih Ataya baktı. “sizinle dışarda konuşmamız gerekiyor. Kalktığı yerden doktora bakarak başıyla onay verdi son bir kez daha baktığında oturduğu yerde inleyerek geri ileri gidiyor elleriyle kulaklarını kapatıyordu. “Neden bu halde doktor Annem!” bu soruya uzunca süre düşünerek cevap verdi “Bakın sizin için zor farkındayım Anneniz Yasmin Ezel büyük kayıplar yaşıyor şizofren belirtisi aynı zamanda aşırı ağlaması ve yoğun stres nedeniyle hâli ve vaziyeti kötüye gidiyor.” Merih Ata tutunacak yer arar gibi kendini boşlukta hisseti dudakları bir şey söyleyecek gibi araladığında doktor cebinden hızla küçük bir dörde katlanmış bir kağıt çıkardı. “Annenizin durumu iyiyken yazdığı mektubu size vermemi söylemişti.” avucuna bıraktığı mektupla beraber Merih Ata garip bir bakış atarak doktoru süzdü daha sonra elinde tutuğu mektubu açıp ilk gözüne çarpan yazıyı okudu. “Canımdan parçam olan oğlum Merih Ataya.”
MEKTUP
Sevgili oğlum Merih Ata. Baban Serdar Ezeli. Kaybedeli yıllar oldu o günden sonra kendimi toparlayamadım benim için zor oldu babanızın yokluğu bana yük oldu bu acımı size belli etmeden senelerce yaşamaya çalıştım başaramadım. babanla hayalimiz yarım kaldı öksüz çocuklara bağış yapacaktık yapamadık o gün kocanız Serdar Ezel hayatını kaybetti gerçeği ile yüzleştim beni uçurumdan yuvarladı Sevgili oğlum, oğullarım. Abin Uraz sana emanet gönlü kırılgandır narindir bana çekmiş bu huyda ama sen Baban gibi dik duruyorsun yıkılmıyorsun Beni ziyarete hep sen geliyorsun Abin değil yüreği bu hâlimi kabul etmiyordu biliyorum. Son vasiyetim öksüz çocuklara ev olun evsiz bırakmayın eğer bir gün gelinim olursa ona bıraktığım kelebekli kolyemi boynuna tak baban Serdar’da bunu isterdi herşey benim için biterken sizin için yeni başlıyor. Sevgili Annen
Yasmin Ezel.
gözünde ki yaşlar mektubu ıslatırken doktor ona yaklaştı adım adım elinde tuttuğu siyah kutuyu ona uzattı. “Mektupta geçen kolyeyi sana vermemi istedi.” Doktorla öyle iyi iletişimi vardı ki Yasmin Ezelin doktoru sırdaşı olmuştu dili olmuştu sağ kolu olmuştu herşeyi olmuştu hastası için elinden ne geliyorsa yapıyordu. Merih Ata çaresiz yıkımla doktora yalvarır gibi bakıyordu. “Doktor yapma…” dedi çaresiz bakışlarla “üzgünüm durumu gittikçe kötüleşiyor.” dedi elinde ki mektupla bir kez daha yüzleşmeye çalıştı ardından “Sana söz veriyorum Annem eli kolu olmayan çocukların kolu dili olacağım evi olacağım.” güçlü durmaya çalışıyordu biliyordu ki dışarda abisi ondan haber bekliyordu eğer bugün güçlü duramayacaksa hiç bir zaman sağlıklı kararlar veremez dik durdu gözlerinde ki yaşları silerken, ona uzatılan siyah kutuyu eline aldı açıp bakmak yerine sıkıca tutarak acısını bastırmaya çalıştı. hızlı adımlarla merdiveni inerken zihninde Annesinin sözleri dönüyordu Ela gözleri öyle hırslı bakıyordu ki neredeyse herşeyi parçalara ayırarak Annesini Babasını geri kazanmak istiyordu. kendini dışarı attığında ardına bile bakmadan koşuyordu güçlü geldiği yer güçsüzlüğünü elinden almıştı. Uraz sigara içiyor telefondan ona mesaj gönderen kadına cevap vermek istiyordu yapamıyordu bunu. “benim sevgime kör olacaksan çete üyesinden çıkart Uraz seni her saniye görmek kalbime işkence ediyor.” yazıyordu. etrafına bakınırken Merih Atanın emin adımlarla geldiğini görüyordu Her zaman ciddi duran yüzü bir çiçek gibi solmuştu. Çömeldiği yerden hızla doğrularak Merih Atanın yüzünü inceledi. “Ne oldu kötü bir haber mi var?” dedi panikle siz olsanız bu gerçeği söylermiydiniz? nasıl bir cevap vereceğini düşünürken bu gerçeği abisinden gizlemeyi yeğledi “hayır doktoru iyi olduğunu söylüyor.” inandırıcı gelmiyor gibi imalı bakışla Merih Atayı süzdü elinde tutuğu siyah kutu dikkatini çekerek soru sordu. “O elinde tutuğun kutu ne?” gizlemek için çok geçti artık “Annem…” dedi yarım ağız ardından “miz.” kocaman gözlerle kardeşine bakarken “ne söyle.” dedi Uraz şüpheli bakışlarla cevap bekliyordu Merih Ata, “Annemiz bunu ilerde ki gelinine bıraktığını söyledi.” Uraz tebessüm ederek rahatlamaya çalışıp şöyle dedi. “Seni diyorsa haklıdır hakkıdır beni diyorsa yanlış yoldadır.” Merih Ata konuyu değişmek için “ben benim yolumu bekleyen haylazlarımı özledim gidelim.” dedi bu cümlesi tavrı hâli abisinin gözünden kaçmamıştı Uraz akıl hastanesinin olduğu yöne bakarken kaşlarını çattı daha sonra şoför koltuğuna oturarak oradan ayrıldılar. bir saat sonra. zaman öyle akıp gidiyordu ki gizli sığınaklarına geri dönmüşlerdi araç tam sırdan bir ev gibi gözüken sıradan olmayan evin önünde durdu. Merih Ata bitkin yorgun, gözlerle evine baktı ardından adım adım ilerleyerek kapıdan içeri girdi. boyu kapıyla neredeyse aynı gibiydi içerisi karanlığa gömülürken şaşkınca Uraza baktı, başının arkasından “bizimkiler nerede?” anlık lambaların yanması ve konfetin patlamasıyla neye uğradığını şaşırmış gibi yerinde zıpladı aynı sesle hep birlikte “Evine hoş geldin evin yakışıklı sexy bebesi.” herkese şaşkınca bakarken teker teker isimlerini saydı. “Aras Teğmen Zümra Kareli Seray Kaya.” işaret parmağı çağırdığı isimleri gösterirken. ortada duran Zümra koşarak boynuna atıldı. “Seni özledik canım.” Elleri kızın beline hafif dolandı fısıldayarak “hoş buldum.” dedi Seray’ın gözleri Urazı arıyordu Merih Ata bunu fark ettiğinde çaktırmadan “zümra müsade edersen içeri gireceğim.” küçük kız çocuğu gibi hızla ondan ayrılıp cevap verdi. “Ah evet afedersin.” dedi mutlu bakışlarla ardından Uraz içeriye girdiğinde Uraz Seraya bakıyor, Seray’da aynı şekilde Uraza bakıyordu ateşli bakışlar ağır çekim gibi ilerlerken Merih Ata o sırada Aras Teğmene sarılmakla meşguldü hızla çarpan kalbi durmuyor gözlerini bir saniye olsun Urazdan çekmiyordu. Uraz etrafına baktı ardından kıza ilerleyerek kimsenin duyamayacağı şekilde fısıltılı konuştu, “seni üyelikten çıkaracağımı düşünüyorsan yanılıyorsun üzgünüm Seray kalbim gönül işlerine çalışmıyor.” bu sözler bile işkence ediyordu Seraya ne diyeceğini bilmiyordu etrafına bakarak gülmeye çalıştı. Uraz ise cevap beklemişti cevap vermedi sustu Uraz dik gözlerle kıza bakarken “cevap vermeyecekmisin?” dedi fısıltılı konuşarak. Seray başını sağa sola çevirerek hayır cevabını vermişti. Merih Ata bu ikili arasında olan ilişkiyi çözmüş olsada abisi; Urazı iyi tanıyordu gönül kapısı ölümün eşiğindeyken sevemezdi. herkesle tek tek görüştükten sonra bilgisayar dolu olan odaya girdiler aslında bu oda operasyon yapılan yerdi. Merih Ata kendini uzun deri koltuğa bırakırken “özlemişim.” dedi dudaklarının arasında hemen yanında Uraz oturuyordu bilgisayar başında Aras ile Seray vardı. Zümra elinde kahvelerle, odaya girerek servis yaptı herkese. Merih Ata üzüntüsünü bastırmak için tavana doğru gözlerini kapatırken bacağını bacağının üzerine atmıştı Aras Alp Sarıcanın adresini bulmak için ciddiyetle uğraşıyordu bir süre sonra Uraz kardeşine göz ucuyla bakarak. “Uykunun sırası değil.” dedi alayla bir gözlüyle Uraza bakarken kaşlarını çatıp. “Uyuduğumu kim söyledi zihnimde ceset torbaları varken.” bu söylemden sonra dilini damağına vurarak tekrar gözlerini kapattı. Uraz, “Henüz bir şey bulunmadımı piçle ilgili.” Aras hızla ona dönerek açıklama yaptı. “Alp Sarıca adında beş adres bulunuyor evlerin her birinde korumalar var.” dedi kafası karışık düşüncelerle. Seray hemen konuya girdi. “Bu demek oluyor ki beş evden birinde kalıyor ve evleri bir birine benzeterek izini kaybettireceğini sanıyor.” gözleri kapalı olan Merih Ata dudaklarının arasında, “hayır Seray Alp Sarıcanın amacı yaptığı kazayı örtmek.” Zümra merakla ve şaşkınlıkla “nasıl yanı?” dedi gözlerini açmasıyla bir doğrularak. “Bir yıl önce ki kazayı bilmiyormusunuz bir kızın hayatını elinden aldı tıpkı babamın canını aldığı gibi.” Aras şaşkın yüz ifadesiyle “bilmediğiniz bir şey var Alp Sarıca evde tek yaşamıyor onunla beraber bir kadın yaşıyor.” Uraz kahvesinden neredeyse onuncu yudumunu alacak ki. Merih Atanın cevap vermesini bekledi. onun yerine Seray cevap vermişti. “Kız kardeşi ve ya Annesi olabilir.” Uraz kızı bakışlarıyla süzerken soğuk bir ses tonuyla “olabilir.” dedi herkes bu konuda hemfikirdi bir kaç tuşla beraber Alp Sarıcanın kimliğini ortaya çıkarmıştı Aras. Küçük karede yer alan fotoğrafta TC kimliği ve hakkında bir kaç bilgiye erişim yaptı. Baba adı Hazar Sarıca Anne Adı Nergis Sarıca. Liseden Mezun olmuş Annesi Babası çok önceden vefat etmiştir. Kız kardeşi ile beraber hayatına devam ettirmekte. Alkol nedeniyle araba kazasında bir kadının hayatına son vermiş. sitede yazılan haberler ve bu kız kardeş aslında saplantılı âşık olduğu Arya Barlastı tüm halkı inandırdığı gibi onun eceli olacak insanlar bile inanmıştı. “Şimdi elimize düştü piç kurusu.” dedi Aras koltuğunda rahat esnek haraket yaparak, “Konu Site kimlik olduğunda Arasa gelmelisin.” Aras hafif gülümseyerek evet kesinlikle o ben olmalıyım.” dedi Arasın sıradan bir hayatı vâr olsada eskiden özel bir devlette çalışmış ardından işine son verilmişti. Her şeye erişim sağlaması çocuk oyuncağı gibi geliyor ona hayatında hiç bir kadın yer almamış Ailesinin can güvenliği için onlardan ap ayrı bir hayat yaşamak zorunda kalmış. Zümra farklı bir konu açarak, “Alp Sarıcaya nasıl ulaşacağız?” dedi elinde ki kalemle oynarken. Uraz’ın bakışları Zümraya döndüğünde kaşlarını çatarak cevap verdi. “Bunun planını kardeşim hapisteyken yaptık.” Merih Ata kapalı gözlerle hafif sırıtıp onay vermişti. herkesin gözleri ikisinin üzerinde dolaşıyordu onlardan gelecek plan nasıl gerçekleşecekti merak konusu olmuştu Seray Uraza bakıp. “Ne gibi bir plan yaptınız umarım anlatırsınız.” dedi agresif bir şekilde “Burada merak eden tek kişi senmisin Seray?” dedi çıkışarak. Zümrayla Arasa bakarak imalı cevap vermişti. Patron olduğu için çıkışmıyor karşı gelmiyordu tek soğukkanlı olduğu kişi Seray olmuştu. kendinden soğutmak istiyordu sevmesini değil nefret etmesini istiyordu. bir şeyi bilmiyordu büyük Nefretler aşka dönüşür. ortam sessizleşirken gözlerini açan Merih Ata herkesi bir araya toplayarak abisi, Urazla yaptığı planı anlattı. hiç birinin göz yaşına bakmadan acımasız bir plan yaptıklarıyla sınırlı kalmayıp, en kötüsüyle bir gösteri hazırlayacaklarını anlattı bu gösteriyi sadece çete üyelerinden Seray ardından Zümra yapacaktı. Üç erkek o gösterinin son sürprizleri oluyordu. bu planda en çok zarara uğrayan kişi Arya Barlas olacaktı.
Kimine göre kargaşa kimine ise şah şaha hayat zaten bir kahkaha.
ARYA BARLAS.
“Böyle daha iyi gözüküyorsun İnan bana.” dedi ayna yansımasından. Alp beni ayna karşısına geçirmiş yarım yamalak kesen saçlarımla daha çirkin hâle getirmişti kendime bakmaya utanırken fiziksel şiddetine aralıksız devam ediyordu. (Öldür beni Alp öldür artık.) diye haykırmak istiyordum fakat o benim ses tellerimin bile katiliydi. saçlarım tokaya gelmeyecek bir biçimde kesilmişti bununla sınırlı kalmamıştı elbette kaşlarımı jiletle kesip en berbat görüntüyü vermişti. “İçeri gir.” dedi yüksek sesle birinimi bekliyordu? hizmetçisi olamazdı bu. yansımada iki kişiyken üç kişi olmuştuk. Sarı saçlar bakımlı yüz topuklu ayakkabılar. mini simli elbiseyle odaya giriş yapmıştı aç susuz bir şekilde ona bakmaya çalıştım artık başım ağırlık yapıyordu gövdeme başımı kesip koparsa daha mutlu olurdum elim var kalkamıyorum ayaklarım var koşamıyorum kız tiksinir gözlerle beni süzerken yüzünü buruşturup Alp’e baktı. “Merhaba canım.” canım? ne demekti bu yeni bir işkence dahamı yaşatacaktı ne yapacaktı bu kadar şeyden sonra. “Merhaba Zara.” soğuk bir selam veriyordu aslında çok geçmeden anlamıştım ne için geldiğini başka bir kadınla kıyaslayarak ne kadar çirkin olacağımı görmek istiyordu zevk alıyordu bundan Siyah kutunun içinde ufalmış küller gibiydim. Buraya ev demiyordum burası bana kapalı dört duvardan başka hiç bir şey vermedi mutluluğumu vermedi gülüşlerimi, ruhumu, yeni kesilen saçlarımı belki ilerde başımı kesecekti bunu yapacak cesareti göremiyordum onda eğer çok zalim olsaydı cinsel tacize maruz kalırdım. bunun yerine fiziksel şiddetine devam ederken aşağılayıcı gözlerle bakan kız. “Zavallı kız.” diyerek alay etti. Alp gülmüyordu ciddiyetle kızı süzüp güzelliğinden etkilenmiyordu elinde ki tek güzeli benmişim gibi davranıyordu bunların hepsi artık benim için bir palavraya dönüşmüştü. Çok geçmeden cevap verdi Alp sandalyemi ona doğru döndürerek “biliyormusun bu hâli bence çok çirkin daha yaratıcı.” kız onay vererek, “bende aynısını söyledim zaten.” dedi elimde olsa kaçıp gitmesini isterdim bunu yapmayı çok isterdim. parmak uçları sandalyemin tutacağını bıraktığında kalbime defalarca aynı korku işliyordu. kızın odak noktası ben değildim bana bakmak yerine Alp’e bakıp gülümsüyordu. Alp kurnaz tilki gibi kıza yaklaştı yavaş adımlarla olduğu yerde durup ona bakarken bakışlarından etkileniyormuş gibi cilve yaptı. nefes kadar yakınında duran Alp elini beline dolayarak kızı kendine çekti ne olduğunu anlamayarak tepki vermeye çalışırken Alp dudaklarını kızın kulağına değdirerek fısıldadı. “Unutma hiç bir yüz görüldüğü kadar masum değildir.” beyaz teni kansız olduğunu açıkça belli ederken gözlerimin önünde boynunu kırmıştı kimsenin onun kadar beni eleştirmesinden rahatsız oluyordu saçları siyah kulaklarına değecek kadar uzundu göz altları koyulaşmış gözleri ise alev gibi yanıyordu. un çuvalı gibi yere yığılan kadınla bakışırken gözlerim tekrar Alp’e kaydı üzerinde siyah kot pantolon üzerinde siyah deri ceket vardı. derisi kar beyazı gibi gözleri kırımızı renge bürünmüştü. “Gördünmü masallarda adı geçen güzel ve çirkin artık daha çirkin bir hal aldı. korkma sana zarar vermeyeceğim. bundan çok eminim ruhun bedenine kavuştuğu anda ecelim olacaksın.” adımları bana doğru gelirken baştan sona süzdü hiç bir şey yapmamak gerçekten kötü bir şeydi. bana doğru eğilip gözlerimin icine baktı dudakları dudağıma değecek mesafede dudaklarını araladı. gözleri dudağıma kaydığında aç bir hayvan gibi susamıştı. “ikimiz aynı anda mezun olduk aynı akılda olamadık aynı bedende olmadık sana dokunup seni sevmek bile benim için bir işkence.” bir süre durdu ve parmaklarıyla yanaklarımı okşayıp oyalanmaya çalışıyordu. “sana neden dokunmadığımı çok merak ediyorsun değilmi Arya.” bu sorusuna evet demek isterdim delice Onun bana dokunuşlarını hissetmemem açıkça her şeyi ortaya seriyordu. “Senin güzel bedenine dokunmam için içimde ki canavarı yok etmem lazım."
güzel yüze aldanırsan sonu kötü biter unutma hiç kimsenin yüzü masum değildir.
yazae @theruya_m
|
0% |