Yeni Üyelik
4.
Bölüm

SİYAH MASKELER

@theruya_m

SİYAH GECE

YILDIZLAR

 

 

İki gün önce...

 

Arkada açık bir penceresi olan ofis odasında Alp Sarıca kendi işlediği suçu anlatıyor.

“Merhaba herkese Ben Alp Sarıca.” önünde onu kayıt altına alan kamera vardı. Kendini düzeltip konuşmaya devam etti. “İtirafımdır…” dedi anlatmakta zorluk çekerek. “sevdiğim kadını aşırı kıskanmakla ve kişinin hürriyetinden yoksun kılma ve her şeyden herkesten alı koymaya çalıştım ve başardım.” derin bir iç çekerek konuşmasına devam etti. “365 gündür yanımda esir tuttuğum sevgilim Arya Barlas, tekerlekli sandalyeye mahkum bir hayat yaşıyor.” Giydiği siyah takımın kıravatını düzelterek kameraya baktı. “Bunun öncesinde üç cinayet işledim İlk cinayetim Serdar Ezeli kasıtlı ve bilinçli bir şekilde boğazını keserek öldürdürdüm. İkinci cinayetim; Bodrum katında gerçekleşti. sevdiğim kadına gözlerimin önünde sözleriyle tecavüz etmesi akıl alır değildi. Üçüncü cinayetim asla haklı olduğumu ispatlamıyor elbette kendi rızamla bir kadını öldüdüm az önce anlattığım olaya benzer bir zorbalıktı bu.” baş parmağını burnuna dokundurduğunda rahat bir nefes vererek kaşlarını çattı. “Ve siz bu itirafımdan sonra beni bulamayacaksınız bu itirafım ancak öldüğüm gün haber basınına verilecektir.” dişleri gözükecek şekilde gülümserken başını sağa sola çevirip. bir şey daha ekledi konuşmasına. “Devleti polisi savcısı benim gibi canavarlar var olduğu müddetçe hiç bir kadının göz yaşları dinemez.” gergin sesle bunları söylerken rahattı bakışları duruşu gülüşü içinde ki fırtına hiç bir zaman dinmiyor kamera her cümlesini kayıt altına alıyordu her haraketini her detayını. kayıtlar altına almıştı.

Bunları söylerken pişmanlık duygusu yaşamıyordu kim olduğunu anlatıp nasıl bir cehennem yarattığını kendi kadar iyi biliyordu. kamerayı kapattıktan sonra derinden nefes verdi bir kez daha ardından elinde ki kalemle oynamaya devam etti, derin düşüncelerle.

 

iki gün sonra..

kasvet dolu bir odada yatağa uzandırılmıştım tavanla saatlerce bakışıp duruyordum uykularım darma dağın bir hal almıştı düzenim yoktu hiç bir zaman olmamıştı bir saat önce çorba içirmişlerdi doyumsuz bir sıvı tüketmek oldukça güç kazandırıyor aynı zamanda zayıflamama neden oluyordu. Siyah fon perdeler odanın aydınlanmasını engellemişti tekerlekli sandalyem hemen baş ucumda duruyordu gözlerimden akan yaşlar yastığımı ıslatıp duruyordu odada tek değildim odanın girişinde iki tane koruma bulunuyordu belki dışarda bile vardı bilmiyordum korumalar Alp olmadığı zamanlarda içeriye girilmesine izin veriliyordu bir psikopat olmasına rağmen odamda kamera bulunduruyordu her köşede kamera vardı. Belki çıplak tenimi bile seyir etmişti benim için düşüncesi bile korkunçtu vücudumun kas katı olması dışında zihnimde kurabildiğim en mutlu günlerimin acıyla dolduğunu canlandırdım geriye kalan tek şey kırık parçalara ayrılan kalbimdi, kalbimin Alp’e beslediği nefret iğrençlik gün gittikçe artıyordu seni seviyorum Aryam dediği noktadan senden nefret ediyorum Arya noktasına gelmiştik. kirpiklerimin ıslaklığından rahatsız olup silememek yük olmuştu bana. Derin düşüncelerimin saniyesiyle yok olup bir kaç dakika içinde silah patlama sesleri kulaklarımı doldurdu onunla beraber biri yüksek sesle “Alp Beye Haber Verin!” dediğini duymuştum deprem gibi sallandığım yatakta korku içinde tavana bakakalmıştım. korumalar ben burada yokmuşum gibi dışarı çıktılar unutulduğum yerde bir ceset torbası olacaktım. korkum terlememe neden olmuştu yüreğimi ağzımda hissederken, aralıksız çatışma devam ediyordu Alp diye dudaklarım haraket etmeye başladı ne kadar zalimde olsa kimsenin bana zarar vermesine izin vermiyordu kendi hariç. bu saçma düşüncelerim ondan daha zalim olan birinin beni öldürmesi gelmişti aklıma belkide kellemi uçuracaktı Alp’in düşmanları fazlasıyla vardı buna adım kadar emindim bedenimde soğuk terin damlacıkları tenimden süzülürken odaya biri hızla girip silahın namlusunu yatağa doğru sabitlemişti. korkuyla gözlerimi kapattığım o anda namlunun bana doğru dönük olmasını ayak sesinin gelmediğinden emin olmuştum. “Sen kimsin neden yatakta haraketsiz duruyorsun.” kalın sesiyle söylediği her cümle irkilmeme neden olmuştu cevap vermemi bekliyordu bir süre sessizlik oluşmuştu benden cevap gelmediğini görünce emin adımlarla yaklaştı bir kişi daha ve iki kişi daha girdi odaya bana yaklaşan adımları duraksadı hızla arkasına bakıp onları susturdu. “Neler oluyor?” dedi biri arkadan diğeri ise kafası karışmış şekilde benim haraketsiz yatan bedenime bakıyordu. “Orada ki ceset mi öyle?” dedi şaşkın ifadeyle diğeri onay vermeden çıkıştı. “Saçma sapan konuşmayın cesedin yatakta ne işi var.”

“Alp bu sağı solu belli olmuyor ibnenin.” Ben yokmuşum gibi kendi aralarında beni tartışıp durdular. Onları yöneten biri öne çıkarak, “gidip bakacağım.” dedi diğerleri sessiz bir şekilde onay vermişti adımları yaklaştıkça korkumun ecelime dönüştüğünü hissediyordum her an ama her an bana yaklaşması yataktan fırlayıp kaçmama neden olacaktı nasıl kaçacaktım? ayaklarım var yere basmıyor ellerim var parmaklarım tutmuyor bedenim var ayağa kaldıramıyorum başımın ucunda dikilmiş gözlerime bakıyordu benim gördüğüm ise yüzünü siyah kar maskesiyle kapatan iri bedenli bir adam olmasıydı. “Konuş.” dedi ciddi ses tonuyla zaten bunu yapabilseydim çoktan yapardım arkadan gelen kadın sesi onu susturmuştu. “Kız kardeşimi acaba?” dedi derin düşünceyle gözlerim açık bir şekilde ona bakıp duruyordum “bu kız felç.” boğuk sesle mimiklerini örten maskenin ardında nasıl baktığını ne gözle yorum yaptığını merak etmiştim neredeyse onunla aynı ses tonuna sahip olan başka bir adam. “bu kızı buradamı bırakacağız?” dedi bu cümlesi ok gibi yüreğime batmıştı çünkü tecavüz edeceklerini düşünüp duruyordum en fazla başımı kesip Alp’in önüne atacaklardı. gözlerini benden ayırıp onlara çevirdi. “Elbette hayır bu Alp için büyük bir yem olabilir.” ne yani ona karşı benimi kullanacaklardı yeterince kullanılmıştım yeterince aşağılanıp yeri geldiğinde dayakta yemiştim. şimdi iki tehlikenin arasında kendimi kurşun gibi hissediyordum. en zayıf noktası ben olsamda bunu kaldırabileceğini zannetmiyordum. yüzümün tanınmaz halde olması onların suçu değildi elbette haberlerde ki yüzümü gördüklerine eminim. Kız kardeş olayı nereden çıktı onu henüz kafamda oturtamamıştım çok geçmeden elleri ilk boynuma daha sonra bacaklarıma geçirdi böylece olduğum yerden kaldırıp kucağında taşımaya başladı. titreyen bedenim onun her ayrıntısını izleyip kim olduğunu bulabilmekti kar maskesi yüzünden hiç bir şey fark edilmiyordu Uzun bir koridor bizi karşılamıştı bu evde olmama rağmen ilk kez koridor görmüşüm gibi şaşkın şekilde bakmaya devam ettim. bir sürü odaya sahip olan ev görüyordum. Merdivenlerin oraya geldiğinde kenarları camla kaplıydı yerde yatan cansız bedenler gördüm ve sırf onlara basmamak için daha yavaş ilerliyordu her basmakta bir kaç ceset vardı “İyi bir iş çıkardık değil mi.” beni taşıyan adam onay vererek önüne bakmaya devam ediyordu. Yarım saat sonra dışarı çıkarılmıştım hava güzeldi siyah geceyi bürüyen yıldızlar ve Ay neyin işaretiydi? Kış mevsiminde olmamıza rağmen ılık bir hava vardı bu kadar kaosun içinde tek düşündüğüm şey hava durumuydu bir yıla aşkın dışarıyı görmemiş bir mahkûmdan ibarettim. yüzünü bana çevirdiğinde Kendi sorusuna cevap aradı. “Kuş gibi hafifsin fazla zayıfsın?” öylemiydim gerçekten böyle düşünceye sahip olan adamın niyetini kötüyemi yoksa iyiyemi çevirdiğinden aklım karışmıştı fakat iki kadın iki adam olmaları neyin nesiydi anlam vermemiştim. bilmediğim siyah bir araca bindirdiler üstelik bu durumumu fark ederek arka koltuğa düz bir şekilde uzandırdılar çıplak duran ayaklarımla pijamalı halim ve saçımın yarım yamalak olup yüzümde ki morlukların sebebi ben değildim. neredeyse elimin üstünde kemikler kendini göstermeye başlamıştı. şoför koltuğuna beni taşıyan adam ve hemen ona yardım eden diğer kişiler bindiler. Buraya hapsedildiğim gün şehirler arası yolculuk tuhafıma gidiyordu arabanın camından dışarıyı izleyebiliyordum kendi bedenimin dili olmadan kundakta ki bebek gibi hissediyordum kendimi. “Bu kız felç ne işimize yarayacak.” dişlerinin arasında bunları söylerken ismini bile bilmediğim dört kişiyle aralarında geçen konuşmalara şahit oluyordum. “Alp Sarıca için değersiz bir kızsa geri bırakacağım.” bunları duymaktan bıkmıştım onlar söylemekten bıkmamıştı. “eve döndüğünde yüzünün ne halde olacağını izlemek isterdim.” dedi zevkli konuşarak “emim ol bu daha iyi günleri ona neler yapacağım neler.” kadın sesi kulaklarımı doldurmaya başlamıştı. “Sexy yüzünün kaplayacağı vahşeti merak ediyorum şimdiden.” dedi doygun tok bakışlarla, “asıl kişi aracımızda bulunuyor.” Ön koltuktan arkaya bakarak gözleriyle beni kesti bundan kastı neydi ne gibi önemli bir yanım vardı nefes alırken bile ölümün bedenimi sarması mı? imalı bakışlarıyla süzüp durdu ardından önüne dönerek keyfiyle yolculuk ettiler ettirdiler. Bu yolculukta en mutsuzları bendim en korkakları ve en yüzde engellisi bendim, bir saatlik yolculuğun arasında gözlerim kapanmış halsizlikten uykusuzluktan açlıktan bayılmışım gözlerimi açmaya çalışıyordum güçlükle heryeri bulanık görmemle beraber sesler uğultu veriyordu kulaklarım çınlıyordu nereye götürdüklerini bilemeyecektim gözlerim açık olsa ne değişecekti ki bir yıldır dış dünyayla bağlantımı koparmış herkesin gözünde ölü bir kız olarak biliniyordum. Üç buçuk saattir baygın yattığım söylenebilirdi gözlerimi açtığımda bulanıklaşan gözler artık yavaş bir şekilde netleşmeye başlıyordu üzerim sıcak bir battaniyeyle örtülmüş koluma serum takılmıştı renksiz olan bir odadan daha renkli bir oda görmek tuhaf hissettiriyordu bakışlarım ilk kapıya kaydı tamamen ardına kadar kapalı olan kapının yan tarafında bulunan ayna ve yerde sade beyaz bir halı karşılıyordu duvarlarda ise ünlü bir ressamın çizmiş olduğu tablolar yer alıyordu. Büyük penceresi en önemlisi film olmayan penceresi gri fon perdeyle örtülmüştü serum yendiğim koluma bir kez daha baktığımda kendime gelmeye başladığımı anladım benden başka kimse yoktu belki diriltip tekrar öldüreceklerdi korkudan dudaklarım aralanmaya başlıyordu san ki dilimin ucuna gelen şeyi bağırıp çağırarak söylemek evet bunu istiyordum konuşup kendimi ifade etmek tüm bunların bir saçmalık olduğunu Alp’e karşı kendimi savunup haksız olduğunu anlatmak istiyordum gözlerimin önünde yaptığı tüm iğrençlikleri yüzüne tükürür gibi söylemek istiyordum. Eğer ki dilim konuşabilseydi sesim duyulabilseydi Alp ozaman dudaklarımdan dökülen her kelimenin onu kurşun gibi delip geçmesini isterdim. biliyordum Kİ en zayıf noktası bendim benim güzelliğim yok sayılamaz bir durumdaydı eskiden. Bu bir övgü değildi hayır asla kendimi üstün görüp herkesten güzelim dememişimdir bugüne kadar bu güzelliğimin bana kattığı tek şey azap oldu çirkin ve güzel arayışına girmek istemem geldiğim durum öyle hal almıştı ki çirkin ve güzel masalında bu kadar zorbalanma olmamıştı. Çocukluğumda izlediğim masalın kötü sonu kendi hikayemde son buldu. donuk gözlerimle kapıya bakmaya çalışıp duruyordum her an biri girecek korkusuyla her an bir adam tarafından tacize uğrayacağım için artık. dur(!) demek istiyordum. Serumun damlacıklarını göremesemde hissediyordum baygın olduğum zamanlar hep serum yerdim besin kaynağım serumdu regl dönemlerinde ayrı bir odada tutulup, günlerce aç bırakıldım ne yaşadığım kim olduğum ne olduğum önemsizdi oradan oraya tanışıp durduğum saatlerde ölmeyi dilemiştim. Şuan kapıdan biri içeriye girerse beni öldürmesi için yalvaracağım. Yarım saat sonra kapı açıldı içeriye iri yarılı bir adam girdi yüzünde hâlâ kar maskesi vardı ellerinde ki damar öyle belirgindi ki ürktücü bir katil vibesi almıştım; ya gerçekten bir katilse? Ela gözleri tanıdıktı tıpkı şey… düşüncelerim puzzle gibi dağınıktı elleri maskesine gittiğinde korku ve heyecanla onu izleyip durdu aynı şekilde oda konuşmuyordu sessiz ve donuk bir şekilde gözleri gözlerime kitlenmişti. hızlı bir şekilde maskesini kaldırıp yüzünü gösterdi ilk baktığım nokta. yüzü olmuştu bu adam aynı adam tutsak kaldığım evin karmaşa haline gelmeden önce izlediğim tv kanalında kolları kelepçeli bir halde mahkemeye çıkartılmıştı boynunu saran Akrep dövmesi bal renginde saçlarının her zaman Kİ gibi bakımlı oluşu dikkatimi çekmekten, çok korkutuyordu. Fırsat bulduğum zamanlar izlediğim haber kanalında hakkında fazla suçtan içeriye tıkıldığını yazmışlardı kocaman harflerle. Şaşkın yüz ifademle onu süzüp durdum Merih Ata. “Alp Sarıcanın kız kardeşi Serap Sarıcasın öyle değil mi.” kafası karışmış duruyordu kız kardeşi olmadığım için ve ya kız kardeşi olmadığı için çok mutluyum hayatını benim gibi mahv ederdi. ellerini önünde birleştirip imalı bakışıyla her mimiklerimi yakalamaya çalışıyordu. aniden sesi kulaklarımı doldurdu “Eğer evet ve ya hayır diyemiyorsan gözlerini kırpman yeterlidir benim için.” dedi gözlerime odaklanarak, ne yapmalıydım gerçekleri anlatmalımıydım? hiç bir şekilde tepki vermiyordum karşımda ki adama bile güvenmiyordum öyle bir güven problemim var ki yaşadıklarımın bende bir travma yaratmış olması geleceğime bir darbe gibiydi. Sabrını sınıyormuşum gibi odada boş bir şekilde dolaştı ardından dudaklarını bir birine bastırıp benimle konuşmanın yollarını aradı. “Sana zarar vermeyeceğim.” hayır vereceksin aşağılayıp hor göreceksin. dedim içimde ki sesle yüzleşirken. sert bir tonla oflayıp ellerini yumruk haline getirdi her detayımı incelerken refleks yapıp bana el kaldırmaya çalıştı korkusuz gözlerle ona baktığımda gözlerinden anlaya biliyordum ne yapmaya çalıştığını beni sınıyordu sahtemi gerçek mi bu halim odaya pat diye bir kadın girdi saçları dalgalı ve kakülleri vardı üzerinde dar bir kazak atl kısmında bol paçalı pantolon vardı güzeldi dudakları sade ve makyajsızdı yinede çok güzeldi kaç yıldır aynalara küsmüş olmam şuan ki durumumu görmek istememiştim kadını süzdükten sonra aynı şekilde benide süzdü ardından ismini haberlerde duyduğum adama döndü gözleri. “Konuşmuyormu?” dedi kelimeleri seçerek, Merih Ata. “Hayır doktor çağırmamız gerekiyor fizik tedaviye ihtiyacı var.” bu sözlerine sert tepki gösteren kadın hızla cevap verdi. “Ne fizik tedavisi zaten abi kardeş ikisinide öldüreceğiz!” dedi dişlerinin arasında Merih Ata kaşlarını çatıp ellerini masaya yasladı ardından dilini damağına vurarak cevap verdi. “Ya değilse.” anında bakışları bana döndü heralde bir umut, bir şekilde cevap vermemi istiyordu bu oldukça zordu şimdi şuan evet ve hayır cevabını verseydim beni yinede renkli odaya kapatırlarmıydı? çekik gözlerini canlı görmek garip hissettiriyordu ekrandan izlediğim gözlerin bir tık daha açık sanmıştım fakat koyu Ela gözlerle düz bir şekilde bana bakıp duruyordu yanında ki kadın kafası karışmış bir şekilde bir kez daha bana baktı kafasında oturtamadığı kardeş olayı Merih Atanın sözleriyle karışmış olmalıydı “bu kızın burada olması bile bir hata.” dedi üstüne basa basa Merih Atadan beklenmedik cevap geldi ona karşı. “Burada lider benim kimin kalıp kimin öleceğine ben karar veririm. Seray.” bu söylediklerine bozulmuş bir tavırla omuzlarını düşürdü İkili arasında geçen konuşmalara her şekilde ben şahit oluyordum bu hiç bir zaman değişmemişti yüzünü bana çevirip parmaklarını ayak uçlarıma dolandırdı pek bunu hissetmişmiydim? (Hayır) “senin bu durumun doğuştan engelli olmadığını gösteriyor doktor üzerine darp raporu yazdı.” bir süre sustu ve içinde ki düşünceleri neyi dile getirmek istediğini hangi kelime doğrultusunda evet ve ya hayır diyeceğimi bulmaya çalıştı. “Abin Alp Sarıca benim babamı öldürdü babamın bana öğretmesini istediğim çok şey yarım kaldı senin… üzerine sevdiği kadına kıydı bunu haberlerde duyduğumda o kadına üzüldüm. Eğer bana yardımcı olmak istiyorsan kendini ifade etmenin yollarını bul susmak çare değil Serap Sarıca.” her kelimesinde doğruluk payı olduğu kadar yanlışlarda vardı kız kardeşi değildim sevdiği kadın olsam o hiç değildim kendime konduramıyordum anlatmanın kırk yolunu denedim bir yıl içinde sürekli her şekilde önüme duvar ördü. arkasında durup her konuşmasına kulak verip Konuya girdi. “Serap Sarıca bir gün Abinde sende yaptığınız bu iğrençlik karşısında cevap vereceksiniz.” benim için bardağı taşıran son cümleydi bu olduğum yerde debelenmeye çalışıp konuşmak istedim ikiside ne olduğuna anlam veremeyip şaşkın gözlerle bana baktı. “Neler oluyor.” dedi kadın panik yaparak. uğultulu seslerin kulaklarıma dolmasıyla kriz anı yaşıyordum elimi kolumu tutan güçlü el hissettim gözlerim tavana kaymış bir şekilde uğultu sesler duymaya devam ediyordum “Şşş sakin.” gözlerimin içi kızarmıştı belki alnımda ki damarlar belirgin bir hal almıştı bağırmak için yapmayın artık bana bu işkenceyi demek için kriz yaşadım. gözlerim yavaş bir şekilde kapanmaya doğru gidiyordu son gördüğüm yüz Ela gözlerle bana bakan adam olmuştu

gözlerim kapanır kapanmaz kendimi küf bağlamış dört duvarın içinde gördüm ellerim zincirde ayaklarım kan içindeydi üzerimde beyaz elbise fakat fazladan kan lekesi bulaşmıştı önümde bu halime kahkaha atan Alp Sarıcayı gördüm. “Gerçekten kendini hissediyormusun?” dedi kahkahalarının arasından öfkeli yüzümün onun iğrençliği karşısında hiç bir anlam ifade etmiyordu. “Bırak beni Alp artık yeter çık git hayatımdan!”

dedim avazım çıktığı kadar bağırıp haykırarak umrunda olmamış gibi omuzlarını silkti oturduğu yerden kalkıp parmaklarıyla sandalyenin bir ucunu kavradı daha sonra duvara set bir şekilde çarparak paramparça etti. “Sevgili Aryacım senin hayatın sandalyeden ibaret bebeğim parçalanıyor fakat senin gibi hiç bir insanı taşıyamıyor.”

sözlerinin bitmesini beklemek aptallık olsa gerek bir kez daha ayaklarıma baktım soğuk zemini hissediyordum ayakta durabiliyordum

Alp’in yüzüne baktığımda Nefes kadar yakınlaşmıştı bana hiç kendimden beklemediğim bir tavırla kafa attım zincirler bileğimi kopartıp alacakmış gibi acı veriyordu acı içinde yere savrulan Alp’i görmek içimde ki öfkeyi dindiriyordu acıyla elini burnuna götürdü yerden öfke dolu bakışları üzerime kenetlemişti

“Senin yedi sülaleni…” dedi yarım ağız konuşarak “Defol Alp!” ayağa kalktı sarsak adımlarla bana doğru geldiğinde hiç düşünmeden özel bölgeme tekme atmıştı “Aaaa!” dedim bağırarak çığlıklarım Alp’in sesini bastırırken durmadan tekme tokat dayak atıyordu. “Sen bana hangi cüretle vurursun lan kahpe!” üzerimde ki beyaz elbise neredeyse yırtılmak üzereydi çok geçmeden son kez bağırışmayla gerçek dünyaya gözlerimi açtım. “HAYIR!” ter kan içinde, uyanıp soluksuz ter damlacıkları bedenimi sarmıştı yanımda oturan Adamı, Ayakta duran doktoru fark etmem uzun sürmüştü kendi sesimi ilk kez duymuştum donuk bir şekilde içeride bulunan dört kişi gördüm. diğer adam Merih Ataya benziyordu diğeri ise kızıl saçları olan bir kadındı “psikolojik travmaları var.” dedi doktor not edermiş gibi kalemle kağıda bir şeyler yazıyordu ayakta dikilen diğer adam doktora dönerek cevap verdi. “Doktor bey iyi önerdiğiniz bir psikiyatrik varmı?” dedi sırtını duvara yaslamış kollarını bir birine dolamıştı.

“Elbette var fizik tedavi ve psikolojik destek alması gerekiyor.” doktorun gözleri saçlarıma kaydı sebepsizce ben sebebini biliyordum saçlarımın bazı kısımları uzun bazı kısımları kısaydı bu bile durumumu anlatmaya yetiyordu. yatağın kenarına oturan Merih Ata ağzını açıp bir şeyler söyledi. “korkarım ki sonun Annem, Yasmin Ezelle aynı olmasın.” bakışları duygusallaştı yüzü oldukça ciddi duruyordu Annesi ölmüşmüydü? Kâbuslarımın bir kısmı gerçekken diğer kısmı yalandı. (Şiddet yalandı bana böyle davranmıyordu.) “Serap Sarıca.” dedi biri gözlerim sesi ararken, gözlerim yabancı bir adama kaydı. “Ben Uraz Ezel 30 yaşındayım burada sana işkence edecek ortam yok.” yaşlı gözlerle ona bakıp durdum dilimin ucuna gelen ilk kelimeyi söylemeye başladım kekeleyerek. “siz kimsiniz?” dedim gözlerim herkesin üzerinde dolaşırken ardından kızıl saçlı kız konuşmaya dahil oldu. çilli yüze sahipti açık mavi gözlere sahipti “Bende Zümra Kareli burada ki arkadaşlar gibi rahat değilimdir her an herşeyi yapabilirim sana.” Uraz uyarıcı bir şekilde koluna vurup susmasını söyledi gözlerle Zümra umursamaz bir tavırla gözlerini devirdi doktor hâlâ yazıp çiziyordu kendi sesimin farkına vardığımda şaşkına dönmüştüm içimden kendime bir öğüt verdim. Korkunun en büyük etkisi bir şeyleri başarabilmekti. bir süre doktorla fısır fısır konuştuktan sonra doktor gözlerime bakıp davet eder gibi; “Serap Sarıcayı mutlak özel hastaneme bekliyorum.” dedi ardından herkesle vedalaşarak odadan ayrıldı. Doktor beye eşlik edecek Uraz doktorla beraber odadan çıktılar Odada Merih Ata ve Zümra kaldı. gözleri kapıya dönen Merih Atanın, kapının önünde dikilmiş Zümrayı gördü. “Odadan çıkmak için davetiyemi bekliyorsun Zümra?” Kadının bakışları keskin bıçaktan daha ürktücü bir hal aldığında çıkışmaya çalıştı. “Neden çıkayım ne konuşulacaksa duymak istiyorum.” hızlıca ayağa kalktığında Zümra korkmaya başlarcasına Merih Ataya bakmaya devam ediyordu “Zümra Kareli kuralı hatırlatmam gerekiyorsa Bekleme salonuna geç hiç kimse emirlerime karşı gelemez bu evde.” Zümra tavır koyarak omuzlarını düşürüp odadan ayrıldı Merih Ata arkasından bakakaldı ve bir kaç saniyede yüzünü bana döndürüp, sorduğu sorulara cevap vermemi istiyordu. “Ayılıp bayılmak sorunu çözmüyor biliyorsun değil mi Serap.” mimiklerim oynamıyor aval aval yüzüne bakıyordum konuşabilmiştim yinede susmayı seçtim. derin bir iç çekip dudaklarını bir birine sürttü tekrarlarcasına önünde duran sandalyeyi kenara itip gerginliğini belli ediyordu. “daha ne kadar sessiz kalmayı düşünüyorsun?” dedi kaşlarını çatarak artık susmak yok bu cehennemden kurtar kendini Arya saklanmaktan vazgeç gerçek kimliğini ne olduğunu kim olduğunu Serap Sarıca değil Arya Barlas olduğunu anlat kazada ki kurbanın sen olduğunu söyle. “Televizyon Ekranında gördüğüm kadar zalim birimisin? dedim konudan bağımsız bir şekilde yüzü şaşkına uğramış ne alaka der gibi yüzüme baktı daha kararlı ve daha olgun cevap vereceğini düşündüğümde tek söylediği, “öylemi söylüyorlar benim hakkımda.” Ciddiyetle bakıp kelimelerini yavaş ve sakin bir şekilde dile getiriyordu. “öyle söylemediler cinayet zanlısı bir adamın evinde tutsak ediliyorum.” dedim kekeme bir konuşmayla Çene hatları öyle belirgindi ki boynunda ki damarlar bile belli ediyordu kendini. “Alp Sarıca güvenlimiydi senin için.” bu sorusuna evet nede hayır demek istiyordum tanıyordum karakterini bu herkesi asıp keserken bana tecavüz eden adamı bile benden gizli halletmişti. “kendime güvenli yer aramıyorum.” dedim bu sorusuna karşılık. dikkatle yüzümü inceleyip cevap vermeye çalıştı. “Neden yüzünde morluklar var Serap Sarıca neden burada olduğunu değilde kim olduğumu merak ediyorsun Alp Sarıca senin için tehdit mi yarattı her varlığı.”

bu çok iddialı konuşma karşısında donup kalmıştım cevap vermeye çalıştıkça karşılık olarak daha cevapsız sorular vermeye çalıştım

“Hayır ben sadece…” dedim kendi lafımı yarıda keserek yutkundum korktum gerildim boğazımı bir kez daha temizleyip cevap verdim. “merak ettim.” dedim devamını getirerek. “Evime gitmek istiyorum.” dedim gözlerim dolmaya başlarken Boğazımda bir yumru hissettim acı veriyor gözlerimin yaşarmasına engel olamıyordum Dört adım uzaklıktan beni izliyordu halimi göz altlarımın morluğundan kimsenin yüzüne bakmaya cesaret edememiştim özellikle benden daha bakımlı kadınlar görerek kendi halime ağlayıp durmakla yetinmiştim. “Ne olur artık bana soru sormayın kahrolası ayaklarımı hissetmiyorum gözlerimin yaşını silecek ellerim yok yalvarıyorum size.” Eliyle çenesini sıvazlar gibi ince belli olmayan sakallarını sıvazlamaya başladı. “Sen yeterince eziyet görmüşsün sana eziyet edecek adamlardan düzeltiyorum adamdan değilim ağlamaların kaderini etkilemez. yarın sabah doktor ziyaretimiz var hazırlıklı ol.” dedi sert ifadeyle bu söylemleri bana güvenmediğini açık bir dille ifade etmişti. arkasına dönüp bakmadan odadan çıktığında dört duvara yeniden merhaba deyip renkli olan dünyamın karanlık tarafında kopan kıyametin sessizlik hâliydi.

 

Sabah Şafak vaktinde gözlerimi açıp kâbustan uyanmışım gibi etrafıma bakındım gözlerim saate takıldığında fazla uyuduğumu anladım gecelerimi zehir eden biri yüzünden göz kapaklarımın kapanma isteği bile yoktu burada rahat hissettireceğim hiç bir şey yokken, uzun uykuya kendimi bırakmışım. kapının tıklanmasına öyle irkilip iç geçirdim ki kibar bir kadına ait ses tonuydu. “Girebilirmiyim.” dedi kapıdan sesi uğutlulu gelsede bir saniyede kapıya bakıp durdum ve kapı açıldığı an sarışın tanışmadığım, ilk odama girip kibirli davranan biriydi “Güna…” dedim konuşmayı öğrenmek ister gibi ne diyeceğimi anlayıp karşılık verdi “sanada günaydın. Bugün kahvaltını yapıp ardından doktora gideceğiz.” dedi neşeli bir ses tonuyla kafam karışmıştı beni iyileşmem içinmi kaçırdılar bu hangi akla sığar ki? “Neden bana iyilik yapıyorsunuz.” kendimi toparladım keleyerek cümleleri bir araya toplamayı başardım burada yazılan cümle kadar kolay söylenmedi elbette kadın bir kaç eşya eline alarak konuşmaya devam etti. “Hiç bir iyilik karşılıksız kalmaz gün gelir bizim için bir iyilikte bulunursun.” diyerek çantaya bir şeyler koyup etrafına bakındı gözleri bir şey aracasına ona karşı cevap vermem uzun sürüyordu yeni bebekler gibi konuşmayı öğrenmiştim bir yıldır konuşamamak insanlığın yok olmuş bir biçim hâlini almıştı gözlerimi üstünden çekmeyip sarı saçlarının kulaklarının arkasına sıkıştırdığını gördüm daha sonra gözleri gözlerime denk geldiğinde cesaretimi bir kez daha toplayım kısık gözlerle cevap verdim. “Ne gibi?” kadının kaşları istemsiz bir şekilde havaya kalktı daha sonra benim gibi düşünüp cevap aradı. “herkes gibi normal bir hayat istediğinin farkındayız bizi aptal yerine koyma piç kardeşin yüzünden kaç hayat mahv oldu biliyormusun!” öyle bir sert çıkıştı ki boğuk sesle yüzüme tokat gibi çarpıyordu her cümlesi mahv olmuş hayatların başında benim adım, gerçek adım geçiyordu. (Arya Barlas psikopat bir adam tarafından, hayatının çoğunu tekerlekli sandalyede geçirmek zorunda kaldı ve bu hâlâ devam etmekte.)

 

Odamdan çıkartılmış salona getirilmiştim masanın kenarında kahvaltıyla donatılmış bir masanın etrafına toplanmıştık kahvaltı yapmak için son iki kişi daha geldi. Uraz Ezel ve Merih Ata Ezel. “Herkese günaydın.” dedi Uraz herkesle göz teması kurarak ona karşılık bir kaç kişi günaydın sanada deyip rahat bir şekilde sandalyeye oturdular Merih Ata karşımda ki Sandalyeyi kendine çekerek oturup beni süzdü. “kahvaltını sana ben yaptıracağım Serap.” dedi peyniri çatalla alarak, “kahvaltı yapmayacağım.” dedim kekeleyerek hiç umursamadan peyniri ağzıma tıktı Uraz ve diğerleri donuk şekilde izlerken yavaş bir şekilde kahvaltı yapmaya başladılar

ağzımda ki peynirin tadını uzun zamandır almadığımı fark ettim her sabah gündüz gece sürekli sıvı besinlerle besleniyordum ilk defa kalabalık insanların arasında kahvaltı yapma şerefine nail oldum bu hiss benim sevgiye aç olduğumu açık aşikar bir şekilde gösteriyordu bir Adam daha geldi oldukça genç duruyordu Aralarında belki en genç oydu “herkese selamlar.” dedi uzaktan gelen sesiyle Uraz ağzı dolu bir şekilde arkasını dönerek , “hoş geldin. Aras.” dedi hemen yanında oturan kızıl saçlı kadın yani Zümra bakışlarıyla beni delip

Geçiyordu hemen yanımda oturan Sarışın saçlara sahip olan kadın oldukça rahat görünüyordu Merih Ata çocuk gibi hem kendi kahvaltısını hemde benim kahvaltı yapmama yardımcı olurken Aras denilen Adamla henüz tanışmamıştım kaçırıldım evet tutsak gibi oradan oraya sürüklendim. Burada tehlikeden çok sıcak aile muhabbetini yakalamış gibi mutlu olduğum kadar korkumuda bastırıp bir yardım eline uzanmamdı. Ve bunların başında yardımdan çok farklı niyetle kaçırıldığımı unutmamalıydım. Yanımda oturan kadına seslenen Aras, “seray ablacım bana ekmeği uzatırmısın.” başıyla onay vererek ekmeği ona uzattı hiç bir şekilde kim olduğumu neden burada olduğumu sorgulamadı biliyormuydu?

bakışlarım karşımda oturan Merih Ataya döndüğünde dikkatli bir şekilde kahvaltı ediyordu ara sıra ağzıma zeytin omlet peynir koymayı ihmal etmiyordu. “neden beni kaçırdınız?” herkesin bakışları bir kez daha bana döndü tek bana bakmayan kişi Merih Ataydı ve yine beklemediğim bir şeyle cevap verdi. “40 kilosun fazla yemelisin enerji toplamak için.” Uraz kardeşini onaylar gibi “aynen” dedi Aras durgun bir şekilde kahvaltısını yapmaya devam edip göz ucuyla bana bakmayıda ihmal etmiyordu. “Ben kilomla ilgili bir şey sormadım neden kaçırdınız onu sordum.” tabağına odaklandığı sırada keskin bir bakışla gözlerime baktı. “Yemek yerken konuşmamalısın nimete saygısızlık.” dudaklarım aralandı bir şeyler söyleyecek gibi oldum fakat kelimelerin bir araya gelmesi durak noktası olmuştu benim için herkes usul usul kahvaltısına devam ediyordu kahvaltının kendine ait kuralı varmış gibi diğerlerinin ağzı yemek hariç bıçak açmıyordu. Üzerinden baya zaman geçti sofra kaldırıldı herkes masadan kalktı kimisi tekli koltukta oturmuş dosyaları inceliyor kimisi ise emir bekler gibi her an tetikte duruyordu. Uraz tekrar salona iniş yaptığında ben tekerlekli sandalyemle beraber camın kenarında durup karın gökten yağdığını izliyordum. Herkesin duyacağı şekilde Uraz, “Serap Sarıca senin için gitme vakti geldi.” başımı ona doğru çevirip gözlerimle onay verdim ardından bulunduğum yere ilerleyerek arkama geçip parmaklarıyla sandalyenin tutacağını kavradı. alay eder gibi yarı ciddi yarı alayla. “Orada oturmak nasıl hiss?” diyerek kendiyle beraber beni de götürüyordu.

tek kelime dahi etmedim çıkış kapısında geceyi gördüğüm kadar gündüz görmemiştim bir kez daha soğuk havanın yüzüme çarpmasıyla yüzleşip içimden “özgürlüğüm.” diye fısıldadım. evden dışarı çıkarıldığımda bu evin bahçesi yoktu bu evin etrafında dört yanını saran korumalar yoktu. Uraz, “bak gördüğün yer bizim gizli sığınağımız.” Etrafa göz gezdirmeye çalışırken. Siyah uzun Araç önümüzde durdu aracı Merih Ata kullanıyordu çekik gözlerle araçtan inip bakışları ilk Uraza daha sonra bana döndü adım adım ilerleyip benim bakışlarımı yakalamak için dizlerini yere attı uyarıcı bir bakışlarıyla sandalyenin kenarlarını kavrayıp kendine çekti. “Hikaye yeni başlıyor Serap Sarıca.” dedi bıkkın ses tonuyla. “Hikaye yeni başlamıyor siz hikayemde yenisiniz.” dedim kekeleyip karşılık verdim. Donuk bakışlarla kendini doğrultup fısıldayarak, “öyle olsun.” dedi neyi kast ettiğini iyi biliyordum az çok kendine göre kuralları vardı ve herkes onun emri altında çalışıyordu bir askermiydi? yada bir savcı? ve ya çete? hapise hangi şartlar altında girdiği konusunu düşüncelerimde bütünleştiremiyordum tek hatırladığım, MERİH ATA EZEL 29 CİNAYET İŞLEYEREK ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞTU. Gözlerimin önünden şerit gibi geçen anılarım beynimde canlanıp duruyordu çok geçmeden. Urazın sesi kulaklarımı doldurdu. “Bu kadar sohbet yeter vakit kaybı.” çok geçmeden hızla araca bindirildim tekerlekli sandalyemi bagaja koymayı ihmal etmediler elbette peki ben neden bu kadar rahat davranıyordum san ki hayatım kaymamış san ki bu ailenin parçasıymışım gibi hiç bir şekilde sözlü taciz şiddet fiziksel baskı aç susuz zorba bir sevgili tarafından alı koyulmamış gibi bunların hiç biri yaşanmamış gibi hissediyordum. kara kara düşünüp giderken korkularımın arasında başrolü oynayan Alp Sarıca geldi aklıma buraya geleli 24 saat oldu ve kendisi hâlâ kendini gözler önüne sermiyordu. ilk düşüncem sessizliği en tehlikeli anın habercisi olarak bilinir ölümcül zekaya sahip her konuda her yetkisi olan bir genç adam benim nerede nasıl kaçırıldığımla ilgili ufak bir haber bile yoktu. araca haraket halini aldığında o an dalgınlığım son buldu. şoför Koltuğunda Uraz vardı ve bunu şimdi fark etmiştim sağ ön koltukta yanında hemen Merih Ata yer alıyordu.

tuaf belirsiz evden uzaklaşıp camdan dışarıyı seyir ettim yağan karın altında ufalanmış kar tanesi gibi hissediyordum. soğuktu üşüyordum bedenim üşüyordu ruhum belki karlar gibi özgürdü bedenim esirken özgürlüğün ne anlamı vardı ki. direksiyonu sola çeviren Uraz bir anda ağzını açıp konuşmaya başladı. “Umarım yerin rahattır küçük hanım düşmanımın kardeşini taşımak ağır basıyorda.” dikiz aynasından bakışlarını yakalayıp gözlerimi devirdim konuya dahil olan Merih Ata yan gözle kardeşine bakıp ortaya konuştu. “kardeşi demişken Alp Sarıcadan ses çıkmıyor.” Urazın yüzünde ki alaycı bakışlar dikiz aynasından belli oluyordu. “Eve gelmiştir ve Serap Sarıcanın olmadığını fark edip sızlanmaya başlamıştır.” gerçekleri bilmiyorlardı hiç bir şekilde Serap olmadığımı onlara anlatmamıştım. şüpheli bir konuşma yaparak ikisininde arkaya dönmesine sebep oldum “Size bir sır vereyimi Alp Sarıca sessizliğin en tehlikeli anı demektir. Abim yok Abim kelimesini kullanmamıştım başına bir iş gelir diye korkmamıştım. ikiside arkasını dönüp imalı bakış attılar ardından Uraz konuşmasına devam etti. “Siz ikiniz nasıl Abi kardeşsiniz bizim tutsağımızsın ve korkmuyorsun.” dedi bıkkın ses tonuyla. (Alıştım) demek zor geliyordu bir şekilde konuyu kıvırmaya çalışır gibi konuyu değiştim. “Benden çok önüne baksan olmuyormu.” kekelemelerim gittikçe azalıyordu Buda iyi bir şeydi fakat Merih Atanın bakışları ikide bir üzerimdeydi san ki eve gidince konuşacağız bunları der gibi bakıyordu. 40 dakika sonra özel hastaneye gelmiştik Ve o 40 dakika boyunca 40 yalan uydurduğum gerçeği zamanımı yavaşlatmıştı.

İnme vakti geldiğinde Uraz direk olarak Merih Ataya imalı bir bakış attı bakışlarından anlayan Merih Ata “gerçektenmi?” dediğini duyup anlık bana baktı okey deyip araçtan indiğinde arka kapıya yürüyüp kapıyı açtı o an konuşmasa bile taşımak için kardeşini ikna ettiğini anladım hiç kimse insana muhtaç yaşamasın fakat ben yaşıyordum. aracın kapısı açılır açılmaz Uraz hızla tekerlekli sandalyemi bagajdan aldı direkt açılan kapının önüne koyup hazır bir şekilde inmemi bekledi. Merih Ata ilk elini belime dolayıp daha sonra diğer elini bacaklarımın altına geçirip kucağına aldı. açılan tekerlekli sandalyeye beni iki adım sonrasında oturtarak yerleşmemiş sağladı ardından arkama geçip tutacağa elini kavradı hastanenin girişine geldiğimizde içerisi hastalarla doluydu birinin kolu sarıktayken diğerinin ayakları engelliydi sürünerek önümden geçip duruyordu. kendi Halime baktığım zaman onlardan farkım yoktu tek farkım bir cani adam yüzünden bu durumda oluşum. Uzun koridorda sırayla dizilen oturacaklar bir kaçı doluyken bazıları boştu. en sonda bir odaya girdik odanın dört bir yanı ilaç kokuyordu hemen karşımızda bilgisayar masası ve sağında hasta yatağı vardı Doktor kadındı elinde bir ilaç kutusuyla bize dönüp yüzünde bir tebessüm belirdi. “Merih Bey sizi burada görmeyi beklemiyordum.” deyip ilaçları dolaba yerleştirdi. Peki ya Ataya ne oldu neden sadece Merih diye seslendi? Şaşkın gözlerle hem doktora hemde etrafa bakındım. arkamda duran Merih Atanın öne doğru adım atarken sesini işittim. “Merak etme bu sefer yaralı ben değilim.” Kadın anlamsız ifadeyle bana baktı dolgun dudakları kısa saçları bakımlı be şıktı. gözleri bir kaç saniye daha beni inceledikten sonra Merih Ataya döndü. “Görüyorum ki hastamız engelli.” kedinden çok emin bir tavırla konuşup masa başına geçti. Sessizliğini koruyan Merih Ata hemen karşısına oturarak bacağını bacağının üzerine attı. Ben hâlâ olduğum yerde duruyordum. Merih Ata doktor konuşmadan konuşmaya başladı. “Adı Serap Sarıca 2004 doğumlu doğum tarihi 4 Ocak.” Doktor başıyla onay vererek hızla işlemleri başlatıp kayıt ederken Merih Ataya bakış atıp, “hastamızın TC kimliğini alabilirmiyim.” dedi Ve benim gerçek TC kimliğim Alp Sarıcadaydı Sahte kimlikle ismimi değişmiş olması artık gerçekleri anlatmama zorluyordu. donuk bakışlarla bana bakarak, “Serap Sarıcanın işlemlerini benim adıma kaydet doktor hanım.” dedi emri baki konuşarak Doktorun yüzü düşmüş bir şekilde başını sağa sola çevirdi. “Yapmayın doktor hanım biliyorsunuz ki tek hastanız benim sürekli zorlu süreçte hep yanımda oldunuz bir iyilik yaparsınız.” kadın alt dudağını dişlerinin arasına alarak düşünceli bir şekilde her ayrıntısını inceliyordu. Çok geçmeden “mümkün değil üzgünüm Merihcim.” Oturduğu deri koltuktan kalkarak, kadının masasına ilerleyip arkasına geçti ona doğru eğilerek dudaklarının kulaklarına değmesine sebep oldu. “Ben sana ne zaman hayır dedim hep beni iyileştirdin şimdi…” fısıltılar kadını mest ederken Ne yapmaya çalıştığını geçte olsa anladım flört ediyordu hemde bir hastane odasında bu saçmalıktı iyileşmeme gerek yoktu yarım kalacağım umudu beni sarmıştı artık. Adam kadına fısıldarken oldukça memnun gözüküyordu “tamam beni ikna etmeyi başardın Merih.” Mutlulukta kendini geri çekerken kadın onun hızla elini tutup durdu. “Karşılığında beni yemeğe çıkarmanı istiyorum.” Adam ya sabır diyerek derin iç çekerken rolüne devam edip nazikçe tekrar kadına eğildi neredeyse öpüşecekler ve benimde midem kalkıp bir taraflara kusacaktım hissi sardı. Onun yerine elini nazikçe öperek, “hay hay.” dedi Biz olmasak mutluluktan çığlık çığlığa bağırıp “başardım onunla olmayı.” derecesine yüzü bana döndü. “Evet şimdi hemen işlemlerini başlatıp kayıt ediyorum seni.”

Adam teşekkür ederek, Arkama geçti tekerlekli sandalyemin kenarlarını kavrayıp “Doktor hanım hastanın kısası makbuldür bize müsade.” dediklerini görmezden gelip farklı bir havayla konuşmaya yer aradı. “Yarın akşam 18:00 da yemekte görüşürüz.” San ki bunu yarın beklemiyormuş gibi bakış attıktan sonra “Elbbete.” diye mırıldanıp odadan çıkardı beni Yine bir kaç insanla dolu koridora çıktığımızda dayanamadım konuştum. “Neydi şimdi bu yeni flörtün felanmı?” “Sen önce eve gittiğimizde nasıl hesap vereceksin onu düşün Serap hanım kadını boş ver.” soğuk bir sesle konuşurken içimden derin bir of geçirip susmayı, yol boyunca konuşmamayı tercih ettim. Hastane çıkışında Urazın sırtı Araca yaşlanmış ve dudaklarının arasına bir sigara yerleştirmişti. Oldukça dertli gözüküyordu bazı insanların sigaraya olan bağımlı hale gelmesinin nedeni Sevdiği kadından, ve ya hayatının mutsuz olmasından kaynaklanırmış. “İşiniz bittimi?” dedi ses tonu pürüzlü çıkıyordu “Evet bitti.” dedi arkamdan gelen ses kulaklarımı doldururken, Uraz hızla şoför koltuğuna oturdu bir karaktere anlam vermek zor olmasa gerek. konuşkan değildi bazı yerlerde alaycı bazı günlerde durgun bir yapısı vardı ona zıt olan Kardeşini söylemiyorum bile neyin içine düştüm ben böyle hiç bilmiyorum bilmek istermiydim? Hayır.

 

 

Konak…

 

Telefon konuşması.

 

“Alo Efendim buyurun.”

 

“Her şey hazırmı?

 

“Evet Alp bey tam istediğiniz gibi.”

 

Telefonu konuştuğu adamın yüzüne kapatarak sallanan sandalyede büyük camdan yıldızları izleyerek kahkaha attı. Ellerini kaplayan siyah deri eldivenler aslında tehlikeyi yaratıyor. Dudaklarının arasında mırıldanarak şarkı sözleri geveledi. Şarkı sözleri. “Doymadım doyamadım öldürmelere seni ben kimi sevsen yeniden beni göreceksin hepten.” son kez kahkahalara boğulup şarkı sözlerini kendi dilinde farklı anlamlarla dile getirmişti.

 

Şarkı sözü. Sezen Aksu: Yanlızca sitem

 

Attachment.png

Loading...
0%