@thiswhoo
|
İki Kalp, Tek Şehir Serra, İstanbul'un kalabalık caddelerinde hızlı adımlarla yürüyordu. Her sabah olduğu gibi, işine geç kalmamak için acele ediyordu. Elinde kahve bardağı, kulağında kulaklık, dünyadan soyutlanmış haldeydi. İstanbul'un kaotik ama bir o kadar da büyülü atmosferi, onun için bir rutinden ibaretti. Ancak bu sabah, beklenmedik bir karşılaşma, hayatını tamamen değiştirecekti. Serra, Galata Kulesi'nin önünden geçerken, bir anda birine çarptı ve elindeki kahve bardağı havaya uçtu. Kahve, yeni aldığı beyaz ceketi mahvetmişti. Sinirle başını kaldırıp baktığında, karşısında yakışıklı bir adamın kendisine gülümsediğini gördü. "Özür dilerim, tamamen benim hatam," dedi adam, mahcup bir şekilde. Serra, sinirini kontrol etmeye çalışarak, "Sorun değil," dedi. Ancak içinden adamın gülümsemesine kayıtsız kalamadı. "Ben Serra," diye ekledi, elini uzatarak. Adam, elini sıktı ve gülümsedi. "Ben de Emre." Emre, Serra'nın beklemediği kadar nazikti. Kendi suçu olmasına rağmen, Serra'nın ceketi mahvolduğu için üzgün görünüyordu. Serra, kahve lekesini temizlemeye çalışırken Emre, "Yeni bir kahve alayım mı?" diye sordu. Serra, tereddüt etti ama sonunda kabul etti. "Pekala, teşekkür ederim," dedi ve birlikte en yakın kafeye doğru yürüdüler. Kafede oturup kahvelerini yudumlarken, Serra ve Emre sohbet etmeye başladılar. Emre, reklamcılık sektöründe çalışıyordu ve aynı zamanda fotoğrafçılıkla ilgileniyordu. Serra, bir moda dergisinde editördü. İkisi de sanatla ilgileniyor ve şehir hayatının yoğunluğundan kaçmanın yollarını arıyordu. Zaman su gibi akıp geçti ve Serra, işine geç kaldığını fark etti. Emre'ye teşekkür edip kalkmaya hazırlandığında, Emre bir an duraksadı ve "Seni tekrar görebilir miyim?" diye sordu. Serra, gülümsedi ve telefon numarasını Emre'ye verdi. "Tabii ki," dedi ve hızlıca işine doğru yola çıktı. O günden sonra, Serra ve Emre sık sık görüşmeye başladılar. Birlikte İstanbul'un gizli kalmış köşelerini keşfediyor, sergileri geziyor ve Boğaz'ın eşsiz manzarasında uzun yürüyüşler yapıyorlardı. Serra, Emre'nin yanında kendini hiç olmadığı kadar huzurlu ve mutlu hissediyordu. Bir akşam, Galata Kulesi'nin tepesinde, İstanbul'un ışıkları altında dururlarken, Emre, Serra'nın elini tuttu ve gözlerinin içine baktı. "Serra, seni tanıdığım günden beri hayatım değişti. Seninle olmak, her anı daha değerli kılıyor. Seni seviyorum," dedi. Serra'nın kalbi hızla çarptı. Emre'nin gözlerinde samimiyet ve sevgi dolu bir parıltı vardı. "Ben de seni seviyorum, Emre," dedi ve birbirlerine sarıldılar. O andan itibaren, Serra ve Emre, hayatlarını birlikte geçirmeye karar verdiler. Zorluklar ve engellerle dolu olsa da, birbirlerine olan sevgileri her şeyin üstesinden gelmelerini sağladı. İstanbul'un kalabalık ve kaotik sokaklarında, iki kalp, bir araya gelmişti. Bu büyük şehirde, birbirlerini bulmuş ve gerçek aşkı yaşamışlardı. |
0% |