@thiswhoo
|
Astrum şehrinde sabah saatleri, Samy her zamanki gibi kafede çalışıyordu. Charlie ise her zamanki yerinde kasada sandalyede oturuyordu.
İçerde, kafede bir kaç müşteri vardı, biri masadan Samy’e seslendi, “bir bakar mısın,” diyerek baktı. Samy, hemen hızlı adımlarla adamın yanına gelerek, “buyurun efendim,” diyerek yaklaştı. Adam tuhaf bir görünümü vardı, solgun yüzlü asık bir suratı vardı, elinde bir kitap tutuyordu, kitabı masanın köşesine bırakarak başını kaldırıp Samy,e baktı, “çok güzel bir kahve istiyorum, içinde ne şeker olsun, ne de krema sadece kahve olsun,” dedi ve hemen başını masaya indirip öylece bakmaya başladı. Samy adamın tuhaf hareketlerini süzerek başını salladı, “T tamam hemen getiriyorum,” diyerek kahveyi hazırlamaya gitti.
Luis gözlerini açtı yatağındaydı, hemen doğruldu esneyerek, telefonunu eline aldı saate baktı, “Olamaz, neden bu kadar uyudum ki,” diyerek yataktan kalktı. Saat dokuz buçuktu, Luis hızlıca hazırlanırken çantasını aldı içinde ki kitabı çıkartarak, “Olmaz, benimle kalsa iyi olur,” diyerek kitabı çantasına geri koydu. Luis aynanın karşısına geçerek kendine baktı, kırmızı gözleri dikkatini çekti, kendine bir süre öylece baktı. Hemen lavabonun kenarında duran beyaz daire şekline olan kutudan, lensleri çıkartıp gözlerine yerleştirdi, tekrar aynaya baktı, gülümsedi, “Böyle daha iyi,” dedi kendi kendine. Mavi görünen gözlerine bakıyordu sadece.
********* İkinci Kitab Samy, elinde hazırladığı kahveyi getirmişti, ama masa boştu adam yoktu. Samy şaşkınca etrafa bakarken Charlie’yi gördü, “buradaki adam nerde?” diye sordu, elinde kahve fincanıyla öylece kala kalmıştı, etrafa bakarak o adamı arıyordu.
Charlie, kasanın masasında otururken başını kaldırıp, “Ben bilmiyorum Samy, dikkat etmedim,” dedi. Samy yaklaşarak, kahveyi Charlie,ye uzattı, “bari sen al bu güzel kahveyi çöpe atmayalım,” diyerek güldü. Charlie kahveyi alarak, “hmm peki,” diyerek kahveyi aldı masaya koyarak, tekrar konuşmaya başladı, “Samy, Daisy gayet güzel kahve yapıyor, güzel kahve yapmakla kalmıyorsun iyide öğretebiliyorsun,” dedi.
Samy birden şaşırdı, “Ah ben sadece nasıl yapıldığını gösterdim, o başarı ona ait sanırım,” diyerek yürümeye başladı, Samy’nin gözleri o masadaydı bir şey görmüştü.
Samy, masaya yaklaştı, masanın üstünde bir kitap gördü. Kitap kara kitaptı. Samy kitabı eline aldı, merakla içine bakarak, “Bu da ne? Herhangi bi yazı yok mu?” diyerek sayfalarını çevirdi, “Hep şekiller var, çok garip,” dedi. Gördüğü sadece birbirlerinden farklı, farklı sembollerdi, kitapta sadece semboller vardı.
Birden telefonun sesi geldi, mesaj gelmişti. Samy o anda irkilerek kitabı yere düşürdü korkmuştu, sonra yavaşça sakinleşerek telefonuna baktı, Luis’den gelmişti, “Samy ne yapıyorsun? Yine gelebilir misin?” Samy heyecanla, “Evet tabii ki,” diye yazarak cevapladı gülümsedi. Samy yerdeki kitabı alarak kafenin mutfağına doğru gitti.
Luis antika dükkanında her zaman ki gibi işini yapıyordu, antika dükkanı, eski ev eşyaları, eski takılarla dolu bir bölme vardı, Luis özellikle bu bölümü çok seviyordu, diğer bir bölümde eski silahlar bölümüydü, orada kılıç çeşitleri, yaylar ve eski tabanca tüfekler vardı, ve eski antika olabilecek bir çok kitapların bulunduğu küçük kitaplık bölümü vardı.
Luis bu kitaplık bölümüne geldiğinde aklına sembollerle yazılı olan kitap aklına geldi, çantasından çıkartıp antika kitapların arasında bir yere sakladı, “Şimdilik burada dursun,” dedi kendi kendine.
Luis ev eşyaların bulunduğu bölüme geldi bir gardırobu gördü, kapağında boy aynası vardı kendini görünce öylece baka kaldı. O anda dükkana biri girdi, dükkanın kapısı açıldığını duyunca hemen oraya baktı, sakin ses tonuyla, “Geldin mi? Hızlı oldu bu Gloria,” diyerek gelen kişinin yanına doğru ilerledi.
Gloria, doğanın kalbinden fırlamış gibi görünen büyüleyici bir kadındı. Uzun, dalgalı saçları zümrüt yeşili rengindeydi ve omuzlarından aşağı, beline kadar dökülüyordu. Her bir saç teli, parlayan yaprakların arasından süzülen ışık hüzmeleri gibi parlıyordu. Saçlarının arasında birkaç yaprak ve çiçek, doğal bir taç gibi yer alıyordu, bu da onun doğayla olan derin bağını simgeliyordu.
Yüzü, neredeyse eterik bir güzelliğe sahipti. Pürüzsüz, porselen gibi teni, güneş ışığının altında hafifçe parlıyordu. Büyük, badem şeklindeki gözleri ise yeşilin en canlı tonunda parlıyordu.
Gloria'nın incecik kaşları, zarif bir yay gibi gözlerinin üzerine yerleşmişti. Küçük ve narin burnu, yüzünün merkezinde mükemmel bir denge sağlıyordu. Dolgun, pembe dudakları ise her an bir gülümsemeyle açılabilecek gibiydi, dudaklarının köşelerindeki hafif kıvrımlar ona hem masum hem de bilge bir ifade katıyordu.
Gloria'nın giydiği elbise ise adeta doğanın kendisi gibiydi. Üzerindeki yeşil ve mavi tonlar, ormanın ve gökyüzünün renklerini yansıtıyordu. Elbisenin bel kısmı, zarif bir korseyle sıkıca sarılmıştı, alt kısmı ise hareket ettikçe nazikçe dalgalanan eteklerle süslenmişti. Omuzları açıkta bırakan elbisesi, ona hem özgürlük hem de zarafet katıyordu.
Gloria Luis’e bakarak, “Bu sefer kapıdan geleyim dedim,” diyerek alaycı bir şekilde güldü. Luis sırıtarak, “Alıştım artık ama böyle daha iyi,” dedi. Gloria eski ev eşyalarını bakarak gezmeye başladı, “Luis bir kitap bulduğunu söylemiştin sembollerin olduğu bir kitap,” diyerek direk başını Luis’e çevirdi yeşil gözleriyle süzüyordu. Luis, etrafta gezen Gloria’yı gözleriyle takip ederek, “O kitap kitapta onun resmi vardı,” diyerek yere baktı, sonra kitaplık bölüme gitti.
Luis geri geldiğinde elinde kitapla gelmişti, “Bir adam getirip sattı nereden bulduğunu bilmiyorum ama sonradan incelerken fark ettim,” dedi, kitabı masaya bıraktı. Gloria kitabı aldı kapağını açarak sayfalarını çevirerek göz gezdirdi, o da gördü resmi kitabın orta sayfalarındaydı, başını kaldırıp Luis’e baktı, “O canavarı bir daha göreceğimi hiç sanmıyordum, onu durdurmak için çok uğraştık, o mücadelede ailem, arkadaşlarım hepsi öldü,” Gloria gözlerini kıstı Luis’e dik dik baktı, “O senin annendi ama bana yardım etmiştin, senin için zor oldu değil mi?” diyerek Luis’e baktı, gözlerindeki lenslere rağmen Luis’in kırmızı gözlerini görüyor gibiydi.
Luis bir nefes aldı, “Ben yapmam gerekeni yaptım, annem, hiç benden bunu beklemişti, o yüzden kolayca onu alt edebilmiştik,” başını kaldırıp Gloria’nın yüzüne baktı, “Ben onun gibi, kötü değilim, ama geri gelmeye çalışıyorsa durdurmak için elimden geleni yapacağım,” dedi, tireyen ses tonuyla. Gloria kararlı bir şekilde Luis’e bakıyordu, kitabı aldı, “Bunu alıyorum, ama başka bir kitap daha var onu bulmaya çalışacağım, o geri gelmemeli Luis ne olursa olsun,” dedi, yavaşça kapıdan çıkıp gitti.
Luis dükkanda ki eski silahların bulunduğu bölümde bir kılıca bakıyordu, düşünceler içindeydi.
Hava bulutlarla çevrilmişti, Astrum şehri bulutların gölgesi altıdaydı, Samy elinde kitapla antika dükkanın önüne gelmişti, biraz durup başını kaldırdı, gökyüzüne bakarak, “Yağmur yağacak gibi ama bir türlü yağmadı,” diye sesli düşündü. Samy bunu sorun etmeyerek dükkana girdi, gözleri içerde eski eşyaların arasında Luis’i aradı, masasında oturmuş derin düşünceler içinde boş, boş bakarken buldu.
Samy yavaşça Luis’e yaklaşarak, “Luis, İyi misin?” dedi endişeyle. Luis birden Samy’i fark edince ayağa kalktı gülümsedi, “Ah Samy gelmişsin, iyim sadece biraz sıkıldım,” diyerek Samy’nin yanına yaklaştı, aşağıdan başlayarak süzdü, yüzüne baktı, “Samy ne yapalım?” diyerek sordu, sevinçle beklemeye başladı.
Samy tuhaf bir şekilde hissederken ne diyeceğini şaşırdı, elinde tuttuğu kitabı gösterdi, “Luis bugün bir adam kafede bu kitabı unuttu, kitap çok eski ve semboller ve şekiller var, eski antikalarla ilgilendiğin için sana getirdim,” diyerek kitabı gösterdi.
Luis o kitabı görünce geri çekildi, gözleri büyümüştü, “Nasıl? O sende olmaması gerekirdi,” diyerek, şaşkın ve tedirgin gözlerle, Samy’nin elimdeki kitaba baktı. Samy’de şaşkınca ne olduğunu anlamaya çalıştı, “Ne? Ama bunu bir adam unuttu, nedir bu biliyor musun Luis?” diye sordu merakla.
Luis’in gözleri hala kitaptaydı, sakinleşerek bir nefes aldı, bu durumun Samy’nin şüphelenmesine neden olacağını düşünerek, “Anladım ver bir bakayım o zaman,” diyerek elini uzattı. Samy kitabı uzatarak, “Luis anlayabilecek misin? biraz merak ettim doğrusu,” dedi. Luis kitabı alarak masaya bıraktı sandalyeye oturup kitaba dokunmadan öylece baka kaldı, Samy’nin meraklı bakışlarını görünce, “Peki bakalım,” diyerek kitabı açtı.
Samy karşısındaki sandalyeye oturup Luis’e baktı, merakla beklemeye başladı. Luis sayfa, sayfa gezerek kitabı inceliyordu, “Bu kitap ikinci kitap, ama, Samy’de niye duruyordu ki? Birinin unuttuğunu söylemişti,” diyerek içinden düşündü, başını kaldırıp masanın karşısında oturan Samy’e baktı, “kim unuttu bunu biliyor musun?” diye sordu.
Samy kafede olan tuhaf adamın görünümünü anlattı, kahve istediğini ve getirdiğinde gitmiş olduğunu ve kitabı masada bulduğunu anlattı.
Luis kitabın sayfalarını çevirerek, “Birinci kitabı getiren adamla uyuşuyor gibi. Olamaz biri bu kitapları bana getiriyor, beni tanıyor mu? Gloria ile konuşmam gerek.” Diye içinden düşüncelere dalmıştı. Samy halan Luis’e bakıyordu, ortam sessizdi merakla, “evet ne buldun?” demesiyle Luis irkilerek yerinden sıçradı. Samy panikle ayağa kalktı, “Ah Luis üzgünüm, korkutmak istemedim,” diyerek yanına yaklaşarak elini omuzuna götürdü.
Luis ayağa kalkarak, “Önemli değil Samy sadece biraz incelemeye çalışıyordum, ama detaylı incelemem için zaman gerek, bu bende kalsın ben inceleyeceğim,” diyerek biraz zaman kazanmak istemişti. Luis masada duran kitaba bakarak, “bu iki kitap, kuşkusuz Umbragen olan annemi geri getirmek içindi, ama neden biri bunu istesin ki?” diye içinden düşündü.
Samy, Luis,e bakarak samimi bir şekilde, “Sorun değil Luis, sende kalabilir, saten o kitabın görünümü beni bir nebze tedirgin ediyordu,” dedi, sonra devam ederek, “Bugün hava kötü, en iyi si ben gideyim ama yarın gezebiliriz, değil mi?” diyerek heyecanla ekledi. Luis gülümseyerek Samy’e yaklaştı, “Tabii ki Samy,” diyerek sarıldı, Luis onunla beraber iyi hissediyordu, en yakın arkadaşı Samy idi. Samy, yüzü kızarmıştı ama o da iyi hissetmişti, kollarını Luis’e sararak sarıldı.
********
Karanlık Sokak Astrum şehrinin bir ara sokağında, hava kararmıştı, gökyüzündeki bulutların bu karartının payı büyüktü. Bir adam sokakta yürüyordu, elindeki sigarasını dudaklarının arasına götürüp derin bir nefes çekti . adamın kirli sakalları vardı, nefesini vererek içindeki dumanı boşaltı, birden durup sağ tarafındaki ara sokağa göz attı bir şey dikkatini çekmişti. Adam sokağa adım adım yaklaşarak gördüğü şeye anlam vermeye çalışıyordu, tamamen yaklaştığında, bir karartı gördü, “bu da ne böyle?” dedi kendi kendine. Karartı bir siyahlar içinde insan silüetine dönüşmeye başlamıştı, birden gözleri belirdi kımızı parlayan gözler. Adam korku içinde kıpırdayamadı sanki adamı etkiliyordu. Silüet birden adamın üstüne doğru atılarak saldırdı. Sokakta adamın korkunç acı çığlıkları yankılanmaya başladı.
************ Samy "Luis, birgün kafeye gelmişti, ilk o zaman onu görmüştüm. Luis, benim yaptığım kahveyi içtiğinde çok sevmişti, sonra konuşmak istedi, böylece onunla tanışmıştım. Yinede Luis’de hiç anlam veremediğim birşeyler hissediyordum, ama hiç bu konuda ona bahsetmedim. Luis’de tuhaf biri, çok farklı, ama yine de Luis çok iyi biri."
~~~~~~~Bölüm Sonu~~~~~~~ |
0% |