Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.Bölüm: Kaçış

@thiswhoo

 

**Yıl 2552**
Uzun bir zaman geçmişti. Hanry, Zümrüt gölgeleri çölündeki tesis den ayrılmıştı. Nereye gittiğini söylemedi, ama S.İ.T.A.E. yi Simon’a bıtaktı, çölde ki tesisde Robert’e bırakmıştı. S.İ.T.A.E. ve çöldeki tesis her zamanki gibi rutinini sürdürdü.

S.İ.T.A.E. binasının yer altı katlarında, eksi birinci katı, sadece uzun bir koridor vardı, sağ ve sol tarafında odalar diziliydi. Her kapı aynı görünümü vardı, metal güçlü kapılar, kapıların her birinin tam ortasında yatay geniş bir gözleme deliği vardı. Koridorun giriş kısmı direkt asansörden giriliyordu, asansörün karşısında uzun koridorun sonunda bir oda vardı, bu oda laboratuvar olarak kullanılıyordu.

O sırada bir doktor, asansör kabinden çıktığı gibi koridorda yürümeye başladı.

Adam uzun bir koridorda yürürken, sol ve sağ taraflarında odalar toplamda yirmiydi, on tanesi solda, on tanesi de sağ taraftaydı. Her oda, denekleri barındırmak için kullanılıyordu.

Beyaz önlüğü olan adam, koridorun sonuna kadar yürüdü. Koridorun bitişinde, tam karşıdaki laboratuvarın kapısını açarak içeri girdi. Sonra gözlüğünü düzelterek etrafına göz attı.

Doktor, orta yaşlarını biraz geçmiş, 45-50 yaşlarında bir adamdı. oldukça bilgili bir doktora benziyor. Odada birtakım tıbbi malzemelerin bulunduğu tezgaha doğru ilerledi.

Bir yandan da mırıldanarak müzik sesi çıkarıyor, “hmm ha hmm.”

Tezgahtan bir paket aldı, içinden boş bir şırınga çıkarttı, mırıldanmaya devam etti. Yavaşça arkasını döndü, gözleri bir sağ, bir sola çevirerek baktı.

Karşısında 2 yatak vardı, yataklarda kendinde olmayan, uyutulmuş 2 denek yatıyordu. Yatakların baş ucunda monitörler çalışır vaziyette, nabız ölçerken ses çıkarıyor. Başını salladı, sol taraftaki yatağa doğru ilerledi.

Adam, uyuyan genç oğlana baktı, “Merhaba D23,” dedi, tabiki ses yoktu kendinde değildi, doktor hiç umursamadan sakince ilerledi, yatağa iyice yaklaşarak biraz eğildi.

D23’ün kolunu tuttu, diğer elinde olan şırıngayı D23’ün damarına saplayarak kanından almaya başladı, “uzun zamandır buradayım, ama siz ne tür bir varlıksınız çözemedim,” dedi.

Tam o sırada, D23 doktorun elini hızla yakaladı. Doktor aniden panikledi, “AHH!” D23 yatakta gözlerini açtı, başını ve gövdesini hızla kaldırarak doktora baktı, kırmızı gözleri parlıyordu.

Doktor kendine geldiğinde, “D23, sen nasıl uyandın böyle?” kolunu parmaklarıyla kavrayan oğlanın elini tuttu, kurtarmaya çalıştı.

Elini kurtardı, hızla geri çekildi, o anda D23 hiçbir şey söylemedi. Ayaklarını hızla yataktan indirip, oturdu, sadece nefes alıp verdi.

Doktor, D23’e yaklaşarak ellerini uzattı, “oh, D23 ödümü kopardın, hemen geri yat,” dedi, geri yatırmaya çalıştı.

O anda D23 ayağa kalktı. Doktora doğru atılarak duvara sertçe yasladı. D23 başını kaldırdı, direkt doktorun yüzüne baktı. Kırmızı gözleri ve yüz ifadesinde hiçbir tepki yoktu, bir an gözlerini kırptı.


Doktor paniğe kapılarak, “ahh! D22 şunu kes hemen, şimdi yerine yat, ne yapmaya çalışıyorsun?” dedi. Bir yandan da D22 nin elini tutarak kendini kurtarmaya çalıştı.

D23 güçlüydü, izin vermedi. Bir anda iyice duvara yapıştırdı, siyah kaşlarını çattı, “Hey doktor, senin ve sizin bu gereksiz işlerinden çok sıkıldım. Şimdi buradan çıkacağız, ama sen öleceksin,”dedi.

D23, sağ elini parmaklarını düz bir pozisyona getirdi, elleri ve parmakları kararmaya başladı, kolunu geri çekerek hızla doktorun göğsüne sertçe geçirdi.

Doktor büyük bir acı bir ifadeyle hırıltılı sesler çıkarabildi sadece, göz bebekleri büyümüştü nefes almakta zorlandı, “~ahhgg~” gözlerini kısarak, D23’e baktı, nefesi kesilmişti artık.

D23 hiç tepki göstermedi, ama bir anda küçük bir gülümseme attı. Doktor konuşamıyordu, kesik kesik nefes alabildi sadece.

D23, elini çektiği gibi kalbini de çıkarttı. Doktor, gözleri döndü ve duvardan aşağı kayarak yere yığıldı. Sonra başı sola doğru kayarak devrildi, vücudu gevşerken son nefesini verdi. Doktorun kanı yerde fayansın aralarından yayılarak yayıldı yavaşça.

D23, ilk önce başını çevirdi tezgaha doğru baktı, sonra dönerek yürüdü.

D23 nefes alırken dağınık siyah saçları hareket etti, gözlerinin iris bölgeleri kırmızı, kırmızı parlıyor, tam ortasında karanlığı temsil edercesine siyah göz bebeği belirgindi. Yüzü ince ve keskin hatlara sahip; çenesinde hafif bir belirginlik var. Kıyafetleri uzun kollu bir tişört ve kumaş pantolonu var bir çeşit üniforma ama siyahtı, kendi karanlık enerjisiyle oluşmuş gibi bir izlenimi vardı. Laboratuvarın, loş ışığını titreterek huzursuz bir ortam yaratıyordu.

D23, derin bir nefes aldı, gözlerini elindeki kalbe indirdi, sonra hızla yerde yatan doktorun yanına fırlattı, “ha, bu senin,” dedi.

Sonra başını diğer yatağa çevirdi, bu denek D22 idi, hemen hızla yanına gitti, yavaşça onu süzdü. “Lily?” diye seslendi, ama kıpırdamadı, harektsizce yatıyordu.

D23, Lily’e bağlı olan kabloları ve boruları yavaşça sökmeye başladı. Sonra yatağın başucuna geçip eğildi, Lily’nin yüzüne baktı, kırmızı gözleri biraz yumuşamıştı, “ah Lily uyanabilirsin. Lily Bekleyeceğim seni,” dedi, heyecanlıydı ama bir o kadarda gergindi.

Bir süre bekledi, sonunda yatakta uyuyan Lily birden gözlerini açtı, öylece tavana bakıyordu.

Lily’nin saçları kısa, çene hizasında biten bir bob kesiminde. Saçları düz ve parlak, rengi koyu siyah. saç telleri oldukça ince görünüyor. Alnını tamamen kaplayan düz bir kahkülü var, bu da yüzüne daha belirgin bir çerçeve sağlıyor. Lily’nin yüz hatları oldukça pürüzsüz ve zarif. Yüzü yuvarlak, yanakları hafifçe dolgun ve çocuksu bir ifadeye sahip. Gözleri D23 gibi kırmızı ve biraz parlıyor. Kaşları ince ve düzgün bir şekilde şekillendirilmiş, gözlerine keskin bir ifade katıyor. Burnu küçük ve yuvarlak, dudakları ise ince ve hafifçe pembe tonlarında. Lily’de de aynı kıyafetler vardı, siyah kıyafetler.

Lily birkaç kez gözlerini kırpıştırıp D23 e baktı, “neredeyim? Leo ne oldu?” biraz yorgun bir ses tonuyla konuştu.

D23, yani Leo, gülümsedi, “Buradan çıkmak için hazırız, Lily. Sende hazırlan,” dedi, Lily’nin kalkmasına destek olarak yardım etti.

Lily ayağa kalktığında yerde ölmüş olan doktoru fark etti, şaşkınca Leo’ya dönerek gözlerini kıstı, “Ne, ne oldu ona?”

Leo, kapıya doğru gitmişti. Lily’nin sorusunu duyduğunda, “Kime ne oldu?” dedi. Sonra anladı, “Haa, şu sanırım, ölmüş, öldürmem gerekti,” dedi, yerde duran kalbe bakarak. Lily, Leo’yu süzdü, sakindi. Leo’da Lily’e bakarak, “planda bu yoktu, zaten onu sevmezdim,” biraz düşündü gözlerini kırptı “hatta buradaki kimseyi sevmem.”

Lily, yere baktı, “ha, tamam,” dedi, sonra etrafa bakarak tezgahı gördü, yaklaşarak inceledi.

Bir takım tıbbi malzemeler arasında bir neşter buldu. Lily, onu eline alıp inceledi, parmağını keskin yerine götürüp incelerken parmağında küçük bir kesik oluştu. “Ahh, olamaz, acıdı,” Leo’ya doğru uzattı elini, gözlerini afif bir acıyla kapatmıştı.

Leo, Lily’ye bakarak yaklaştı, elindeki neştere baktı, “evet bu güzel, bunu karşımıza çıkan kişilere karşı kullan Lily, ama kendine değil,” diyerek alay etti.

Lily, gülümseyen bakışıyla gözlerini kırptı, “Tamam,” diyerek başını salladı.

Sonra Leo, kapıya doğru ilerleyerek kapıyı açtı, uzun koridorun karşısında asansörü gördü, “Lily, galiba çıkış, hadi gel,” dedi.

Leo ve Lily, koridorun diğer ucundaki asansöre doğru hızla giderek asansörün kapısına kadar geldiler.

Leo, asansörün tuşuna bastı, sonra Lily’e başını çevirdi, elini Lily’nin boynuna parmağını değdirdi, “O kesici şeyi karşımıza çıkan, bizi yakalamak isteyen kişilerin orasına sapla, böylece hemen ölecektir,” dedi.

Lily, bir iki kez gözlerini kırparak, “peki, sen?” diye sordu.

Leo gülümsedi, elini gösterdi, hala doktorun kanı vardı. “Ben böyle öldürürüm,” dedi kendinden emin bir tavırla.

Asansörün kapısı açıldı, ikisi de kabine girdiler. Leo, kabindeki tuş takımına baktı, “zemin yazan tuş çıkış olmalı, ama biz direkt oraya gitmeyelim, bir ya da ikinci kata gidebiliriz,” dedi.

Lily, o anda “bir,” dedi. Leo, Lily’e baktı, “tamam çıkışa doğru oradan ineriz, dikkatli olalalım Lily. Onlara yakalanmaya niyetim yok” dedi, birinci tuşa bastı, asansörün kapısı kapandığı gibi yükselerek gitti.

Leo ve Lily ikiside burada doğdu, uzun zamandır burada yaşadılar, eksi birinci kattaki loş ışıklı odalarda. Bir çok deneye maruz kaldılar, çoğu acı verici geçmişti. ikiside şu an 10 12 yaşlarında gibi görünüyorlar. Burada gördükleri eğitim oldukça sınırlıydı, sadece konuşma gibi temel eğitimden geçmişlerdi. Dış dünyaya alışabilirler miydi? Yada insanlar onlara alışabilirler miydi?

D22, Lily ve D23, Leo asansör yükselirken kabinde beklerlerken birbirlerine baktılar. Lily, elindeki neşteri sıkıca tutarak heyecanla bekliyordu, Leo da gülümseyerek Lily’e bakıyordu. “Merak etme, çıkacağız buradan,” dedi, kararlı ve güven verici şekilde konuştu.

Lily gözlerini kırparak başını salladı. Kabinin hafif titremesiyle asansör durdu, kapı açıldığı anda Lily ve Leo, kabinin kenarına duvara yaslanarak olası birinin gözüne görünmemek için saklandılar. Leo başını yavaşça uzatarak kapıdan dışarıya baktı.

Yine bir koridor karşılarına çıkmıştı, ama daha aydınlık ve temiz bir yerdi. Leo, Lilye başını çevirip, “kimse yok, gidelim, sessizce,” dedi.

İkisi de kabinden çıktılar ve hızla ve sessizce ilerlediler. Birinci kattan aşağı zemine inmek için merdivenlere doğru gideceklerdi. Leo ve Lily ikiside ilerlemeye devam etti, koridordan bir odanın kapısı o anda açıldı.

Leo, tam önünde bir adamla göz göze gelmişti. Adam sıradan kıyafetleri olan biriydi. “Hey, siz ne arıyorsunuz? Kimsiniz?” afallamış halde şaşkındı.

Bu katlarda çalışanların gizli yer altı katlardan haberi olmadıkları için bu adam, Leo ve Lily’i ilk defa gördü, tabii ki Leo bunu bilmiyordu, yada hiç umrunda değildi.

Leo hızla adama doğru atılarak elleriyle adamın boğazını kavradı, beraber odadan içeriye girdi, Leo’nun iki elinide adamın boğazına sıkıca sıkmaya başladı, o anda adam yere sırt üstü düştü, Leo da adamı bırakmayınca kendini adamın üstünde buldu. Leo, gözlerini kısarak adamın boğazını iyice sıkmaya başladı, adam sesini bile yükseltemedi, başını hafif kaldırdı, içerde bir yere baktı.

Lily de içeri girmişti, hemen kapıyı kapattı, arkasını döndü, başka bir adam içerde olanları görünce dona kalmıştı. “Tanrım, sizde kimsiniz?” O anda yerde, arkadaşı Leo tarafından boğazlandığını fark edince müdahale etmek için yaklaştı, ama Lily önüne adım atarak önünü kesti, elindeki neşterle kırmızı gözlerini adama dikti.

Adam, ellerini açarak uzattı, “Hey, dur yapma,” dediği anda Lily hızla adım atarak yaklaştı, sonra elindeki neşteri salladı, adamın boynuna denk geldi, “hayır ahh!”

Lily neşteri salladıktan sonra adam tekrar baktı, adamın boynunda büyük kesik açılmıştı, o anda adam panikle ellerini boynuna götürdü, çaresizce akan kanı durdurmaya çalıştı, sağa sola yalpalayarak odanın içinde masaya doğru ilerledi, birden yere devrildi yerde biraz çırpındı, son nefesini vererek gözlerindeki ışığın sönmesiyle hareketsizce öldü.

Bu olanlar olurken aynı zamanda Leo, diğer adamı boğazlıyordu, Leo öyle bir sıkmıştı ki adamın boğazına parmakları girmişti, sonunda bu adam da öldü.

Leo, ayağa kalkarak nefes nefese kaldı, elindeki kanı silkeledi, başını kaldırıp Lily’e baktı, “Bu iyi olmadı ama hallettik,” dedi.

Lily’nin elindeki neşteri fark etti, neşter değişime uğramıştı, siyah karanlık bir tonda renge bürünmüştü, hafiften karartı bir şekilde enerji yayıyordu. Lily, parlayan gözlerle Leo’ya bakarak, “Onlar hak etti değil mi?” dedi, gözlerinde hüzün belirdi.

Leo da ne diyeceğini bilemedi "Merak etme, buradaki herkes düşmanımız, Lily, önümüze geleni alt etmeliyiz, yakalanırsak bir daha çıkamayız," dedi.

Biraz soluklandılar ve sonra odadan çıkıp yollarına devam ettiler, geride odada iki ölü adam bırakmışlardı.

Leo ve Lily artık geri dönüşü olmayacak adımları atmışlardı, buradan çıkmak için her ne gerekiyorsa yapmaya niyetlilerdi. Buradaki herkes potansiyel bir düşmandı onlar için.

İkiside merdivenlere gelmişlerdi. Leo önden basamakları inerek ilerlerken Lily de onu takip ediyordu.

Zemin kata geldiklerinde Leo merdiven çıkışında durdu. Lily’e döndü: “Burası biraz kalabalık olabilir ama şu an geç saatler olduğunu düşünüyorum, dikkatli olalım yine de,” diyerek uyardı.

Lily etrafa baktı, sonra Leo’ya hayranlıkla baktı, merdiven çıkışından sonra uzun bir koridora inmişlerdi. Lily gözlerini kırparak “Tamam Leo,” dedi, içinde endişe oluştu o anda.

İkisi de koridoru hızla ve temkinli bir şekilde yürüdüler. Koridorun sağ tarafına başka bir koridor bağlıydı ve biraz ilerde de aynı şekilde ikinci koridor vardı.

İlk koridoru seçtiler. İkisi de aynı şekilde koridorda ilerledikçe koridorun sonunda büyük bir alana çıktığını gördüler. Binanın giriş alanıydı.

Çok yaklaşmadan iyice yavaşlayarak ilerlediler. Leo yaklaştıkça büyük alanı inceledi, karşıda büyük bir kapı gördü, binanın ana girişiydi. Leo etrafı gözetleyerek, “Lily, bu kapı kesinlikle dışarıya çıkıyor olmalı,” dedi heyecanla.

Lily de heyecanlandı ama kapıda bekleyen bekçiler vardı. “O kapıyı nasıl açacağız ve geçeceğiz?” diye sordu.

Leo, kapıya baktı, sonra kapının sol tarafında biraz uzağında bir oda gördü, yatay uzunlukta camı vardı sol tarafında da giriş kapısı vardı. Leo gözlerini oraya dikti, “Buldum galiba, o oda kesinlikle oradan açılıyor olmalı,” dedi.

Lily de odaya baktı, “Ama çok uzakta ki,” dedi, Leo’ya endişeyle baktı.

Leo bir nefes aldı, sakince iç çekerek Lily’e baktı, “Lily, oda diğer koridordan yakın. Ben gidip oradan oraya gideceğim, ama sen burada bekle. Kapı açıldığında hemen koş, tamam mı?” dedi, Lily’nin gözlerine dikkatle baktı, gülümsedi, “Ben bir şekilde geleceğim,” diye ekledi.

Lily hemen “Ama, ama...” dediği anda Leo parmağını dudağına götürüp susturdu, “dediğimi yap sadece,” dedi, hızla geldikleri yöne doğru koşarak gitti. Lily arkasından baka kaldı, endişeli ve korku ile boğuşurken tek kalmıştı.

Leo tekrar iç kısımdaki koridora geldi, sonra ilerdeki ikinci sağ koridora doğru hızla gitti.

Aynı şekilde ikinci koridordan da aynı büyük alana geldi, ama sol tarafında o odaya daha yakın bir konumdaydı. Leo koridorun çıkışına geldiğinde etrafa baktı. Odayı tam ileride, karşısında gördü, sonra sağ tarafına baktı ve uzaktan Lily’i görebiliyordu. Lily sadece bekliyordu.

Leo, sonra ana kapının olduğu yere baktı, iki bekçi vardı. Onlar odadan biraz uzaklaştıkları anda hızla koşarak gitti.

Kapıya vardığında hızla kapıyı açtı, içeri girerek geri kapattı ve kapıya yaslanarak biraz bekledi, içindeki adrenalin coşmuştu. Leo birden irkildi, nefesini tuttu, karşısında sandalyede arkası dönük birini otururken gördü.

Adam fark etmemişti, masaya başını koymuş uyuyordu. Leo etrafa bakarak, “olamaz, bunu halletmem gerek,” diyerek sessizce fısıldadı kendi kendine.

Adım adım, sessizce ve yavaşça adama yaklaşırken yerde masaya dayanmış bir silah gördü. Makineli bir silahtı, Leo onu yavaşça alarak iki eliyle namlusundan tuttu, havaya kaldırıp bir sopa gibi kullanarak adamın kafasına sertçe vurdu, bir daha vurdu.

Adam sandalyeden yere düştü, sesini bile çıkaramadı ama uyanmıştı, acı içinde yerden doğrulurken Leo bir tane daha geçirdi, sonra bir tane daha. Artık adam hareket etmiyordu.

Leo adama yaklaşıp inceledi, “harika kolay oldu” dedi, sessizce. Leo nefes nefese kalmıştı, hemen silahı yere bıraktı, silaha adamın kanı bulaşmıştı.

Leo etrafa baktı, masanın bir köşesinde bir takım tuşlarla dolu panel gördü. Leo hızla tuşları yoklayarak tek tek basmaya başladı.

O anda odanın kapısından sesler geldi, “uyudun mu? nöbet değişimi hazırlan,” Leo aldırmadı, tüm tuşları yoklamaya devam etti.

Kapı açıldığında silahlı bir adam içeri girdi, “Hey, ne yaptığını zannediyorsun sen?” dedi. Leo arkasını döndü, adama baktı, endişe ve adrenalin etkisiyle hızla adama doğru atıldı, “O adam uyuyordu sadece,” dedi, o anda.

Adam, silahını doğrulttuğu anda Leo’nun saldırısına uğramıştı bile. Leo silahın namlusundan tutup yukarıya doğru kaldırdı, adam da o anda ateş etti, silah sesini duyan ana kapının önündeki bekçiler hemen hızla odaya doğru koşmaya başladılar.

Leo içerde o adamın silahını kaptığı gibi adama doğrulttu. Leo ateş etti, silahtan hızla fırlayan mermiler adamı göğsünden ve yüzünden vurdu. Adam direkt yere yığılırken, Silahın güçlü tepmesi Leo’yu geriye doğru savurdu ve panele yakın duvara sertçe dayandı. Leo kendini toparladı, hemen panele yönelerek kapıyı açmak için tüm tuşlara basmaya devam etti, “Hadi, hadi açıl, hadiii!” haykırarak bağırdı.

Diğer tarafta Lily, ana kapının baya bir yakınına ilerlemişti, beklerken merak, korku, endişe, heyecan her bir duygu içinde birbiriyle çarpışıyordu.

Lily, “Leo, neredesin hadi!” diye içinden konuştu ve etrafa baktı.

Bekçilerin ani hareketi onu korkuttu, bir yandan odadan silah sesi de duydu. Ne olduğunu bilmiyordu. “Ah, Leo,” dedi kendi kendine.

Lily aniden gelen yüksek gürültüyle irkilerek korkmuştu. Büyük ana kapı yükselerek açılmaya başlamıştı, Lily başını çevirip kapıya baktı. Lily, açılan kapıya doğru koştu, Leo’nun dediği gibi kapıya doğru koşarak dışarıya çıktı. Karanlık gece hakimdi dışarda.

Lily dışarıdaydı artık. Gecenin karanlığında olabildiğince uzaklaşmaya başladı. Kapıdan uzaklaştıkça, başka bir girişe denk geldi, tesisin dışardaki girişiydi.

Lily, bir kulübe gördü, kulübenin yanında iki bekçi bekliyordu. Lily onları fark edince ne yapacağını düşündü.

Elinde sadece bir neşter vardı, neşterin şekli değişime uğramıştı, karanlığın siyah rengine bürünmüş ve biraz da keskin tarafı uzamıştı, biraz şekli bozulmuştu, bir bıçağı andırıyordu. Lily’nin tek seçeneği vardı.

Hızla ilerleyerek karşılarına çıktı, gözleri gecenin karanlığında kırmızı kırmızı parlıyordu.

Bir bekçi Lily’i fark etti, “Hey, hemen dur, kıpırdama!” diye bağırdı. İkinci bekçi de hemen silahını doğrultarak Lily’e baktı, “buda nedir?” diye sordu.

Birinci bekçi yavaşça tabancasını doğrultarak Lily’e yaklaştı, elindeki tuhaf neştere baktı, “At elindekini, ufaklık,” dedi, temkinli bir şekilde izliyordu.

Lily mecburen neşteri biraz ileri attı. Birinci bekçi Lily’nin kırmızı gözlerine baktı, şaşkın ve tedirgin bir şekilde, “Sende nesin böyle?” dedi. Silahını bir an indirdi, yakından bakmak için.

Lily o anda yerdeki neştere elini uzattı, neşter birden havalanarak Lily’ye doğru hızla süzüldü. Lily hemen neşteri yakaladığı gibi adamın boğazına savurdu.

İkinci bekçi uzaktan karanlıkta ne olduğunu anlamaya çalışıyordu, birinci bekçi yere yığıldığını gördüğünde silahını doğrulttu, ama çok geçti.

Lily neşteri ilk bekçiye savurduğu anda fırlatmıştı bile, ikinci bekçinin tam kafasına girmişti, adam öylece yan bir şekilde devrildi, silahı da yere düştü.

Lily’nin gözleri kırmızı kırmızı parlıyordu. Lily çıkışa doğru yürüdü, ileriye baktı, karanlıktan bir şey görmüyordu, ama onun için büyük bir gizemdi, ilk defa dış dünyaya adım atıyordu.

Adamın kafasındaki bıçak Lily’nin ardından hızla Lily’e doğru süzülerek ilerledi, Lily hemen geri dönerek bıçağı yakaladı. O anda uzaktan tesisin ana kapısını gördü, kapı kapanmıştı.

Lily üzgünce, “Leo, gel lütfen gel,” dedi sessizce ama gelmedi. Lily ne yapacağını bilmiyordu, korkuyordu. Leo’nun orada kalması, başına ne geldiğini bilmeden öylece baka kalmıştı. Lily ve Leo, eksi birinci yer altında ki odalarda tek kalıyorlardı, ama yinede Lily’nin odasının yanındaki oda Leo’nundu kapıdan kapıya konuşarak zaman geçiriyorlardı, ama Leo tekdi artık.

Lily’nin başka çaresi yoktu, sonkez kapıya baktı, gözlerinden yaş süzülmeye başladı. Lily hüzünle yolunana devam ederek ilerledi, karşısında ormanlık bir alan vardı, yol içinden geçiyordu.

Lily karanlık ormana girerek gözden kayboldu.

**Kırmızı Zambak**

*Bir zambak vardı, ama yanlış yerdeydi. Karanlık, ışıksız bir ortamda büyüdü, bu yüzden rengi kırmızıya bürünmüştü. Karanlık, onun doğası haline geldi, tıpkı Lily gibi.

Lily, bir tesiste doğmuştu, karanlık bir odada büyüdü. Onun da gözleri kırmızıydı, zambağın yaprakları gibi. Tesisin soğuk duvarları arasında, bir denek olarak yaşıyordu. Her gün, zambak gibi karanlıkta çiçek açıyordu, sessiz ve yalnız. Ama ne zambak ne de Lily, karanlığın onları nasıl şekillendirdiğini fark ediyordu.*

~~~~~~~~~Bölüm Sonu~~~~~~~~~

Bu bölümde düzenlendi.


 

Loading...
0%