Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm: Luminer Kasabası

@thiswhoo

                         Kabus

Gece daha bitmemişti. Karanlığa alışık gözleri olabilirdi ama, Lily, ormanda tek başına, bilmediği bir yerde, hızlı ve dikkatli bir şekilde ilerliyordu. Ağaçların sıklaşması, yer yer dalların önünü kapatması işini zorlaştırıyordu.


Yolunu kaybetmemek için yola yakın bir şekilde ilerliyordu. Hem yolu izliyor hem de yolda karşısına çıkabilecek birileri olursa diye ormanda gizleniyordu. Neyse ki, kimse önüne çıkmadı.


Lily, kalbi hızla çarparken ormanın derinliklerinde yürümeye devam etti. Ağaçların gölgeleri arasında yolunu bulmak zordu, her adımında acaba doğru yöne mi gidiyorum, diye düşündü.

Bir süre sonra, ağaçlar seyrekleşmeye başladı. Lily, ormandan çıktığını fark ettiğinde rahat bir nefes aldı. Daha az ağaç vardı ve yerde çimlerin üzerinde izler görüyordu. Çimenlerin aşınmış olması, buranın devamlı kullanılan bir yol olduğunu gösteriyordu.


Yakınlarda bir yerleşim yeri olabileceğini olabilir ama Lily bunu bilmiyor. Ancak, kimseye bulaşmadan olabildiğince uzağa gitmek istiyordu. Yorgunluk artık dayanılmaz hale gelmişti. Dinlenmek için bir yer aramaya başladı. Etrafına bakındı, ancak görebildiği sadece ağaçlar ve karanlık, gölgelerdi.


Biraz daha ilerledi, ama artık daha fazla dayanamayacağını hissetti. Açlık ve yorgunluk birleşmişti. Gözleri kararmaya başladı ve kendini yere bıraktı. Bir ağacın altında yere yığıldı.


Lily, sırt üstü yatarken, gözleri gökyüzünde, merak ve şeşkınca baktı, “çok parlaklar, bunlar yıldız mı?” Gecenin karanlığında, gökyüzünde yıldızlar net bir şekilde dolu, dolu görünüyor, bazı yıldızlar oldukça belirgin parlıyor. Lily hiç görmemişti ama duymuştu, gökyüzüne bakarak, gözlerini yumdu, ve derin bir uykuya daldı.


Bir anda Lily, kendini tesisin içinde buldu. Her zamanki kapalı tutulduğu odasında, yatağında. Odanın karanlığı ve soğukluğu her zamankinden daha yoğun hissediliyordu.


Lily, aniden kalktı, kalbi hızla çarpıyordu. “Hayır, hayır, istemiyorum, bunu,” diye kendi kendine fısıldadı. Lily yataktan indi, hızla kapıya doğru adım atarken her bir adımı yankılanıyordu.


Lily kapıya yanaştı ve sesi titreyerek, “Leo orada mısın?” endişeyle seslendi. Leo’nun odası hemen yanındaki odaydı, ama hiçbir ses gelmiyor. Lily tekrar seslendi, “Leo orada mısın? Lütfen konuş, lütfen.” kapıdan bir kaç adım geri çekildi, başını yere eğdi, dizlerinin üstüne yere attı kendini.


Lily, küçük bir hıçkırıkla sessizce ağladı. Oda sessizdi, hala yerde bekliyordu Leo’nun sesini, işitmek istiyordu.


O anda arkasında yüksek bir ses duydu. Korkuyla arkasına döndüğünde, Leo’yu karşısında gördü. Leo’yu karşısında gördü. Leo, hiç mutlu değil; aksine kızgın bir tavırla Lily’e baktı, kırmızı parlak gözleriyle.


Lily endişeli bir şekilde, “Leo, burda mıydın?” diye şaşkınca sordu. İlk defa onu odasında görmüştü. Leo’nun gözleri öfkeyle parlıyordu.

Birden yüksek sesle, “Lily, beni bıraktın. Beni terk ettin, beni bıraktın ve kaçıp gittin!” yüksek sesi odanın içinde yankılandı.


Lily, dehşet içinde olanları izlerken, “hayır, hayır, Leo dur!,” dedi. Gözleri yaşlarla dolmuştu, sesi titriyordu. Arkasını duvara yaslayarak elleriyle kulaklarını kapatıp, başını yere eğdi.


Leo, birden Lily’nin dibine kadar yaklaştı. Öfkesi, Lily’i sarstı, Lily gözlerini sıkıca kapattı. Aniden her yer kararmaya başladı, Leo’nun çığlıkları Lily’nin zihninde yankılanıyordu, sonra yavaşça ses azalarak gitti.


Lily, soğuk terler içinde uyandı ve derin bir nefes alarak, “Bu bir kabus muydu?” diye düşündü.


**********

Kayıp Tuhaf Çocuk

Gözlerini açan Lily, kendini bir evin odasında buldu. Yatakta uzanmış haldeydi ve kalkıp oturdu. Etrafında bir çalışma masası, bir dolap ve bir sandalye gibi eşyalar vardı. Lily, etrafa bakarak düşündü, “Neredeyim ben? Ne oluyor?”


Tam yataktan kalkarken kapı açıldı ve bir adam belirdi. Adam, siyah saçlı, mavi gözlü ve orta yaşlarda bir adamdı. Saçlarındaki birkaç beyaz tel ve yüzündeki yorgun ama dostane ifade, yılların izlerini taşıyordu.


Sakince Lily’e bakarak, “Ah, uyanmışsın. İyi misin?” dedi, adam. Lily’e bakarken, onun kırmızı gözlerini görünce endişelendi. “Sanırım kaybolmuşsun, ve baya zor anlar yaşamışsın,” diye ekledi.


Lily, adamı gördüğü anda paniklemişti. Bir yabancının evindeydi ve güvende olup olmadığından emin değildi. Hızla yatağın kenarına otururken ayağa kalktı zihni tehlike sinyalleri veriyordu. Lily, hızla elini açtı, avucunda karanlık ve kırmızı karışımı bir enerji yoğunlaştı, şekil alarak bir bıçağa dönüştü, adama doğrulttu.


Lily bu enerjiyi kullanmayı çok önceden keşfetmişti, ama hiç bir nesneyle etkileşime girmemişti, ta ki o neşterle, Lily neştere karanlık enerjisiyle etkileşime geçmiş oldu, neşter daha keskin ve daha güçlü bir görünüme ulaşmıştı ve bir bıçağa benziyordu, artık onun bir parçası. Tıpkı, Hanry’nin bulduğu silahlar gibi.


“Neresi burası? Sen kimsin?” Dedi Lily, kırmızı gözleri adamı süzdü, sesi titriyordu. Adam, Lily’nin elindeki bıçağı görünce geri çekildi, ellerini kaldırıp uzattı açarak, “Hop, hop, sakin ol. Seni incitmek gibi bir niyetim yok. Ailem burada, aşağıda. Seni bulduğumda baygındın ve sana yardım etmek istedim,” dedi, sesinde samimiyet ve endişe vardı ve şaşkındı.


Lily, adamın samimi gözlerine bakarak bir an tereddüt etti. İçinde bir yerlerde bu adamın ona zarar vermeyeceğini hissediyordu ama yıllarca süren tutsaklık ve işkencelerden sonra kimseye kolayca güvenmezdi. Yavaşça elindeki bıçağı geri çekti, ama gözlerini Adamın üzerinden ayırmadı.


Lily gözlerini adamda gezdirdi, “Kaybolmak mı?,” dedi. Lily biraz rahatlayarak çalışma masasının yanına doğru geri adım attı. hala adamı izledi, “neden yardım etmek istedin?” Lily, içinde hissettiği, garip his adamın hisleri miydi? adamın korkusunu hissetmişti. Lily ilk defa dış dünyadan birini görmüştü.


Adam endişeyle Lily’e baktı, tuhaf hissetmişti, yavaşça tane, tane. “Ben Logan. Korkma, sana zarar vermem çok erken saatlerde şehirden dönüyordum, dediğim gibi, seni ormanın yakınında bir ağacın altında buldum, seni bırakamazdım,” diyerek durumu açıklamaya çalıştı.


Lily Logan’a biraz yaklaştı, boyu kısa olduğu için başını kaldırdı, adamı iyice süzdü. Lily hiç düşünmeden burada Logan’ı kolaylıkla etkisiz hale getirebilir, ama yapmadı, adamda ki korkuyu hissediyordu ve iyi niyetini. Lily için garip bir histi bu, durup Logan’ı inceledi.


Logan. korkuyordu evet, ama Lily’nin o meraklı bakışı, kırmızı gözlerle incelemesi daha geripti. Logan biraz geri çekilerek, “ah pakala, sen kimsin bakalım?” En azından şu garip durumdan kurtulmaya çalıştı.


Lily hala inceliyordu, Logan hareket ettiğinde gözleri onu takip etti, “Lily,” dedi, gözlerini kırptı bir kaç kez, bakarak. Logan olduğu yerde kapıya yakın bir şekilde, merakla “Lily ne? Yani, soyadın ne? Belki aileni bulabiliriz,” sonra gözleri yere indi, “mesela ben, Logan Ormsby,” dedi.


Lily, başını eğdi düşündü, kendisinin ikinci bir ismi yoktu. Lily başını Logan’a dik dik baktı, iç çekerek, “sadece Lily,” dedi, D22 isminden nefret ediyordu o isimden hiç bahsetmedi. Logan biraz affalamıştı, “herkesin bir soy ismi olur, ailen nerde peki? Ve kaç yaşındasın?” Logan merak etti, bu kız kimdi? Neden ormanlığın oradaydı? bir sürü soru geçmişti aklından.


Lily Logan’a dik dik bakmaya devam etti. Logan çok soru soruyordu, Logan’a doğru bir adım attı, “aile,” dedi. Sonra bir adım daha attı, “soyadım,” dedi. Lily bir an düşündü, yaşını da bilmiyordu, o tesiste zaman kavramı diye bir şey yoktu onun için. Logan’a bir adım daha attı, “yaşım, hiçbiri yok bende,” dedi, ses tonu yavaş ve sakindi, gözlerini bir iki kez kırptı Logan’a bakarken.


Logan’ın içinde bir an tedirgin bir his kapladı, ortamda tuhaf bir enerji vardı, başını salladı, “pekala, şimdi, ne diyeceğimi bilemedim Lily, ama bu durum, çok şüphe uyandırıcı,” dedi. Lily hiç umursamadı, geri döndü odanın penceresini fark etti, direk birkaç adımla pencereye yürüdü. Pencereden dışarı izlerken şaşırdı. Büyük boş ekim arazilerden oluşan bir tarla vardı, bir yol geçiyordu pencerenin önünden, bir kat yüksekteydi, bulunduğu oda.


Ama Lily buna şaşırmadı, ilk defa gün ışığı görmüştü, aydınlıktı her yer, gökyüzü mavi ve o yıldızlar gitmişti, çok uzakta şehrin yüksek binaları görünüyordu hafif sisli bir şekilde. Lily’nin gözleri, gün ışığına rağmen kırmızıydı ama sönük kalmıştı.


Logan, odanın kapısının ordan Lily’e bakıyordu, üzerindeki kıyafetlerin bir üniforma olduğunu anladı, ama bir isim veya logo yoktu tamamen siyah bir üniforma, “bir yetimhane olabilir mi? ama bu kasabada öyle bir yer yok” sessizce düşündü. Logan hafif ses tonuyla, “ben aşağı iniyorum acıkmışsındır sanırım, gidip sana yemek getireyim,” dedi odadan çıkarak giderken.


Logan odadan çıktı geniş, hol de üç odanın önü ve tam karşısı alt kata inen merdiven var. Logan merdivenlere inerken arkasından gelen hafif ayak sesini işitti. Lily arkasından takip etmişti, “evet, yemek varmı? Acıktım,” dedi. Logan arkasını dönerek gelen Lily’e baktı, oda ona bakıyordu, “farkındayım gel aşağıda yemek hazırlanacak birazdan,” dedi.


Merdivenlerden indiklerinde evin salonu karşıladı onları, Lily etrafı incelemeye koyuldu. Salon, orta büyüklükte, merdivenin biraz uzağındaki evin giriş kapısı var, sağ tarafında ki kapı açık, içerden üçlü koltuk ve iki tekli koltuk var, oturma odası. salonun sol tarafında ki kapı mutfak. Lily mutfağın kapısının köşesinde bir masa var dikdörtgen geniş bir yemek masası, 4 sandalye vardı.


Logan Lily’e göstererek “burada otur birazdan yemek hazırlayacağız,” gülümsedi, Lily’e bakarak, “bende acıktım,” dedi. Mutfak kapısından bir kadın salona geldi, Logan’a bakarak, “yemek hazır Logan,” başını Lily’e çevirdi, “ahh, uyanmışsın baya uyudun değil mi?” diyerek samimi bir şekilde Lily’i inceledi.


Logan araya girerek, “evet güzel, Lily, bu Susan, benim eşim, evde güzel yemekler yapar,” dedi. Susan sarı uzun dalgalı saçları ve mavi gözleri var, kıyafetleri hafif rahat kumaştan, koyu sarı ve yeşil renklerden bir ev elbisesi var. Susan Logan’a bakarak, “mutfağa gelir misin Logan biraz yardım lazım,” ded. Logan hemen, “tabii hemen geçiyorum,” mutfağa doğru gitti, Susan’da mutfağa giderken Lily’nin yüzüne baktı, “burda bekle, sen dinlen hemen geliyoruz,” dedi ve oda mutfağa Logan’ın yanına gitti.


Lily sandalyede oturup ellerini masanın üzerine bıraktı, siyah tırnakları, vardı, sanki oje sürülmüş gibiydi, bu da onun doğası, karanlık. Lily çok sessiz ve neredeyse hiç konuşkan birisi değildi. Ellerini masada gezdirip masanın cilalı ahşabı hissetti, serbesti. Lily, hala inanamıyordu burada olduğuna, ve ne yapacağını da bilmiyordu.


Mutfakta Logan eline birkaç tabak aldı, ve kaşık çatal alırken, “hiçbir bilgi yok, söylemedi, o sanki, yabancı aşırı yabancı biri gibi,” çatalları ve tabakları elinde tutuyordu düşünceli bir şekilde. Susan tezgaha dönük bir şekildeydi, yavaşça Logan’a döndü, “kızın gözleri niye böyle, yani,” duraksadı Logan’a baktı, “kırmızı,” dedi. Logan, “evet belkide bir açıklaması vardır. Benim duyduğum bir şey, insanlarda nadir olarak görülen bir hastalık, albino olabilir, ama bu ander bir durum ve zararsız olarak duymuştum,” elindeki tabakları, ve çatalları gösterdi, “neyse ben bunları götüreyim,” diyerek salona doğru gitti.


Logan salona geldiğinde Lily’nin sandalyede, otururken elindeki yine o bıçağı gördü, Lily elinde tuttuğu bıçağı inceliyor ve bir sağ bir sola çeviyordu. Logan hemen tabakları masaya hızla bıraktı Lily’e yaklaştı, “Lily, dur, onu geri sakla, ailem görmesin, senin ne yada kim olduğunu bilmiyorum ama burda sana zarar vermeyiz asla,” olabildiğince sessizce konuştu, ve endişeyle. Lily karanlık aura yayan bıçağı yok etti, bıçak kaybolurken karanlık aura havada dağıldı, Logan’a bakarak, “tamam,” dedi, yüzünde ki sakin ifadesiyle, aynı ses tonuyla sonra gözlerini kırptı.


Logan şaşkındı, bu kız albino değildi, tamamıyla başka bir şey olduğuna emin olmuştu artık. Yinede ne yapacağı konusunda endişeliydi, bir şekilde bir yol bulmak istiyordu, bu kız tehlikeli miydi? Zarar gelir miydi? Bu konuda endişeliydi. Logan tekrar mutfağa gitti.


Lily sandalyede otururken, evin dış kapısı açıldı ve konuşmalar duyuldu, çocuk sesleri. “Bence o parkta bir daha oynayalım, Candy,” dedi. Diğer çocuk cevap verdi, “Öyle mi? Sence güzel miydi, Andy?” İçeri girdiler ve giriş kapısını kapattılar, birden Lily’i fark edip durdular, Lily’e şaşkınca baktılar.


İkisi de sarı saçlı, mavi gözlü, 7-8 yaşlarında birbirlerine oldukça benziyorlardı, ikizler biri oğlan Andy diğeri kız Candy, isimleride oldukça aynıydı neredeyse. Andy’nin saçları biraz daha kısa düzgün taranmıştı sadece, Candy’nin saçları. Susan’ın gibi dalgalı, ve biraz uzundu, sevimli çocuklardı. Lily, oturduğu yerden onları incelemeye başladı, kırmızı gözleri bir andy’nin bir Candy’nin üzerinde gezdi.


Andy dikkatlice Lily’e bakarak, “Candy, bu babamın sabah getirdiği kız.” Candy’de haman Andy’nin yanına geçerek Lily’e baktı merakla, “evet ama çok garip, kırmızı gözleriyle ürkütücü görünüyor, sence bu bir şeytan mı?” dedi hemen Andy’nin arkasına geçti göz ucuyla Lily’e bakmaya devam etti. Andy gözlerimi kocaman açtı, “ah evet, hiç konuşmuyor, sadece bakıyor, dikkat edelim,” dedi, arkasında duran Candy’i kollamaya başladı.


Lily, hiçbir şey anlamadı, sandalyede oturup öylece onları izledi. Logan mutfakten tekrar geldi, elinde olan büyük bir tabakta olan pirzola, hazırlamışlardı, masanın ortasına bıraktı, “Andy, Candy, gelmişsiniz güzel hazırlanın sonra yemeğe gelin sonra,” dedi, kolunu merdivene uzatarak eliyle işaret etti.


İkizler merdivenlerden yukarı çıkarken Andy gözlerini Lily’den ayırmadı. Logan Lily’e “evet Lily onlar benim çocuklarım, oyun oynamayı severler, 8 yaşındalar,” dedi, hafif bir gülümsemeyle. Lily hemen merakla, “şeytan nedir?” diye sordu. Birden masadaki yemeğe göz attı, dikkatini pirzolaya verdi, “bu yemek mi?” merakla sordu.


Logan, “evet bu yemek, pirzola çok lezzetli et yemeği, sanırım hiç yemedin,” dedi, gülümseyerek. Lily elini uzatmak istedi, ama Logan, “bi dakka bekle, önündeki tabağa koyacağız, birazdan herkez gelsin, demek acıktın, hehe,” dedi. Lily bir denek olsada acıkmıştı, ve o yemeği ilk defa görmüştü, gözleri Logan’a döndü, “tamam, beklerim,”dedi.


Biraz zaman geçti, masadaki tabaklarda pirzola ve yanında pirinç pilavı var, Lily merakla tattı, gözlerini kapatarak, “çok farklı, güzelmiş,” dedi. Lily daha önce yemediği yemeklerden yemişti, o tesiste ki yediği yemekten çok farklıydı, bu yediği yemek kat kat güzeldi, hep aynı yemeği yerdi, tesiste, özel olarak hazırlanmış dengeli ve kontrollu, yemeklerden yiyordu. hep aynıydı.


Hava kararmaya yakın saatlerdi, herkes yemeğini yemiş ve çocuklar oturma odasında, televizyon izliyorlardı. Lily hala salonda masada ki sandalyede oturuyor, ve diğer sandalyede Logan oturuyor. Lily düşünceli gözlerle, “ben gideyim artık,” diyerek ayağa kalktı. Logan merakla, “nereye gideceksin? Var mı gidebileceğin bir yer?” diye sordu.


Lily bir an düşündü, sahi nereye gidecekti ki? Gidebileceği herhangi bir yer yoktu bilmiyordu, ama o tesise asla gitmeyeceğinden emin. Lily karanlığa alışık olsada karşısında ki dünya, karanlık, gizemli ve belirsizdi Lily için.


Üst kattan gelen Susan merdivenlerden inerek Lily’e baktı, “Lily, hava kararmaya başladı, şu an gitmek doğru değil, bu gece burada kalırsın, yarın gidersin gündüz vakti,” konuşurken merdivenleri de adım adım iniyordu, Lily nin yanına geldi, “yukarıda ki odada kalabilirsin bu gece,” dedi.


Lily, düşünceyle Susan’a bakıyordu, sıcak bakışı Lily’e huzur veriyor gibiydi, hiç bilmediği bir his, bir duyguydu, Lily anlamasa da hissetmişti. Logan başıyla onayladı, “harika bencede Lily, yarın düşünürüz ne yapacağımızı,” dedi, Logan Lily’nin tuhaf özelliğini biliyordu ama ne olduğunu bilmiyordu, içinde bir yerde merak vardı, bu kız ne yada kim?


Lily, mecburen kabul etti, bir iç çekerek Susan’a gözlerini çevirip baktı, “peki odaya gideyim,” Lily çok az konuşkandı her kelimesi kısa ve netti. Susan Lily’e yol vererek kenara çekildi, “peki bende geleyim seninle,” diyerek Lily’i takip etti.


Lily yine ilk uyandığı o odaya geldi, içeri girip odanın orta yerinde durdu. Susan arkasından kapının önünden ona baktı, “Lily,” seslendi birden. Lily arkasını dönerek Susan’a baktı. Susan merakla, “hiç bir şey hatırlamıyor musun? Bizden sakladığın bir şeyler yok değil mi?” şüpheci bir tavırla baktı.


Lily biraz anlamıştı, ama konuşmak istemedi, çünkü, tesisten geldiğini öğrenirlerse, bildirebilirlerdi, ve yine orda bulabilirdi kendini bunu asla istemiyordu. Lily hızlı hareketlerle başını sağ sola salladı, “hayır, yok,” dedi sadece, hareketleri siyah ince telli saçlarını savrulmasına sebeb olmuştu, elleriyle düzeltti. Suzan başını salladı, peki o zaman yarın bir yol bulacağız. Şimdi gideyim dinlen,” diyerek kapısını kapatıp gitti.


Lily sonunda tek kalmıştı, yatağın kenarına oturdu, aklıma tesisde kalan Leo geldi. İçimde derin bir hüzün belirdi, gözünden istemsizce yaş geldi, “Leo, iyimisin?” dedi fısıltıyla, onun son durumu hakkında hiçbir şey bilmiyordu, yine belirsizlik ve karanlık bir duygu bu.


Suzan salonda, Logan ile karşı karşıya masada sandalyede oturmuş birbirlerine bakıyorlardı. Suzan endişeyle, “ah Logan çok tuhaf bir çocuk o ne yapacağız?” merakla sordu. Logan, sakince “biliyorum Suzan, ama beni de anla sabahın ilk saatlerinde ormanlıkta çocuk buldum, onu öylece bırakamazdım, merak etme yarın, Astrum şehrine giderken polise bildireceğim, elbet bir ailesi vardır değil mi?” dedi bir umutla. Suzan anlayışla başını sallayarak, “iyi Logan öyle olsun,” dedi düşünceli bakışıyla.


**********

Beklenmedik Baskın


Gecenin Karanlığında, Luminer kasabasında oldukça karanlık bir saat. Tarlanın kenarında bir kaç gurup kişiler vardı, ellerinde silahları belli oluyordu, içlerinden biri vardı ki o kişi kendini belli ediyordu. “Emin misin burada olduğuna?” diye sordu yanında ki adama.


Elindeki cihazı inceleyen adam, “evet Thomas, onda ki enerji burayı işaret ediyor,” Thomas başını yanında ki adama çevirdi, Pekala siz hazırlanın, birazdan başlayacağız,” dedi sonra birkaç metra uzaklaştı.


Thomas iri yapılı bir adamdı ve sert görünümlü bir yüzü var, keskin ve zamanında çatışmalardan kalan yara izleri belirgindi. Thomas’ın kıyafetleri bir çeşit askeri üniforması giymiş hazır bir duruşu var. saçları siyah sert ve kısa, yukarı doğru şekillendirilmiş, yüzünde hafif kirli sakalları var, bu da ona ciddi bir ifade veriyor.


Thomas uzaklaştıktan sonra eline telefonu alarak arama yaptı, kulağına yerleştirdi. Biraz bekledikten sonra, “ben Thomas kayıp D22 nin yerini tespit ettik. Sizin cihaz onun enerjisini tespit etmiş gibi, hehe,” dedi. Bu cihaz, Lily’nin yaydığı enerjiyi tespit ediyordu, böylece onu takip etmiş ve bulmuşlardı.


Telefonla konuşan Thomas, “öyle olsun Simon, ama unutma anlaştığımız gibi, onu canlı getireceğim, sende uyarsın umarım anlaşmaya.” Thomas telefonu yere atarak ayağıyla ezdi tamamen kullanılmaz hale gelene kadar. Belli ki oldukça gizliliğe önem veriyordu.


Thomas yerden hasarlı telefonu aldı, ve hızla adamlarına doğru ilerledi, “hadi başlıyoruz. Unutmayın onu canlı ele geçireceğiz,” yaklaşarak emir verdi. Thomas oldukça enerjikti, ama bu enerji, hiç de iyi bir sinyal değildi.


Thomas ve adamları, eve doğru ilerliyor ve yaklaştılar. Thomas hafif ses tonuyla, “D22 yi bulunca geride görgü tanığı kalmasın, anladınız beni umarım.” Bu cümle yeterliydi anlamak için. Herkes başıyla onayladı sessizce. Thomas ile toplam 6 kişilerdi, ve eve yaklaştılar bahçe kapısını yavaşça açarak içeri girdiler. bahçede evin giriş kapısına doğru ilerlediler.


Thomas bir adamıyla kapının kenarında beklerken, üç adamıda kapının diğer tarafında yer aldılar. Sonuncu adamda kapının önünde, hazır bir şekilde Thomas’a baktı. Thomas başıyla emri verdiği gibi kapının önünde ki adam, kapıya güçlü bir tekmeyle kırdı, kapı gürültüyle kilit kısmı kırılarak açıldı.


Thomas ve adamları hızla eve girdiler. oldukça hızlı hareket ediyorlardı. Thomas hemen etrafa baktı salon boştu belli ki Logan ve Suzan odalarındaydılar. Thomas adamlarına baktı, “ilk önce kızı bulalım hemen öldürmeyim ve hepsini buraya getirin.” Adamlardan dördü merdivenlerden yukarı çıktı.


Logan odasında yatağından hızla kalkmıştı, “ne oluyor böyle, Suzan kalk hemen bir ses duydum çocuklara git sen,” dedi içinde büyük bir endişe ve korku vardı. Suzan da hemen kalktı o da duymuştu aşağıdan gelen gürültüyü.


Logan odanın kapısını açtığı gibi başına sertçe bir darbe yedi. Logan o an acıyla afalladı, karşısında gördüğü iki adamı zar zor görüyordu. Suzan o anda bir çığlık attı, “ahh Logan!” Logan geriye doğru adım atarak dengesini korumaya çalıştı, ancak yediği darbe onu çok zor duruma soktu. Bir adam tekrar yaklaşarak silahın dipçiğiyle birtane daha geçirdi. Logan artık direnemedi yere yığılarak kendinden geçti.


Tek duyduğu Suzan’ın haykırışı. “ahh hayır Logan!” Etrafı kararmıştı. Diğer adam hemen Suzan’a silahını doğrulttu, ”kıpırdama sakın yoksa ölürsün,” dedi. Suzan çaresizce öylece kaldı, titriyordu, gözleri dolmuş ve sadece yerde hareketsiz yatan Logan’a baktı.


Kısa bir süre sonra, Logan gözlerini açtı salonda yerde buldu kendini. Birden bir konuşma sesi duydu, “sonunda uyandın mı?” Thomas bir adamına göz dikerek, biraz sert vurmuşsun bak daha yeni geldi kendine,” dedi alaycı konuşuyordu ama oldukça ciddi bir ifadeyle.


Logen elini yere dayadı doğrularak yerde oturdu, gözleri yemek masasında sandalyede oturturulmuş olan ailesine kaydı. Andy ve Candy, Suzan ile beraberdiler. ikizler her biri bağlamışlardı ve korku dolu gözlerle babası Logan’a bakıyorlardı. Suzan’da ikizlere sarılmış aynı şekilde Logan’a baktı.


Thomas yaklaştı Logan yerdeydi hala oturuyordu, “iyi misin? oh evet iyi gibi. O anda üst kattan 2 adamı indi merdivenlerden, biri hemen Thomas’a bakarak, “D22 yok burada, bulamadık onu,” dedi. Thomas başını salladı, gözlerini Logan’a dikti, “evet sen söyle nerde o kız anlat,” dedi, kaşlarını çatarak.


Logan daha yeni geliyordu kendine, olayın ciddiyetini kavramaya başladı. yavaşça ayağa kalktı, “ne kızı be, siz de kimsiniz, burada sadece ailemle ben varım, ahh,” tökezleyerek tek dizinin üzerine düştü.


Thomas tabancasını çıkardı, “demek inatçılık ama bu inadı çözmenin en iyi yolu,” tabancasını Andy’e doğrultu. “Kızına bir mermi sıksam ne olur,” başını çevirip Andy’e baktı. “Ah bu değil,” tabancasını bu sefer Candy’e doğrulttu, “şimdi oldu,” dedi sırıtarak.


Suzan hemen ikizleri arkasına aldı, “olmaz, bunu yapamazsın, seni adi…” Thomas hemen sözünü kesti, “Hop, hop. Sakin, küfre gerek yok, ben sadece D22 nin yerini öğrenmek istiyorum. Yani kızın, koyu siyah saçlı kırmızı gözleri olan, tuhaf bir kız,” diyerek tabancasını yukarı kaldırdı ateş etti.


O anda kendini biraz toparlayan Logan Thomas’a atılarak saldırdı. Ama ne yazık ki bir adamı ona silahın dipçiğiyle sertçe arkasından başına vurdu. Logan tekrar yere yapıştı, ama hala kendindeydi, umutsuz direnişi boşa gitti.


Thomas 2 adamına bakarak, “hazırlanın nişan alın,” dedi, 2 adamı hemen Suzan ve ikizlere nişan aldı. Logan başını kaldırıp, “lütfen yapma bilmiyorum, gitmiş onu tanımıyorum ben, sadece bir çocuktu,” dedi. Logan düşündü, bulunduğu durum çok berbattı, çaresizliği iliklerine kadar hissetti, nasıl böyle oldu. Lily kimdi ki, neden?


Thomas sabırsızlanmaya başladı, “beşten geriye kadar sayıyorum konuş, 5.” Logan hızlıca başını kaldırdı, “bilmiyorum evet buradaydı ama gitmiş, işte yok daha ne olacaktı,” dedi sertçe. Thomas öylece, “4,” diyerek devam etti.


Lily dışarda tarla nın içinde yürüyordu, “nasıl buldular beni?” merakla sordu kendine. o anda bir silah sesi duydu o kaçtığı evden gelmişti. Lily eve doğru baktı. Lily öylece bakarken anladı, o aile nin başı dertteydi, “olamaz Logan. Hayır benim sorunum değil. Ama beni korurken ölecekler,” dedi. Lily sonra eve doğru koşmaya başladı. Sanki kendi içinde var olan karanlığa karşı savaşıyor gibiydi.


Lily iyi biri değildi. Lily kötü biri de değildi. O bir insan bile değil. O Neydi? Bunu Lily’de bilmiyor, kimse bilmiyor.


**********

Kontrolsüz Duygular

Lily, evin yan penceresinden oturma odasını görebiliyor, ve oturma odasının açık kapısından salonda olanları görüyor. Gerçekten Logan ve ailesi tehlike içinde ve çaresizler. Thomas’ın yaptığı her şeyi izliyor. Logan,ın çaresizce Thomas’a saldırışını gördü, diğer adamın ona silahla vurduğunu izledi.


Lily, o anda içinde hissettiği, o korkuyu ve çaresizliği sezdi. Bu duygular Lily’e ait değildi, Logan ve ailesine ait. Lily o anda ellerini başına götürdü, bu duygular çok fazlaydı. “Neden bunları hissediyorum ahh!” Dizlerinin üzerine çöktü elleri başında, saçlarının içinde kayboluyor. “Bu çok kötü ahh!” Lily kendi karanlığa karşı savaşırken, bir yandanda bu kontrolsüz duygular, onu deli ediyordu.


Lily sonunda sakinleşti, gözlerini açtı, Kırmızı gözleri şiddetle parlıyordu. O duyguları bastırmıştı, “hı…” Yüzünde ciddi bir ifadeyle sırıttı.


“3” saymaya devam eden Thomas Logan’a sertçe baktı, “ah biliyor musun, senin gibi inatçı konuşmaz kişiler, hep karşıma çıktı, onlar genelde yakınları, yada ailesiyle tehdit edince öterler hep. Evet D22 buradaydı ama sen, onun ne yada kim olduğunu bilmiyorsun. Malesef ki bu bildiğin şeyler de benimi için önemli değil,” Thomas, adamlarına başını çevirdi, “öld…” Sözünü bitiremedi. O anda evin ışıkları titremeye başladı, sonrada evin ışıkları patladı. Salona karanlık hakimdi artık. Thomas hemen, öne bir adım attı, “buda ne be!”


Evin kapısı, yani kırık olan kapısı hızla açıldı. Kapının ardında, bir silüet belirdi, bir insana benzeyen ama kısa bir karanlık silüet. Saten kararmış olan salon, o silüeti daha da belirsiz göstermişti. ama bir çift parlayan gözleri belirgindi sadece. Sonra etrafında biraz kırmızı karışımı karanlık aura yayılmaya başladı, yüzü biraz daha belirginleşti. Lily’di bu.


Saten karanlık olan odayı, Lily’nin Yaydığı karanlık aura iyice kararmıştı. Thomas hemen tabancasını Lily’e doğrultu, “sen de nesin be?” Tetiği çekti. Karanlıkta mermiler bile önünü göremedi, Lily nin yaydığı şiddetli aura, gelen mermileri yuttu. Lily hiç bir etki görmedi ve yavaşça.Thomas’a doğru ilerledi. Yüzü sakin ve ifadesizdi, ve kırmızı parlak gözleri, Thomas’ın üzerindeydi.


Logan buna inanamadı, “Lily?” öylece baka kaldı. Logan sonra kendine geldi, kalan gücüyle, ayağa kalktı, Susan’ doğru baktı, “hemen çıkın evden. Şimdi!” Susan oda şaşkındı Logan’ı duyunca, kendine geldi, başıyla onayladı, ikizleri alarak kapıdan çıktı hızlıca.


Thomas Lily’e bakıyordu hala, “ne duruyorsunuz vurun şunu,” bağırarak emir verdi. beş adamı Lily’nin etrafına geçerek silahlarını doğrultu. Tam ateş edeceklerdi ki, Lily, durdu, kırmızı gözleri sağ ve sola kaydırıp adamlara baktı. Kollarını hafif kaldırdı, İki elinde de karanlığın içinden oluşan uzun kılıçları oluşturdu. Kılıçlarda karanlık aura yayıyordu.


Lily hızla kendi etrafında dönerek, beş adamında sırayla içinden geçirdi kılıçları adamların karınlarından oracıkta ikiye ayırdı, adamların üst kısımları yere düşerken alt kısımlarıda devrildi. Bu olanlar çok hızlı gelişmişti. Thomas geri adım adım atarak duvara dayandı. Lily elinde ki kılıçlarla, yürümeye devam etti. kırmızı parlak gözleri Thomas’a sıra sende diyordu adeta.


O anda Logan bir bıçak almıştı eline, hızla Thomas’ın önüne geçerek, onun yüzüne baktı, “seni adi pislik,” kızgın ve öfkeliydi. Logan bunu söylerken bıçağı Thomas’ın tam kalbine sapladı. Thomas Logan’a baktı, “ahhg” kalbini delen bıçak konuşmasına izin vermedi. Thomas duvara yaslanarak yavaşça yere yığılarak gözlerinde ki yaşam ışığı söndü, içindeki tüm nefesi boşaltı, ölmüştü oracıkta.


Lily hala Thomas’a baktı yere devrilene kadar, sonra Logan’a gözlerini dikti. Logan endişeyle, “Lily tamam, Lily geçti, bitti artık güvendesin.” Lily Logan’a doğru ilerlemeye başladı, hiç birşey söylemiyor ve kırmızı parlak gözleriyle baktı, şimdi ona doğru adım atıyordu. Logan, o anda tek yolu seçti, Lily’e doğru atılarak, sıkıca sarıldı. “Lily iyisin Lütfen dur artık,” fısıldayarak ona derinlerde olan Lily’e seslendi. Lily nin gözlerindeki parlaklık söndü, çok tuhaf bir duygu hissetti o anda, hiç kimse ona sarılmamıştı. Sonra gözlerini kapattı, Lily’nin serbest kalan bedeni Loga’nın kollarındaydı.


Birden salonda ki yoğun karanlık dağıldı. Salonun normal karanlığı daha aydınlık gibi gelmişti Logan’a. Lily’e hala sarılmış halde bekliyor, biraz geri çekilerek Lily’e baktı, kollarında hareketsizce kendinde değildi. “Lily iyi misin?” Logan kollarında baygın yatan Lily’nin yüzüne baktı, çocuksu pürüzsüz yüzü daha da belirgindi şimdi. Lily kontrolsüz kullandığı karanlığın gücüyle yorgun düşmüştü tamamen, belki de karanlık onu kontrol etmişti. “Lily?”


Bir süre sonra oturma odasında, Logan, Lily’i üçlü koltuğa yatırmıştı, diğer koltukta otururken, Susan ve ikizlerde diğer başka koltukta oturmuşlardı. Susan, endişeyle, “iyi misin Logan?” dedi. Logan başını kaldırıp baktı, “evet şimdi biraz daha iyim canım. Peki siz, bir şeyiniz yok değil mi?” ikizler hala olayın şokunu atlatmaya çalışıyorlardı. Andy Logan’a baktı ama konuşacak gücü yoktu. Logan “şehre gidelim, burada kalamayız artık,” dedi.


Işığın olduğu yerde, her zaman bir karanlık vardır. Etrafınıza bakın, illaki gölgeniz vardır. o gölge karanlığın silüetidir.


Fakat Karanlığın olduğu yerde ışık yoktur, ışığa her zaman enerji kaynağı gereklidir. Karanlık saten kendi varlığını sürdürür her şekilde.


Karanlık daha yeni başlıyor, ve devam ediyor.

~~~~~~~~~Bölüm Sonu~~~~~~~~~

3. Bölümde Tamamen yenilenmiştir

Loading...
0%