@thvrely
|
Oy sınırı: 20 (Geçilmediği sürece bölüm gelmeyecek, zaten düşürdüm.) Yazandan. Kimsenin kimseyi yargılama gibi bir hakkı yoktur ve kimse, önemli olmadığı sürece o kişinin neler yapıp neler yapmadığına müdahale edemez. Ve hayır, onun bir ayrıcalığı yok. Kimsenin bir ayrıcalığı yok. Ünlü olup olmaması veya önemli bir birey olması, ona insanlara karışma hakkını vermez. Peki ya o kim oluyor da insanlara karışabiliyor? Sorular, sorular. İnsanların beyni ya başka insanlar tarafından yıkanır, ya da kendi beyninde dönenler onun yönelimini değiştirir. Eskiden iyi bir insan olan insanın huyu değişebilir. Ama kötü olanın asla. Pişmanlık? Peki ya bu pişmanlık her şeyi değiştirir mi? Hayır. Şu dünyada yaşayan onlarca insanın hedefi bellidir: kötülük. Merak duygusu benliğinizi sardığında, karşınızdaki kişiyi görmezsiniz. Sırf merakınızı giderebilmek için, bir insanın canını ka*letmeye kadar gidebilirsiniz. Hiçbir şey, yaşandı ve bitti diyecek kadar kolay kapanmaz. Tek bir söze bakmaz hiçbir şey, silemez beynin yaşananları. Travmalar. Geceleri geçirdiğin tüm krizlerin bir sebebi vardır: travmalar. Bunun hemen ardından da bir kişi gelir. Her şeyin sebebi bir insandır. Yaptıklarınıza bir bahane bulamazsınız. Üstünü kapatamazsınız geçmişin. Çünkü bir insanın travmalarının sebebi olursunuz ve o insan, sizin neler yaşattığınızı asla unutmaz. Kendini umursamayı bırakan insanların da bir sebebi vardır; hissizlik. Hisler kişinin elinden alınır ve bum, geriye bir insan kalır. Ölü bir ruh. "Ablam neden evden gitti anne?" Küçük çocuk, hiçbir şeyi bilmeden annesine sorular sorarken annesi akıttı gözyaşlarını içine. Gömdü kalbine tüm hislerini. "Bir seyahate çıktı bebeğim. Geri gelecek." Küçük çocukların hayatının belki de yüzde altmışı yalanlarla doludur. Kimse gerçeği söylemez. O çocuk büyüyüp bir yetişkin olunca, gerçekler o zaman yüzüne vurulur. Buna alışkın olmadığından büyük bir çöküş yaşar. Tabii bazılarına da her şey söylenir. O çocuk büyüdüğünde, diğer insanların değişiyle "vurdumduymaz" olur. Bazıları gerçeklerin farkında değil. Ebeveynleri onları öyle toz pembe yetiştirmişler ki, hayatın gerçeklerinden bihaberler. "Ablam babam yüzünden mi gitti anne?" Odaya bir adam daldı. Küçük çocuğun babası, Fırat Liyan. Genç kızının hayatına s*çan bir baba demek daha doğru olur tabii. Bazıları böyle bir yerde yetiştirildiğinde, içlerini bir intikam duygusu kaplar. Bazıları da olayları ve yaşanmışlıkları görmezden gelip yeni bir sayfa açar. Halbuki bilmedikleri bir ayrıntı vardır: defter lekeli olduğu sürece, yeni bir sayfa açmak kaderini değiştirmez. "Hayır, bebeğim. Ablan sadece gezmeye gitti. Merak etme, geri dönecek." Çocuğun babası kısık sesle gülüp hafiften çıkmış sakallarını sıvazladı. "O s*rtüğün geri geleceğini falan mı sanıyorsun, oğlum? O artık geri gelmeyecek." İçinden, gelirse de her şeyi bitecek, diye geçirdi. Cümlenin devamını içinden devam ettirecek kadar acizdi çünkü. Mutluluk. Kızına yaptıklarından sonra mutluluğu paha biçilemezdi. Bir insanı kolayca kırabilmek ve ona vurabilmeyi merak etmişti. Onun doğma sebebi ona göre buydu çünkü. Telefonu çaldığında, henüz otuz sekiz yaşına yeni girmiş anneyi ve oğlunu odada bırakıp balkona çıktı. Bir dal sigara yapıp dudaklarının arasına koyduktan sonra saniyelerdir çalan telefonundaki aramayı cevapladı. "Ne var lan?" "Abi, senin kız kütüphanede bir oğlanla öpüşüyormuş." Güzel her şeyin de bir sonu vardı. Ya bu güzel şey bir ölümle biterdi ya da o iki kişi bir araya gelmemek üzere ayrılırlardı. Bir mucize gerçekleşmediği sürece.
|
0% |