@thvrely
|
Normalde uzun bölüm atacağımı söylemiştim ama cidden yazamıyorum eskisi gibi. Neden böyle oldu onu da bilmiyorum... Bu demek oluyor ki, bu kitap ile de veda vakti yaklaşıyor :') *** Küçükken anneme aşkın ne demek olduğunu sorduğum günleri hatırlıyorum. O zamanlar daha dokuz yaşındaydım. Annemden alabileceğim her cevabın doğru olduğunu sanardım. Tabii, dokuz yaşındayken aşkın ne olduğunu sorduğum soru hariç. "Aşkın ne demek olduğunu mu merak ediyorsun? Benim babana nasıl baktığımı ve babanın da bana nasıl baktığını görmüşsündür. O bakışlar, her şeyi anlatır. Ben babana âşığım, o da bana." İşte annem o zaman yanılmıştı. Babam ona âşık falan değildi. Şimdi de, Mayıs yüzünden tüm panjurları kapatmış, mısırlarımızı almış ve koltuklara oturmuştuk. Niye mi? Çünkü film seyredecektik. "Romantik bir şeyler olsun." Yüzümü buruşturdum. "Bir de klişe istesen iyice suyu çıkacak." Dedim yüzümün şeklini bozmadan. Bana bakıp omuz silkti. "Klişe ve romantik olan diziler mükemmel bir kere. Özellikle de artı on seki-" Mayıs, Arel tarafından kafasına yastık yedikten sonra dudaklarını birbirine bastırdı. Gülerek Mayıs'a baktığımda bende kafama bir yastık yedim. Ben ne alaka şimdi ya? "Ne yaşıyorsun, Arel?" Diye sordum kaşlarımı çatarak. Güldü. "Senin yastık yeme sebebin o değil. Hani romantik ve klişe şeylerden nefret ediyormuşsun ya," Göz kırptıktan sonra sinsice göz kırptı. "Depoyu hatırla." Le havle. "NE DEPOSU?!" Mayıs adeta çığlık attığında, Arel'in dudakları hafifçe kıvrıldı. "Bilmem. Onu Flora'ya sormak lazım." Ne yapmamı bekliyordu? Utanıp kızarmamı mı? Ah, Arel Alaca. Tabii sen bilmiyorsun benim babam tarafından arsızca yetiştirildiğimi. "Bir şey olmadı. Alt tarafı öpüştük." Mayıs'ın gözleri pörtlerken Arel afallamış bir şekilde bana bakıyordu. Dudaklarımı büzdüm. "Söylememem mi gerekiyordu?" Masum bir şekilde söylesem de bu kez yine yastık yedim. "VE SEN BUNU BANA SÖYLEMEDİN, HA?!" Yastığı atan tabii ki de Mayıs'tı. "İKİNİZİN DE BANA GAREZİSİ VAR RESMEN! ABİM VE ARKADAŞIM FİNGİRDEŞİYOR VE BENİM HABERİM OLMUYOR!" Tövbe estağfurullah. Benim gibi imanlı bir karıya da bu laflar edilmez. "Fingirdeşiyor mu? Ben mi fingirdeşmişim Arel ile? Alt tarafı bir öpücük, amma abarttınız ha." Arel'in kaşı hafif alaycı bir şekilde havaya kalktı. "Alt tarafı bir öpücük mü? Neredeyse kucağıma atlayacaktın." Elimi 'kesin kesin' der gibi salladım. Mayıs en sonunda kendisini koltuğa attı. "Hâlâ inanamıyorum. Öpüşüyorsunuz ve bana haber vermiyor musunuz yani?" Bu cümlenin saçmalığına alkış tutmak gerekirdi doğrusu. Arel bir anda ciddi bir ifadeye bürünüp Mayıs'a baktı. "Ne yapmamızı bekliyordun? 'Gel bak biz öpüşeceğiz az sonra, beraber üçlü yapalım.' dememizi mi?" Mayıs'ın gözleri bir kez daha pörtledi. "Yok artık. Bir de işi fırınladınız mı yani?" Olayların hızı beni benden alırken ağzıma birkaç parça mısır attım. "Hayır. Ama eğer ben geri çekilmeseydim Arel o raddeye kadar ilerlerdi." İkisinin de anormal bakışları bana döndü. Ağzıma birkaç mısır daha attıktan sonra tek kaşımı kaldırdım. "Ne?" Diye sorduğum esnada Arel'in de Mayıs'ın da dudakları aynı anda aralandı. "Biraz daha abart istersen." Arel'i anladım da, sen ne alaka Mayıs? *** Oy sınırı: 20
|
0% |