@thvrely
|
Yeni bölüm ile geldim. Bugün bu kitabın tüm bölümlerini atacağım, veda edeceğiz çifte. *** Gözlerimi öylece açtığım esnada, bir çift göz ile karşılaştım. Seni *ldürmek için seninle birlikte. Araba bana çarpmadan önce aldığım mesajlar beynimin iç duvarında yankılanırken yutkundum. Her şey bir şakaymış gibi geliyordu. Sana araba çarptı... Araba. Arabanın içinde olan annem ve kardeşimin görüntüleri çok net bir şekilde gözümün önüne geldi. Aynı zamanda arabada babamın da bulunduğunu hatırlıyordum. Bana öz babam çarpmıştı. Hemde bilerek. Peki ya şuanda Erden ile annem neredeydi? Önümdeki Arel'i umursamayarak kenarıda serumum ile ilgilenen hemşireye baktım. "Annem ile kardeşim nerede?" Sesim fazlasıyla boğuk, aynı zamanda da hırıltılıydı. Kaç saattir uyuyordum ben? "Şey... Uyuyorlar." Aldığım cevap beni tatmin ederken başımı sallayarak tekrardan gözlerimi kapattım. Belki de saatlerdir uyuyordum fakat biraz daha uyumak istiyordum. "Flora... On dokuz saattir uyuyorsun. Bir daha uyumaman lazım." Gözlerimi hafifçe araladım. "Sus artık." Fazlasıyla sert çıkan sesim Arel'i şaşırtsa bile o fotoğraftan sonra asla eskisi gibi Arel'e karşı nazik davranamayacaktım. Ayrıca, kalbimde beslediğim o güzel hislere de çoktan veda etmiştim. Arel'in kaşları çatıldı. "Bir anda neden böyle davranmaya başladın?" Diye sordu eskiden ölüp bittiğim o nazik sesiyle. İçime derin bir nefes çektim. "Bazı şeyler değişti." Fotoğrafta Arel'in mesajlaşmaları vardı. Doğruluğundan emin değildim ama yine de içimden bir ses tüm bu fotoğrafların gerçek olduğuna beni inandırmıştı. İçimden bir ses... Babam olan iç sesim beni inandırmıştı. Yine de içten içe bu sese hak veriyordum ve hayır, bunun somut bir kanıtı dâhi yoktu. "Biliyor musun, aslında sana çok çabuk güvenmişim. Keşke biraz ağırdan alsaydım." Sözlerimin Arel'de büyük bir etkisi olurken bunu umursamamaya çalıştım. İçimdeki derin yerlerden birinde hâlâ Arel'i seviyordum. Tabii bu derin yerlerden birinden gelen sevgi yakında kaybolurdu. Bu yüzden fazla sorun etmemem gerekiyordu. "Neler oluyor, Flora?" Arel biraz daha ciddileştiğinde, zorlansam bile omuz silktim. Ona bir şeyler açıklamak istemiyordum çünkü yorgundum. Belki biraz daha uyusam geçerdi. "Bir şey olduğu yok. Gözüm açıldı sadece." Derin bir nefes aldı. "Gözün açıldı yani? Ne oldu da gözün açıldı bilmiyorum, sana ne dendi veya ne gördün onu da bilmiyorum ama..." Duraksadı. Gözlerim kapalı olsa da bir gölgenin geçip gittiğini hissettim. Kapı açıldıktan sonra Arel'in kısık sesi duyuldu. "Her neyse. Bir şey olursa bana seslenebilirsin, kapının önünde olacağım." Derince yutkunduktan sonra kendimi uykuya teslim etmeye çalıştım. Arel ile aramızda olanlar cidden çok hızlı gerçekleşmişti. Belki de hiç olmaması gerekiyordu bu yaşananların. Kapım bir kez daha açıldığında, bu sefer gözlerimi açmadım. "Flora..." Titrek bir ses kulaklarıma ulaştığında, aynı abisinin kopyası olan Mayıs'ı gördüm. Tek fark, Arel'in saçları hafif dalgalı iken Mayıs'ın saçları kıvır kıvırdı. "Olanlara inanamıyorum. Sen abime açılmaya gideceğini söylerken her şeyin üst üste gelmesi... Cidden şaka gibi." Yanımdaki koltuğa oturduktan sonra damar yolu açılmış elimin parmaklarını tuttu. Parmaklarımla oynadığı esnada, "En azından babanın hayatını kaybetmesine sevindim." dedi. Afallamış yüz ifademi gördüğünde dudaklarını birbirine bastırdı. "Pot kırdım, değil mi? Bilmiyordun babanın *ldüğünü." İçten içe rahatladığım esnada kendimi kötü hissettiren bir his tüm benliğimi kontrol altına aldı. Öz babam öldüğü için seviniyor muydum yani? Peki ya Erden nasıl babası olmadan büyüyecekti? "Erden'e ne olacak?" Dedim boğuk ve hırıltılı olan sesim ile. Gözlerini kaçırdı. Parmaklarımı tutuşu sertleşirken yutkunarak kapıya bakmaya devam etti. "Bilmiyorum." Titrek sesinden dolayı şüphelenmeye başlasam bile bunu önemsemeyecek kadar yorgundum. Dünya bir süreliğine dönmeyi bıraksa iyi olurdu. "Uykum var. Ben uyandıktan sonra konuşsak olur mu?" Mayıs adeta çığırdı. "Olmaz!" Kaşlarım çatılırken şok ile ona baktım. "Neden?" "Yeterince uyudun. Doktorlar uyumaman gerektiğini söyledi." O neydi öyle? "Pekâlâ." Dedim fazlasıyla garip davransa bile. "Ben en iyisi sana farklı şeylerden bahsedeyim. Örneğin az önce ne oldu, biliyor musun? Sen hani okul için bir konuşma hazırlamıştın ve onu Oğuz diye bir çocuk okumuştu ya, o geldi az önce. Senin durumunu öğrendiğinde merak etmiş." Kaşlarım çatıldı. Beni neden merak etmişti? Tamam, her insan merak ederdi ama ilk mesajımda beni direkt terslediğinden ona karşı bayağı bir ön yargılıydım. "Umurumda bile değil, Mayıs. Söyle ona gitsin." Dudaklarını büzdü. "Gidemezmiş. Seni görmesi lazımmış. Zaten sana karşı suçluluk duyuyormuş." O mu suçluluk duyuyordu? Zaten sahneye çıktığı gün bana resmen illallah ettirmişti. Benim yazdığım birkaç kelimeyi ve hatta cümleyi beğenmemiş, üstüne de onları değiştirmişti. "Çağır o zaman." Mayıs cıkladığında kendimi inlememek için zor tuttum. Hem beni görmeden gitmiyor, hemde buraya gelemiyor. Nasıl iş bu böyle? "Abim yüzünden giremiyor çocuk." Normalde olsa bu yaptığına kızarırdım ama şuanda kızarmıyordum. Aksine Arel'den nefret ediyor gibi hissediyordum. Hemde bir anda. Açıkçası bir anda onu sevmeye başlamışsam, bir anda da nefret edebilirdim. Bir anda sevebiliyorsam bir anda nefret etmem bence gayet doğaldı. "Asıl abini buraya sokma, Mayıs. Oğuz'u çağır gelsin." Mayıs oflayarak ayağa kalktıktan sonra kapıya doğru ilerledi. "Abim beni gebertecek ama hadi hayırlısı." Mayıs odadan çıktığında bir kez daha gözlerimi kapattım. Uyumak istiyordum. Az sonra kumral saçlı ve orta boylu bir erkek, yani Oğuz içeri girdi. Başını hafifçe eğdikten sonra "Oturabilir miyim?" diye sordu. Başımı olumlu anlamda salladığımı görünce az önce Mayıs'ın oturduğu koltuğa oturarak bana baktı. "Üzgünüm. O gün sana çıkışmamam gerekirdi." Omuz silktim. "Sorun değil." "Geçmiş olsun. Her şey çok üst üste gelmiş. Tüm aileni kaybetmen canını epey yakmış olmalı." *** Ah Oğuz, ah Oğuz. En başlarda seni koyma nedenim buydu ama şimdi yazınca cidden ağır geldi :')
|
0% |