@thvrely
|
Peynir: Peynir: Anonim Peynir: Dün seni kırdım sanırım Peynir: Özür dilerim Peynir adlı kişiyi sessize aldınız. Telefonu makyaj masamın üstüne bırakıp birkaç saniye aynada yüzümü inceledim. Dün yediğim yumruklardan sonra şişmiş iki gözüm ile tokattan sızlayan yanaklarım vardı. Birde mosmor olmuş bileklerim. Dudaklarımı birbirine bastırıp yüzümü inceledim. Can acımı yok sayıyordum. "Abla, çok acıyor mu?" Gülümsedim. Yanımdaki yatakta oturarak beni izleyen Erden'e baktım. "Hayır ablacım, acımıyor. Üzülme, olur mu?" Erden ayağa kalkıp bir parmağıyla morarmış göz kapağıma dokundu. "Burası da mı acımıyor?" Cıkladım. Elini kalbimin olduğu yere götürdü. "Peki ya burası acıyor mu?" Ruhum kanıyor, demek istedim o an ama yapamadım. İçime birşey oturdu bu cümleyi kuramadığım için. Kaybettim aynı dünkü gibi. Karşı gelemedim hiçbir şeye. Karşı gelsem de kötü sonuçlandı. Sonunda yanan hep ben oldum. "Dün kalbim acıyor demiştin. Acıyor mu sahiden burası?" Bir anda geri çekilip masumca baktı bana. Gözleri öyle masumdu ki onu içimde saklayıp herkesten korumak istedim. Korumak istedim onu, babamdan ve diğerlerinden. Görmesindi bir daha bu tokatları. Çünkü ben her gördüğümde, sanki kalbime bir yumruk atılıyormuş gibi hissettim. "Dün acıyordu ama şimdi acımıyor." Yalan. "Peki." Erden yatağına yattıktan sonra gözlerini yumdu. "Başkalarının babası onları parka götürüyor ama benim babam beni dövüyor." Diye mırıldandı. Dudaklarımı birbirine bastırıp yutkundum. Duyduklarım beni her bir yandan yaralarken tutunabileceğim tek dal sallanıyordu. Boşluk beni korkutsa da bir o kadar içine çekiyordu. Orası benim kaçış yolum olabilirdi ama annem ve kardeşim aklıma geliyordu. Kapı tıklanma sesi geldi. Ardından kapı açılıp annemin kafası aralanmış kapıdan gözüktü. "Flora, az önce müdürün aradı. Bir konuda seninle konuşmak istiyormuş." "Tabii." Dedim anneme. Annem elindeki ahizeyle birlikte odaya girdi. Erden sanki anlamış gibi yataktan kalkıp odadan çıktığı esnada annem bana saniyelik bir bakış atıp odadan çıktı. "Alo, Semih Hocam?" Dedim. Semih Hoca müdürümüz ve aynı zamanda da edebiyat hocamızdı. "Flora, yakın zamanda bir tören gerçekleşecek. Okulumuz adına bir konuşma hazırlanacak. Senin yazıların güzel diye sana danışmak istedim." Dudaklarımda buruk bir gülümseme yeşerdi. "Eğer istersen konuşmayı hazırlayıp kürsüde okuyabilirsin. Okulumuz ve sen adına onur duyarız." Dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi yumdum. Hayır. Herşeye gözlerim dolmamalıydı. "Ne zaman olacak bu tören?" Karşı taraftan hışırtı sesleri geldi. "Bir hafta sonra bugün." Sol gözümden bir damla yaş aktı. "Konuşmayı hazırlayabilirim fakat kürsüye çıkamam hocam." "Pekâlâ, o zaman sen konuşmayı hazırla ve bana pdf olarak gönder. Konuşma okulumuzda okuyan öğrencilerin şuan hangi mesleklerde olduğuyla alakalı. Okulumuzu övdüğünü belli etmeden öv. Bu doğal birşeymiş gibi yaz, tamam mı? Ayrıca kürsüye çıkamasan bile konuşmayı yapacak öğrenciyle iletişime geçmeni istiyorum." Görmese de başımı salladım. "Tamam hocam." "Eğer bulunabilirsen konuşmadan önce konuşmacının yanında ol. Sahne arkasından veya diğer insanlarla birlikte onu dinle ama orada ol lütfen." "Peki hocam, ben hızlıca yazacağım." Böyle bir konuşmayı yapmayı ortaokuldan beri istiyordum. Ama şansımı kaybetmiştim. Sorun değil. O kadar da istemiyordum zaten. "Görüşmek üzere, Flora." "İyi günler hocam." Ve telefon kapandı. Masa başına oturup eski bilgisayarımı açtım. Yeni bir dosya hazırlayıp arkaya da bir şarkı açtıktan sonra ilk cümlelerimi yazmaya başladım. -'•'- Geçmez yaralar açılır bazen kalbine. Yarayı açan kişi kim olursa olsun geçmez o yara. Keşke, dersin bazen ama keşkeler geçirmez hiçbir şeyi, geri alamazsın zamanı. Bazen de dersin, "Neden beni sevmedin?" ama cevabı alamazsın hiçbir zaman. Hevesli hevesli birşeyler anlatırsın ve o içindeki bir kusuru bulup yüzüne vurur. "Sözlerine dikkat et." Der ve hemen ardından kalbini delik deşik edecek sözlere geçer. Oysaki o da sözlerine hiç dikkat etmez. Görmez kalbindeki boşluğu. Dolduramaz hiçbir şekilde.
|
0% |